Mümtaz'er Türköne'den çarpıcı iddia! Arınç Cemaat'ten özür dileyecek!
Kimse Yok Mu derneğinin yardım toplama yetkisinin Bakanlar Kurulu'nda kaldırıldığını yalanlayan ama daha sonra kararın altında imzası olduğu ortaya çıkan Bülent Arınç'a Gülen Cemaati'nin tepkisi dinmiyor.
Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne, Bülent Arınç'ın, hâlâ saygı duyduğu bir isim olduğunu belirterek, "Politikada rol-model arayan gençlere örnek gösterilecek az sayıda kişiden biri. İnanıyorum ki ileride, havadaki fırtına bulutları dağıldığı zaman nedametini bizlerle paylaşacak ve söyledikleri için özür dileyecek cesareti de gösterecektir" diye yazdı.
Mümtaz'er Türköne'nin 'Arınç’ın bize anlattıkları' başlıklı bugünkü yazısı şöyle:
ARINÇ'IN HAŞİN SÖZLERİNİN NEDENİ NE?
Kimi küçük, kimi büyük; ama neticede konuştuğu zaman dikkat kesildiğimiz herkes tarihe not düşüyor. Yıllar, yıllar sonra bugünleri merak eden birinin zihnini “Bülent Arınç kim?” sorusu meşgul ederse, Selçuk Gültaşlı’nın dünkü yazısını okuması yeterli olacak.
Gültaşlı’nın çizdiği portre eksiksiz ve dengeli. Siyasette hep aynı istikameti gösteren vicdan pusulası olarak saygı ve kabul gören bir politikacının dünden bugüne düştüğü yaman çelişkiyi özetliyor. Çelişki ayrıntıda değil, yaşadığımız hayatın anlamına kadar uzanan, yaptığımız işlerde bulunma sebebimize dair. Bu başarılı portre çalışmasının yine de bir eksiği var: “Neden?” sorusuna cevap vermiyor. Arınç’ın haşin ve kırıcı sözlerinin nedeni ne? Bir politikacı kendi kendini nakzederek, neden sevenlerini incitecek laflar eder?
KENDİ İMZASINI ÖNEMSİZ GÖSTERDİ
Dikkat ederseniz Arınç polemiği kendisiyle yapıyor, kendi sözlerine kızıyor ve kendisini ikna etmeye çalışıyor. Bugün gazetemizde yer alan sözlerinin hacmi bile, aslında meseleyi ne kadar önemsediğini anlamak için yeterli. Bir politikacının imzasını önemsiz göstermesi, kendisini savunabileceği en son sığınaktır. Hiç kimse gözden kaçırmadı, ilk yalanlamasında “olmaz öyle şey, ‘yetkiyi niye verdin niye geri alıyorsun’ diye sorarlar” demişti. Kendi sorusunun cevabını hâlâ veren yok. Gerçekten verdiğiniz hak doğuran bir yetkiyi geri alıyorsanız, mutlaka yargı kararına dayanan bir gerekçeniz olmalı.
Bülent Arınç, yine de benim hâlâ saygı duyduğum bir isim. Politikada rol-model arayan gençlere örnek gösterilecek az sayıda kişiden biri. İnanıyorum ki ileride, havadaki fırtına bulutları dağıldığı zaman nedametini bizlerle paylaşacak ve söyledikleri için özür dileyecek cesareti de gösterecektir. Şu var ki, bizim aradığımız “neden?” sorusunun cevabı kişilerde veya kişiliklerde değil, siyasetin tabiatında saklı. Öyleyse eğilmemiz gereken siyasetin tabiatında yer alan çarpıklık.
17 ARALIK'TAN BERİ SÜREN KAPIŞMANIN TEZAHÜRÜ
Kimse Yok mu’ya verilen ceza, sivil toplum ile siyasal toplumun ezeli rekabetinin çarpıcı bir numunesi. Aslında 17 Aralık’tan beri derinlerde süren bir kapışmanın tezahürü. Erdoğan kendi otokrasisini, sivil toplumu parça parça yok ederek kurmaya girişti; çünkü güçlü sivil toplum yapıları, keyfi yönetimlere engel oluşturur. Kendine yeten, kendi arasında dayanışmaya girerek kendi sorunlarını çözebilen bir toplumu tiranlar hiçbir zaman sevmezler. 2011’den bu yana başlayan ve topluma uzanan tartışmaların tamamı, sivil toplumun nefes alıp verdiği alanlarda sürdü. Dershane tartışması neden durup dururken ve eğitime dair bir icap yokken çıktı? Daha veciz ifade edelim. Sivil toplumun güçlü olduğu bir ülkede devlet rantı o kadar kolay hiç edilemez, yeşile, tabiata sahip çıkanlar adamın midesine oturtturur. Devlet rantı bu kadar kolay paylaştırılamayınca, lideri tirana dönüştürerek sağa sola saldıran ve liderin etrafında koruma duvarı işlevi gören bir oligarşiyi besleyip büyütemezsiniz. Kendi kendine ayakta duran, yardımlaşma ve dayanışma duygusu ile sağlıklı bir şekilde kendi işini gören bir toplum, devlet rantını sülük gibi emen bir oligarşiyi neden sırtında taşısın?
SİVİL TOPLUMU İMHA ÇABASI
Topluma sahip çıkmak mı? Ne gerek var? Devlet size yardım elini mutlaka uzatacaktır. Sivil yardım kuruluşu mu? Kaynakları ve doğal olarak talimatları oligarşiden alan hükümet emrindeki sivil örgütler bağış toplayıp yardım edecektir. Çocuklarınızın dindar yetişmesini mi istiyorsunuz? Kendi aranızda teşkilatlanıp eğitim kurumları oluşturmaya ne gerek var? Devlet din dersleri ile ve imam hatiplerle en iyisini yapacaktır. Sivil gücünüzü ayağa kaldırıp, her yere okul açıp küresel bir güce mi dönüşeceksiniz? İçeride aslan, dışarıda süt dökmüş kediye dönen Otokratınız’ı herkese rezil mi edeceksiniz? İlla gerekiyorsa TİKA’nız, Yunus Emre merkezleriniz neye yetmiyor?
Mesele basit bir mesele değil. Kimse Yok mu hadisesi, siyasal iktidarın geniş kapsamlı sivil toplumu imha çabasının bir merhalesi. Bir ülkenin altı, siyasetçisi eliyle işte böyle oyulur. Bülent Arınç’ın suçu, siyasetin günahından hissesine düşenden ibaret; çünkü o hükmeden bir politikacı.
Mümtaz'er Türköne'nin 'Arınç’ın bize anlattıkları' başlıklı bugünkü yazısı şöyle:
ARINÇ'IN HAŞİN SÖZLERİNİN NEDENİ NE?
Kimi küçük, kimi büyük; ama neticede konuştuğu zaman dikkat kesildiğimiz herkes tarihe not düşüyor. Yıllar, yıllar sonra bugünleri merak eden birinin zihnini “Bülent Arınç kim?” sorusu meşgul ederse, Selçuk Gültaşlı’nın dünkü yazısını okuması yeterli olacak.
Gültaşlı’nın çizdiği portre eksiksiz ve dengeli. Siyasette hep aynı istikameti gösteren vicdan pusulası olarak saygı ve kabul gören bir politikacının dünden bugüne düştüğü yaman çelişkiyi özetliyor. Çelişki ayrıntıda değil, yaşadığımız hayatın anlamına kadar uzanan, yaptığımız işlerde bulunma sebebimize dair. Bu başarılı portre çalışmasının yine de bir eksiği var: “Neden?” sorusuna cevap vermiyor. Arınç’ın haşin ve kırıcı sözlerinin nedeni ne? Bir politikacı kendi kendini nakzederek, neden sevenlerini incitecek laflar eder?
KENDİ İMZASINI ÖNEMSİZ GÖSTERDİ
Dikkat ederseniz Arınç polemiği kendisiyle yapıyor, kendi sözlerine kızıyor ve kendisini ikna etmeye çalışıyor. Bugün gazetemizde yer alan sözlerinin hacmi bile, aslında meseleyi ne kadar önemsediğini anlamak için yeterli. Bir politikacının imzasını önemsiz göstermesi, kendisini savunabileceği en son sığınaktır. Hiç kimse gözden kaçırmadı, ilk yalanlamasında “olmaz öyle şey, ‘yetkiyi niye verdin niye geri alıyorsun’ diye sorarlar” demişti. Kendi sorusunun cevabını hâlâ veren yok. Gerçekten verdiğiniz hak doğuran bir yetkiyi geri alıyorsanız, mutlaka yargı kararına dayanan bir gerekçeniz olmalı.
Bülent Arınç, yine de benim hâlâ saygı duyduğum bir isim. Politikada rol-model arayan gençlere örnek gösterilecek az sayıda kişiden biri. İnanıyorum ki ileride, havadaki fırtına bulutları dağıldığı zaman nedametini bizlerle paylaşacak ve söyledikleri için özür dileyecek cesareti de gösterecektir. Şu var ki, bizim aradığımız “neden?” sorusunun cevabı kişilerde veya kişiliklerde değil, siyasetin tabiatında saklı. Öyleyse eğilmemiz gereken siyasetin tabiatında yer alan çarpıklık.
17 ARALIK'TAN BERİ SÜREN KAPIŞMANIN TEZAHÜRÜ
Kimse Yok mu’ya verilen ceza, sivil toplum ile siyasal toplumun ezeli rekabetinin çarpıcı bir numunesi. Aslında 17 Aralık’tan beri derinlerde süren bir kapışmanın tezahürü. Erdoğan kendi otokrasisini, sivil toplumu parça parça yok ederek kurmaya girişti; çünkü güçlü sivil toplum yapıları, keyfi yönetimlere engel oluşturur. Kendine yeten, kendi arasında dayanışmaya girerek kendi sorunlarını çözebilen bir toplumu tiranlar hiçbir zaman sevmezler. 2011’den bu yana başlayan ve topluma uzanan tartışmaların tamamı, sivil toplumun nefes alıp verdiği alanlarda sürdü. Dershane tartışması neden durup dururken ve eğitime dair bir icap yokken çıktı? Daha veciz ifade edelim. Sivil toplumun güçlü olduğu bir ülkede devlet rantı o kadar kolay hiç edilemez, yeşile, tabiata sahip çıkanlar adamın midesine oturtturur. Devlet rantı bu kadar kolay paylaştırılamayınca, lideri tirana dönüştürerek sağa sola saldıran ve liderin etrafında koruma duvarı işlevi gören bir oligarşiyi besleyip büyütemezsiniz. Kendi kendine ayakta duran, yardımlaşma ve dayanışma duygusu ile sağlıklı bir şekilde kendi işini gören bir toplum, devlet rantını sülük gibi emen bir oligarşiyi neden sırtında taşısın?
SİVİL TOPLUMU İMHA ÇABASI
Topluma sahip çıkmak mı? Ne gerek var? Devlet size yardım elini mutlaka uzatacaktır. Sivil yardım kuruluşu mu? Kaynakları ve doğal olarak talimatları oligarşiden alan hükümet emrindeki sivil örgütler bağış toplayıp yardım edecektir. Çocuklarınızın dindar yetişmesini mi istiyorsunuz? Kendi aranızda teşkilatlanıp eğitim kurumları oluşturmaya ne gerek var? Devlet din dersleri ile ve imam hatiplerle en iyisini yapacaktır. Sivil gücünüzü ayağa kaldırıp, her yere okul açıp küresel bir güce mi dönüşeceksiniz? İçeride aslan, dışarıda süt dökmüş kediye dönen Otokratınız’ı herkese rezil mi edeceksiniz? İlla gerekiyorsa TİKA’nız, Yunus Emre merkezleriniz neye yetmiyor?
Mesele basit bir mesele değil. Kimse Yok mu hadisesi, siyasal iktidarın geniş kapsamlı sivil toplumu imha çabasının bir merhalesi. Bir ülkenin altı, siyasetçisi eliyle işte böyle oyulur. Bülent Arınç’ın suçu, siyasetin günahından hissesine düşenden ibaret; çünkü o hükmeden bir politikacı.