Müjdat Gezen, Cem Küçük olayları hayra alamet değil! Oyuna gelme Türkiye!
Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne yönelik saldırı ile Cem Küçük'ün evine ateş edilmesi sürecinin çok daha büyük bir “kaos planı”nın basamağı olabileceğini iddia etti…
Efendim; sanki eski “askeri vesayet” dönemlerine, NATO’cu konseptlere, klasik “Kontrgerilla taktikleri”ne geri döndük. Öyle ki gene kimin ne hesap peşinde koştuğunun belli olmadığı, sonuçlardan kimler nemalanacağı meçhul bir süreçteyiz. Şimdi hava öncesine nazaran daha sisli. Herkesin, her kesimin bin türlü hesabı var. Artık hangi odak neyin peşinde koşuyor belli değil. Net olan olayların mıknatısı referandum süreci…
ARDIŞIK SALDIRILAR HAYRA ALAMET DEĞİL!..
Lakin böyle giderse tekrar yeni tip kaosa sürükleneceğimiz, yeni çatışmalarda boğulacağımız kesin gibi. Gelinen nokta o kadar vahim potansiyeller taşıyor ki toplumda zaten var olan kafayı yemiş bir “kutuplaşma”nın iyice zıvanadan çıkması isteniyor sanki. İçine adeta ite kaka sokulduğumuz “Referandum süreci” ise bu şartları daha da keskinleştiriyor. (Dünyanın en mükemmel anayasasını yapsanız, en şahane sistemini getirseniz millet birbirine düşman olduktan sonra ne fayda?) Bunu anlamak için son günlerin “suçlama konuları”na şöyle bir bakmak bile yeterli.
“Hayır” diyenleri “HDP, PKK, FETÖ ile birlikte hareket etmekle”, “15 Temmuz’un yanında olmakla”, “hainlik”le suçlamalar. (Bunlara “Hayırcılar”ı “şeytan” ilan etmek, camilerde imamın cemaati “Evet” mitingine davet etmeleri, hocaların “evet” şovları, da eklemeli) O cenahta bütün bunlara “İç savaş olur” hatırlatmaları, “silahlanma” eğilimleri, Atatürk’e sövmeler, vb de yamanıveriyor. Yanlış temelde bir “seferberlik” ilanı var ama kime karşı?
Öteki tarafa kalırsa da “Evet” diyenler “Cumhuriyet düşmanı olmakla ve Cumhuriyeti bitirmek istemekle”, “Şeriatı getirmekle”, vb suçlanıyorlar. (Arada çerez olarak “G.t kılı”, “Cahiller”, “bidon kafalar”, vb gibi tartışmalarda yaşanıyor) Bakalım daha nelere şahit olacağız?
Ancak şimdilerde daha fena bir eğilim belirdi sanki. Amacı başka olsa da Kırmızı Kedi Yayınevi ‘ne yapılan saldırı sonrası bu kez de Müjdat Gezen Sanat Merkezi kundaklandı. (Ben tam bu yazıyı yazarken bu kez de sitelere AKP’ye yakın yazar Cem Küçük’ün evine ateş edildiği” haberi düşüyor ekranlara. Her iki isime de geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.) Sanki birileri “Bir oradan bir buradan” diyerek bir “gerilim stratejisi”ni tırmandırmak istiyor gibi. Biz bu oyunları daha önce çok görmüştük. Aman dikkat!..
Son iki saldırı arasında hiçbir ilişki yok görünse de zamandaşlık, ardışıklık bakımından bağ var gibi görünüyor. Sanki birisi diğerinin “dengeleyicisi” adeta. Odaklar farklı gibi görünse de gerçekte aynı olma ihtimalleri de var. Bu bakımdan görünüşlerine aldanmamak gerek. Yeter ki kaos olsun!
BU GİDİŞAT TEHLİKELİDİR!
Uyarıyorum; ülke tekrar bir “Laik-Anti Laik” kutuplaşmasının içine çekilmek isteniyora benziyor. (Yarın öbür gün her iki kesimin önde gelen veya popüler isimlerine yönelik suikastlara bile varabilir iş) Bu gibi olayların dizilişi ve ani niteliksel sıçramaları her an çok daha büyük bir “kaos planı”na bağlanabilir. O yüzden her kime yapılırsa yapılsın tüm saldırılar ayrımsız kınanmalı, bunların ülkedeki ayrımı derinleştirmeye yönelik, esas olarak bölücü-kamplaştırıcı karakterde saldırılar olduğu unutulmamalıdır. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye yeni kamplaşmalar üzerinden bir tuzağa çekilmek isteniyor. Kimi aymazlar ise bu gibi kışkırtmalara balıklama atlıyorlar!
Burada durduğumuz yere ve karşıtımıza göre “Oh olsun” demek, “O da zaten hak etmişti”, “Kendileri yaptırdı”, vb demek, ardından negatif kanaatler yayıcı yönde beyanatlarda bulunmak (AKİT TV’de yapılan gibi), çatışmalar, düşmanlıklar üzerinden saflaşmalar üretmek tuzağa dörtnala koşmaktır. Bunlar bilinçli-bilinçsiz provokatif hareket ve tavırlardır. Aklı başında hiç kimse bu gibi hareketlere prim vermez. Verirse gerçek cahillik zaten budur!
HERKES AKLINI BAŞINA ALSIN!..
Bu ülkede böylesi ardışık saldırılar hiçbir zaman tesadüfen olmadı. Belki eskiden olduğu gibi doğrudan “darbe”ye endeksli değil ama çok daha başka zihinsel yönlendirmelere yol açmak için tertiplenebilirler. Zaten içinde bulunduğumuz süreçte buna çok müsait. O yüzden belli tarz saldırıların yaydığı koku dönemler değişse de aslında hep aynı kokudur. Komplo ve provokasyonların keskin kokusu yani…
Bu koku ise yayılan kin, nefret, öfke, düşmanlık, saflaşma halet-i ruhiyesinden beslenir. Karşılıklı yapılan alıp başını gitmiş, ölçüsüz tartışmalar, hakarete bulanmış suçlamalar, akılsızca isnatlar, insafsız yakıştırmalar, cahilce yorumlar, aptalca iftiralar, vb bu negatif tavrın yakıtıdır. Herkes aman “Bizim cenahı güçlendireyim” , “Bizim cenaha laf söyletmeyeyim” derken ülkeye ne yaptığının, birbirine ne yaptığının farkında ve umurunda değildir. Bütün bu bencil tutumlar birike birike kapkatı ve kapkara bir süreci tetiklerler. Salaklık sosyal ve bulaşıcı karakter kazanır!
Aynı sebeple bunların arttığı, barajını yıktığı dönemler hayra alamet değildir. Bizler “Oh ne de güzel demiş”, “Oh ne de güzel yapmış” diye aptalca kendimizi avuturken neleri yıkmakta olduğumuzun, kimlerin kimin ekmeğine yağ sürdüğümüzün farkına bile varamayız. O yüzden aynı “Taraf”ta olsak bile yanlış yapanlara “yanlış yapıyorsunuz” diyebilmeliyiz. Edepsizlik yapanlara, edepten yoksun laflar edenlere kim olduğuna bakmaksızın “Sen ne diyorsun arkadaş” diyebilmeliyiz. “O da bizden, onu görmeyeyim, es geçeyim” demek olmaz.
O yüzden söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Bütün bunların panzehiri şudur; her kişi ve her kesim birbirine karşı kullandığı dilde, yaptığı suçlamalarda dikkatli olacak. Peşin hükümlü yargılardan, abartılı kanaatlerden kaçınacak. “Makuliyet”i her koşulda koruyacak. Birbirinin “Kutsal”ına, değer verdiği kişiliklere, saygılı olacak. “Evet” veya “Hayır” demeyi sanki bir suçmuş gibi takdim edenlere karşı uyanık olacak. Meselesini karşısındakine sulh içinde anlatacak. Gaza gelmeyecek. Bu fasit daireden çıkmanın tek yolu bu. Yoksa belli ki birileri pusu kurmuş bekliyorlar. Siz sanıyor musunuz ki tökezlediğimizde sadece “bir taraf” tökezlemiş olacak?.. Aklınıza şaşarım!..
Oyuna gelme Türkiye!..
21.02.2016.
atillaakar@gmail.com
ARDIŞIK SALDIRILAR HAYRA ALAMET DEĞİL!..
Lakin böyle giderse tekrar yeni tip kaosa sürükleneceğimiz, yeni çatışmalarda boğulacağımız kesin gibi. Gelinen nokta o kadar vahim potansiyeller taşıyor ki toplumda zaten var olan kafayı yemiş bir “kutuplaşma”nın iyice zıvanadan çıkması isteniyor sanki. İçine adeta ite kaka sokulduğumuz “Referandum süreci” ise bu şartları daha da keskinleştiriyor. (Dünyanın en mükemmel anayasasını yapsanız, en şahane sistemini getirseniz millet birbirine düşman olduktan sonra ne fayda?) Bunu anlamak için son günlerin “suçlama konuları”na şöyle bir bakmak bile yeterli.
“Hayır” diyenleri “HDP, PKK, FETÖ ile birlikte hareket etmekle”, “15 Temmuz’un yanında olmakla”, “hainlik”le suçlamalar. (Bunlara “Hayırcılar”ı “şeytan” ilan etmek, camilerde imamın cemaati “Evet” mitingine davet etmeleri, hocaların “evet” şovları, da eklemeli) O cenahta bütün bunlara “İç savaş olur” hatırlatmaları, “silahlanma” eğilimleri, Atatürk’e sövmeler, vb de yamanıveriyor. Yanlış temelde bir “seferberlik” ilanı var ama kime karşı?
Öteki tarafa kalırsa da “Evet” diyenler “Cumhuriyet düşmanı olmakla ve Cumhuriyeti bitirmek istemekle”, “Şeriatı getirmekle”, vb suçlanıyorlar. (Arada çerez olarak “G.t kılı”, “Cahiller”, “bidon kafalar”, vb gibi tartışmalarda yaşanıyor) Bakalım daha nelere şahit olacağız?
Ancak şimdilerde daha fena bir eğilim belirdi sanki. Amacı başka olsa da Kırmızı Kedi Yayınevi ‘ne yapılan saldırı sonrası bu kez de Müjdat Gezen Sanat Merkezi kundaklandı. (Ben tam bu yazıyı yazarken bu kez de sitelere AKP’ye yakın yazar Cem Küçük’ün evine ateş edildiği” haberi düşüyor ekranlara. Her iki isime de geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.) Sanki birileri “Bir oradan bir buradan” diyerek bir “gerilim stratejisi”ni tırmandırmak istiyor gibi. Biz bu oyunları daha önce çok görmüştük. Aman dikkat!..
Son iki saldırı arasında hiçbir ilişki yok görünse de zamandaşlık, ardışıklık bakımından bağ var gibi görünüyor. Sanki birisi diğerinin “dengeleyicisi” adeta. Odaklar farklı gibi görünse de gerçekte aynı olma ihtimalleri de var. Bu bakımdan görünüşlerine aldanmamak gerek. Yeter ki kaos olsun!
BU GİDİŞAT TEHLİKELİDİR!
Uyarıyorum; ülke tekrar bir “Laik-Anti Laik” kutuplaşmasının içine çekilmek isteniyora benziyor. (Yarın öbür gün her iki kesimin önde gelen veya popüler isimlerine yönelik suikastlara bile varabilir iş) Bu gibi olayların dizilişi ve ani niteliksel sıçramaları her an çok daha büyük bir “kaos planı”na bağlanabilir. O yüzden her kime yapılırsa yapılsın tüm saldırılar ayrımsız kınanmalı, bunların ülkedeki ayrımı derinleştirmeye yönelik, esas olarak bölücü-kamplaştırıcı karakterde saldırılar olduğu unutulmamalıdır. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye yeni kamplaşmalar üzerinden bir tuzağa çekilmek isteniyor. Kimi aymazlar ise bu gibi kışkırtmalara balıklama atlıyorlar!
Burada durduğumuz yere ve karşıtımıza göre “Oh olsun” demek, “O da zaten hak etmişti”, “Kendileri yaptırdı”, vb demek, ardından negatif kanaatler yayıcı yönde beyanatlarda bulunmak (AKİT TV’de yapılan gibi), çatışmalar, düşmanlıklar üzerinden saflaşmalar üretmek tuzağa dörtnala koşmaktır. Bunlar bilinçli-bilinçsiz provokatif hareket ve tavırlardır. Aklı başında hiç kimse bu gibi hareketlere prim vermez. Verirse gerçek cahillik zaten budur!
HERKES AKLINI BAŞINA ALSIN!..
Bu ülkede böylesi ardışık saldırılar hiçbir zaman tesadüfen olmadı. Belki eskiden olduğu gibi doğrudan “darbe”ye endeksli değil ama çok daha başka zihinsel yönlendirmelere yol açmak için tertiplenebilirler. Zaten içinde bulunduğumuz süreçte buna çok müsait. O yüzden belli tarz saldırıların yaydığı koku dönemler değişse de aslında hep aynı kokudur. Komplo ve provokasyonların keskin kokusu yani…
Bu koku ise yayılan kin, nefret, öfke, düşmanlık, saflaşma halet-i ruhiyesinden beslenir. Karşılıklı yapılan alıp başını gitmiş, ölçüsüz tartışmalar, hakarete bulanmış suçlamalar, akılsızca isnatlar, insafsız yakıştırmalar, cahilce yorumlar, aptalca iftiralar, vb bu negatif tavrın yakıtıdır. Herkes aman “Bizim cenahı güçlendireyim” , “Bizim cenaha laf söyletmeyeyim” derken ülkeye ne yaptığının, birbirine ne yaptığının farkında ve umurunda değildir. Bütün bu bencil tutumlar birike birike kapkatı ve kapkara bir süreci tetiklerler. Salaklık sosyal ve bulaşıcı karakter kazanır!
Aynı sebeple bunların arttığı, barajını yıktığı dönemler hayra alamet değildir. Bizler “Oh ne de güzel demiş”, “Oh ne de güzel yapmış” diye aptalca kendimizi avuturken neleri yıkmakta olduğumuzun, kimlerin kimin ekmeğine yağ sürdüğümüzün farkına bile varamayız. O yüzden aynı “Taraf”ta olsak bile yanlış yapanlara “yanlış yapıyorsunuz” diyebilmeliyiz. Edepsizlik yapanlara, edepten yoksun laflar edenlere kim olduğuna bakmaksızın “Sen ne diyorsun arkadaş” diyebilmeliyiz. “O da bizden, onu görmeyeyim, es geçeyim” demek olmaz.
O yüzden söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Bütün bunların panzehiri şudur; her kişi ve her kesim birbirine karşı kullandığı dilde, yaptığı suçlamalarda dikkatli olacak. Peşin hükümlü yargılardan, abartılı kanaatlerden kaçınacak. “Makuliyet”i her koşulda koruyacak. Birbirinin “Kutsal”ına, değer verdiği kişiliklere, saygılı olacak. “Evet” veya “Hayır” demeyi sanki bir suçmuş gibi takdim edenlere karşı uyanık olacak. Meselesini karşısındakine sulh içinde anlatacak. Gaza gelmeyecek. Bu fasit daireden çıkmanın tek yolu bu. Yoksa belli ki birileri pusu kurmuş bekliyorlar. Siz sanıyor musunuz ki tökezlediğimizde sadece “bir taraf” tökezlemiş olacak?.. Aklınıza şaşarım!..
Oyuna gelme Türkiye!..
21.02.2016.
atillaakar@gmail.com