''NE KONSEYİ TANIRIM NE CEMİYETİ NE DE SENDİKAYI BEN BUYUM ARKADAŞ!''

Star yazarı Ahmet Kekeç, kendisine gönderilen bir mektuba yanıt verirken bazı medya patronlarına çakmayı ihmal etmedi!

Ben buyum

Bir yazı, içinde ne kadar az “Darbe, Ergenekon, Kılıçdaroğlu, Danıştay, laiklik, Livaneli, Özkök, Balyoz” sözcükleri barındırıyorsa, o kadar iyi bir yazıdır.

Meslek ölçülerine göre de, kötü...

Kaba hesap, aralıksız yirmi yıldır yazıyorum ve beş binin üzerinde makaleye imza attım; meslekteki “varlığımı” iktidar partisiyle ilişkilendirenlerin, elime kalemi AK Parti’nin vermediğini, AK Parti öncesinde de mevcudiyetimi bir şekilde sürdürdüğümü bilmelerini istiyorum.

Dün bir mektup aldım.

Bir öfke anında, belki sıkıntıyla, belki dertleşme ihtiyacıyla, belki de kafa konforumu bozmak hevesiyle kâğıda kaleme sarılmış bir ulusalcıdan... Artık insanların kâğıtla zarfla posta puluyla uğraşmadığı, yakın bir PTT şubesinin yolunu tutmaya bile üşendiği günümüzde, çizgisiz beyaz kâğıda dolmakalemle yazdığı mektubunu özenle zarflayıp İzmir Konak’tan postaya veren ve muhtemeldir ki karşılık da beklemeyen bir ulusalcıdan...

Mektup değil, şık bir vicdan çağrısı...

Böyleleri de varmış.

Küfür ve hakarete alışkın olduğum için, bu çağrıyı yadırgadım. Hem de içimin serinlediğini hissettim.

Birazdan okuyacaklarınız, bu çağrıya verilmiş mütevazı bir cevaptır; asla bir mazeret bildirme ve “meram anlatma çabası” değildir.

Hayır kardeşim; hiçbir derneğin, cemaatin, örgütün, partinin, odanın, cemiyetin adamı değilim.

Hiçbir kuruluşla “üyelik” bağım bulunmuyor.

Ne Konseyi tanırım, ne Cemiyeti, ne de kendisine sol süsü vermiş Sendikayı...

Kaç yıldır gazetecilik yapıyorum, yerine göre “fakirlik ilmühaberi” sayılan bir Basın Kartı’na bile sahip değilim.

Hak edişi olan müntesipleri “Sarı Basın Kartı”yla ödüllendiren komisyon, yakın zamana başörtülü muhabirleri bu haktan mahrum bırakırdı.

Protesto ettim...

Üstelik “Başbakanlık bilmem ne dairesi” resmi mührünü taşıyan bir karta sahip olsam ne olur, sahip olmasam ne olur!

Hayır, elbette gözümü yandaş yayın organı Star’da açmadım.

Bazı arkadaşlarımın “nafile çaba” olarak değerlendirdiği Kemal Kınacı ziyaretiyle başlayan “heveskâr gazeteciliğim” sağdan, soldan, İslami camiadan birçok mevkutede devam etti.

En çok da İslami camiada bulundum.

İnançlı ve değer tercihleriyle barışık insanları başka mecralarda kolay kolay barındırmıyorlar. Öyle değil mi Erol Bey, öyle değil mi Haldun Bey, öyle değil mi Dinç Bey, öyle değil mi Aydın Bey?

Ek olarak, bir kısmı müstear isimle yazılmış on beş kitaba, altı ciltlik ansiklopedik tarih çalışmasına, sayısız roman eleştirisine, mebzul miktar edebiyat incelemesine ve çok az bir bölümü gerçekleştirilmiş televizyon senaryosuna imza attım.

Ekmeğimi sadece yazarak kazandım.

Kursağımdan, kalemimin ve “biriktirdiklerimin” karşılığı dışında, tek kuruş geçmedi...

Bundan sonra da, “sadece yazarak”, iyi kötü var olabilirim. Akmasa da damlar; muhannete muhtaç olmadan, bu dünyadaki konukluğumu tamamlayabilirim.

Evet, siyasal bir görüşe sahibim.

Bir iktidar programını destekliyorum.

Bunun ayıp, suç ve yüz kızartıcı bir fiil olduğunu düşünmüyorum.

Kendilerinde “vicdan çağrısı hakkı” vehmedenlerin de illa ki savundukları bir dünya görüşü, trampa yaptıkları bir siyaset, yaslandıkları bir iktidar programı var... Başkalarında “nakısa” sayılmayan bir şey, niçin bende suç olsun?

Ben buyum...

Militarizmlerin ve CHP siyasetinin “başımıza gelmiş en kötü şey” olduğuna inanıyorum, bundan sonra da (aksini görmedikçe) böyle inanmaya devam edeceğim.

Ahmet KEKEÇ / STAR GAZETESİ