Murat Ülker sordu, Murat Ülker cevapladı: 'Müslümanım, milliyim ama...'
İş insanı Murat Ülker, kendi kendisiyle yaptığı röportajda çocukluğundan iş hayatına, sosyal medyadaki spekülasyonlara kadar birçok konuyu ele aldı. “İş insanıyım, ideolojilere değil, üretime odaklanırım” diyen Ülker, hiçbir zaman belirli bir siyasi ya da ideolojik kimliğe bağlı olmadığını vurguladı. Ülker, 80'li yıllarda silah eğitimi aldığını da açıkladı.
Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, kendisiyle yaptığı röportajda siyasi görüşüne ilişkin olarak, ''İslamcı, sağcı, Atatürkçü, solcu filan değilim. Müslümanım ve T.C. Cumhuriyeti vatandaşıyım'' dedi. Ülker kurdukları ColaTurka'nın verilen cezanın ardından pazardan çekilmesine yönelik, ''O ceza mahkemeden döndü ama 7 sene 'Demokles’in kılıcı' gibi tepemizde sallandırdılar. Başbakanlıkta Tayyip Bey'in de (Recep Tayyip Erdoğan) katıldığı bir toplantıda, kendisi bize hak verdi ve zaten mahkeme olacak, bekleyin dedi. Ama o vakit bürokrasi ertesi gün cezayı kesinleştirip uygulamaya koydu'' ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin önde gelen iş insanlarından olan Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, Ali Koç, Hanzade Doğan gibi isimlerin ardından bu sefer bizzat kendi kendisiyle röportaj yaptı. İş dünyasına, ailesine ve geçmişine dair merak edilen birçok konuyu ele alan Ülker, kişisel sitesinde yayınladığı bu özel söyleşide çocukluğundan iş hayatına, sosyal medyadaki spekülasyonlardan Ülker’i global bir markaya dönüştürme sürecine kadar birçok konuyu ele aldı.
Ülker, "Bunu size daha önce sormuştum: Benimle röportaj yapmak ister misiniz?" diye sorduktan sonra takipçilerinden yüzlerce soru aldığını ve 70'ten fazla soruyu yanıtladığını belirtti. Ülker, ayrıca takipçilerinin sormadığı soruları da kendisinin sorarak cevapladığını aktardı.
Ülker'in röportajından öne çıkan sorular ve yanıtları şöyle:
Nasıl bir çocukluk geçirdim, gelecekteki “Murat Ülker” i yaratmada bu çocukluğun rolü ne oldu? “Dini bütün” diyeceğimiz bir ailede yetiştiğimi söyleyebilir miyim? İlk din eğitimimi kimden aldım? Kur’an Kursuna gittim mi? En fazla bu konuda kimden etkilendim?
İyi bir çocukluk geçirdim. Ama bir ağabeyim veya kardeşim olsaydı herhalde başka olurdu. Çok şükür bir ablam var.
Dinin gereklerini yerine getiren “bir aile” demek daha doğru olurdu. İlk din eğitimimi mahallemizin, Horhor Kızıl Minare Camisi imamı Mahmut Bayram hocadan evde aldım. ARE, ARO, çok iyi bir insandı, aydındı; kendisinden çok istifade ettim. Ama hala daha yeni fikirlere ve kritiğe açığım yani aydınlanmam sürüyor. Kuran Kursuna ise gitmedim.
''Biz Hazar veya Karay Türkü değiliz, ancak Tat’ız''
Baba tarafı büyüklerim Kırım göçmeni, Kırımlı Devletler Ailesi’nin Türkiye’deki üçüncü neslini temsil ediyorum. Babam, yaşadığı kötü olaylar nedeniyle meraklısı değildi ama ben Kırım’a da gidip geçmişin izlerini sürdüm. Babam “Biz evlad’ı fatihanız, diyor, yani Osmanlı İmparatorluğu’nda Balkanlar’ın fethine katılan beylerin, fatihlerin soyundan geldiğinizi ifade ediyordu. Ben kendimi ne olarak hissediyorum? Bazen beni “hazar ya da karay yahudisi” olarak da trolleyenler oluyor. Ne demek istiyorlar? Nerden çıkıyor bu yahudilik?
Bu sosyal medya dünyasında acayiplikler tık alıyor. Hazar veya Karay’ların Museviliği tarihte bile kesin değildir. Zaten biz Hazar veya Karay Türkü değiliz, ancak Tat’ız; yani sahilde yaşayan melez tatar ırkı demek. Yüzlerce aileden oluşan bir sülalemiz var Devletler, tabii Stalin’den sonra geriye ne kaldıysa … Halbuki Musevi ve Yahudi’ler pekala bilirler, bizim kim olduğumuzu.
Niçin İmam Hatip Lisesi tercih etmedim de İstanbul Erkek Lisesi gibi daha fazla seküler rekabetçi ailelerin tercih ettiği bir liseyi tercih ettim?. Üstüne bir de yine Boğaziçi Üniversitesi. Ailemin bu konuda yönlendirmesi oldu mu?
İEL babamın sonra büyük amca oğlumun okuduğu bir okuldu. Ama tabii sınavı kazanarak girdim, 4’ncü olmuştum. Halbuki diğerlerini de kazanmıştım, ama gönlüm İEL’deydi. BÜ’ye gelince 1977’de eğitimin sürdüğü tek maruf üniversiteydi, eğitim İngilizce idi. Ama tabii ailece konuşup karar veriyorduk.
''Mehmetçik Vakfı'na yapılan bağışın darbe ile ilgisi yok''
1997 yılında Türkiye’de seçilmiş iktidara karşı 28 Şubat post-modern darbesi yapıldı. “Ülker Grubu”nun pek çok muhafazakâr grup gibi, “askerler tarafından “alışveriş edilmemesi gereken markalar listesine alındığı söylentisi” yayıldı. Ülker ürünleri orduevlerine sokulmadı, kimi marketlerin raflarından indirildi.
O dönem sonrasında Ülker Mehmetçik Vakfına 1,5 milyon dolar bağış yaptı, 75. yıl kutlamalarının da ana sponsoru oldu. Bu hareketi de; bir taraftan İlim Yayma Vakfı’nın kurucusu olduğu, diğer taraftan “Biz Atatürkçüyüz” diyerek darbecilere nedamet getirdiği için eleştirildi. O dönemde icranın başında değildim ama bu kararlarda tuzum var mıydı? Nasıl karşıladım? 15 Temmuz Darbesi sonrası da FETÖ ile Ülker arasında bağlantı kurulmaya çalışılınca yine, o dönemden gelen “Biz Atatürkçüyüz” söylemiyle cevap verdiğim için eleştirildim. Atatürkçü müyüm, değil miyim? Ya da ne olduğum duruma göre değişiyor mu?
Evet hepimiz beraber karar verdik. Babam ihtiyacı olmadığı halde bizimle istişare ederdi. Bu herhalde onun nazik tabiatına uygun bir öğretme usulü idi. Mehmetçik Vakfına yapılan bağışın darbe ile ilgisi yok, çünkü zaten darbe o vakit geçmişte kalmıştı. Yapılan bağış çatışmalarda uzuv kaybeden Mehmetçiklere yardım içindi. Devletimizin 75’inci yılı kutlamalarına sponsor olmamız ise bana göre zaten vazifemizdir. 100. yılı da coşkuyla kutladık. İslamcı, sağcı, Atatürkçü, solcu filan değilim. Müslümanım ve T.C. Cumhuriyeti vatandaşıyım, Fenerbahçeliyim. Başka konularda da şucu, bucu diye anılacak takıntılara sahip değilim.
''O cezayı 7 sene “Demokles’in kılıcı” gibi tepemizde sallandırdılar''
Tam o yıllarda, 2003, bir ColaTurka macerası yaşadık. Pepsi karşısında büyük pazar payı elde ettik. Sonra ColaTurka’nın adı duyulmaz oldu. Birden pazardan çekildik. Bunun gerçek nedenini geçen yıla kadar öğrenemedik. Geçen yıl bir youtube vidyosunda birden “Dönemin Sanayi Bakanı Ali Coşkun, ‘cebimde bir mektup var. ABD Büyükelçisi seni şikayet ediyor, sana küçük bir ceza vereceğiz’ dedi. Sonra 35 trilyon ceza kestiler. Şirketin değeri 10 trilyondu, bizim de hevesimiz kaçtı.” diyerek, pazardan çıkış nedenimizi açıkladım. Ali Coşkun hemen bir TV programına katılarak “Murat Ülker’e noterden 6 sayfalık mektup yolladım, zamanı karıştırmış. Murat Bey’i ben çağırmadım. Çağırsam bakanlığa çağırırdım. Murat Bey’i o zaman Başbakan çağırmış (Erdoğan) sene 2004.” dedi. Sessiz kaldım. Neden? Hangisi doğru? Ayrıca açıklamadığımız, önümüze konan başka engeller oldu mu, şimdi açıklar mıyım? Bir süre daha beklemek gerekir mi?
Bir macera değildi. Gayet planlı bir yatırım ve genişleme harekatı idi. Zira atıştırmalıkta %60’ı aşkın bir pazar payımız vardı ve dikey entegrasyonu tamamlamış; %20’ye varan sağlıklı bir ihracat rakamına ulaşmıştık. İç pazarda benzer kategorilere yatırım yapmamız büyümemiz için doğaldı. Ve çok başarılı olduk. Pepsi çok etkilendi. Bizi satın almak istedi. Reddettik. Şikayet etmiş. Halbuki meslektaştık hepsi ile görüşürdük. Ama sinsice ve düşmanca bir tavır takınmış bana göre.
Evet Başbakanlıkta görüştük. Başbakanlık müsteşarı bizi ve Bakan beyi toplantıya çağırdı. Bakan cebindeki mektubu göstermeye kalkıştı. Ben çok üzüldüm ve sinirlendim. Keşke bir kopyasını alsaydım. Ama neyse mühim değil, zaten o saçma ceza mahkemeden döndü, iptal oldu, ödemedik. Ama 7 sene “Demokles’in kılıcı” gibi tepemizde sallandırdılar.
Tabii hakkı teslim gerekir, yine Başbakanlıkta Tayyip beyin de katıldığı bir toplantıda, kendisi bize hak verdi ve zaten mahkeme olacak, bekleyin dedi. Ama o vakit bürokrasi ertesi gün cezayı kesinleştirip uygulamaya koydu. Niye? Anlayamadık bir türlü?!?
Peki tüm bunlar niye tekrar gündeme geldi. Gençler başarısızlık zirvesi yapıyorlarmış. Benden rica ettiler; bu olayı anlattım. Çünkü nihayetinde ben başarısız olmuştum. Gazlı içecek işini serbest sanmışım, değilmiş. Baksanıza bugün bile hala haklıyız, diyorlar.