Mümtaz'er Türköne'den Erdoğan'a Osmanlıca çıkışı; İlmi savunmak cahillere kalmışsa...
Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Osmanlıcayla ilgili sözlerine ağır ifadelerle yüklendi.
Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne Osmanlıca tartışmalarında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a çok ağır sözlerle yüklendi.
Erdoğan için "Osmanlıca bilmediği 'İsteseler de istemeseler de öğrenilecek' mecrasında süren cahil cesaretinden belli" diyen Mümtaz'er Türköne, şöyle devam etti:
"Osmanlıcaya taraftar veya karşı olmak çok arkaik, çok geri ve çok ilkel bir ikilem: “Osmanlıcanın liselerde ders olarak okutulmasına taraftar mısınız, yoksa karşı mısınız?” Bu kadar saçma bir ikileme teslim olmak için, Osmanlıca bilmeyen bir cumhurbaşkanına sahip olmanız ve ayrıca bu ikilemin onun marifetiyle gündeme gelmesi lâzım."
Mümtaz'er Türköne'nin 'Keşke Osmanlıca bilen bir cumhurbaşkanımız olsaydı' başlıklı bugünkü yazısı şöyle:
OSMANLICA BİLEN AK PARTİLİLER KONUŞMADI
Erdoğan’ın bilmediği belli. Objektif olarak üniversitelerde tarih-edebiyat bölümlerinde üç kademede öğretilen Osmanlıcayı ölçü alabiliriz.
İlk sene “Giriş” dersinde öğrenci matbu harfleri öğrenir, lüzumu derecede Osmanlıca için gerekli miktarda Arapça vezinler ve Farsça edinir. İkinci kademe paleografyadır; rik’a, sülüs, talik, kufî gibi yazı stillerinde marifet kesbedilir. Son kademede orijinal metinlerin transkripsiyonu, Latin harflerinin üstüne-altına çizgiler eklenerek yapılır. Bütün dillerde ve alfabelerde meleke, sürekli kullanarak gelişir. Bu yüzden Osmanlıca bilenler ya meslektendir ya da özel bir ilgisi ve merakı olanlardır. AK Parti’den Hüseyin Çelik bir edebiyat tarihçisi olarak Osmanlıcaya hakkıyla vakıftır. Doktora tezlerimizi aynı dönemde, benzer kaynakları kullanarak yazmış ve birbirimizle epeyce Osmanlıca mikrofilm paylaşmıştık. Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya’nın özel merakı ile zengin bir Osmanlıca kütüphanesi olduğunu biliyorum. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, heceleyerek matbu bir metni okuyabilir; Müsteşar’ınki daha iyidir. Dikkat ederseniz bu mevzuda Osmanlıca bilen AK Partililerden hiçbiri konuşmadı. İlmi savunmak cahillere kalmışsa, durum ya çok vahimdir ya da niyet başkadır.
ERDOĞAN'INKİ CAHİL CESARETİ
Cumhurbaşkanı’nın bildiğine dair en küçük bir işaret yok. Erdoğan muhtemelen Osmanlıcaya giriş dersinden, yani Osmanlıcanın ilk kademesinden sınıfta kalırdı. Osmanlıca bilmediği “İsteseler de istemeseler de öğrenilecek” mecrasında süren cahil cesaretinden belli. Konuyu siyasî polemiğe döken isimlerden bir sosyolog olan Beşir Atalay’ın Osmanlıca kaynak kullandığını görmedim. Konuya çok uzak olduğu CHP’ye söylediği “Türkçenin gerçekte Osmanlıca olduğunu bilmiyor” sözünden belli. Bu sözü söyleyen sınıfta kalır; çünkü tam tersi doğrudur: Türkçe gerçekte Osmanlıca değil, tersine Osmanlıca cümle yapısı itibarıyla Türkçe başlığı altına yerleştirilebilir. Mevzuyu cahilce tartışanların başlarına taş gibi düşmesi gereken hakikat şudur: Osmanlıca bir yazı dilidir; konuşurken kimse Osmanlıcayı kullanmaz. Farkı göstermek için Arap alfabesinin kullanıldığı sade metinlere veya bugünün dilini bu alfabeyle yazmaya eski yazı deniyor. Mesele alfabe farkından ibaret olmadığına göre, Türkçenin sadece yazıda kullanılan ve Türkçe gramer yapısı içinde çok fazla Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaya yer veren bir türünden bahsediyoruz. Yazı dili olarak zengin bir dil; felsefeye ve bilime elverişli. Düşünce kelimelerdeki nüanslarla kanatlanır. Osmanlıcanın Arap ve Farsça kelime dağarcığı bu nüans zenginliğini sağlıyor. Aslında bize özgü bir durum değil; aynı zenginlik bütün dillerde var. İngilizcede çok sayıda Fransızca kelime vardır; genel kural olarak bu kelimeler sadece yazı dilinde kullanılır.
SAÇMA BİR İKİLEM
Osmanlıcaya taraftar veya karşı olmak çok arkaik, çok geri ve çok ilkel bir ikilem: “Osmanlıcanın liselerde ders olarak okutulmasına taraftar mısınız, yoksa karşı mısınız?” Bu kadar saçma bir ikileme teslim olmak için, Osmanlıca bilmeyen bir cumhurbaşkanına sahip olmanız ve ayrıca bu ikilemin onun marifetiyle gündeme gelmesi lâzım. Böyle bir ikilem gerçekte yok. Alternatifler çok. Osmanlıca bilmeyen bir nesil birincisi, ikincisi ise Osmanlıcadan nefret eden bir nesil. Osmanlıca bilmeyenlerin liselere koyacağı Osmanlıca dersinin doğal sonucu ikincisi olur. Kimse Osmanlıca öğrenemez, ama nefret etmeye yetecek kadar zihinler teşviş olur. Doğrusu bir kültür politikası olarak Osmanlıcanın sevdirilmesinin teşvik edilmesi.
Tartıştığımız mevzu, muhafazakârlığın alamet-i farikalarından olan geçmişe duyulan bağlılık meselesi değil. Osmanlıca diye düpedüz toplumu devlet üzerinden kutuplaştıran bir tartışma yürütüyoruz. Muhafazakar bir alanı değil, devlet iktidarının alanını tartışıyoruz. Devlet döve döve (isteseler de istemeseler de) Osmanlıca öğretsin mi? Devlet Osmanlıca öğretiyor gibi yapacak ve bu sayede devlet iktidarının muhafazakar alanda kullanımı yeni bir siyasî tartışma ekseni oluşturacak; tıpkı devlet tekelindeki din eğitimi gibi.
Osmanlıcanın liselerde ders olarak okutulmasına karşı mısın, değil misin? Bu sorudaki ve ikilemdeki cehalete hepimizin karşı olması lazım.
Erdoğan için "Osmanlıca bilmediği 'İsteseler de istemeseler de öğrenilecek' mecrasında süren cahil cesaretinden belli" diyen Mümtaz'er Türköne, şöyle devam etti:
"Osmanlıcaya taraftar veya karşı olmak çok arkaik, çok geri ve çok ilkel bir ikilem: “Osmanlıcanın liselerde ders olarak okutulmasına taraftar mısınız, yoksa karşı mısınız?” Bu kadar saçma bir ikileme teslim olmak için, Osmanlıca bilmeyen bir cumhurbaşkanına sahip olmanız ve ayrıca bu ikilemin onun marifetiyle gündeme gelmesi lâzım."
Mümtaz'er Türköne'nin 'Keşke Osmanlıca bilen bir cumhurbaşkanımız olsaydı' başlıklı bugünkü yazısı şöyle:
OSMANLICA BİLEN AK PARTİLİLER KONUŞMADI
Erdoğan’ın bilmediği belli. Objektif olarak üniversitelerde tarih-edebiyat bölümlerinde üç kademede öğretilen Osmanlıcayı ölçü alabiliriz.
İlk sene “Giriş” dersinde öğrenci matbu harfleri öğrenir, lüzumu derecede Osmanlıca için gerekli miktarda Arapça vezinler ve Farsça edinir. İkinci kademe paleografyadır; rik’a, sülüs, talik, kufî gibi yazı stillerinde marifet kesbedilir. Son kademede orijinal metinlerin transkripsiyonu, Latin harflerinin üstüne-altına çizgiler eklenerek yapılır. Bütün dillerde ve alfabelerde meleke, sürekli kullanarak gelişir. Bu yüzden Osmanlıca bilenler ya meslektendir ya da özel bir ilgisi ve merakı olanlardır. AK Parti’den Hüseyin Çelik bir edebiyat tarihçisi olarak Osmanlıcaya hakkıyla vakıftır. Doktora tezlerimizi aynı dönemde, benzer kaynakları kullanarak yazmış ve birbirimizle epeyce Osmanlıca mikrofilm paylaşmıştık. Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya’nın özel merakı ile zengin bir Osmanlıca kütüphanesi olduğunu biliyorum. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, heceleyerek matbu bir metni okuyabilir; Müsteşar’ınki daha iyidir. Dikkat ederseniz bu mevzuda Osmanlıca bilen AK Partililerden hiçbiri konuşmadı. İlmi savunmak cahillere kalmışsa, durum ya çok vahimdir ya da niyet başkadır.
ERDOĞAN'INKİ CAHİL CESARETİ
Cumhurbaşkanı’nın bildiğine dair en küçük bir işaret yok. Erdoğan muhtemelen Osmanlıcaya giriş dersinden, yani Osmanlıcanın ilk kademesinden sınıfta kalırdı. Osmanlıca bilmediği “İsteseler de istemeseler de öğrenilecek” mecrasında süren cahil cesaretinden belli. Konuyu siyasî polemiğe döken isimlerden bir sosyolog olan Beşir Atalay’ın Osmanlıca kaynak kullandığını görmedim. Konuya çok uzak olduğu CHP’ye söylediği “Türkçenin gerçekte Osmanlıca olduğunu bilmiyor” sözünden belli. Bu sözü söyleyen sınıfta kalır; çünkü tam tersi doğrudur: Türkçe gerçekte Osmanlıca değil, tersine Osmanlıca cümle yapısı itibarıyla Türkçe başlığı altına yerleştirilebilir. Mevzuyu cahilce tartışanların başlarına taş gibi düşmesi gereken hakikat şudur: Osmanlıca bir yazı dilidir; konuşurken kimse Osmanlıcayı kullanmaz. Farkı göstermek için Arap alfabesinin kullanıldığı sade metinlere veya bugünün dilini bu alfabeyle yazmaya eski yazı deniyor. Mesele alfabe farkından ibaret olmadığına göre, Türkçenin sadece yazıda kullanılan ve Türkçe gramer yapısı içinde çok fazla Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaya yer veren bir türünden bahsediyoruz. Yazı dili olarak zengin bir dil; felsefeye ve bilime elverişli. Düşünce kelimelerdeki nüanslarla kanatlanır. Osmanlıcanın Arap ve Farsça kelime dağarcığı bu nüans zenginliğini sağlıyor. Aslında bize özgü bir durum değil; aynı zenginlik bütün dillerde var. İngilizcede çok sayıda Fransızca kelime vardır; genel kural olarak bu kelimeler sadece yazı dilinde kullanılır.
SAÇMA BİR İKİLEM
Osmanlıcaya taraftar veya karşı olmak çok arkaik, çok geri ve çok ilkel bir ikilem: “Osmanlıcanın liselerde ders olarak okutulmasına taraftar mısınız, yoksa karşı mısınız?” Bu kadar saçma bir ikileme teslim olmak için, Osmanlıca bilmeyen bir cumhurbaşkanına sahip olmanız ve ayrıca bu ikilemin onun marifetiyle gündeme gelmesi lâzım. Böyle bir ikilem gerçekte yok. Alternatifler çok. Osmanlıca bilmeyen bir nesil birincisi, ikincisi ise Osmanlıcadan nefret eden bir nesil. Osmanlıca bilmeyenlerin liselere koyacağı Osmanlıca dersinin doğal sonucu ikincisi olur. Kimse Osmanlıca öğrenemez, ama nefret etmeye yetecek kadar zihinler teşviş olur. Doğrusu bir kültür politikası olarak Osmanlıcanın sevdirilmesinin teşvik edilmesi.
Tartıştığımız mevzu, muhafazakârlığın alamet-i farikalarından olan geçmişe duyulan bağlılık meselesi değil. Osmanlıca diye düpedüz toplumu devlet üzerinden kutuplaştıran bir tartışma yürütüyoruz. Muhafazakar bir alanı değil, devlet iktidarının alanını tartışıyoruz. Devlet döve döve (isteseler de istemeseler de) Osmanlıca öğretsin mi? Devlet Osmanlıca öğretiyor gibi yapacak ve bu sayede devlet iktidarının muhafazakar alanda kullanımı yeni bir siyasî tartışma ekseni oluşturacak; tıpkı devlet tekelindeki din eğitimi gibi.
Osmanlıcanın liselerde ders olarak okutulmasına karşı mısın, değil misin? Bu sorudaki ve ikilemdeki cehalete hepimizin karşı olması lazım.