MÜTHİŞ İDDİA!...İSTANBUL'UN AKCİĞERİNİ SÖKEN ACARKENT'İN SATIŞLARININ NASIL PATLATILACAĞI FİKRİNİ DOĞAN GRUBU'NUN AĞIR TOPLARI VERDİ!!!

Hürriyet Ekonomi servisinde görev yapan bir muhabir,1999 yılında gönderildiği Acarkent toplantısında tanık olduğu Doğan Grubu-Acarkent "ortaklığından" çıkan "sus payını" ve Acar ailesine yapılan "satış patlatma önerilerini" yazdı...

Hürriyet gazetesi Ekonomi Servisi'nde muhabir olarak çalışıyordum. 1999'un ortalarıydı. Servis Müdürü Vahap Munyar'ın isteği ile Beykoz'da Acarkent toplantısına gittim.

Toplantının içeriği ve kimlerin katılacağı hakkında herhangi bir bilgim yoktu. Diğer haberlerde olduğu gibi gidip, görecek, dinleyecek ve yazacaktım... Munyar'ın tek verdiği bilgi olan "Hürriyet Gazetesi Reklam Grup Başkanı Ayşe Sözeri Cemal'in toplantıya katılacak olması" haberin reklam içerikli olacağı kanısını uyandırmıştı yalnızca...

Beykoz'da Acarkent'in silahlı özel korumalarının koruduğu kapıdan girdik. Hisar'dan bakıp da Beykoz'daki ormanı traşlayanlara okkalı küfürler ettiğim mekandaydım: Acarkent...

Villaların arasında farklı renkteki asfaltla yapılmış koşma parkurları dikkatimi çekmişti. Toplantı odasına girdiğimde ince uzun masanın bir ucunda baba İsmet Acar, öbür ucunda oğul Hızır Acar oturuyordu.

Masanın yanlarında ise önem sırasına göre Doğan Grubunun bütün ağır topları yerleşmişti. Baba Acar'ın yanında Mehmet Ali Yalcındağ, Hürriyet Gazetesi Reklam Grup Başkanı Ayşe Sözeri Cemal, o dönemde Milliyet Gazetesi'nde köşe yazarı olan Mehmet Y. Yılmaz ve o dönemde Milliyet Gazetesi Ekonomi Müdürü olan Murat Sabuncu oturuyordu. Sabuncu'nun yanında Vahap Munyar'a ayrıldığını düşündüğüm yere oturdum. Masanın karşı tarafında ise Acarkent'in yetkilileri yer alıyordu. Masalarda oturum yerlerine göre isme özel Acarkent'teki spor tesisi ``Coliseum´´dan ücretsiz yararlanma üyelik kartları vardı. Benim masamdaki Vahap Munyar adınaydı...

Toplantı başladı. Yalçındağ, Doğan Grubuyla Acarkent arasında milyonlarca dolarlık bir reklam anlaşması yapıldığını ve Doğan Grubu'ndaki bütün gazete, televizyon ve radyo yayınları ile villa satışlarını pompalayacaklarını açıkladı. Bu konuda yöntem konuşulmaya başlandı. Vahap Munyar'ın katılamadığı toplantıdaki görevim de ortaya çıkmıştı. Acarkent'i pohpohlayacak bir yazı yazacaktım.

Mehmet Y. Yılmaz'ı yazılarından severdim. Toplantının bana yabancı olan doğasında Acar ailesine satışları patlatacak önerilerde bulunması beni şaşırttı*

Toplantının akışı içinde yanımdaki Sabuncu'nun kulağına eğilerek "İstanbul'un akciğerlerini sökmüş bunlar" diye fısıldadım.

Toplantı medya okullarında okutulacak nitelikteydi. Noam Chomsky'nin kulağı çınlasın reklam "sus payı" olarak pazarlanıyordu. Streste olduğumda mideme saplanan o sancı toplantıda beni yine yakaladı. Yerimde duramayacak konumda kıvranmaya başladım. Toplantının bitiminde benim rahatsızlığım herkesin dikkatini çekti. Yalnızca "sorma hapı"na ihtiyacım olduğunu söyledim. İsmet Acar, yardımcısını sitenin doktoruna göndererek sorma hapı getirtti...

Acarkent'ten Hürriyet'e dönerken araçta benden beklenilen haberi yapmamaya karar verdim. Gönderildiğim bu toplantının asla bir parçası değildim. Acarkent'i öven bir yazı yazmam sosyalist bilince ve etik kurallara aykırıydı. Herşeyden önce bir "gazeteci"ydim ve üstelik çevre dostuydum.

YAPMAM GEREKENİ YAPTIM

Gazeteye döndüğümde Munyar'a toplantının özel olduğu ve haber değeri taşımadığını söylemekle yetindim. Serviste kendime çok yakın bulduğum arkadaşlara gördüğüm çevre katliamını ve bu konuda her türlü reklam ve haberin de etiğe aykırı olduğunu, en azından biz gazetecilerin buna alet olmaması gerektiğini anlattım.

Bununla da yetinmedim... Bir gazetecinin görevi Acarkent'teki olup bitenleri doğru o