Murat Bardakçı veryansın etti: Cehaletin de bir sınırı var! İdam fetvalarını Dürrizâde verdi!
Habertürk yazarı Murat Bardakçı, Tokat'ta yeni açılan bir imam hatip lisesine 'Mustafa Sabri' adı verilmesi sonrasında çıkan büyük tartışmalara ilişkin olarak gündem yaratacak bir yazı kaleme aldı.
Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk ve Kuvayi Milliye kuvvetleri için ölüm fetvasını kaleme aldığı iddia edilen Mustafa Sabri’nin adının Tokat’ta yeni açılan bir imam hatip lisesine verilmesine ilişkin olarak tarihle ilgilenen gazeteci ve HaberTürk yazarı Murat Bardakçı, "Cehaletin de bir sınırı var; idam fetvalarını Dürrizâde vermiştir" dedi.
Bardakçı'nın "Cehaletin de bir sınırı var! İdam fetvalarını Dürrizâde vermiştir!" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Bir haftadır yurtdışındayım ama gündemi hemen her dakika değişen Türkiye’de nelerin olup bittiğini merak etmemek ne mümkün? Saat başı gazetelerin internet sitelerine giriyorum...
İki gün önce, bir “Mustafa Sabri Efendi tartışması” çıktı: Tokat’taki bir imam-hatip lisesine Tokatlı Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’nin ismi verilmiş ama gelen tepkiler üzerine vazgeçilmiş ve okulun ismi “Tokat Şehit Yakup Akdağ Anadolu İmam Hatip Lisesi” yapılmış.
Tepkilerin gerekçesi ise, mâlûm: Mustafa Kemal Paşa, arkadaşları ve Kuvâ-yı Milliye aleyhindeki meşhur idam fetvalarını Mustafa Sabri Efendi’nin verdiği iddiası.
Tartışma işte bundan çıkıyor ama sâbık Şeyhülislâm’ı savunanların da, veryansın edenlerin de söylediklerinin hemen hepsi yanlış!
Yanlışlar ve doğrular
Şimdi baştan aşağı hatâlı ve uydurma olan bu iddiaların birkaçını nakledip doğrularını yazayım:
- Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Milliye hakkındaki idam fetvasını Mustafa Sabri Efendi vermişmiş...
Yanlış! Tarihimizin yüzkarası olan o fetvayı veren Mustafa Sabri değil bir başka şeyhülislâmdır: Dürrizâde Abdullah Beyefendi! Fetvanın tarihi 10 Nisan 1920’dir ve o tarihte “meşihat” ta, yani şeyhülislâmlık makamında Dürrizâde vardır. Dürrizâde 5 Nisan ile 30 Temmuz 1920 arasında, yani 3 ay 25 gün boyunca şeyhülislâmlık yapmış ve bu pisliği işte o sırada etmiştir.
- Mustafa Sabri Efendi, Damad Ferid’in “değişmez şeyhülislâmı” imiş ve bu makama beş defa gelmişmiş...
Uydurma! Damad Ferid Paşa beş hükümet kurmuş ama Mustafa Sabri’ye beş değil, dört hükümette görev vermiştir. Kurduğu dördüncü hükümetin sadrazamı Dürrizade Abdullah Efendi’dir ve fetva rezaleti bu hükümette yaşanmıştır.
- Mustafa Sabri Efendi, Damad Ferid Paşa ile beraber Sevr Andlaşması’nı imzalayan hükümetin de üyesi imiş!
Palavra! Sevr Andlaşması’nın altında Damad Ferid’in, Mustafa Sabri’nin yahut hükümetin imzası yoktur; bu utanç belgesini Türkiye’nin Bern’deki olağanüstü temsilcisi ve tam yetkili ortaelçisi Reşad Halis Bey ile her ikisi de “Âyân Meclisi Üyesi” yani “senatör” olan Rıza Tevfik Bey (Bölükbaşı) ve Hâdi Paşa imzalamışlardır.
Al birini vur ötekine!
Açık söyleyeyim: Mustafa Sabri Efendi imparatorluğun son döneminin önemli bir din âlimidir, sözkonusu fetvalar gerçi ona ait değildir ama İttihad ve Terakki’ye muhalefeti yüzünden Kuvâ-yı Milliye’ye de karşı çıkmış ve Dürrizade Abdullah Efendi kadar olmasa bile millî harekete büyük zararlar vermiştir. Hele, Lozan Andlaşması’nın imzalanmasından sonra hazırlanan 150’likler listesine alınması üzerine gittiği sürgünde genç Cumhuriyet’in aleyhinde yaptığı neşriyat ile yayınladığı “Yarın”Gazetesi’ndeki yazıları da öyle yenilir-yutulur şeyler değildir. İş böyle olunca, bir okula isminin verilmesinin tepki görmesi ve okulun adının değiştirilmesi kaçınılmazdır.
Ama ortada daha vahim bir vaziyet var: Mustafa Sabri Efendi’nin aleyhinde demediklerini bırakmayanların onun hakkında hiçbirşey bilmemeleri, meselâ Kuvâ-yı Milliye aleyhindeki Dürrizade fetvalarını ona ait zannetmeleri ama âbık şeyhülislâmın ismini okula verenlerin de kahramanlaştırmaya çalıştıkları kişi hakkında tıngır tıngır olmaları ve “Bu fetva onun değil” diyememeleri...
Her iki taraf da birbirinden boş ve eskilerin “Cehâlet bir belâdır ki giriftâr olmayan bilmez” sözüne mükemmel birer örnek teşkil ediyorlar!
Bardakçı'nın "Cehaletin de bir sınırı var! İdam fetvalarını Dürrizâde vermiştir!" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Bir haftadır yurtdışındayım ama gündemi hemen her dakika değişen Türkiye’de nelerin olup bittiğini merak etmemek ne mümkün? Saat başı gazetelerin internet sitelerine giriyorum...
İki gün önce, bir “Mustafa Sabri Efendi tartışması” çıktı: Tokat’taki bir imam-hatip lisesine Tokatlı Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’nin ismi verilmiş ama gelen tepkiler üzerine vazgeçilmiş ve okulun ismi “Tokat Şehit Yakup Akdağ Anadolu İmam Hatip Lisesi” yapılmış.
Tepkilerin gerekçesi ise, mâlûm: Mustafa Kemal Paşa, arkadaşları ve Kuvâ-yı Milliye aleyhindeki meşhur idam fetvalarını Mustafa Sabri Efendi’nin verdiği iddiası.
Tartışma işte bundan çıkıyor ama sâbık Şeyhülislâm’ı savunanların da, veryansın edenlerin de söylediklerinin hemen hepsi yanlış!
Yanlışlar ve doğrular
Şimdi baştan aşağı hatâlı ve uydurma olan bu iddiaların birkaçını nakledip doğrularını yazayım:
- Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Milliye hakkındaki idam fetvasını Mustafa Sabri Efendi vermişmiş...
Yanlış! Tarihimizin yüzkarası olan o fetvayı veren Mustafa Sabri değil bir başka şeyhülislâmdır: Dürrizâde Abdullah Beyefendi! Fetvanın tarihi 10 Nisan 1920’dir ve o tarihte “meşihat” ta, yani şeyhülislâmlık makamında Dürrizâde vardır. Dürrizâde 5 Nisan ile 30 Temmuz 1920 arasında, yani 3 ay 25 gün boyunca şeyhülislâmlık yapmış ve bu pisliği işte o sırada etmiştir.
- Mustafa Sabri Efendi, Damad Ferid’in “değişmez şeyhülislâmı” imiş ve bu makama beş defa gelmişmiş...
Uydurma! Damad Ferid Paşa beş hükümet kurmuş ama Mustafa Sabri’ye beş değil, dört hükümette görev vermiştir. Kurduğu dördüncü hükümetin sadrazamı Dürrizade Abdullah Efendi’dir ve fetva rezaleti bu hükümette yaşanmıştır.
- Mustafa Sabri Efendi, Damad Ferid Paşa ile beraber Sevr Andlaşması’nı imzalayan hükümetin de üyesi imiş!
Palavra! Sevr Andlaşması’nın altında Damad Ferid’in, Mustafa Sabri’nin yahut hükümetin imzası yoktur; bu utanç belgesini Türkiye’nin Bern’deki olağanüstü temsilcisi ve tam yetkili ortaelçisi Reşad Halis Bey ile her ikisi de “Âyân Meclisi Üyesi” yani “senatör” olan Rıza Tevfik Bey (Bölükbaşı) ve Hâdi Paşa imzalamışlardır.
Al birini vur ötekine!
Açık söyleyeyim: Mustafa Sabri Efendi imparatorluğun son döneminin önemli bir din âlimidir, sözkonusu fetvalar gerçi ona ait değildir ama İttihad ve Terakki’ye muhalefeti yüzünden Kuvâ-yı Milliye’ye de karşı çıkmış ve Dürrizade Abdullah Efendi kadar olmasa bile millî harekete büyük zararlar vermiştir. Hele, Lozan Andlaşması’nın imzalanmasından sonra hazırlanan 150’likler listesine alınması üzerine gittiği sürgünde genç Cumhuriyet’in aleyhinde yaptığı neşriyat ile yayınladığı “Yarın”Gazetesi’ndeki yazıları da öyle yenilir-yutulur şeyler değildir. İş böyle olunca, bir okula isminin verilmesinin tepki görmesi ve okulun adının değiştirilmesi kaçınılmazdır.
Ama ortada daha vahim bir vaziyet var: Mustafa Sabri Efendi’nin aleyhinde demediklerini bırakmayanların onun hakkında hiçbirşey bilmemeleri, meselâ Kuvâ-yı Milliye aleyhindeki Dürrizade fetvalarını ona ait zannetmeleri ama âbık şeyhülislâmın ismini okula verenlerin de kahramanlaştırmaya çalıştıkları kişi hakkında tıngır tıngır olmaları ve “Bu fetva onun değil” diyememeleri...
Her iki taraf da birbirinden boş ve eskilerin “Cehâlet bir belâdır ki giriftâr olmayan bilmez” sözüne mükemmel birer örnek teşkil ediyorlar!