M.Ü. BASIN YAYIN YÜKSEKOKULU'NUN ÜNLÜ MERDİVENLERİ HANGİ GAZETECİLERE DUYGULU ANLAR YAŞATTI....! SABAH GAZETESİ GENEL YAYIN YÖNETMENİ YARDIMCISINI 25 YIL GERİYE GÖTÜREN NEYDİ...?
Sabah Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Doğan Satmış, M.Ü. Basın Yayın Yüksekokulu'nda 25 yıl önce aynı sıraları paylaşan birbirinden ünlü gazeteci ve medya dünyasının isimlerinin buluşmasını yazdı.
Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu... Adeta gazeteci fabrikası... Okulun en önemli iki özelliği var biri iyi gazeteci çıkarması diğeri ise okulun merdivenli sokağı... Harbiye'den Dolapdere'ye inerken tekstil atölyesinden bozma Marmara Basın Yayın'ın merdivenlerinde oturanlar bugün gazetelere hükmeden gazeteciler...
Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Doğan Satmış da 25 yıl önce birlikte okuduğu arkadaşlarıyla meşhur merdivenlerde nasıl buluştuklarını yazdı. İşte o yazı:
Aynı merdivende 25 yıl yaşlanmış üniversiteliler
Bugünün usta gazetecileri, 25 yıl öncenin M.Ü. Gazetecilik Yüksekokulu öğrencileri... Onlar, Dolapdere'de, artık bir tekstil atölyesi olan okullarını geçen hafta ziyaret edip, duygusal anlar yaşadılar.....
Geçtiğimiz günlerde, İstanbul Harbiye'de, Orduevi'nin karşısında Dolapdere'ye inen daracık sokağın sonundaki 30-40 basamaklı merdivenlerde tarih bir kez daha tekerrür etti. 25 yıl önce, merdivenleri birer üniversiteli olarak tırmanan gençler, şimdi 40'lı yaşlarında olgun beyefendi ve hanımefendiler olarak bir araya geldiler. Buluşma iki saat sürdü, herkes hoşnut ayrıldı ve ortaya yandaki fotoğraflar çıktı. Her şey e-mail zincirine atılan bir mesajla başladı. Eski adıyla Marmara Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulu, yeni adıyla İletişim Fakültesi mezunlarının bazılarında, şu anda yerinde bir tekstil fabrikası bulunan eski binanın yanındaki merdivenlerde, 25 yıl önce çekilmiş bir fotoğraf vardı. Acaba 25 yıl aradan sonra aynı yerde, aynı insanlarla yeni bir fotoğraf çektirilebilir miydi? Fikir gerçekten iyiydi, "Hadi yapalım" denildi, tarih belirlendi. Ve bir arkadaş, "Şu anda aramızda olmayanlar, bu buluşmaya fotoğrafları ile katılabilir" görüşünü ortaya attı. Okulun mezunlar derneği İLMED'in Başkanı devreye girdi, eski mezunların fotoğrafları toplandı. Sonuçta gün geldi çattı, 8 Eylül Cumartesi günü eski okul binasının önünde biraz mahçup bir havada toplanmaya başladık.
YAŞAMANIN BEDELİ
Oraya gittiğimde dikkatimi ilk çeken şey, duvardaki dev poster oldu. Ölen arkadaşlarımızın resimleri, bu dev posterde yer alıyordu. Her yıl biraz daha yaşlanıp, kilo aldıklarını yakından gördüğüm arkadaşlarımın tersine, posterde 25 yıl önce çekilmiş yıllık fotoğrafları ile ölen arkadaşlarımız hâlâ gencecik duruyorlardı. Yaşayanlar, bunun bedelini yaşlanarak, şişmanlayarak, saçını dökerek, cazibesini yitirerek ödüyorlardı. Kimi trafik kazasında, kimi 12 Eylül sonrası siyasi kavgalarda, kimi 1999 depreminde, kimi de Azrail'in hastalıkları bahane ederek elini çabuk tutmasıyla aramızdan ayrılanlar ise, duvarda 20 yaşlarındaki gençlikleri ile duruyorlardı. Bunların en yaşlısı olan Kemal Sunal bile (ki kendisini okulda ben hiç görmemiştim), en fazla 30'lu yaşlarının ortasında çekilmiş bir fotoğrafıyla genç gözüküyordu.
FERRARİ, ÇAY VE SİMİT
Gelenler artıyordu. Olaydan habersiz sokaktan geçen ise, "Burada film mi çevriliyor?" diye soruyordu. Her gelen, belki de yıllardır karşılaşmadığı kadim arkadaşını öperken, değişik sınıflardan insanlar köşelerde kümelenmeye başladılar. Bizim 25 yıl önce öğrenci olarak aşındırdığımız sokak, kenarında büyümüş birkaç ağaç dışında aynen duruyordu. Sadece bazıları, "Yahu bu sokak amma darmış" diye şaşkınlığını dile getiriyordu. Halkla İlişkiler Derneği Başkanı Fügen Toksü, "Okul yolunu unutmuşuz bile, ancak sorarak gelebildim" dedi. Bizim yıllarda okul çevresini sa
Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Doğan Satmış da 25 yıl önce birlikte okuduğu arkadaşlarıyla meşhur merdivenlerde nasıl buluştuklarını yazdı. İşte o yazı:
Aynı merdivende 25 yıl yaşlanmış üniversiteliler
Bugünün usta gazetecileri, 25 yıl öncenin M.Ü. Gazetecilik Yüksekokulu öğrencileri... Onlar, Dolapdere'de, artık bir tekstil atölyesi olan okullarını geçen hafta ziyaret edip, duygusal anlar yaşadılar.....
Geçtiğimiz günlerde, İstanbul Harbiye'de, Orduevi'nin karşısında Dolapdere'ye inen daracık sokağın sonundaki 30-40 basamaklı merdivenlerde tarih bir kez daha tekerrür etti. 25 yıl önce, merdivenleri birer üniversiteli olarak tırmanan gençler, şimdi 40'lı yaşlarında olgun beyefendi ve hanımefendiler olarak bir araya geldiler. Buluşma iki saat sürdü, herkes hoşnut ayrıldı ve ortaya yandaki fotoğraflar çıktı. Her şey e-mail zincirine atılan bir mesajla başladı. Eski adıyla Marmara Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulu, yeni adıyla İletişim Fakültesi mezunlarının bazılarında, şu anda yerinde bir tekstil fabrikası bulunan eski binanın yanındaki merdivenlerde, 25 yıl önce çekilmiş bir fotoğraf vardı. Acaba 25 yıl aradan sonra aynı yerde, aynı insanlarla yeni bir fotoğraf çektirilebilir miydi? Fikir gerçekten iyiydi, "Hadi yapalım" denildi, tarih belirlendi. Ve bir arkadaş, "Şu anda aramızda olmayanlar, bu buluşmaya fotoğrafları ile katılabilir" görüşünü ortaya attı. Okulun mezunlar derneği İLMED'in Başkanı devreye girdi, eski mezunların fotoğrafları toplandı. Sonuçta gün geldi çattı, 8 Eylül Cumartesi günü eski okul binasının önünde biraz mahçup bir havada toplanmaya başladık.
YAŞAMANIN BEDELİ
Oraya gittiğimde dikkatimi ilk çeken şey, duvardaki dev poster oldu. Ölen arkadaşlarımızın resimleri, bu dev posterde yer alıyordu. Her yıl biraz daha yaşlanıp, kilo aldıklarını yakından gördüğüm arkadaşlarımın tersine, posterde 25 yıl önce çekilmiş yıllık fotoğrafları ile ölen arkadaşlarımız hâlâ gencecik duruyorlardı. Yaşayanlar, bunun bedelini yaşlanarak, şişmanlayarak, saçını dökerek, cazibesini yitirerek ödüyorlardı. Kimi trafik kazasında, kimi 12 Eylül sonrası siyasi kavgalarda, kimi 1999 depreminde, kimi de Azrail'in hastalıkları bahane ederek elini çabuk tutmasıyla aramızdan ayrılanlar ise, duvarda 20 yaşlarındaki gençlikleri ile duruyorlardı. Bunların en yaşlısı olan Kemal Sunal bile (ki kendisini okulda ben hiç görmemiştim), en fazla 30'lu yaşlarının ortasında çekilmiş bir fotoğrafıyla genç gözüküyordu.
FERRARİ, ÇAY VE SİMİT
Gelenler artıyordu. Olaydan habersiz sokaktan geçen ise, "Burada film mi çevriliyor?" diye soruyordu. Her gelen, belki de yıllardır karşılaşmadığı kadim arkadaşını öperken, değişik sınıflardan insanlar köşelerde kümelenmeye başladılar. Bizim 25 yıl önce öğrenci olarak aşındırdığımız sokak, kenarında büyümüş birkaç ağaç dışında aynen duruyordu. Sadece bazıları, "Yahu bu sokak amma darmış" diye şaşkınlığını dile getiriyordu. Halkla İlişkiler Derneği Başkanı Fügen Toksü, "Okul yolunu unutmuşuz bile, ancak sorarak gelebildim" dedi. Bizim yıllarda okul çevresini sa