Namık Çınar'dan bedelli askerlik yazısı! Savaş ve ölüm hep fakirlerin işi!
Bedelli askerlik ile ilgili yazısında "savaşmak ve ölmek, her zaman yoksulların işi olmuştur." yorumunu yapan Çınar bakın sözü nereye getirdi.
Taraf yazarı Namık Çınar, bedelli askerlik konusuna oldukça farklı bir yorum getirdi. 11 yaşında askeri ortaokul'a giderken başladığı askeri eğitiminden ilginç anılar aktaran Çınar, Selimiye Kışlasındaki çocuk askerlik günleri için "Yedi sene aynı yerde askerlik yapmışlar da bir kez olsun rastlaşmamışlar" söylencelerinin baba ile oğlu o devasa kışlada birbirlerini kaybederlerken; biz üç bine yakın sabi sübyanın payına düşen marifet, okkalı birer tokat gibi üç meşakkatli yıl boyunca kendi benliğimizi arayıp bulmak olmuştu yazdı.
O yıllarda İstanbul'a tahsil için, üstelik hem de yanı başında bir kent olan Tekirdağ'dan bile çıkagelmek, şimdilerin Amerika'sında okumak gibi bir şeydi, handiyse. diyerek o günleri hüzünle değil "kendisini şanslı sayarak" andığını anlatan Çınar şöyle devam etti yazısına:
Bunları anlatmamın başka sebepleri var!
Biri... eğer zamanın tuzunda yol yordamla pişilmişse, sevginin ve erdemin kadir kıymetini en iyi, çocukluğunu doğru dürüst yaşayamamış olanların bilme olasılığı daha yüksektir.
SAVAŞMAK VE ÖLMEK HEP YOKSULLARIN İŞİ OLMUŞTUR
İkincisi de... savaşmak ve ölmek, her zaman yoksulların işi olmuştur.
Köylü taburlarının sevk ve idaresi demek olan harbi yönetmek eskiden şeref peşinde koşan aristokratların bir harcı iken, bilim ve teknolojinin ivme kazanmasıyla savaş alanlarının ölümcül tehlikeleri giderek öngörülemez olmuş; o zaman da orduya artık burjuvazinin emrindeki emekçilerin temayüz etmiş çocukları komuta etsinler diye, küçükten itibaren profesyonelce yetiştirilmelerine başlanmıştır.
Hayata bağlı olarak değişim, şimdi de sürüyor ve profesyonelleşme, bu sefer erat üzerinden bir kere daha ele alınıyor.
Ne ki, ister subay ol, ister nefer; değişmeyen tek şey, savaşı yalnızca yoksul çocuklarının yapacak olduğuyla kalınmasıdır.
BU HAL İŞİN FITRATINDA VAR
Bu hâl, moda deyimle, galiba işin fıtratında var.
Bütün bunların ışığında, kimi ordu mensupları kendi zamanlarının tuzunda sağlıkla pişselerdi de, askerî bürokraside emekçi kökenlerinin bilincinde olarak yükselselerdi; hiçbir surette darbe yapmasalar ve içinden çıktıkları halkı horlamasalardı; şimdilerde seçkinlerin geçmişteki iktidarlarına yönelik tepkilerini bir türlü aşamamak yüzünden demokrasi atılımlarını da tüketen yoksul kitlelerin, öfke yüklü maneviyatlarından beslenen lânet olası bir dinci diktayla cebelleşiyor olmazdık bugün.
O ESKİ MESLEKTAŞLARA SORARSAN...
Ama o eski meslektaşlara sorsan, olup bitenlerin müsebbibi benim ve benim gibi bir avuç sol/ liberal demokrat!
Çoğu, neye yol açtıklarının farkında bile değiller hâlâ.
NAMIK ÇINAR'IN YAZISININ TAMAMINI BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ
O yıllarda İstanbul'a tahsil için, üstelik hem de yanı başında bir kent olan Tekirdağ'dan bile çıkagelmek, şimdilerin Amerika'sında okumak gibi bir şeydi, handiyse. diyerek o günleri hüzünle değil "kendisini şanslı sayarak" andığını anlatan Çınar şöyle devam etti yazısına:
Bunları anlatmamın başka sebepleri var!
Biri... eğer zamanın tuzunda yol yordamla pişilmişse, sevginin ve erdemin kadir kıymetini en iyi, çocukluğunu doğru dürüst yaşayamamış olanların bilme olasılığı daha yüksektir.
SAVAŞMAK VE ÖLMEK HEP YOKSULLARIN İŞİ OLMUŞTUR
İkincisi de... savaşmak ve ölmek, her zaman yoksulların işi olmuştur.
Köylü taburlarının sevk ve idaresi demek olan harbi yönetmek eskiden şeref peşinde koşan aristokratların bir harcı iken, bilim ve teknolojinin ivme kazanmasıyla savaş alanlarının ölümcül tehlikeleri giderek öngörülemez olmuş; o zaman da orduya artık burjuvazinin emrindeki emekçilerin temayüz etmiş çocukları komuta etsinler diye, küçükten itibaren profesyonelce yetiştirilmelerine başlanmıştır.
Hayata bağlı olarak değişim, şimdi de sürüyor ve profesyonelleşme, bu sefer erat üzerinden bir kere daha ele alınıyor.
Ne ki, ister subay ol, ister nefer; değişmeyen tek şey, savaşı yalnızca yoksul çocuklarının yapacak olduğuyla kalınmasıdır.
BU HAL İŞİN FITRATINDA VAR
Bu hâl, moda deyimle, galiba işin fıtratında var.
Bütün bunların ışığında, kimi ordu mensupları kendi zamanlarının tuzunda sağlıkla pişselerdi de, askerî bürokraside emekçi kökenlerinin bilincinde olarak yükselselerdi; hiçbir surette darbe yapmasalar ve içinden çıktıkları halkı horlamasalardı; şimdilerde seçkinlerin geçmişteki iktidarlarına yönelik tepkilerini bir türlü aşamamak yüzünden demokrasi atılımlarını da tüketen yoksul kitlelerin, öfke yüklü maneviyatlarından beslenen lânet olası bir dinci diktayla cebelleşiyor olmazdık bugün.
O ESKİ MESLEKTAŞLARA SORARSAN...
Ama o eski meslektaşlara sorsan, olup bitenlerin müsebbibi benim ve benim gibi bir avuç sol/ liberal demokrat!
Çoğu, neye yol açtıklarının farkında bile değiller hâlâ.
NAMIK ÇINAR'IN YAZISININ TAMAMINI BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ