''NEDEN YEMİN ETMEDİK'' DÜNYA GÜNDEMİNDE! KILIÇDAROĞLU O MEKTUBU KİMLERE YOLLADI?

Kılıçdaroğlu, tutuklu milletvekilleri krizini dünya gündemine taşıdı. Peki Kılıçdaroğlu o mektubu kimlere yolladı?

CHP, seçilmiş milletvekillerinin TBMM’de yemin etmesinin engellenmesini dünyanın gündemine taşıdı. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu BM, AB, AGİT, OECD, Avrupa Konseyi, İslam Konseyi, AP, Uluslar arası Af Örgütü, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü başkan ve yöneticileriyle, Türkiye’deki büyükelçiler ve yabancı gazetecilere “Neden Yemin Etmedik” diye bir mektup yazdı.

CHP’den yapılan yazılı açıklama şu şekilde:

"Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin TBMM’de yemin etmeme gerekçelerini açıklamak ve seçilmiş milletvekillerine yönelik hukuk dışı hak gasbını anlatmak için,

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri, Navanethem Pillay AGİT Genel Sekreteri, Marc Perin de Brichambaut, AGİT-PA Başkanı, Petros Efthymiou
OECD Genel Sekreteri, José Ángel Gurría
İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland
Sosyalist Enternasyonal Başkanı George A. Papandreou
Avrupa Sosyalistler Partisi Başkanı Poul Nyrup Rasmussen
Avrupa Parlamentosu Başkanı Jerzy Buzek
Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso
Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Viviane Reding
Avrupa Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle
Parlamentolar Arası Birlik Başkanı Theo-Ben Gurirab
Uluslar arası Af Örgütü Genel Sekreteri Salil Shetty
Human Rights Watch Direktörü Keneth Roth
D8 Genel Sekreteri Widi A. Pratikto
Sınır Tanımayan Gazeteciler, Türkiye’deki Yerleşik Büyükelçilikler ile
Türkiye’de Yerleşik Yabancı Basın Temsilcilerine yazdığı mektup şöyle :

Sayın İlgili,

Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilleri 28 Haziran 2011’deki TBMM’nin açılış oturumunda yemin etmemişlerdir. Milletvekillerimiz uzun süredir tutuklu bulunan ve mahkemenin serbest bırakmaması nedeniyle TBMM’deki açılış oturumuna katılamayan iki Milletvekillerimizle dayanışmak için bu kararı almışlardır.

Bu iki Milletvekilimiz şu an iki yıldan uzun bir süredir tutuklu bulunmaktalar ve halen herhangi bir suçtan mahkum olmuş değildirler. Bir yargı organı olan Yüksek Seçim Kurulu, herhangi bir suçtan dolayı mahkûm edilmemiş bulunan, gazeteci Mustafa Balbay ile tıp doktoru Profesör Mehmet Haberal’ın, aday olabileceklerini hükme bağlamıştır. Halk onlara oy vermiş ve vekilleri olarak seçmiştir. Şimdi ise, iki hâkim, verdikleri bir kararla, Balbay ve Haberal’ın, halkın seçilmiş vekilleri olarak görevlerini yerine getirmelerini engellemektedir.

Diğer bir siyasi partiye mensup altı vekil de aynı durumdadır.

Bu husustaki kesin kanım, söz konusu durumun büyük bir adaletsizlik olduğu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Birleşmiş Milletler İnsan Hakları organlarının kararları tarafından vazgeçilmez bir hak olarak tanınan seçme ve seçilme hakkının açık bir ihlalini oluşturduğudur.

CHP, demokrasiyi ve halkın hür iradesini korumaya devam edecek, soruna süratli bir şekilde demokrasiye ve hukuka uygun bir çözüm bulmak için gerekli tüm gayreti gösterecektir.

CHP’nin, adaletin ve bir temel demokratik hak olan seçme ve seçilme hakkının ihlali sonucu halen tutuklu bulunan sekiz vekille dayanışma nedenlerini açıklayan bir notu ilişikte bilginize sunuyorum.

Saygılarımla,

Kemal Kılıçdaroğlu

Genel Başkan

CHP TUTUM KAĞIDI

Türkiye’de 12 Haziran 2011 tarihinde yapılmış olan Genel Seçim sonuçları kesinleşmiş, bu seçimlerde Milletvekili seçilenlerin, seçildiklerini belgeleyen mazbataları, il seçim kurulları tarafından hazırlanarak kendilerine teslim edilmiştir. Böylece bu kişilerin TBMM’de 24. Dönem Milletvekili olarak yer almaları da resmen onanmıştır.

Genel Seçimlerde Milletvekili seçilmiş olan sekiz Parlamenter, henüz devam etmekte olan davalar nedeniyle halen tutuklu bulunmaktadırlar. Bu Milletvekillerinin bazılarının tutukluluk süreleri 800 günü geçmiş olup, bu süre içinde yapmış oldukları 50’yi aşkın tahliye talebi AİHM’nin öngördüğü ölçütlere tamamen aykırı olarak klişe gerekçelerle red edilmiştir.

Yasalarımıza göre, TBMM’ne seçilen Milletvekillerinin, Parlamento faaliyetlerinde bulunabilmeleri için TBMM’nde yemin etmeleri gerekmektedir.

Yukarıda sözü edilen Milletvekillerinin TBMM’ne gelerek yemin edebilmeleri ve kendilerini seçen halkın iradesi doğrultusunda görevlerine başlayabilmeleri için tutukluluk hallerine son verilmesi gerekmektedir.

Bilindiği gibi Türkiye’de Milletvekillerinin yargı dokunulmazlıkları vardır. Ancak sözü edilen Milletvekilleri hakkındaki dava süreci, seçilmelerinden önce başlamış olduğu için, kendilerinin bu dava ile ilgili olarak dokunulmazlıklarından yararlanmaları söz konusu değildir. Kaldı ki, biz CHP olarak, mevcut Milletvekili dokunulmazlığı sınırlarını fazla geniş bulduğumuzu açıklamış ve dokunulmazlığın demokratik ülkelerde olduğu gibi, Milletvekillerinin bu sıfatla siyasi işlevlerini yerine getirmelerine izin verecek düzeye indirgemek için gerekli yasal düzenlemelere öncülük etmeyi halkımıza taahhüt etmiş bulunmaktayız.

Milletvekilleri, seçildikten sonra, görevlerine başlayabilmek için tutukluluk hallerinin kaldırılması istemiyle mahkemeye başvurmuşlar, ancak bu istekleri mahkeme tarafından “dava ile ilgili delillerin henüz toplanamadığı” gibi, kendilerinin sorumlu tutulamayacakları dayanaksız bir gerekçeyle red edilmiştir. Bu karara karşı itiraz mercii olan üst mahkeme Milletvekillerinin tutukluluk hallerinin devamı yolundaki ilk mahkemenin kararını onaylamıştır.

Böylelikle, Genel Seçimlerde Halk tarafından Milletvekili seçilerek, Parlamentoda görevlendirilen sekiz Parlamenterin bu görevi yapmaları, 12 Eylül Askeri Darbesinin ürünü olan özel yetkili mahkemeler tarafından engellenmiş olmaktadır.

Burada dikkate alınması gereken önemli bir husus, sözü edilen sekiz Milletvekili hakkında kendilerinin tutuklu bulundukları dava ile ilgili herhangi bir mahkûmiyet kararının bulunmamasıdır.

Diğer bir önemli husus, bu Milletvekillerinin dokunulmazlıktan yararlanmak değil, TBMM’de yemin ederek Milletvekili sıfatıyla görevlerine başlamak istemeleridir. Milletvekilleri haklarındaki davanın sürmesine ve yargılanmalarının tamamlanmasına karşı değildirler. Ancak kendilerini seçen halkın iradesinin yerine gelmesini istemektedirler. Sözünü ettiğimiz yargı kararları ise bunu engellemektedir. Bu yargı kararlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, özgürlükten yoksun bırakılmaya ilişkin 5. Maddesine, seçme ve seçilme hakkına ilişkin Ek Birinci Protokolün, 3. Maddesine aykırı olduğu açıktır. Sekiz Milletvekilinin tutukluluk halleri Milletvekili olarak seçilmeden önce dahi yasal değildi ve AİHM kriterlerine uymamaktaydı. AİHM’in Sözleşmenin ihlali yolundaki birçok kararı tutukluluk halinin yasal olmadığının delilidir. Mahkeme kararları ayrıca Ek Birinci Protokolde vaaz edilen seçme ve seçilme hakkına ilişkin içtihada ve AİHM’nin tutuklama süreleri, yetersiz gerekçeler, klişe kararlar, katalog suçlar, adli koruma önlemlerine yer verilmemesi, duruşma yapılmaması gibi temel hususlara ilişkin tüm içtihadına her yönden aykırı olduğu açıktır.

Öte yandan, Türkiye’deki bu durum Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin siyasi hayata katılmayla ilgili 2. ve 25. maddelerine de aykırı düşmektedir.

Bu güne kadar bu sekiz Milletvekilinin herhangi bir suçtan mahkum edilmemiş olmaları gerçeğinden hareketle kendilerine yöneltilen suçlamalar ve haksız tutuklanma hallerinin devam etmesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6(2) Maddesine ile Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklara ilişkin Sözleşmesinin 14(2) Maddesinde vaaz edilen “suçu ispat edilinceye kadar kişi masumdur” temel ilkesinin ihlalidir.

CHP, 12 Eylül 2010 referandumu ile yapılan Anayasa değişiklikleri sonucunda Türkiye’de kuvvetler dengesinin bozulduğuna ve yargının, yürütmenin kontrolü altına girmiş olduğuna birçok kez işaret etmişti.

Genel Seçimlerde Milletvekili seçilen kişilerin, halkın kendilerine verdiği görevi yerine getirmelerinin, haklarında kesin hüküm olmaksızın yargı tarafından engellenmesi sonucunu doğuran bu vahim olay, bu çarpıklığın Türkiye’de parlamenter demokrasinin işleyişine sekte vuracak bir düzeye geldiğini göstermektedir.

(ANKARA / DHA)