Naylon gazeteden sonra naylon kitap skandalı!
Türkiye’deki birçok gazetenin tirajının gerçek olmadığı, naylon (hayali) tiraja sahip olduğu tartışılırken aynı iddia kitap dünyası için de ortaya atıldı.
Bu önemli iddianın sahibi ise Türkiye Basım Yayın Meslek Birliği (TBYM) Eski Başkanı Muharrem Kaşıtoğlu. Aynı zamanda yayıncı olan Muharrem Kaşıtoğlu, kitapların baskı ve satış rakamlarının gerçeği yansıtmadığını yazarların okurları aldattığını söyledi.
Muharrem Kaşıtoğlu’nun, geleneksel TÜYAP Kitap Fuarı devam ederken yayın dünyasının arka planıyla ilgili yaptığı şok açıklamaları şöyle:
“OKURLAR YAZARLARIMIZ TARAFINDAN KANDIRILIYOR”
“Türkiye’de yazarlık yaparak, yazdığı kitaplardan elde ettiği telifle çok ciddi paralar kazanan yazarlar var ama bunlar bir elin parmağını geçmez. Toplamda milyon satan yazar var ama bir kitabı 1 milyon satan yok. Bugüne kadar olmadı ama bundan sonra olur inşallah.
İskender Pala’nın kitapları toplamda 1 milyon satmıştır. Ayşe Kulin’in kitapları satmıştır. Ahmet Ümit’in kitapları 1 milyon bandını zorlar. Bunlar gerçekten satanlar. Ama bir de Türkiye’de okurlar maalesef yazarlarımız tarafından kandırılıyor. Bazı yazarlar televizyonlara ya da yazılı basına röportaj verirken benim şu kitabım 200 bin sattı diyor. Algı oluşturuyor. Merak uyandırıyor kendisine piyasa yaratıyor. Halbuki gerçek rakamlara baksanız belki 50-60 bindir belki de 20 bindir. Bu ona ne kazandırıyor? Mesela terapi yapan yazarlar var, kişisel gelişim uzmanı yazarlar var. Saatine 200 lira alacakken, çok satan yazar imajı oluşturarak 400 liradan 750 liradan seans yapıyor. Yayınevleri arasında rekabet oluşturuyor.
Gerçekten Türkiye’de çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Mesela Nuray Sayarı, pek çok televizyon programında ‘Şu kitabım 200 bin sattı, bu kitabım 300 bin sattı’ diyor. ‘Toplamda 700 bin sattı’ açıklamalarını defalarca gördüm. Bu çok büyük bir yalan. Böyle bir satış rakamı yok.
Mesela Aşkım Kapışmak adında bir yazar var. İlk 50 bini hemen bitirdim, ikinci 50 bini baskıya verdim dediğinde daha satış rakamı 10 bindi. 20 bin basmış halbuki. İlk baskısı 50 bin diye beyanat verebiliyor. Instagram’da, Facebook’ta paylaşıyor bu rakamları. Gerçekten okuyucuyu aldatıyor.
AHMET ALTAN ALGI OPERASYONU YAPTI
Geçmişte Ahmet Altan birçok romanında bunu yaptı. Geçmişte ben 1 milyon sattım dediği kitaplarda, 500 bin sattım dediği kitaplarda bir algı operasyonu oluşturdu. Ben bu isimlerin sayısını çok artırabilirim. Ben bunu bir okur olarak öğrendiğimde kendimi kandırılmış hissetmez miyim? Bu bir pazarlama taktiği.
“HEPSİNİN BELGESİ VAR”
Gerçek rakamlara okurun ulaşması çok kolay değil. Gerçek satış rakamlarını Türkiye’de bandrol üzerinden tespit edebiliyoruz. Kitabın arkasına mutlaka bandrol vurulması gerekiyor. Yayınevleri kaç adet basılacağını belirleyip belgelerle Türkiye Yayıncılar Federasyonu’na başvururlar, şu kitaptan 20 bin basacağım bunun için bandrol istiyorum derler. 20 bin bandrolü alırlar, matbaya götürüp bastırırlar. Veya 20 bin bandrol alırlar 10 bin bastırırlar, diğer 10 bini de nasıl olsa bandrolü hazır bastırırız derler. Ama 20 bin bandrol alıp 20 bin baskı yaptığı halde ilk baskıyı 50 bin yaptım o bitti, ikinci baskıyı şu anda dağıtıyoruz diyen yazarlar var. Hepsinin belgesi var. Bu söylediklerim üzerine yazarlar cevap verebilirler. Ben hepsine hodri meydan diyorum. Hepsinin satış rakamlarını baskı rakamlarını ispatlayabilirim.
Bunu kimse söylemez. O kadar az kişi bilir ki bunu Türkiye’de... Ama bunların da konuşulması lazım. Ben yazarları ve yayınevlerini buna davet ediyorum. Kitabınızın satış rakamı neyse bunu söyleyin, bu sizi küçültmez. Bunun üzerinden büyüdüğünüzü zannederseniz büyümezsiniz ki. Belki seanslarınızın, söyleşilerinizin ücretleri artar ama gerçek anlamda siz kaybedersiniz. Yazar dediğin kimsenin çok büyük bir sorumluluğu var. Toplum önünde olan insanlar değil mi yazarlar?
Ayrıca bir yazarın kitabının ilgi görmemesi o kitabın, yazarının değersiz olduğu anlamına da gelmez. Bir örnek vereyim; bu ülkede hikayecilik, öykücülük denildiği zaman aklıma eskilerden Mustafa Kutlu, yenilerden de Cemil Kavukçu gelir. Bu isimler hikayecilikte çok üst düzey edebiyatçılardır. Çok çok iyi yazarlardır ama çok az satarlar. Bu şimdi onların niteliksiz olduklarını göstermez. 50-60 bin, 200 bin satanların da çok başarılı olduğu anlamına gelmez.
İSTATİSTİKLERLE KENDİMİZİ KANDIRIYORUZ
Türkiye İstatistik Kurumu’nun rakamlarına göre satılan kitap bandrolü sayısı 384 milyon civarında. Bu çok büyük bir rakam. Bu kadar kitap mı basıldı acaba?
Bu rakama tüm ders kitapları, yardımcı ders kitapları da dahil. Yani arkasına bandrol basılma zorunluluğu olan 48 sayfa üzerindeki tüm kitaplar bu rakama dahil. Gönül isterdi ki, basılan edebiyat kitaplarının sayısı 384 milyon olsun. Bunun en az yarısı edebiyat kitaplarının dışındaki kitaplar. Diğer yarısı da 150-160 bin civarında edebiyat kitaplarının basıldığını varsayalım, bunların da yarısı yayıncılarımızın depolarında bekliyor. Basılması satıldığı anlamına gelmiyor.
Türkiye’nin yeni basılan kitap başlığı sayısı olarak Avrupa’da 10 veya 11. sırada oldukça yüksek bir sırada olduğunu söyleyebiliriz ama çok başlıklı kitap yayınlanması bizim çok fazla kitap okuyan bir toplum olduğumuz anlamına gelmiyor.
Türkiye’de kişi başına kitap sayısı hesaplandığında basılan ders kitapları da dahil ediliyor. Bunun gerçekçi birşey olmadığını hepimiz kabul edebiliriz. Ders kitabı yardımcı ders kitabı olarak basılan kitapların kişi başına okunan kitap sayısına eklenmesi kendini kandırmaktan başka birşey değildir.
Kültür Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırmaya göre yılda ortalama 7 kitap okuyoruz.Elbette, yılda yaklaşık 7 kitap okunması, ortalama bir Türk vatandaşının iki ayda bir kitap okuması anlamına geliyor. Türkiye’de böyle bir okuma yok. O yüzde 27’lik ders kitapları da bunun içinde.
DİJİTAL BAĞIMLILIK KİTABA BÜYÜK DARBE VURDU
Peki Türkiye’de neden az kitap okunuyor? Bunun bir çok nedenini ortaya koyabiliriz. Bundan 2-3 yıl öncesine kadar kitap okuma oranlarında çok ciddi bir artış vardı. Bu tarihten itibaren bir duraklama ve gerileme sürecine girmiş bulunuyoruz. Özellikle çocukların ve gençlerin okumasında çok ciddi bir artış gözlenirken şimdi bu artış yok hatta geriye gidiyor.
Maalesef hayatımıza giren akıllı telefonların yaygınlaşmış olmasından kaynaklanıyor. Evlerde bilgisayarların çok daha yoğun kullanılıyor olmasından kaynaklanıyor. Özellikle çocuklar olmak üzere her kesimde ciddi bir gerilemeye yol açtı. En temel nedeni bu. Kitapların pahalı olması ve yıllardır dile getirilen başka sebepler de var. Ama çok ciddi gelişen kitap okuma alışkanlığımıza büyük darbe vurdu dijital bağımlılık.
Akıllı telefonlar başta olmak üzere internet bağımlılığını da dijital bağımlılık içine katmamız gerekir.
Mesela ben yayıncı olarak rol model olan bir babayım, eşim de evde kitap okur. Çocukların karşısına böyle ebeveynler olarak çıkmamıza rağmen eskiden haftada bir kitap okuyan çocuğum şimdi ayda bir kitabı zor okur hale geldi. Uzağa gitmeme gerek yok. Kendimden biliyorum bunu. Şimdi böyle bir tehlikeyle karşı karşıyayız.
ALKOL, SİGARA, UYUŞTURUCU DEĞİL DİJİTAL BAĞIMLILIK
Tabi akıllı telefonlar ve internet, çok fazla çocukların hayatında yer almasından kaynaklanan büyük bir tehlike. Bakın çok daha önemli birşey söylüyorum. Bu ülkenin en büyük belası sigara değil, alkol bağımlılığı değil, hatta madde bağımlılığı bile değil bence dijital bağımlılık. Önümüzdeki yıllarda bu toplumu köreltme adına çok daha yakıcı sonuçlar doğuracak.
Tabi daha kapsamlı bir bağımlılıkla karşı karşıyayız. Toplumu daha derinden etkileyecek bir bağımlılıktan bahsediyoruz.
KADINLAR ERKEKLERDEN DAHA ÇOK KİTAP OKUYOR
İnsanlara ‘Neden kitap okuyorsunuz?’ sorusu sorulduğunda; bir kısmı boş zamanlarımı değerlendirebilmek için diyor, bir kısmı hitabetimi geliştirebilmek için diyor, bir kısmı da bilgi sahibi olabilmek için diyor. En sık verilen cevaplar bunlar. Kitap okuyan bir insanın okumayan insanlarla yan yana geldiğinde ne kadar farklı olduğunu net olarak ortaya koyabiliriz. Yine çarpıcı bir örnek verebilirim. Son zamanlarda sosyal hayatta iş hayatında kadın yöneticilerimizin sayısı hızlı bir şekilde artıyor. Bu tesadüf değil. Neden biliyor musunuz? Türkiye’de –kitap okuma açısından- kadınlar erkeklerle kıyaslandığında erkekler yüzde 40 kadınlar yüzde 60. Toplumda böyle bir fark var ve bu fark büyümeye devam ediyor. Bu performans onlara toplumsal hayatta ve iş hayatında bir yer edinmelerinin yolunu açıyor. Çünkü kitap okuyan kadın başarılı olma adına bir adım atmış oluyor. Bilgi birikimi artıyor. Roman öykü şiir okuyanların da kişisel gelişimine büyük bir katkı yaptığını da söyleyebilirim. Yani, insanlar ekonomik olarak da gelişebilmek için okumak kendini geliştirmek zorunda. İki üniversite mezunu insanı karşınıza alıp bir mülakat yaptığınızda, üç soru sorduğunuzda hangisinin daha fazla kitap okuduğunu çok net olarak tespit edebilirsiniz. Ne yapıyor işveren? Kendini daha iyi ifade eden daha çok birikimi olan daha çok bilgi sahibi olanı işe alıyor.”
Muharrem Kaşıtoğlu’nun, geleneksel TÜYAP Kitap Fuarı devam ederken yayın dünyasının arka planıyla ilgili yaptığı şok açıklamaları şöyle:
“OKURLAR YAZARLARIMIZ TARAFINDAN KANDIRILIYOR”
“Türkiye’de yazarlık yaparak, yazdığı kitaplardan elde ettiği telifle çok ciddi paralar kazanan yazarlar var ama bunlar bir elin parmağını geçmez. Toplamda milyon satan yazar var ama bir kitabı 1 milyon satan yok. Bugüne kadar olmadı ama bundan sonra olur inşallah.
İskender Pala’nın kitapları toplamda 1 milyon satmıştır. Ayşe Kulin’in kitapları satmıştır. Ahmet Ümit’in kitapları 1 milyon bandını zorlar. Bunlar gerçekten satanlar. Ama bir de Türkiye’de okurlar maalesef yazarlarımız tarafından kandırılıyor. Bazı yazarlar televizyonlara ya da yazılı basına röportaj verirken benim şu kitabım 200 bin sattı diyor. Algı oluşturuyor. Merak uyandırıyor kendisine piyasa yaratıyor. Halbuki gerçek rakamlara baksanız belki 50-60 bindir belki de 20 bindir. Bu ona ne kazandırıyor? Mesela terapi yapan yazarlar var, kişisel gelişim uzmanı yazarlar var. Saatine 200 lira alacakken, çok satan yazar imajı oluşturarak 400 liradan 750 liradan seans yapıyor. Yayınevleri arasında rekabet oluşturuyor.
Gerçekten Türkiye’de çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Mesela Nuray Sayarı, pek çok televizyon programında ‘Şu kitabım 200 bin sattı, bu kitabım 300 bin sattı’ diyor. ‘Toplamda 700 bin sattı’ açıklamalarını defalarca gördüm. Bu çok büyük bir yalan. Böyle bir satış rakamı yok.
Mesela Aşkım Kapışmak adında bir yazar var. İlk 50 bini hemen bitirdim, ikinci 50 bini baskıya verdim dediğinde daha satış rakamı 10 bindi. 20 bin basmış halbuki. İlk baskısı 50 bin diye beyanat verebiliyor. Instagram’da, Facebook’ta paylaşıyor bu rakamları. Gerçekten okuyucuyu aldatıyor.
AHMET ALTAN ALGI OPERASYONU YAPTI
Geçmişte Ahmet Altan birçok romanında bunu yaptı. Geçmişte ben 1 milyon sattım dediği kitaplarda, 500 bin sattım dediği kitaplarda bir algı operasyonu oluşturdu. Ben bu isimlerin sayısını çok artırabilirim. Ben bunu bir okur olarak öğrendiğimde kendimi kandırılmış hissetmez miyim? Bu bir pazarlama taktiği.
“HEPSİNİN BELGESİ VAR”
Gerçek rakamlara okurun ulaşması çok kolay değil. Gerçek satış rakamlarını Türkiye’de bandrol üzerinden tespit edebiliyoruz. Kitabın arkasına mutlaka bandrol vurulması gerekiyor. Yayınevleri kaç adet basılacağını belirleyip belgelerle Türkiye Yayıncılar Federasyonu’na başvururlar, şu kitaptan 20 bin basacağım bunun için bandrol istiyorum derler. 20 bin bandrolü alırlar, matbaya götürüp bastırırlar. Veya 20 bin bandrol alırlar 10 bin bastırırlar, diğer 10 bini de nasıl olsa bandrolü hazır bastırırız derler. Ama 20 bin bandrol alıp 20 bin baskı yaptığı halde ilk baskıyı 50 bin yaptım o bitti, ikinci baskıyı şu anda dağıtıyoruz diyen yazarlar var. Hepsinin belgesi var. Bu söylediklerim üzerine yazarlar cevap verebilirler. Ben hepsine hodri meydan diyorum. Hepsinin satış rakamlarını baskı rakamlarını ispatlayabilirim.
Bunu kimse söylemez. O kadar az kişi bilir ki bunu Türkiye’de... Ama bunların da konuşulması lazım. Ben yazarları ve yayınevlerini buna davet ediyorum. Kitabınızın satış rakamı neyse bunu söyleyin, bu sizi küçültmez. Bunun üzerinden büyüdüğünüzü zannederseniz büyümezsiniz ki. Belki seanslarınızın, söyleşilerinizin ücretleri artar ama gerçek anlamda siz kaybedersiniz. Yazar dediğin kimsenin çok büyük bir sorumluluğu var. Toplum önünde olan insanlar değil mi yazarlar?
Ayrıca bir yazarın kitabının ilgi görmemesi o kitabın, yazarının değersiz olduğu anlamına da gelmez. Bir örnek vereyim; bu ülkede hikayecilik, öykücülük denildiği zaman aklıma eskilerden Mustafa Kutlu, yenilerden de Cemil Kavukçu gelir. Bu isimler hikayecilikte çok üst düzey edebiyatçılardır. Çok çok iyi yazarlardır ama çok az satarlar. Bu şimdi onların niteliksiz olduklarını göstermez. 50-60 bin, 200 bin satanların da çok başarılı olduğu anlamına gelmez.
İSTATİSTİKLERLE KENDİMİZİ KANDIRIYORUZ
Türkiye İstatistik Kurumu’nun rakamlarına göre satılan kitap bandrolü sayısı 384 milyon civarında. Bu çok büyük bir rakam. Bu kadar kitap mı basıldı acaba?
Bu rakama tüm ders kitapları, yardımcı ders kitapları da dahil. Yani arkasına bandrol basılma zorunluluğu olan 48 sayfa üzerindeki tüm kitaplar bu rakama dahil. Gönül isterdi ki, basılan edebiyat kitaplarının sayısı 384 milyon olsun. Bunun en az yarısı edebiyat kitaplarının dışındaki kitaplar. Diğer yarısı da 150-160 bin civarında edebiyat kitaplarının basıldığını varsayalım, bunların da yarısı yayıncılarımızın depolarında bekliyor. Basılması satıldığı anlamına gelmiyor.
Türkiye’nin yeni basılan kitap başlığı sayısı olarak Avrupa’da 10 veya 11. sırada oldukça yüksek bir sırada olduğunu söyleyebiliriz ama çok başlıklı kitap yayınlanması bizim çok fazla kitap okuyan bir toplum olduğumuz anlamına gelmiyor.
Türkiye’de kişi başına kitap sayısı hesaplandığında basılan ders kitapları da dahil ediliyor. Bunun gerçekçi birşey olmadığını hepimiz kabul edebiliriz. Ders kitabı yardımcı ders kitabı olarak basılan kitapların kişi başına okunan kitap sayısına eklenmesi kendini kandırmaktan başka birşey değildir.
Kültür Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırmaya göre yılda ortalama 7 kitap okuyoruz.Elbette, yılda yaklaşık 7 kitap okunması, ortalama bir Türk vatandaşının iki ayda bir kitap okuması anlamına geliyor. Türkiye’de böyle bir okuma yok. O yüzde 27’lik ders kitapları da bunun içinde.
DİJİTAL BAĞIMLILIK KİTABA BÜYÜK DARBE VURDU
Peki Türkiye’de neden az kitap okunuyor? Bunun bir çok nedenini ortaya koyabiliriz. Bundan 2-3 yıl öncesine kadar kitap okuma oranlarında çok ciddi bir artış vardı. Bu tarihten itibaren bir duraklama ve gerileme sürecine girmiş bulunuyoruz. Özellikle çocukların ve gençlerin okumasında çok ciddi bir artış gözlenirken şimdi bu artış yok hatta geriye gidiyor.
Maalesef hayatımıza giren akıllı telefonların yaygınlaşmış olmasından kaynaklanıyor. Evlerde bilgisayarların çok daha yoğun kullanılıyor olmasından kaynaklanıyor. Özellikle çocuklar olmak üzere her kesimde ciddi bir gerilemeye yol açtı. En temel nedeni bu. Kitapların pahalı olması ve yıllardır dile getirilen başka sebepler de var. Ama çok ciddi gelişen kitap okuma alışkanlığımıza büyük darbe vurdu dijital bağımlılık.
Akıllı telefonlar başta olmak üzere internet bağımlılığını da dijital bağımlılık içine katmamız gerekir.
Mesela ben yayıncı olarak rol model olan bir babayım, eşim de evde kitap okur. Çocukların karşısına böyle ebeveynler olarak çıkmamıza rağmen eskiden haftada bir kitap okuyan çocuğum şimdi ayda bir kitabı zor okur hale geldi. Uzağa gitmeme gerek yok. Kendimden biliyorum bunu. Şimdi böyle bir tehlikeyle karşı karşıyayız.
ALKOL, SİGARA, UYUŞTURUCU DEĞİL DİJİTAL BAĞIMLILIK
Tabi akıllı telefonlar ve internet, çok fazla çocukların hayatında yer almasından kaynaklanan büyük bir tehlike. Bakın çok daha önemli birşey söylüyorum. Bu ülkenin en büyük belası sigara değil, alkol bağımlılığı değil, hatta madde bağımlılığı bile değil bence dijital bağımlılık. Önümüzdeki yıllarda bu toplumu köreltme adına çok daha yakıcı sonuçlar doğuracak.
Tabi daha kapsamlı bir bağımlılıkla karşı karşıyayız. Toplumu daha derinden etkileyecek bir bağımlılıktan bahsediyoruz.
KADINLAR ERKEKLERDEN DAHA ÇOK KİTAP OKUYOR
İnsanlara ‘Neden kitap okuyorsunuz?’ sorusu sorulduğunda; bir kısmı boş zamanlarımı değerlendirebilmek için diyor, bir kısmı hitabetimi geliştirebilmek için diyor, bir kısmı da bilgi sahibi olabilmek için diyor. En sık verilen cevaplar bunlar. Kitap okuyan bir insanın okumayan insanlarla yan yana geldiğinde ne kadar farklı olduğunu net olarak ortaya koyabiliriz. Yine çarpıcı bir örnek verebilirim. Son zamanlarda sosyal hayatta iş hayatında kadın yöneticilerimizin sayısı hızlı bir şekilde artıyor. Bu tesadüf değil. Neden biliyor musunuz? Türkiye’de –kitap okuma açısından- kadınlar erkeklerle kıyaslandığında erkekler yüzde 40 kadınlar yüzde 60. Toplumda böyle bir fark var ve bu fark büyümeye devam ediyor. Bu performans onlara toplumsal hayatta ve iş hayatında bir yer edinmelerinin yolunu açıyor. Çünkü kitap okuyan kadın başarılı olma adına bir adım atmış oluyor. Bilgi birikimi artıyor. Roman öykü şiir okuyanların da kişisel gelişimine büyük bir katkı yaptığını da söyleyebilirim. Yani, insanlar ekonomik olarak da gelişebilmek için okumak kendini geliştirmek zorunda. İki üniversite mezunu insanı karşınıza alıp bir mülakat yaptığınızda, üç soru sorduğunuzda hangisinin daha fazla kitap okuduğunu çok net olarak tespit edebilirsiniz. Ne yapıyor işveren? Kendini daha iyi ifade eden daha çok birikimi olan daha çok bilgi sahibi olanı işe alıyor.”