"MÜSTAKBEL "YÜCE DİVAN YOLCUSU" OLARAK YAZIYORUM BU SATIRLARI!"
Başarısız olduğu söylenince de hemen gardını alıyor ve o dönemin siyasi iktidarını suç ortağı olarak gösteriyor.
İyi ki ağzını bozmamış
Bir sayın genel başkan, (ismini yazının sonunda açıklayacağım, biraz merakta kalın) SSK Genel Müdürlüğü dönemindeki ihmallerini eleştiren rakibine cevap verirken, “Bundan sonra ismimi yolsuzlukla anarsan ana... nı...” deyip kesti ve taraftarlarına doğru sempatik bir gülücük fırlattı.
Sözünü niçin “ana... nı...” diye noktaladığını da, parti olarak nicedir alıştırmalarını yaptıkları “temiz siyasetle” açıkladı.
Daha ağırını söyleyecekmiş de... Neyse!
Herhalde terbiyesi elvermemiştir.
Hemen Hulki Aktunç’un argo sözlüğünü açıyoruz ve “ana...nı” diye başlayan
ifadelere bakıyoruz.
Durum hiç de iç açıcı değil.
Sayın genel başkanın “temiz siyaset” düsturunca ucunu açık bıraktığı ifadenin arkasına getirilecek sözcük grupları içinde, “daha ağırı nasıl olur acaba” dedirtecek hafiflikte bir “deyiş” yok.
Mümkün olsa da, sözlükteki örnekleri aktarabilsem buraya...
Mümkün değil...
Hepsi de RTÜK’lük ve “ahlak zabıtasının” ilgi alanına girecek nezahette ifadeler. Nasıl derler, “mahalle kahvesinde söylesen, cinayet nedenidir...” O derece ağır.
Sayın genel başkanı bu kadar celallendiren ve “temiz siyaset” doğrultusunda tepkiler vermesine neden olan iddialar, “iddia” olarak yıllardır söylenip duruyor. Bir bölümünü ben de bu köşede dile getirmiştim.
Küfretmeyecekse, “temiz siyasetinden örnekler sunmayacaksa” tekrarlamak isterim.
SSK Genel Müdürlüğü döneminde, iki yaşındaki torunu, SSK üyesi gösteriliyor. Sayın genel başkan, “Benim haberim olmadı. Zaten hemen iptal ettirdim” diye savunuyor kendini, hak da veriyoruz ama “büyükbaba nüfuzu” olmadan hangi bürokrat yeltenebilir bu işe?
Bir şey daha yapıyor sayın genel başkan... Ya da “durumdan vazife çıkaran” bürokratları yapıyor.
İki evladı Ankara’da öğrenciyken, İstanbul’da bilmem ne şirketinde SSK çalışanı gösteriliyor. “Baba nüfuzu” olmadan hangi bürokrat ya da hangi şirket sahibi “tamam” diyebilir bu işe?
Doğrudur, ortada büyütülecek bir yolsuzluk yok ama apaçık bir “nüfuz suiistimali” var.
Bir şey daha:
Sayın genel başkan çok başarılı bir SSK Genel Müdürü olduğunu iddia ediyor...
Başarısız olduğu söylenince de hemen gardını alıyor ve o dönemin siyasi iktidarını suç ortağı olarak gösteriyor.
Başarıyı da, başarısızlığı da ölçen rakamlardır.
Hemen rakamlara bakıyoruz ve sayın genel başkanın sıfır zararla devraldığı SSK’yı, “ağır bir zararla” devrettiğini görüyoruz.
Bu sayın genel başkan, bir konuşmasında, iktidara geldiklerinde medyaya çeki düzen vereceklerini; iktidarı destekleyen “yandaş basını”, destekledikleri iktidar partisiyle birlikte Yüce Divan’a göndereceklerini söylemişti.
Sanki bir iktidar programını desteklemek suç, ayıp ya da yüz kızartıcı bir fiilmiş gibi.
Müstakbel “Yüce Divan yolcusu” olarak yazıyorum bu satırları.
Diyorum ki, Allah bu milleti sizin iktidarınızdan korusun Sayın Kılıçdaroğlu...
Bize yapacaklarınızın limitini bilmiyoruz.
Sizden önce o koltukta oturanların başkalarına ne yaptığını...
Sözgelimi Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Eşref Edip, Necip Fazıl ve Arif Oruç’a hangi akıbeti reva gördüğünü...
Liberal fikirler öne süren Zekeriya Sertel’i nasıl caydırdığını çok iyi biliyoruz.
Dolayısıyla, “düzeyli siyasetinizden” korkuyoruz...
Ahmet KEKEÇ / STAR GAZETESİ