Nagehan Alçı 'afişe etti': Hangi gazeteci Erdoğan ile program yaptığı için tacize uğradı?
Milliyet yazarı Nagehan Alçı: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteklediğim için beni de düşman görüyorlar.
Milliyet yazarı Nagehan Alçı, Doğan TV Ankara Temsilcisi Hakan Çelik'in kendisine "Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile televizyon programı yaptığı için Atatürk Havalimanı'nda bir kadının tacizine uğradığını" anlattığını söyledi.
Alçı, şu ifadeleri kullandı:
"Daha dün Doğan TV’nin Ankara temsilcisi Hakan Çelik anlattı, geçtiğimiz perşembe günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir televizyon programı yaptı diye hafta sonu Yeşilköy Atatürk Havalimanı’nda bir kadın yanına yaklaşmış ve herkesin içinde taciz etmeye başlamış. Hep aynı zihniyet ve hep kadınlar"
Nagehan Alçı'nın "Bu tacizleri afişe edelim!" başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:
Antalya’da iki kadın ‘Evet’ broşürü dağıtırken başka iki kadının saldırısına uğramış. Biri başörtülü, biri başı açık, Ak Parti Gençlik Kolları üyesi Yasemin Kenan ve Nurcan Şekercioğlu karşılaştıkları iki kişiye ellerindeki broşürü vermek istemişler. Olabilir, karşı taraf broşürü almak istemeyebilir. Ancak öyle olmamış. Kadınlardan biri uzatılan broşürü almış, yırtıp ona verenin yüzüne fırlatmış. Bununla da yetinmemiş, hakaretler etmeye başlamış. Bunun üzerine Yasemin Kenan tepki olarak ‘Rabia’ işareti yapıp ‘evet’ demiş. Onu gören saldırgan bu defa küfürleri daha da sertleştirip Kenan’ın üzerine yürümüş ve başörtüsünü çekmeye başlamış. Yasemin Hanım hadiseyi şöyle anlatıyor: “Ben başörtüm açılmasın diye aşağı eğildikçe kadın saçlarımı çekmeye başladı. Yanında bulunan kızı ‘ben açtım, iyi ki de açtım’ diye bağırıyordu...”
Bu haberi okuyunca kafamda bütün sahne kristal berraklığında canlandı. Çünkü maalesef bu kafayı çok iyi tanıyorum. Bu kafa çok patolojik bir kafa. Hayattaki temel motivasyonu ‘nefret etmek’. Ve maalesef bu kafanın sahibi çoğunlukla hemcinslerim kadınlar. Bu ülkede kutuplaşma zehrinin temeli de, siyasetin giderek sertleşmesinin sebebi de bunlar... Geçtiğimiz haftalarda bir ‘arama’ toplantısına katılmıştım. Bu toplantıya Nişantaşı’nın ünlü bir psikiyatristi de gelmişti. Bu psikiyatrist bir tip hastadan bahsetmişti. Demişti ki: ‘Bana gelen bazı kadın hastaların sorunu nefret. Başörtülülerden ve onlarla bağlantılı gördükleri herkesten nefret ediyorlar ama iş o boyuta varmış ki başörtülü görünce kendilerini tutamayıp üzerlerine tükürmek istiyorlar. Bana da bu yüzden geliyorlar.’
Havaalanında tacize uğrayan ünlü gazeteci
Antalya’da açıkça saldıran iki kadının ismini anmaya gerek duymuyorum, zira bunlar bir tür. Kendimden biliyorum, onların ‘tek tipçi-laikçi-anti demokratik-faşizan’ kafalarını eleştirdiğim ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteklediğim için beni de düşman görüyorlar. Bu yıllardır böyle. Her yerdeler. Markette deterjan alırken karşıma çıkıyorlar, kafede çay içerken hakaretlerine başlıyorlar, mağazada bir şey bakarken sinsice yaklaşıyorlar... Hepsinin ortak özelliği: Pervasız, saygısız, cüretkâr! Başıma onlarca kez geldi, geçenlerde bir keresinde bir kafede çok şiddetli hakaret ve tacize maruz kaldığım için, tek bir kez ‘bunun bedeli olmalı’ deyip karakola şikâyetçi oldum ve sonrasında utanacağına bu saldırganın nasıl büyük yalanlar ve çarpıtmalarla kendi reklamını yapmaya çalıştığını gördüm! Utanmasa benim ona saldırdığımı bile ileri sürebilirdi!
Ben yalnız değilim ki... Daha dün Doğan TV’nin Ankara temsilcisi Hakan Çelik anlattı, geçtiğimiz perşembe günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir televizyon programı yaptı diye hafta sonu Yeşilköy Atatürk Havalimanı’nda bir kadın yanına yaklaşmış ve herkesin içinde taciz etmeye başlamış. Hep aynı zihniyet ve hep kadınlar!
O yazarı da uçağın içinde kıstırdılar
Bakın başka bir örnek: Yeni Şafak gazetesi yazarı Merve Şebnem Oruç geçenlerde benim başıma gelene ‘geçmiş olsun’ demek için aradığında anlatmıştı. 15 Temmuz’da sokaklara dökülüp tankların önüne çıkma kahramanlığı gösterenlerden biriydi Merve. O korkunç gecenin bir hafta kadar sonrasında uçağa binmiş, elektronik aletlerinizi kapatın ikazını duyunca telefonunu çıkarmış, kapatmaya çalışırken yanındaki başlamış avaz avaz bağırmaya: ‘Duymuyor musun? Kaldırın o telefonu vs’ Merve Şebnem tam da bunu yaptığını anlatmaya çalışırken, yanındaki niyetini belli etmiş: ‘Siz zaten bu’sunuz! Sizi 15 Temmuz azdırdı, defolun vs vs’
Uçağın içinde böyle şiddetli bir tacize uğradığınızı ve hiçbir yere kıpırdayamadığınızı düşünsenize... Maalesef o saldırganı kimse durdurmamış, hatta bazıları ona destek vermiş, yol boyunca sistematik hakaret ve sözler devam etmiş ve Oruç 1 saat boyunca hayatının en zor zamanlarından birini yaşamış. ‘Koltuğumda sıkışmıştım ve yaşlar gözlerimden boncuk boncuk akıyordu, ne yapacağımı bilemedim’ diye anlatmıştı beni aradığında.
Peki, neden şikâyetçi olmamış?
İş büyümesin diye. Belki de içten içe olay hiç olmamış kabul etmek için...
Ama oldu ve olmaya devam ediyor. Bakın Antalya’da bir kadın başörtüsü çekilerek yerlerde sürüklendi. Bundan birkaç ay önce bir başörtülü kız minibüste saldırıya uğradı. Belki biz kamuoyunda tanınıyoruz diye fiziksel şiddette bulunamıyorlar ama bizler de sistematik olarak tacize uğruyoruz.
Kişisel olan politiktir!
Yıllardır ‘mahalle baskısı, mahalle baskısı’ diyerek bir öcü yaratmaya çalışanlara soruyorum: Bizim yaşadığımız mahalle baskısı değildir de nedir? Artık bu tacizleri gizlemeyelim, ‘Aman canım kişisel bir mesele’ deyip geçmeyelim. Onlarla yüzleşmeden onları bitiremeyiz. Feminizmin temel sloganını hatırlayalım: ‘Kişisel olan politiktir!’ Bu marazi zihniyet içimizde yaşıyor ve onu afişe etmedikçe cüretkârlığına devam edecek!
Alçı, şu ifadeleri kullandı:
"Daha dün Doğan TV’nin Ankara temsilcisi Hakan Çelik anlattı, geçtiğimiz perşembe günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir televizyon programı yaptı diye hafta sonu Yeşilköy Atatürk Havalimanı’nda bir kadın yanına yaklaşmış ve herkesin içinde taciz etmeye başlamış. Hep aynı zihniyet ve hep kadınlar"
Nagehan Alçı'nın "Bu tacizleri afişe edelim!" başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:
Antalya’da iki kadın ‘Evet’ broşürü dağıtırken başka iki kadının saldırısına uğramış. Biri başörtülü, biri başı açık, Ak Parti Gençlik Kolları üyesi Yasemin Kenan ve Nurcan Şekercioğlu karşılaştıkları iki kişiye ellerindeki broşürü vermek istemişler. Olabilir, karşı taraf broşürü almak istemeyebilir. Ancak öyle olmamış. Kadınlardan biri uzatılan broşürü almış, yırtıp ona verenin yüzüne fırlatmış. Bununla da yetinmemiş, hakaretler etmeye başlamış. Bunun üzerine Yasemin Kenan tepki olarak ‘Rabia’ işareti yapıp ‘evet’ demiş. Onu gören saldırgan bu defa küfürleri daha da sertleştirip Kenan’ın üzerine yürümüş ve başörtüsünü çekmeye başlamış. Yasemin Hanım hadiseyi şöyle anlatıyor: “Ben başörtüm açılmasın diye aşağı eğildikçe kadın saçlarımı çekmeye başladı. Yanında bulunan kızı ‘ben açtım, iyi ki de açtım’ diye bağırıyordu...”
Bu haberi okuyunca kafamda bütün sahne kristal berraklığında canlandı. Çünkü maalesef bu kafayı çok iyi tanıyorum. Bu kafa çok patolojik bir kafa. Hayattaki temel motivasyonu ‘nefret etmek’. Ve maalesef bu kafanın sahibi çoğunlukla hemcinslerim kadınlar. Bu ülkede kutuplaşma zehrinin temeli de, siyasetin giderek sertleşmesinin sebebi de bunlar... Geçtiğimiz haftalarda bir ‘arama’ toplantısına katılmıştım. Bu toplantıya Nişantaşı’nın ünlü bir psikiyatristi de gelmişti. Bu psikiyatrist bir tip hastadan bahsetmişti. Demişti ki: ‘Bana gelen bazı kadın hastaların sorunu nefret. Başörtülülerden ve onlarla bağlantılı gördükleri herkesten nefret ediyorlar ama iş o boyuta varmış ki başörtülü görünce kendilerini tutamayıp üzerlerine tükürmek istiyorlar. Bana da bu yüzden geliyorlar.’
Havaalanında tacize uğrayan ünlü gazeteci
Antalya’da açıkça saldıran iki kadının ismini anmaya gerek duymuyorum, zira bunlar bir tür. Kendimden biliyorum, onların ‘tek tipçi-laikçi-anti demokratik-faşizan’ kafalarını eleştirdiğim ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteklediğim için beni de düşman görüyorlar. Bu yıllardır böyle. Her yerdeler. Markette deterjan alırken karşıma çıkıyorlar, kafede çay içerken hakaretlerine başlıyorlar, mağazada bir şey bakarken sinsice yaklaşıyorlar... Hepsinin ortak özelliği: Pervasız, saygısız, cüretkâr! Başıma onlarca kez geldi, geçenlerde bir keresinde bir kafede çok şiddetli hakaret ve tacize maruz kaldığım için, tek bir kez ‘bunun bedeli olmalı’ deyip karakola şikâyetçi oldum ve sonrasında utanacağına bu saldırganın nasıl büyük yalanlar ve çarpıtmalarla kendi reklamını yapmaya çalıştığını gördüm! Utanmasa benim ona saldırdığımı bile ileri sürebilirdi!
Ben yalnız değilim ki... Daha dün Doğan TV’nin Ankara temsilcisi Hakan Çelik anlattı, geçtiğimiz perşembe günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir televizyon programı yaptı diye hafta sonu Yeşilköy Atatürk Havalimanı’nda bir kadın yanına yaklaşmış ve herkesin içinde taciz etmeye başlamış. Hep aynı zihniyet ve hep kadınlar!
O yazarı da uçağın içinde kıstırdılar
Bakın başka bir örnek: Yeni Şafak gazetesi yazarı Merve Şebnem Oruç geçenlerde benim başıma gelene ‘geçmiş olsun’ demek için aradığında anlatmıştı. 15 Temmuz’da sokaklara dökülüp tankların önüne çıkma kahramanlığı gösterenlerden biriydi Merve. O korkunç gecenin bir hafta kadar sonrasında uçağa binmiş, elektronik aletlerinizi kapatın ikazını duyunca telefonunu çıkarmış, kapatmaya çalışırken yanındaki başlamış avaz avaz bağırmaya: ‘Duymuyor musun? Kaldırın o telefonu vs’ Merve Şebnem tam da bunu yaptığını anlatmaya çalışırken, yanındaki niyetini belli etmiş: ‘Siz zaten bu’sunuz! Sizi 15 Temmuz azdırdı, defolun vs vs’
Uçağın içinde böyle şiddetli bir tacize uğradığınızı ve hiçbir yere kıpırdayamadığınızı düşünsenize... Maalesef o saldırganı kimse durdurmamış, hatta bazıları ona destek vermiş, yol boyunca sistematik hakaret ve sözler devam etmiş ve Oruç 1 saat boyunca hayatının en zor zamanlarından birini yaşamış. ‘Koltuğumda sıkışmıştım ve yaşlar gözlerimden boncuk boncuk akıyordu, ne yapacağımı bilemedim’ diye anlatmıştı beni aradığında.
Peki, neden şikâyetçi olmamış?
İş büyümesin diye. Belki de içten içe olay hiç olmamış kabul etmek için...
Ama oldu ve olmaya devam ediyor. Bakın Antalya’da bir kadın başörtüsü çekilerek yerlerde sürüklendi. Bundan birkaç ay önce bir başörtülü kız minibüste saldırıya uğradı. Belki biz kamuoyunda tanınıyoruz diye fiziksel şiddette bulunamıyorlar ama bizler de sistematik olarak tacize uğruyoruz.
Kişisel olan politiktir!
Yıllardır ‘mahalle baskısı, mahalle baskısı’ diyerek bir öcü yaratmaya çalışanlara soruyorum: Bizim yaşadığımız mahalle baskısı değildir de nedir? Artık bu tacizleri gizlemeyelim, ‘Aman canım kişisel bir mesele’ deyip geçmeyelim. Onlarla yüzleşmeden onları bitiremeyiz. Feminizmin temel sloganını hatırlayalım: ‘Kişisel olan politiktir!’ Bu marazi zihniyet içimizde yaşıyor ve onu afişe etmedikçe cüretkârlığına devam edecek!