Murat Bardakçı'ndan bir Enver Paşa muhasebesi: Mustafa Kemal ile mukayesesi büyük hatadır!

Habertürk yazarı Murat Bardakçı, vefatının 96. yıl dönümünde Enver Paşa ile ilgili bir yazı kaleme aldı.

Enver Paşa’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’le mukayese edilmesinin büyük bir hata olduğunu söyleyen Bardakçı, “İyi niyetle yola çıktı ama yenildi! İstiklâl Harbi’nin başında Mustafa Kemal değil de Enver Paşa yahut İttihad ve Terakki’nin bir başka hayalperest mensubu bulunsa idi, perişan olmuştuk! Millî Mücadele hayal uğruna girişilen bir savaşa döner ve neticede Sevr’den de beter hâle gelirdik” dedi.

“Bir kesim Enver Paşa’nın ‘imparatorluğun batmasına sebep olan hain’ olduğunu söylerken, diğer kesim Paşa’yı yere göğe koyamıyor, büyük bir asker, kahraman ve ‘Turancı’ olduğunu anlatıyor” ifadelerini kullanan Bardakçı, iki iddianın da gerçeği yansıtmadığını savunarak, “Enver Paşa, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile başlayan yurtdışı macerası da Türk devletlerini ve boylarını biraraya getirme hevesi değildir, yani bir “Turan ülküsü” söz konusu olmamıştır. Yapmak istediği, İngiltere’nin emperyalist gücününe son verecek bir “intikam” hareketi başlatmaktır ve bu hareketin temelinde “İslamcılık” vardır” diye yazdı.

"Mağlup olan askeri 'hain' diye nitelemek zavallılıktır!"

Murat Bardakçı’nın Habertürk gazetesinin bugünkü nüshasında yayımlanan yazısının bazı bölümleri şöyle:

"Enver Paşa memleketi için birşeyler yapmaya çalışan, imparatorluğu çöküşten kurtarmaya uğraşan ama geniş hayalperestliğinin tesirinde aldığı bazı yanlış kararların neticesinde maalesef mağlûp olmuş bir askerdir! Üstelik uğradığı bu mağlûbiyet sadece kendi hayatına değil, bize, yani koskoca bir imparatorluğa mâlolmuştur!

Hakkında ortaya atılan “vatan hainliği” abartılı, saçma ve hattâ aptallıktan da öte bir yaftalamadır; zira mağlûbiyet her asker için mukadderdir ve mağlup olan askeri “hain” diye nitelemek zavallılıktır! Meselâ, Fransa tarihinin gelmiş geçmiş en önemli askerlerinden kabul edilen Napolyon Bonapart askerî ve siyasî macerasını büyük bir yenilgi ile noktalamış ve hayatı okyanusların ötesindeki küçük bir adada son bulmuştur ama o Fransa’nın “Napolyon”udur. Napolyon’a “hain” diyene deli gözü ile bakılır, “kahraman” olduğu yolundaki sözler de tuhaf karşılanır. Fransız tarihinden Napolyon’u çekip çıkarttığınız takdirde o tarihte aynı âyarda bir asker ve siyasetçi bulabilmek hayli zorlaşır.

***

"İstiklâl Harbi’nin başında Mustafa Kemal değil de..."
Kişileri efsaneleştirmeyi pek severiz ve efsaneleştirmek istediğimiz şahıs mücadelesinde başarılı olamasa bile onu kurtarıcı ve kahraman gibi gösterip başarı sahiplerinin karşısına hem rakip hem de “asıl kahraman” gibi çıkartmaya çalışmak maalesef bir türlü kurtulamadığımız fena âdetlerimizden ve hatalarımızdan biridir.

Türkiye’de senelerdir bu hatâ, yani Enver Paşa’yı Mustafa Kemal ile mukayese etmek gibi gereksiz, yanlış ve olmayacak bir iş yapılıyor! Dünya Harbi’nde uğradığımız birçok bozgun, meselâ Sarıkamış hatırlara getirilmeden Çanakkale yahut Kutülamâre zaferleri öne çıkarılıyor, bu zaferlerin Enver Paşa sayesinde kazanıldığı söyleniyor ama sonradan gelen toplu bozgunun sorumlularının kimler olduğu düşünülmüyor, üstelik Mustafa Kemal ile Enver Paşalar arasında kalite mukayeseleri bile yapılıyor.

Enver Paşa mücadelesinde mağlûp değil de galip olsa idi, Türkiye’de bugün Mustafa Kemal’in ismi yahut “Kemalizm” kavramı değil, Şark milletlerine mahsus yüceltme merakı ile “Enver” ve “Enverizm” sözleri işitilecek; okullarda, kışlalarda ve resmî dairelerde Enver’in fotoğrafları ile büstleri yeralacak, meydanlarda onun heykelleri yükselecekti.

Bugün mukayeseye çalışılan taraflardan birinin tarihin mağlûbu, diğerinin de galibi olmasına rağmen mağlûbun ismini kullanarak olmayan bir zafer ve kahraman yaratmaya çalışanlarımız mevcut!

Senelerdir yazıp söylediğim bir hususu şimdi de tekrar edeceğim:

İttihad ve Terakki’nin lider kadrosunun hemen tamamının evrakı elimden geçti. Bu evrakı okumuş olmanın sağladığı ayrıcalığa dayanarak ifade edeyim: İstiklâl Harbi’nin başında Mustafa Kemal değil de Enver Paşa yahut İttihad ve Terakki’nin bir başka hayalperest mensubu bulunsa idi, perişan olmuştuk! Millî Mücadele hayal uğruna girişilen bir savaşa döner ve neticede Sevr’den de beter hâle gelirdik!

***

“Turan’a gidiyorum, 'Orta Asya’ya gidiyorum' demekti"
Bazı çevreler, Enver Paşa’nın “Türkçü” ve “Turancı” olduğunu söylüyor, hattâ senelerden bu yana bunun propagandasını bile yapıyorlar…

Böyle hayâllere dalmış olan çok kişiyi hiddetlendireceğimi bilerek, açıkça söyleyeyim: Enver Paşa “Turancı” değil, “İslâmcı”dır. Resmî yazışmaları ile hayallerinden bahsettiği ve tamamı binlerce sayfa tutan özel mektuplarında bir defa olsun Turan’dan bahsetmez. Bu yazışmalarda “Turan“ sözü gerçi birkaç yerde geçer ama kasdettiği “Turan” mâlûm ideoloji değil, İran’ın 20. asrın başında bu isimle adlandırılan doğusu ve Orta Asya’daki Türk bölgeleridir. “Turan’a gidiyorum” demek “Turan İmparatorluğu kurmaya gidiyorum” değil, “Orta Asya’ya gidiyorum” demektir.

Enver Paşa, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile başlayan yurtdışı macerası da Türk devletlerini ve boylarını biraraya getirme hevesi değildir, yani bir “Turan ülküsü” söz konusu olmamıştır. Yapmak istediği, İngiltere’nin emperyalist gücününe son verecek bir “intikam” hareketi başlatmaktır ve bu hareketin temelinde “İslamcılık” vardır…

"Düşüncesinin 'Turan' değil 'İslâm Devleti' olduğunu açık şekilde aksettirmektedir"
Paşa’nın Birinci Dünya Savaşı sonrasında gittiği mecburî sürgün sırasında kaleme aldığı mektuplarından nakledeceğim şu ifadeler de, düşüncesinin “Turan”değil “İslâm Devleti” olduğunu açık şekilde aksettirmektedir:

“…İngilizler dişleri sökülmüş yılan gibi sürünürken İslam kazanacak”, “…İngilizler’e karşı açtığım İslâm ihtilâl bayrağının altında bütün müslüman memleketleri toplayarak İngiliz aleyhinde çalışacaklarla, yani Bolşeviklerle birlikte mücadeleye devam fikrinden gittikçe hoşlanıyorum. İnşaallah bu da hem Müslümanlar’a hem memleketimize çare olacaktır”, “…Muvaffak olursak Türkiye, İran, Afganistan birliği vücut bulmuş olur. Bu suretle kuvvetli bir İslâm kitlesi hem İngilizler’e büyük bir darbe vurur, hem de Avrupa’nın altolması için Bolşevikler’in serbest kalmasına vesile olur. İnşaallah bunun hayata geçtiğini görerek seviniriz” ve “…Böyle sürüne sürüne, toprak odalarda duman içinde, maddeten ve senden uzak mânen, yalnız İslâmları kurtarmak teşebbüsüyle yaşıyorum”.