Yüküm umut yüklüydü yar, suça saydılar
Kara bulutlar pusu kurdular
Taşa çaldılar beni yar, yükümü vurdular
Yüküm umut yüklüydü yar, ona vurdular
Yüküm umut yüklüydü yar, umudu vurdular
Sırdaşlarım, yoldaşlarım, felaket arkadaşlarım…
Bugün de sizleri değerli sanatçımız, ülkemizin sanat hafızalarından Edip Akbayram’ın bu dizeleriyle selamlıyorum.
Bendenizi takip edenler, artık yazımın girişinde paylaştığım sözlerin bir mesaj içerdiğini biliyor.
Bugünkü mesajım: PUSU.
Diyeceksiniz bi bre Deli Keskin, neden pusu?
Birileri yoksa sana pusu kurmaya mı çalışıyor?
Evvela şunu söyleyeyim, bana kurulan ya da kurulmaya çalışan pusular, hep ters tepmiştir.
O nedenle de benimle uğraşanlar çok uzun süredir boyunun ölçüsünü aldığı için
çok şükür kendimle ilgili bir mesajım yok.
Fakat başlıktan da anlayacağınız üzere sırdaşlarım, iki çok önemli medya patronu, yeni kurulan bir gazeteye pusu kurmak için önemli bir zirve düzenledi.
Medya patronları: Burak Akbay ve Cafer Mahiroğlu
Hedefleri: Nefes Gazetesi
Şimdiiiiiii gelin keskin kulaklarıma gelen bu yurtdışı pususunun detaylarına…
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Fatih Portakal’ın 14 milyonluk maaşının ve adaletsizliğinin adeta bindiği dalı kestirdiği Sözcü’nün patronu Burak Akbay sinirden ve hırstan adeta kafayı yemiş durumda.
(Keskin not: Yazımın üçüncü kısmında Portakal’a yine bir sürprizim var.)
Akbay o kadar hırs yapmış durumda ki Nefes’in nefesini kesmek için akıl almaz kumpaslar kuruyor.
Öyle ki hakkında sinkaflı küfürler ettiği bir başka medya patronuyla iş tutacak kadar…
Sözcü’den ayrılarak Nefes Gazetesi’ni kuran Metin Yılmaz’la Halk TV’nin patronu Cafer Mahiroğlu’nun arası çok iyiydi.
Hatta Mahiroğlu, zamanında gazete işine girmek istediğini Yılmaz’a söylüyor ve ‘’bana bir gazete çıkar’’ diyor.
Burak Akbay da bunu öğreniyor ve Mahiroğlu hakkında sağda solda küfürlü konuşuyor.
Fakaaat Metin Yılmaz ve ekibi, sonunda ne Mahiroğlu’na ne Akbay’a yar oluyor.
Kendi yolunu tutuyor ve medyaya güçlü bir giriş yapıyor.
Bilin bakalım ne oluyor?
Bu güçlü giriş iki eski düşmanı bir anda müttefik yapıyor!
Bilen bilir yoldaşlar, Akbay hakkındaki davalar nedeniyle İsviçre’nin Cenevre kentinde yaşıyor.
Mahiroğlu da Londra kökenli bir iş insanı.
Mahiroğlu ve Akbay Nefes’e karşı birleşmek için Londra’da bir zirve yapıyorlar.
Akbay, Mahiroğlu’ndan Nefes gazetesinin reklamlarını kabul etmemesini rica ediyor.
‘’Karşılığında tüm Sözcü ve Korkusuz reklamlarını size vereceğim’’ diyor.
Ve Mahiroğlu kabul ediyor.
Fakat Nefes’e ‘’sizin reklamlarını kabul etmiyorum’’ diyemediği için de çareyi reklam fiyatlarını 4 katına çıkarmakta buluyor.
Nefes ekibi rakamı duyunca önce bir duruyor, sonra tekrar reklam için temas kuruyorlar.
Halk TV bu sefer de 7 misli fiyat biçiyor.
Bu sırada inatmış gibi, Halk TV’de sürekli Sözcü ve Korkusuz’un reklamları dönüyor.
Yani Akbay, Sözcü ve Korkusuz’un reklamlarını; Nefes’in reklamlarını almama karşılığında Mahiroğlu’na veriyor.
Akbay Londra zirvesinde verdiği sözü tutuyor.
Vay ki ne vay değil mi?
Ama durun entikalar daha bitmedi.
Haydi gelin yazımın ikinci bölümüne…
NEFES’E MATBAA SABOTAJI MI?
Nefes gazetesi ilk çıktığı zaman- prova basımları vs de dahil olmak üzere- Aslan Matbaacılık’la el sıkışmış.
Yerel gazeteleri de olan bir matbaacılık şirketinden bahsediyoruz sırdaşlar.
Burak Akbay’ın yakın çevresine ‘’ben bu gazeteyi çıkarttırmayacağım ve dağıttırmayacağım’’ demesinden sonraaaaaa bilinnn bakalım ne oluyor?
Gazetenin basıldığı ilk gün İstanbul’da ve İzmir’de, matbaada sıkıntılar yaşanıyor.
Koca maatbaa makinesi bir anda arıza çıkarıyor ne hikmetse.
Matbaa sahibi araştırıyor, soruşturuyor ve Nefes ekibine iki işçiden şüphelendiğini, sabotaj ihtimalinin olduğunu ve bu işçilerin işine son vereceğini söylüyor.
Gazete tüm bu aksaklıklara rağmen 60 bin satıyor.
Sabotaj nedeniyle matbaa değişikliğine gitmek zorunda kalıyorlar.
İkinci gün gazeteyi Turkuvaz’da, şimdi de İhlas’ta bastırıyorlar.
Okurken, bu ne yahu komplo temalı film dediğinizi duyar gibiyim felaket arkadaşlarım.
Fakat vallahi de, billahi de, tillahi de yaşananlar bunlar.
Bakalım Burak Akbay’ın Nefes düşmanlığında daha neler göreceğiz…
PORTAKAL-İMAMOĞLU FASON DİPLOMA KARDEŞLİĞİ
Yazımın başında Sözcü ve patronu Burak Akbay’ı hem 14 milyonlarını alıp hem de koca gazetesini havaya uçuran insan olarak tarihe geçen Fatih Portakal’la ilgili bir şeyler anlatacağımı söylemiştim.
Malum İsmail Saymaz’ından, Ece Üner’ine herkes onun maaşı nedeniyle Sözcü TV’yi terk etti.
Gazetenin dümenindeki Metin Yılmaz haksızlığa isyan ederek tüm ekibini aldı, çekti gitti, yeni gazete kurdu.
Sözcü TV GYY’si Alişer Delek koltuğundan oldu…
Herkes yerle yeksan oldu, olmasına ammaaaaaa bir Portakal koltuğunda oturuyor.
14 milyonluk maaşını çatır çatır yiyor.
Afiyet olsun.
Peki sırdaşlarım Sözcü’nün patronu Portakal’a neden bu kadar alan açtı?
Elbette nedenlerinden biri Portakal’ın İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ile olan geçmişten gelen derin hukuku.
Malum İmamoğlu’nun üniversite diplomasının sahte olduğu yönünde iddialar gündeme gelmişti.
Veryansın TV’den Erdem Atay’ın haberine göre, İmamoğlu’nun elindeki İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden diye görünen diploma bir sahtecilik ya da hukuk dışı bir geçişle alınmış bir diplomaydı.
Zira İmamoğlu aslında Kuzey Kıbrıs Türk Cumuriyeti’nde bir okulda okumuştu.
Okulun adı da Girne Amerikan Üniversitesi’ydi.
Sınavla girilmeyen okulda genelde zengin çocukları okurdu.
Ve her ne hikmetse, İmamoğlu o dönem denkliği bile olmayan Girne Amerikan Üniversitesi’nden, hop diye devlet okulu olan İstanbul Üniversitesi’ne geçiş yapmıştı.
İşte tüm bu nedenle İmamoğlu’nun kamuoyuyla paylaştığı diplomanın, hileli olduğu iddiaları ortalığı kasıp kavurmuştu.
Buradaki denklik meselesi zurnanın zırt dediği yer bu arada…
İşteee tam bu tartışmalar alevlendiğinde bilin bakalım İmamoğlu’na kim sahip çıkmıştı.
Portakal’ın ta kendisi!
İmamoğlu ile aynı okuldan mezun olduğunu söylemiş, iddiaların asılsız olduğunu dile getirmişti.
Portakal, “Aynı diplomadan bende de var. Ekrem İmamoğlu ile aynı okuldan mezunuz, üniversiteden sınıf arkadaşım biliyorsunuz...” demişti.
Veeee haydi gelin Keskin’ininiz Kalem’iniz bombayı patlatsın.
Keskin kulaklarıma gelen çok sağlam bilgilere göre, Portakal da tıpkı İmamoğlu gibi Girne Amerikan Üniversitesi’nde okuyormuş.
Sonra beraber geçiş yapmış gibi göstermişler, ve fason diplomayı birlikte almışlar.
Yani iki arkadaş, sahte diploma alırken birbirine yol yordam göstermiş, beraber yolculuk etmiş!
Yani aslında bozacının şahidi şıracıymış.
Bakalım Sayın İmamoğlu cephesi ve Bay Portakal bu iddialara ne cevap verecek.
Hep beraber göreceğiz…