Mustafa Balbay 'günlük'leri anlattı!
Cumhuriyet gazetesi yazarı ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay 'Günlükler'ini açıkladı.
Cumhuriyet gazetesi yazarı ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay 4 yıl 9 ay süren tutukluluğunun ardından geçen hafta Meclis'te yemin ederek aktif siyasete adım attı.
Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel, "genç bir meslektaşı olarak yaşadığı süreçteki haksızlıklar bir tarafa konulduğunda, yargılanmasına neden olan yıllardaki gazetecilik tarzıyla ilgili samimi bir muhasebe içinde olup olmadığını anlamaya çalıştım" dediği röportajda ilginç sorularına çarpıcı yanıtlar aldı.
İşte Hürriyet'te yayınlanan o röportajdan dikkat çeken bölümler:
ANKARA GAZETECİSİNDE BELGE OLUR
Sizin davada delil olarak sunulan belge ve notlar kendi bilgisayarınızdan çıkmadı mı?
Mustafa Balbay’ın 1 Temmuz 2008’de gazetesinden bilgisayarını alıp götürmüşsünüz. CMK 134. madde diyor ki; bir kişinin bilgisayarına el koyduğunuzda onun imajını çıkarırsınız ve cihazı kendisine verirsiniz. 1 Temmuz’da bilgisayarıma el konduktan sonra 5 Temmuz’da sorgulanmışım. Ben de o kadar kendimden eminim ki bazı belgelere bakmadım bile. Gazeteciyim, bende belge olur. Ankara gazeteciliğinde bir söz vardır; selam verdim almadı belge değildir diye. Daha sonra baktım ki benim bilgisayarların imajı 7 Temmuz’da alınmış.
Bir takım belgelerin o arada eklendiğini söylüyorsunuz.
Artık o delilin sakatlandığını düşünüyorum. Ben polisi de zan altında bırakmak istemiyorum ama bu delil sakatlanmıştır diyorum.
8 SENEYİ 3.5 DAKİKAYA SIKIŞTIRMIŞLAR
Peki kamuoyuna ‘Mustafa Balbay’ın günlükleri’ diye yansıyan notların içeriği orijinal mi?
Bunların hepsi yığma. 1998 ile 2006 arasındaki 8 yıllık notlar diye üst üste koydukları notlar 3.5 dakikada yazılmış görünüyor. Ayıklanmış, yan yana getirilmiş. O dönemde ben herkesle görüştüm, bütün siyasi parti liderleriyle görüştüm, pek çok kesimden insanla görüştüm. Ama ben 8 yılda sadece askerlerle ve cumhurbaşkanı ile görüşmüşüm gibi görünüyor.
Sanıyorum askerlerle sık konuşmanızdan çok, dikkat çeken kendi kurumları açısından mahrem olan pek çok şeyi sizinle birlikte adeta masaya yatırmaları. Mesela paşalardan biri hükümeti kastederek ‘Bunlardan kurtulmak için biraz zaman lazım’ diyor, siz de aynı yerden devam ediyorsunuz. Bir gazetecinin haber kaynağıyla böyle konuşması normal mi?
Bir defa bunların tümü sıkıştırılmış notlar. Aradan kimi bölümler çıkarılmış, kimi bölümler eklenmiş. Ben mahkemede 6-7 tane öyle bölüm saptayabildim. Dava klasöründe ayrı, esas hakkında mütalaada ayrı, iddianamede ayrı cümleler olduğunu mahkemeye anlattım. Kaldı ki, diyelim ki en ileri şekliyle söyleyelim, onlarda samimiydim. Ben şunu mu yapın diyorum? Bunun karşılığı 16 yıl mıdır? Darbeci olmak demek midir? Çok farklı sıkletlerden bahsediyoruz. Çok çatallansın istemiyorum ama ben Zaman gazetesinin Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal’a hep ‘Merhaba adaş’ derdim. Çok farklı düşünürdük, kimi yerlerde karşı karşıya geldik. Ama sohbetlerimizin sadece o muhabbet bölümleri dinlense üzerine ne yorumlar yapılabilir.
BENİM O GÜNLERDE YAZDIKLARIMI BUGÜN HÜKÜMET SÖYLÜYOR
Sizin imzanızla yayınlanan ‘Genç subaylar rahatsız’ manşetini o dönem ordu içindeki darbe yanlılarının dizayn ettiğini düşünen önemli bir kitle var.
Genelkurmay Başkanı, Başbakan’a gitti ve ‘Rahatsızlık var’ dedi. Bunu haber yapmışım. Genelkurmay Başkanı da daha sonra basın toplantısı düzenlemiş ‘Evet var’ demiş. Mahkemeye gelmiş yine aynen ‘Balbay iyi bir gazetecidir, hâlâ da öyle düşünüyorum’ demiş. ‘O dönem her şey yolundaydı Balbay’ın haberleriyle ortalık bozuldu’ diyenlere sormak isterim; bugün ‘2004 çok gerilimliydi, o dönemde neler oldu bilmezsiniz’ diyen ben miyim? Hükümet üyeleri. Artık bugün konuşulan o gerilimleri ben o gün yazandım. Ben o dönemin gazeteciliğini yaptım.
BAŞBAKAN’DAN DAVET GELDİ DE GİTMEDİK Mİ
Ama taraf tutarak yazmadınız mı?
Hayır. Hükümet tarafından gelen haberlere de açık oldum. Eğer taraf tutmaksa, hükümetin bizi görüşmelere almaması, hiç uçağa almaması da taraf tutmak değil mi? Başbakan’dan uçağına bir davet geldi de gitmedik mi?
Geriye dönük bir muhasebe yaptığınızda ‘Ben de biraz abartmışım’ ya da ‘Keşke şunu yapmasaydım’ dediğiniz noktalar var mı? Yanlış anlaşılmaya açık şeyler yapmış olduğunuzu düşündünüz mü?
Öylesine ağır bir saldırıyla karşı karşıya kaldım ki bu tür şeyler olsa bile karşılığı bu değildi. Önemli olan artık bu ağır saldırıdır. Bu öyle bir orantısız saldırı ki çekiçle sinek ezmek gibi. Gazeteciliği öyle mi, böyle mi yapsaydın boyutu bu saldırının yanında sadece mesleki olarak tartışılabilecek bir şey.
Ben de size zaten mesleki olarak soruyorum. ‘Yine olsa yine aynı şekilde davranırım mı’ diyorsunuz?
Habercilik anlamında yine bu haberlerin üzerine giderdim. Ben Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ekolünden, onların öğrencisi olarak geliyorum. Hatırlayın Güldal Mumcu ‘O halde yaşasaydı Uğur Mumcu da Ergenekoncu olurdu, onu da tutuklarlardı’ demişti.