MUSTAFA KARAALİOĞLU REKLAMLARIN PEŞİNİ BIRAKMIYOR; ''NEDEN BU ADALETSİZLİK''
"Reklamveren ve reklam pazarlama ajansları gazete ve televizyonlar arasında ayrımcılık yapmamalıdır."
Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu "İnkar edilemez reklam gerçekleri" başlıklı yazısında gazete ve televizyonlara verilen reklamların adaletsiz dağıtıldığını öne sürdü..
İşte o yazıdan bir bölüm :
Geçen hafta medyada reklam dağılımındaki geleneksel adaletsizliği masaya yatırmıştık. Özetleyelim... Bütün dünyada olduğu gibi reklamverenler gazete ve televizyonların (ve elbette radyolar, internetin de) en önemli finansal kaynağıdır.
Sistem, gazete satışları hariç reklam üzerinden döner ve finanse edilir. Yeterince reklam alamayan televizyonlar ve gazeteler kaçınılmaz olarak finansal sıkıntı içine girerler. Türk medyasında birçok yayın kuruluşu şimdi bu açıdan sıkıntı içindedir.
Elbette, iş dünyası televizyonlar ve gazeteler yaşasın diye reklam vermek zorunda değildirler. Kimse reklamverenden böyle davranmasını bekleyemez, beklememelidir de...
Ancak ve bununla birlikte reklamveren ve reklam pazarlama ajansları gazete ve televizyonlar arasında ayrımcılık da yapmamalıdır. Türkiye’de büyük ölçüde olup-biten budur. İş dünyasıyla medya arasındaki reklam ilişkisi rasyonel bir duruma değil, çıplak gözle bile görüleceği üzere objektif normları dışlayan bir sınıfsal ilişkiye dayalıdır. Bir parçası olduğumuz Avrupa’da böyle bir medya-reklam-iş dünyası düzeninin örneği yoktur.
Sözgelimi, kıta Avrupa’sında pazardaki tiraj payı yüzde 9.4 olan bir gazete (Hürriyet) reklam pastasının yüzde 36’sını alamamaktadır. Veyahut da tiraj pazar payı yüzde 21.2 olan bir gazete (Zaman) reklam pastasının yüzde 6.5’una mahkum olmamaktadır.
Meseleyi bir kez daha özetleyelim... Bazı gazetelerin her bir 10 bin tirajına karşılık gelen ilanla, yine bazı gazetelerin her bir 10 bin tirajına karşılık gelen ilan tutarı aynı değildir. Veya her bir puan reytinge karşılık gelen reklam bazı televizyonlara, bazılarına olduğundan daha çok para kazandırmaktadır. Bir noktaya kadar aynı olmaması kabul edilebilir ancak bizim sistemimizde arada anlaşılması güç bir uçurum vardır.
Mustafa Karaalioğlu’nun yazısının tamamını okumak için tıklayın
İşte o yazıdan bir bölüm :
Geçen hafta medyada reklam dağılımındaki geleneksel adaletsizliği masaya yatırmıştık. Özetleyelim... Bütün dünyada olduğu gibi reklamverenler gazete ve televizyonların (ve elbette radyolar, internetin de) en önemli finansal kaynağıdır.
Sistem, gazete satışları hariç reklam üzerinden döner ve finanse edilir. Yeterince reklam alamayan televizyonlar ve gazeteler kaçınılmaz olarak finansal sıkıntı içine girerler. Türk medyasında birçok yayın kuruluşu şimdi bu açıdan sıkıntı içindedir.
Elbette, iş dünyası televizyonlar ve gazeteler yaşasın diye reklam vermek zorunda değildirler. Kimse reklamverenden böyle davranmasını bekleyemez, beklememelidir de...
Ancak ve bununla birlikte reklamveren ve reklam pazarlama ajansları gazete ve televizyonlar arasında ayrımcılık da yapmamalıdır. Türkiye’de büyük ölçüde olup-biten budur. İş dünyasıyla medya arasındaki reklam ilişkisi rasyonel bir duruma değil, çıplak gözle bile görüleceği üzere objektif normları dışlayan bir sınıfsal ilişkiye dayalıdır. Bir parçası olduğumuz Avrupa’da böyle bir medya-reklam-iş dünyası düzeninin örneği yoktur.
Sözgelimi, kıta Avrupa’sında pazardaki tiraj payı yüzde 9.4 olan bir gazete (Hürriyet) reklam pastasının yüzde 36’sını alamamaktadır. Veyahut da tiraj pazar payı yüzde 21.2 olan bir gazete (Zaman) reklam pastasının yüzde 6.5’una mahkum olmamaktadır.
Meseleyi bir kez daha özetleyelim... Bazı gazetelerin her bir 10 bin tirajına karşılık gelen ilanla, yine bazı gazetelerin her bir 10 bin tirajına karşılık gelen ilan tutarı aynı değildir. Veya her bir puan reytinge karşılık gelen reklam bazı televizyonlara, bazılarına olduğundan daha çok para kazandırmaktadır. Bir noktaya kadar aynı olmaması kabul edilebilir ancak bizim sistemimizde arada anlaşılması güç bir uçurum vardır.
Mustafa Karaalioğlu’nun yazısının tamamını okumak için tıklayın