NE OLACAK BU MEDYANIN HALİ DEMEYİN...KURTULUŞ REÇETESİNİ AKŞAM YAZARI ORAY EĞİN BULDU...REÇETENİN FORMÜLÜNDE "NEW YORK" YAZIYOR!!!
New York'ta bir bar açılışı sizi herhangi bir iç siyaset haberinden daha fazla ilgilendiriyor ve heyecan duyuyorsanız bu yazıyı okumanıza gerek yok siz zaten "kurtulmuş medyadansınız".Aksi takdirde okuyun ve New York histerisine siz de kapılın!...
Basında New York ekolü
Pazar günkü Sabah'ta Mehmet Barlas basında İstanbul ve Ankara gazeteciliği diye iki ayrı ekol olduğunu, Rupert Murdoch'ın Türk medyasına girmesiyle yakında bizde 'New York Ekolü'nden haberciler ve programcıların yeşereceğini yazdı. 'Bir dönemde konuşmasında Türkçe'ye eşit sayıda İngilizce kelimeler kullanan Asil Nadir'le sohbet ediyorduk. Satın aldığı gazetelerin çalışanlarının kendisini anlamadığından yakınırken, dilindeki İngilizce'nin çokluğunun farkında değildi' diyor Barlas, 'Herhalde TGRT'ye gelecek yeni Amerikalı yöneticiler yabancı futbol antrenörleri gibi tercüman kullanarak kendilerini anlatacaklardır. Ama onlara Ankara'nın gerçeklerini acaba hangi tercüman anlatabilecek?'
KELEBEK ETKİSİ
Aslında Barlas'ın bahsettiği New York ekolü çoktandır var. Geçenlerde Engin Ardıç da genç gazeteciler için New York'ta bir bar açılmasının herhangi bir iç siyaset haberinden heyecanlı karşılandığını yazmıştı. Herhalde kastettiklerinden biri de bendim. Doğrusu söylediğinde hiç de haksız değil.
Belki de şundan; kelebek etkisi misali, oradaki en ufak bir gelişme bir şekilde illa burada da kendini gösteriyor. Trendler, akımlar bir yana New York okullarındaki yeni güvenlik önlemleri gibi dibine kadar 'yerel' bir haber bile. Dünya artık biraz da gelişmelerin birbirini kopyaladığı bir noktaya doğru gidiyor, dolayısıyla New York'a bakmak, biraz da olacakları önceden görmeye yarıyor.
Elinizde tuttuğunuz gazetenin yayın yönetmeni Serdar Turgut, basındaki New York ekolünün en meşhur temsilcisi. Bir anlamda, Türk Basını'ndaki New York histerisi onunla da başladı denebilir. Ne mutlu ki aynı gazetedeyiz ve bol bol New York üzerine yazma şansımız oluyor.
Sadece burada değil ama New York ekolü. Doğan Grubu'nun Milliyet ayağına bakan Hanzade Doğan'ın da Columbia master'lı bir genç patron olarak 'benchmark' aldığı gazetenin New York Times olduğu biliniyor.
Dünyanın bir başka ülkesinde, başka gazetelerde bizdeki kadar çok New York'a vurgu yapılan haberler, yorumlar var mıdır bilinmez. Ama sadece basında değil, İstanbul'un krema tabakası içinde de bir New York ekolü var, belki de basındaki New York etkisi bunun bir uzantısı.
Mehmet Barlas'ın da arkadaş çevresinde yer alan Selma Türkeş, Alinur Velidedeoğlu, Aliye Simavi gibi isimlerle birlikte Mermerci ailesi, akademik dünyadan Hasan Bülent Kahraman, manken Ece Sükan, şarkıcı Teoman, Lucca Bar'ın sahibi Cem Mirap da İstanbul'un New Yorklular'ı arasında. Hatta THY'nin New York uçuşlarında business class bir kokteyl havasında geçer çoğu zaman.
'YÜKSELEN' İSTANBUL
New York dünyanın merkezi elbette ve hemen herkesi ilgilendirecek bir şeyler üretiyor durmaksızın, ama acaba oradaki gelişmeler Beyaz Türkler'i başka dünya vatandaşlarından daha mı çok ilgilendiriyor?
Beyaz Türkler'in New York'la obsesif denecek ilişkilerini ben İstanbul'daki 'yokluğa' bağlıyorum. Dünyada kopan onca furyaya rağmen İstanbul hala 'yükselen' seviyesinde bir şehir; tam anlamıyla metropollüğü tescil edilmiş değil. New York'un sunduğu olanakları gören birinin, İstanbul'da da hep orayı hayal etmesinden, özlemesinden daha anlaşılır bir şey olamaz aslında: Sanat, restoranlar, alışveriş çok daha fazla, rahat ve kolay ulaşılabilir. Benim için en ilgi çekici tarafı sinemalar, kitapçılar ve restoranlar mesela.
Eminim, Engin Ardıç da New York'un tadını aldıktan sonra Paris'e iha
Pazar günkü Sabah'ta Mehmet Barlas basında İstanbul ve Ankara gazeteciliği diye iki ayrı ekol olduğunu, Rupert Murdoch'ın Türk medyasına girmesiyle yakında bizde 'New York Ekolü'nden haberciler ve programcıların yeşereceğini yazdı. 'Bir dönemde konuşmasında Türkçe'ye eşit sayıda İngilizce kelimeler kullanan Asil Nadir'le sohbet ediyorduk. Satın aldığı gazetelerin çalışanlarının kendisini anlamadığından yakınırken, dilindeki İngilizce'nin çokluğunun farkında değildi' diyor Barlas, 'Herhalde TGRT'ye gelecek yeni Amerikalı yöneticiler yabancı futbol antrenörleri gibi tercüman kullanarak kendilerini anlatacaklardır. Ama onlara Ankara'nın gerçeklerini acaba hangi tercüman anlatabilecek?'
KELEBEK ETKİSİ
Aslında Barlas'ın bahsettiği New York ekolü çoktandır var. Geçenlerde Engin Ardıç da genç gazeteciler için New York'ta bir bar açılmasının herhangi bir iç siyaset haberinden heyecanlı karşılandığını yazmıştı. Herhalde kastettiklerinden biri de bendim. Doğrusu söylediğinde hiç de haksız değil.
Belki de şundan; kelebek etkisi misali, oradaki en ufak bir gelişme bir şekilde illa burada da kendini gösteriyor. Trendler, akımlar bir yana New York okullarındaki yeni güvenlik önlemleri gibi dibine kadar 'yerel' bir haber bile. Dünya artık biraz da gelişmelerin birbirini kopyaladığı bir noktaya doğru gidiyor, dolayısıyla New York'a bakmak, biraz da olacakları önceden görmeye yarıyor.
Elinizde tuttuğunuz gazetenin yayın yönetmeni Serdar Turgut, basındaki New York ekolünün en meşhur temsilcisi. Bir anlamda, Türk Basını'ndaki New York histerisi onunla da başladı denebilir. Ne mutlu ki aynı gazetedeyiz ve bol bol New York üzerine yazma şansımız oluyor.
Sadece burada değil ama New York ekolü. Doğan Grubu'nun Milliyet ayağına bakan Hanzade Doğan'ın da Columbia master'lı bir genç patron olarak 'benchmark' aldığı gazetenin New York Times olduğu biliniyor.
Dünyanın bir başka ülkesinde, başka gazetelerde bizdeki kadar çok New York'a vurgu yapılan haberler, yorumlar var mıdır bilinmez. Ama sadece basında değil, İstanbul'un krema tabakası içinde de bir New York ekolü var, belki de basındaki New York etkisi bunun bir uzantısı.
Mehmet Barlas'ın da arkadaş çevresinde yer alan Selma Türkeş, Alinur Velidedeoğlu, Aliye Simavi gibi isimlerle birlikte Mermerci ailesi, akademik dünyadan Hasan Bülent Kahraman, manken Ece Sükan, şarkıcı Teoman, Lucca Bar'ın sahibi Cem Mirap da İstanbul'un New Yorklular'ı arasında. Hatta THY'nin New York uçuşlarında business class bir kokteyl havasında geçer çoğu zaman.
'YÜKSELEN' İSTANBUL
New York dünyanın merkezi elbette ve hemen herkesi ilgilendirecek bir şeyler üretiyor durmaksızın, ama acaba oradaki gelişmeler Beyaz Türkler'i başka dünya vatandaşlarından daha mı çok ilgilendiriyor?
Beyaz Türkler'in New York'la obsesif denecek ilişkilerini ben İstanbul'daki 'yokluğa' bağlıyorum. Dünyada kopan onca furyaya rağmen İstanbul hala 'yükselen' seviyesinde bir şehir; tam anlamıyla metropollüğü tescil edilmiş değil. New York'un sunduğu olanakları gören birinin, İstanbul'da da hep orayı hayal etmesinden, özlemesinden daha anlaşılır bir şey olamaz aslında: Sanat, restoranlar, alışveriş çok daha fazla, rahat ve kolay ulaşılabilir. Benim için en ilgi çekici tarafı sinemalar, kitapçılar ve restoranlar mesela.
Eminim, Engin Ardıç da New York'un tadını aldıktan sonra Paris'e iha