"MUTLAKA GAYRİMEŞRU ÇOCUKLARIM VAR!...." SERDAR TURGUT PÜRÜZSÜZ EVLİLİĞİN SIRRINI AÇIKLADI!...
Benim efsanevi sarhoşluklarım olmuştur zamanında. Amerika´dayken haberim olmadığı halde başka şehirde buldum kendimi. Mutlaka gayrı meşru çocuklarım da vardır.
Pürüzsüz bir evlilik için
Bir akşamüstü eve geldim. Her centilmenin yapması gerektiği gibi yemek öncesi kendime bir martini hazırlayacağım. Bara bir baktım, tek bir içki şişesi kalmamış. Hepsini kaldırıp saklattırmış. Büyük panik atak yaşadım.
Rana anlamıyor ki; bunların hepsini içmesem dahi onları mutlaka görmem gerekiyor. Göremezsem mutsuz oluyorum. New York´a gittiğimde tek başına barda oturmayı bu nedenden çok severim. İçkimi yudumlarken raftaki şişeleri seyrederim. Hayal kurduğumu görenler de beni âşık filan zannedebilirler buğulu gözlerime bakınca.
İşte baştan gen haritamı çıkarmış ve bunu Rana´ya sunmuş olsaydım, bu tür sorunlar hiç yaşanmayabilirdi.
Gen derken ne demek istediğimi şöyle anlatayım: Büyük savaşın bitmesinden sonra bir gazeteci Avusturya Başbakanı´na `Churchill alkolik miydi?´ diye sormuş. Avusturya Başbakanı da `Hayır, hayır alkolik filan değildi. Çünkü hiçbir alkolik mümkün değil Churchill kadar içki içemez´ demiş.
Şimdi benim babamın içki miktarıyla ilgili tavrını aynen yansıtan bir anekdot bu. Tek başına içtiği rakı sayesinde Türk içki sanayiini dimdik ayakta tutan insandır benim babam. Şarap içiyor olsaydı şarap üreticileri ihya olurdu mutlaka.
Bu kadar içmesine rağmen onu hiç sarhoş görmedim ben. Genler alışıyor alkole mutlaka. Bir anlamda genler sarhoş olup içkinin etkisini hissetmiyor olabilir.
Anlayacağınız; rakı sonrası içilen bira gibi `çivi çiviyi söker´ durumu olabilir bu.
Benim genlerimin eğitimi o kadar kolay olmadı. Benim efsanevi sarhoşluklarım olmuştur zamanında. Amerika´dayken haberim olmadığı halde başka şehirde buldum kendimi.
Mutlaka gayrı meşru çocuklarım da vardır Amerikan kırsalında, onları hatırlamıyorum.
Azdığım zamanlar da olmuştur eskiden.
`Mısır Çocukları´ (Children of Corn) filmindeki çocukların hepsi de benim olabilir mesela.
Neyse ne, olan oldu, benim genlerim de eğitildi artık. Kolay sarhoş olmuyorum. İki bardak viskinin etkisini hissetmem bile. Üçüncü bardağı içmekteyken aniden Heidegger hakkında konuşmaya başlarım ve illa da Rana´nın beni dinlemesini arzularım. Bu kadar hata da olsun değil mi ama!
Üzerinde hayli uzun düşündükten ve hatta ömrümü çözmek için harcadığım bile söylenebilecek bir sorunu nihayet çözdüğüm için memnunum.
Pürüzsüz evlilik kavramını ben bir oksimoron zannederken bunun yolunu nihayet buldum. Şimdi Türkler `3´er çocuk´ filan gibi absürd şeyler yapmaya hazırlanırken pürüzsüz evliliğin sırrını çözdüğüm de iyi oldu diye düşünüyorum.
Ben ülkem için uğraşıyorum, kendim için bir şey istiyorsam namerdim.
Rana anlamıyor ki; bunların hepsini içmesem dahi onları mutlaka görmem gerekiyor. Göremezsem mutsuz oluyorum. New York´a gittiğimde tek başına barda oturmayı bu nedenden çok severim. İçkimi yudumlarken raftaki şişeleri seyrederim. Hayal kurduğumu görenler de beni âşık filan zannedebilirler buğulu gözlerime bakınca.
İşte baştan gen haritamı çıkarmış ve bunu Rana´ya sunmuş olsaydım, bu tür sorunlar hiç yaşanmayabilirdi.
Gen derken ne demek istediğimi şöyle anlatayım: Büyük savaşın bitmesinden sonra bir gazeteci Avusturya Başbakanı´na `Churchill alkolik miydi?´ diye sormuş. Avusturya Başbakanı da `Hayır, hayır alkolik filan değildi. Çünkü hiçbir alkolik mümkün değil Churchill kadar içki içemez´ demiş.
Şimdi benim babamın içki miktarıyla ilgili tavrını aynen yansıtan bir anekdot bu. Tek başına içtiği rakı sayesinde Türk içki sanayiini dimdik ayakta tutan insandır benim babam. Şarap içiyor olsaydı şarap üreticileri ihya olurdu mutlaka.
Bu kadar içmesine rağmen onu hiç sarhoş görmedim ben. Genler alışıyor alkole mutlaka. Bir anlamda genler sarhoş olup içkinin etkisini hissetmiyor olabilir.
Anlayacağınız; rakı sonrası içilen bira gibi `çivi çiviyi söker´ durumu olabilir bu.
Benim genlerimin eğitimi o kadar kolay olmadı. Benim efsanevi sarhoşluklarım olmuştur zamanında. Amerika´dayken haberim olmadığı halde başka şehirde buldum kendimi.
Mutlaka gayrı meşru çocuklarım da vardır Amerikan kırsalında, onları hatırlamıyorum.
Azdığım zamanlar da olmuştur eskiden.
`Mısır Çocukları´ (Children of Corn) filmindeki çocukların hepsi de benim olabilir mesela.
Neyse ne, olan oldu, benim genlerim de eğitildi artık. Kolay sarhoş olmuyorum. İki bardak viskinin etkisini hissetmem bile. Üçüncü bardağı içmekteyken aniden Heidegger hakkında konuşmaya başlarım ve illa da Rana´nın beni dinlemesini arzularım. Bu kadar hata da olsun değil mi ama!
Üzerinde hayli uzun düşündükten ve hatta ömrümü çözmek için harcadığım bile söylenebilecek bir sorunu nihayet çözdüğüm için memnunum.
Pürüzsüz evlilik kavramını ben bir oksimoron zannederken bunun yolunu nihayet buldum. Şimdi Türkler `3´er çocuk´ filan gibi absürd şeyler yapmaya hazırlanırken pürüzsüz evliliğin sırrını çözdüğüm de iyi oldu diye düşünüyorum.
Ben ülkem için uğraşıyorum, kendim için bir şey istiyorsam namerdim.
SERDAR TURGUT / AKŞAM