"NE YAPTIN HÜSEYİN ABİ?" SALİH TUNA'DAN GÜLERCE'YE İTİRAZ!

Yeni Şafak yazarı Salih Tuna'dan Hüseyin Gülerce'ye itiraz.

Ne yaptın Hüseyin abi?

"Yeniden Milli Mücadele" dergisindeki yazılarını ayan beyan hatırlamasam da "Bayrak" gazetesindekileri dün gibi hatırlarım.

Çok güçlü, çok etkili bir kalemdi.

Orta mektep yıllarından beri hafızamda yer edinen bu kalem erbabıyla ancak geçen yaz bir televizyon programı vesilesiyle tanıştım.

Evet, Hüseyin Gülerce'den bahsediyorum.

O kadar sahici, o kadar içten, o kadar yalındı ki üç-beş laf eder etmez 40 yıllık tanış olduğumuz hissine kapıldım.

Yazar çizer triplerinden hiçbiri ama hiçbiri semtine uğramamıştı.

Gururdan, kibirden, riyadan arınmış güzel bir insan; kelimenin tam anlamıyla bir "gönül adamıydı."

Lafın arasında dünya ahret dostumuz ve abimiz M. Akif Ak'la arkadaşlığını öğrenince de, Hüseyin Bey anında "Hüseyin abi"miz oldu.

Geçenlerde Zaman gazetesindeki köşesinde "Polemik minderine gelmeyeceğim" başlıklı bir yazı dercetti.

Ahmet Hakan ve Ertuğrul Beyciğimden "şekvacıydı."

Lakin onlar dahil hiç kimseyle polemik yapmak istemediğini belirtiyor, "Yaşım da 62 oldu..." diyordu.

Yaşından söz etmesine sebep böylesi polemiklerle vakit tüketmenin olgunlaşamamaktan kaynaklandığını dermeyan etmekti.

Yoksa Ertuğrul Beyciğimden 3 yaş küçüktü.

Rind meşrep olduğu için olsa gerek "Yaşın gelmiş 65'e hâlâ zıpırlıktan kurtulamadın!.." demek yerine, kendi yaşına vurgu yapmıştı.

"Ben nasihati aldım: Sabret, affet, hakkını helal et, geç git..." diyordu, "İşine bak; gönülleri fethe çalış. Allah ile insanlar arasındaki engelleri kaldırmakla uğraş..."

Buraya kadar mesele yok; daha doğrusu yerden göğe kadar haklıydı.

Gelgelelim hemen ardından öyle bir ifadeye yer verdi ki şaştım kaldım: "Bak sahabe efendilerimiz Orta Asya'ya gitmişler, gönülleri fethetmişler, orada hâlâ varız. Ama İspanya'ya kuvvet yoluyla gitmişiz, şimdi orada yokuz..."

Ne yaptın Hüseyin abi?!

"İspanya'ya kuvvet yoluyla gitmişiz, şimdi orada yokuz..." ne demek oluyor?

Peki İstanbul'a hangi yolla girdik?

Bizans'tan davetiye almışız da bir benim mi haberim yok?

Ne diyorsun abi: İstanbul "fetih" de İspanya "işgal" mi?

İyi güzel de, 400 yıllık o "Endülüs Medeniyeti" bir işgalin eseri mi?

Tarihi böyle mi temellük edeceğiz?

Kuvvet yoluyla girince yok olunuyor, gönüller fethedince kalıcı olunuyor, he mi?

Bu mantık sonuçlardan hareket etmeyi de meşru kılmaz mı?

Yani, topraklarından zorla çıkartılanlar o topraklara kuvvet yoluyla yerleşenlerdir "kıymet hükmüne" varılmaz mı?

Bir yerde kalıcı olmak mıdır gönülleri fethetmenin ölçütü?

Amerikalılar Kızılderililerin gönüllerini mi fethetti?

Bir yerden yok olmak mıdır o yere "kuvvet yoluyla" girmenin ölçütü?

Yahudiler İspanya'ya "kuvvet yoluyla" mı girdiler de o korkunç tehcire mahkum oldular?

Yokluğun varlığın ölçütü nedir?

"Vae victis" demiyorsak eğer, "Bak sahabe efendilerimiz Orta Asya'ya gitmişler, gönülleri fethetmişler, orada hâlâ varız. Ama İspanya'ya kuvvet yoluyla gitmişiz, şimdi orada yokuz..." nasıl deriz?

Ah be Hüseyin abi!

Ahmet Hakan ve Ertuğrul Beyciğime sabredeceğine o eski günlerdeki gibi polemiğin kralını yapıp rezil rüsva etseydin de, keşke bu lafları etmeseydin!

Kardeşine de gönül koyma.

Kanları oluk oluk akan Endülüs Müslümanlarının aziz hatıralarını muazzep edecek (İspanya'ya kuvvet yoluyla girmek veya gönüller kazanamamak manasındaki) o ifadeyi vuzuha kavuşturmak için lütfen naçizane bir vesile say.

Salih Tuna/Yeni Şafak