MUHTIRA PARLATICI GAZETECİLER REZİL OLMAYA DOYMADINIZ MI?

Star yazarı Ahmet Kekeç, başta Nuray Mert olmak üzere 5 gazeteciyi birden "demokratlık" üzerinden topa tuttu.

Rezil olmaya doymadınız mı?

12 Eylül soruşturması başladığında, “Yargı nasılsa bu işin altından kalkamaz” düşüncesine sahip olanlar, önce “geçici 15. madde ve zaman aşımı” edebiyatı yaptılar, bu soruşturmanın “zaman aşımı” engeline takılmayacağı ortaya çıktıktan sonra da, “Bu göstermelik bir yargılamadır, eski darbeleri yargılayacaklarına burunlarının dibindeki 27 Nisan muhtırasını yargılasınlar da görelim” demeye başladılar.

Bunu diyenlerin başında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geliyordu.

Denilebilirse, Kılıçdaroğlu, Yaşar Büyükanıt’ı takıntı haline getirmişti.

Büyükanıt’a çok kızıyordu.

Büyükanıt’ı istikbal edenlere (makam otosu verenlere) ve yargıdan muaf tutanlara daha çok kızıyordu.

Biz, Kılıçdaroğlu’nun, 27 Nisan muhtırasını sorun yaptığı için Büyükanıt’a cephe aldığını düşünüyorduk.

Kendisi böyle bir izlenim veriyordu.

Daha doğrusu, “nasılsa yargılayamazlar” ön kabulüyle, böyle bir izlenimin oluşmasına yol açıyordu.

Saf taraftarları da bunu yiyordu.

Fakat, iki olay, bu izlenimin altını boşaltıyordu:

Birincisi, 27 Nisan muhtırasına en büyük destek, CHP’den gelmişti...

Bu muhtıranın, dönemin CHP yöneticileri tarafından hangi övücü ve sitayişkâr ifadelerle karşılandığını, bu sütunda (Onur Öymen ve Nur Serter’in ağzından) defalarca yayınladım...

Kısaca şunu söylüyorlardı: “Bu muhtırayı vererek gericiliğe dur diyen Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ayakta alkışlıyoruz. Yaşasın cumhuriyet, yaşasın Türk ordusu...”

İkincisi de şu:

CHP milletvekili Süheyl Batum, 27 Nisan muhtırası ve Yaşar Büyükanıt’tan bahisle, “Ordunun kâğıttan kaplan” olduğunu açıklamış, bir anlamda ordunun “darbe yapamaz duruma getirilmesini” eleştirmişti.

Muhtıra destekçiliğinde CHP yalnız değildi.

Ertuğrul Özkök, Nuray Mert, Ahmet Hakan Coşkun, Yılmaz Özdil, Ece Temelkuran gibi “özgürlükçü ve demokrat” kalemler, muhtırayı eleştireceklerine, “muhtıraya muhatap olan parlamentoya” verip veriştirmişlerdi.

Mesela biri (BDP otobüsünde “zafer işareti” yaparken görüntülenen hanımefendi) aynen şunları yazmıştı: “Şimdi Genelkurmay bildirisini öne çıkarıp, bu fetihçi zihniyetin arkasında durmak istemiyorum.”

Durma zaten...

Erken günahı Cumhurbaşkanı seçmeye yeltenmek olan parlamentonun arkasında durma...

Sen git darbecilerin, “militarist fetihçilerin”, “az zamanda çok muhtıra başarmış” güç odaklarının arkasında dur...

Bu kadar çok “destekleyici ve kollayıcı” bulan muhtıra, uzun süre Genelkurmay sitesinde çakılı kaldı.

Kimse itiraz etmedi...

Ne Kemal kılıçdaroğlu, ne ordunun darbe yapamaz duruma gelmesinden endişe duyan Süheyl Batum, ne de muhtıra parlatıcısı gazeteciler...

Herkes usulünce araziye uydu.

İlginçtir, o muhtıranın orada durmasına itiraz etmeyenler, 12 Eylül’e yargı yolu açılınca, Büyükanıt’ın da yargılanması gerektiğini seslendirmeye başladılar.

Fakat bir sorun vardı:

Büyükanıt niçin yargılanacaktı?

Muhtıra verdiği için mi?

Muhtırayı darbeye dönüştüremediği için mi?

Muhtıra verdiği için yargılanamazdı, çünkü başta CHP olmak üzere, memleketin bilumum “özgürlükçü ve demokrat kalemleri” bu sürece alkış tutmuşlardı.

Herhalde darbe yapamadığı, orduyu “kağıttan kaplana dönüştürdüğü” için yargılanmalıydı...

Bugün öğreniyoruz ki, Ankara Özel Yetkili cumhuriyet Başsavcıvekilliği, e-muhtıra için soruşturma başlatmış.

Muhtıra destekçisi CHP ve demokrat kalemler şimdi ne yapacak?

İnsan içine çıkabilecekler mi?

Ben olsam, ayağıma bağladığım ağırlıkla, kendimi denize atardım.

Rezil ola ola yaşamaktan evladır.

Ahmet Kekeç/Star