Mümtaz'er Türköne'den ilginç iddia: Erdoğan pişman!

Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 1 milyar 370 milyon liraya mal olan AK Saray'ı yaptırığı için pişman olduğunu yazdı.

Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AK Saray'ı yaptığırdığı için pişman olduğunu öne sürdü. Mütaz'er Türköne, "Erdoğan, pişman. Yaptırdığı kamuoyu araştırmaları ile, sarayının toplumdaki karşılığını en iyi bilenlerden biri o" diye yazdı.

1 milyar 370 milyon liraya mal olan AK-Saray'ın, Düyun-ı Umumiye’nin sebeplerinden biri olan Dolmabahçe Sarayı'na benzeten Mümtaz'er Türköne, şöyle yazdı:

AK Saray, 17 ve 25 Aralık olarak tarihe geçen, yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin ihtişamlı sembolü olarak karşımızda duruyor. Politik gündemi birdenbire bu kadar etki altına almasının sebebi, çağrıştırdığı bu durum ve işaretleri gelen ekonomik felaketin somut ifadesi olması.

“Saraylar ülkenin yönetildiği değil, saltanat sürüldüğü yerlerdir” demiştim. Güç dağılımı yeniden yapılıyor. Ekonomik kriz korkusu devletin sahiplerini hâlâ tedirgin ediyor; ama Saray mecburen oyunun dışında kalıyor. Devlet iktidarı yavaş yavaş el değiştiriyor.

Mümtaz'er Türköne'nin 'Siyaset sarayda, peki Devlet nerede?' başlıklı bugünkü yazısı şöyle:

YOLSUZLUKLARIN ÜSTÜ ÖRTÜLDÜ ÇÜNKÜ...

Sayıştay Dergisi’nde yer alan “büyüme-yolsuzluk ilişkisi” araştırmasından hareketle, devletin, halkın ve piyasa aktörlerinin yolsuzluklara bakışındaki çarpıklığı konu edinmiştik.

Kayıt dışı ekonomiden gelen sermaye birikimi, artık astarı yüzünden pahalıya patlıyor. Yolsuzlukların ekonomik büyümeye katkı sağladığına dair şehir efsanesi, sadece “istikrar büyüsü” üzerinden tersinden sürüyor. 17 ve 25 Aralık’a dair salt ekonomik endişeler bu yüzden biraz farklıydı: “Hükümet, yolsuzluklar yüzünden düşerse siyasî ve ekonomik istikrar bir anda yok olur ve elimizdekilerden oluruz”. O kadar ağır yolsuzluk iddialarının bugüne kadar soruşturulmadan kalmasının ve üstünün örtülmüş gibi durmasının asıl sebebi devlete, halka ve piyasaya hakim olan işte bu düşünceydi. Özellikle “devlet” diye, kendi âli çıkarının hesabını yapan mücerret bir varlık ve bu varlığın sahipleri olarak “devlet bürokrasisi” gerçekten varsa, bu şekilde düşünmüş olmalılar. Sayıştay, doğrudan devletin sahibi olan kurumlardan sadece biri. Piyasa aktörleri, özellikle finans sektörü çıkarlarını aynı pencereden gördüler.

ÜLKE KAOSA SÜRÜKLENİR

Halk yolsuzluğu onaylamaz; seçim sonuçları sadece istikrarsızlık korkusuna dayanıyordu. Erdoğan, “ülkenin kaosa sürükleneceği” tehdidiyle sadece bu endişeyi kışkırtmış ve korkuları yönetmiş oldu. Elindeki propaganda araçlarını etkili kılan, işte bu “ekonomik çöküş kâbusu” idi. Karar vericiler, kabûs görmemek için uyanık kalmayı, uyanık iken de bazı şeyleri yani yolsuzlukları görmemeyi tercih etti.

Demek ki işler yolunda iken veya yolunda gideceği umudu sürerken yolsuzluklar sineye çekiliyor. Kriz çıktıktan ve kayıplar yaşandıktan sonra, yolsuzluk yapanları herkes taşlamaya başlıyor. 2000 ve 2001 krizlerinden çıkan ders: Hesap görme işi ileriye erteleniyor ve tedricî bir geçiş yolu aranıyor.

SAADET ZİNCİRİ KARAYA OTURDU

Ak-Saray gündemi, bu eski kâbusun yeni bir kâbusla yer değiştirmesinin sembolü. Ekonomik büyüme zaten durdu. Büyümeyi durduran asıl sebep ise yolsuzlukları besleyen aynı kaynaktan geliyor: Devlet rantı. İnşaat sektörü üzerinden yürütülen kamu rantı paylaşımı, Erdoğan’ın tekelleştirdiği iktidarın temel dayanağını oluşturdu. Siyasetçiler, finans sektörü ve müteahhitlerin oluşturduğu saadet zinciri sonunda denizi tüketti ve karaya oturdu. Dikkat ederseniz, Erdoğan ve ekibi ile ekonomi yönetimi arasında süren çekişmenin temel konusunu, devlet rantı ile ekonomik büyüme arasındaki giderek büyüyen çelişki oluşturuyor.

Ranta dayalı inşaat sektörü doğası gereği ekonomik büyümeye hiçbir katkıda bulunmuyor; sadece servetin el değiştirmesine aracılık yapıyor. Öbür taraftan asıl imalat sanayisinin finans kaynaklarını kurutarak ve kârlılığını cazip olmaktan çıkartarak ekonomik büyümeye engel teşkil etti. Bankacılık sektörü, yüksek ve zahmetsiz kârı yüzünden bütün kaynaklarını müteahhitlik sektörüne aktararak, finans-kapital bu saadet zincirinin en zayıf, ama en vazgeçilmez halkasını oluşturdu.

Davutoğlu’nun “rant haramdır” sözü, sadece ahlakî bir duruşun ifadesi değil, ekonominin genel ihtiyaçları ile de örtüşüyor. Babacan’ın Orta Vadeli Program’dan sonra açıkladığı dönüşüm projeleri, dikkat edilirse bu mantığa dayanıyor. Devlet garantilerinin tamamı inşaat sektöründe, kamu bankaları inşaat sektörüne aktardıkları kaynaklarla bütün sermayelerini tüketmiş durumdalar. Ekonominin üzerine bastığı zemin, inşaat sektörüne hesapsızca aktarılan kamu ve özel banka kredileri yüzünden ince bir buz tabakası gibi çatırdıyor.

ERDOĞAN PİŞMAN

Ak-Saray, Düyun-ı Umumiye’nin sebeplerinden biri olan Dolmabahçe Sarayı gibi, 17 ve 25 Aralık olarak tarihe geçen, yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin ihtişamlı sembolü olarak karşımızda duruyor. Politik gündemi birdenbire bu kadar etki altına almasının sebebi, çağrıştırdığı bu durum ve işaretleri gelen ekonomik felaketin somut ifadesi olması. Erdoğan, pişman. Yaptırdığı kamuoyu araştırmaları ile, sarayının toplumdaki karşılığını en iyi bilenlerden biri o. Bu sarayı inşa eden yolsuzluk, hukuksuzluk ve keyfilik, ekonominin de zaaflarını oluşturuyor.

“Saraylar ülkenin yönetildiği değil, saltanat sürüldüğü yerlerdir” demiştim. Güç dağılımı yeniden yapılıyor. Ekonomik kriz korkusu devletin sahiplerini hâlâ tedirgin ediyor; ama Saray mecburen oyunun dışında kalıyor. Devlet iktidarı yavaş yavaş el değiştiriyor.