Mine Kırıkkanat'tan Alman medyasına tepki: Bu ayıp size yeter!
Cumhuriyet yazarı ve gazetenin Yayın Kurulu Üyesi Mine Kırıkkanat ise bugünkü köşesinde dikkat çeken de bir eylemde bulundu
Cumhuriyet gazetesindeki yönetim değişikliğinden sonra, özellikle Alman medyasında çıkan haberlerde, gazetedeki bu değişikliğe karşı birtakım eleştiriler yapılmıştı.
Cumhuriyet yazarı ve gazetenin Yayın Kurulu Üyesi Mine Kırıkkanat ise bugünkü köşesinde, konuyla ilgili olarak bir yazı kaleme alırken, dikkat çeken de bir eylemde bulundu. Kırıkkanat, Röveşata adlı köşesindeki yazısını Almanca'ya çevirterek, kişisel Twitter hesabından Alman gazetelerini tek tek etiketledi.
Kırıkkanat, Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekili ve Türkiye Raportörü Kati Piri ile birlikte; ARD, Der Spiegel, Die Zeit, Frankfurter Allgemeine Zeitung, TAZ, Süddeutsche Zeitung, Frankfurter Rudsschau, Die Welt, Der Tagesspiegel, Neue Zürcher Zeitung gibi Alman gazetelerine yazısının çevirisini gönderdi.
"BU AYIP SİZE YETER"
Kırıkkanat, yazısında ise, bu gazetelerin yöneticilerine seslendi. Kırıkkanat, "Cumhuriyet’in yönetim değişikliği sizi niçin bu kadar ilgilendiriyor? Sizin gazeteniz ya da kanalınız, yanlış bir yayın politikası yüzünden okur ya da izleyicilerinin yarısını kaybetse yönetimini değiştirmez miydi" diye sordu.
"Hangi hakla, hangi cüretle okumadığınız, izlemediğiniz, zaten neyi nasıl yayımladığından ne dün ne de bugün haberiniz olan Cumhuriyet gazetesinin 'Saray darbesiyle ele geçirildiğini' haber diye verebiliyorsunuz" diyen Kırıkkanat, "Hiçbirisini tanımadığınız, yazısını okumadığınız, geçmişini bilmediğiniz insanları gazeteciliğin en temel kuralı 'farklı bir kaynaktan doğrulama' bile yapmaya gerek duymadan 'ekstrem nasyonalist, ultra Kemalist, faşizan laik' diye nitelemek elbette gazetecilik değil" diye de belirtti.
Kırıkkanat, "İspanya ve Fransa’da uzun yıllar hem Türk, hem de yabancı medya için çalışmış, hâlâ da çalışan bir gazeteci olarak; Alman basınının Türkiye’nin mütevazı gazetesi, ama laik cumhuriyet kalesi Cumhuriyet aleyhine başlattığınız müfteri kampanyadan 'fremdschamen' (Utanmasını bilmeyen bir başkasının yerine duyulan utanç) içindeyim" derken, "Bu ayıp size yeter" diye ifade etti.
Mine Kırıkkanat'ın tepki gösterdiği bazı Alman gazeteleri şu şekilde:
Mine Kırıkkanat'ın yazısı şu şekilde:
Cumhuriyet gazetesi neden muktedirlerin değişmez hedefi, gazetecileri bombalı suikastlarda öldürülmedikleri zaman mahkemelerin ve mahpushanelerin müdavimi; neden Özal’cıların, Soros’çuların, yetmez ama evetçilerin, önce ateşli Erdoğan yandaşı şimdi harlı Erdoğan muhaliflerinin ve nedense hepsi eski solcu yeni liberallerin sahip olabilmek için çırpındığı bir ‘arzu objesi’dir?
Gazetedeki bir yönetim değişikliği Avrupa medyasını niçin ilgilendirir? Nasıl olur da genelinde AB, özelinde Alman basınında meslek etiğinin sınırlarını aşan bir iftira kampanyasının hedefi olur?
CUMHURİYET, TÜRKİYE'DE PATRONU OLMAYAN TEK GAZETE
İlhan Selçuk tarafından kurulan Cumhuriyet Vakfı, Fransız Le Monde gazetesinin kurumsal yapısını örnek alır. Türkiye’de 'solcu olduğu' için her askeri darbede tutuklanan, işkence gören ve hapis yatan İlhan Selçuk bu vakfı, Cumhuriyet’e yapılan ilk liberal suikastı, 1992’de Hasan Cemal ekibini yönetimden kovaladıktan sonra siyasal görüşlerini hiç mi hiç paylaşmayan 185 şahsiyetin; editoryal çizgisinde hiçbir söz hakkı sahibi olamayacaklarını, zaten varlıklarında 'pert' hanesine yazacaklarını bile bile satın aldıkları hisselerle kurdu ve gazeteyi böyle kurtardı.
İkinci liberal suikast, Cumhuriyet Vakfı’nın 04.02.2013 tarihli kurul seçimiyle başladı.
Av. Akın Atalay ekibi, İnan Kıraç gibi önemli bir vakıf üyesini hukuken usulsüz bir uygulamayla devre dışı bıraktı. Ve tabii, İlhan Selçuk’un 1992’den öteye gazetenin vakıf yönetimini emanet ettiği Dr. Alev Coşkun’u tasfiye etti.
YARGITAY KARARIYLA VAKIF KURULU SEÇİMLERİ
Alev Coşkun’un 2016’da usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle dava açıp 2018 Ağustos’ta Yargıtay’ın onamasıyla kesinleşen karar sonucu Cumhuriyet Vakıf Yönetim Kurulu seçimleri 7 Eylül’de yenilendi ve Atalay ekibi tasfiye oldu.
Tasfiye olan ekip gazeteyi şöyle şahlandıracağız, tirajı böyle artıracağız söylemiyle işbaşı yaptığında Cumhuriyet 60 bin satıyordu. İşbaşından gittiklerinde, 30 bin civarındaydı…
Büyüteceğiz dedikleri gazeteyi küçülttüler.
Liberal aşı bir kez daha tutmamış, Cumhuriyet’in kadim okurları gazetelerinin genetik kodlarıyla oynanmasını kabul etmemişti.
Ama okurun reddettiği yönetim, bu arada kâğıt savurganlığını had safhaya vardırdığı gazeteyi döndürmek için Cumhuriyet’in Ankara Büro binasını sattı. Kurucusu Berin ve Nadir Nadi’nin Harbiye’de müze eşyalarıyla dolu dairesini sattı. Antika eşyaların akıbeti henüz bilinmiyor…
İLKELİ BİR İŞ İNSANI: İNAN KIRAÇ
2014’teki usulsüz seçimlerde, yurtdışında görevli olduğu için kapalı zarfla verdiği oy sayılmayan Galatasaray Üniversitesi’nin kurucularından İnan Kıraç; 7 Eylül’deki seçimlere çok az insanda var olan bir ahlak ve başka kimsenin yapmayacağı bir özveriyle 'Bu kaos benim oyum yüzünden yaşandı, benim düzeltmem gerek' diyerek, tedavi gördüğü hastaneden yüksek ateşle gelip katıldı. Kendisini burada saygı ve sevgiyle anıyor, uzun ömürler diliyorum. Türkiye’nin onun gibi ilkeli ve kültürlü iş insanlarına çok ihtiyacı var.
Alman medya yöneticilerine soruyorum:
Şimdi Alman medyasının kimi liberal, kimi solcu, kimi orta yolcu, ama hepsi papağan gibi aynı iftiralarla Cumhuriyet’in yeni yönetimine saldıran ARD, Der Spiegel, Die Zeit, Frankfurter Allgemeine Zeitung, TAZ, Süddeutsche Zeitung, Frankfurter Rudsschau, Die Welt, Der Tagesspiegel, Neue Zürcher Zeitung vb. yöneticilerine soruyorum:
Cumhuriyet’in yönetim değişikliği sizi niçin bu kadar ilgilendiriyor? Sizin gazeteniz ya da kanalınız, yanlış bir yayın politikası yüzünden okur ya da izleyicilerinin yarısını kaybetse yönetimini değiştirmez miydi?
Hangi hakla, hangi cüretle okumadığınız, izlemediğiniz, zaten neyi nasıl yayımladığından ne dün ne de bugün haberiniz olan Cumhuriyet gazetesinin 'Saray darbesiyle ele geçirildiğini' haber diye verebiliyorsunuz?
Ne zamandan beri desteksiz atmaya haber deniyor?
Hiçbirisini tanımadığınız, yazısını okumadığınız, geçmişini bilmediğiniz insanları gazeteciliğin en temel kuralı 'farklı bir kaynaktan doğrulama' bile yapmaya gerek duymadan 'ekstrem nasyonalist, ultra Kemalist, faşizan laik' diye nitelemek elbette gazetecilik değil.
Hele bir telefon açıp, görüşünü (savunmasını mı demeliydim) bile almadan yönetim kurulu başkanına yönelttiğiniz 'denunziant' suçlaması, savcılık bile değil, kestirmeden infaz yargıçlığı!
Aralarında benim de olduğum Cumhuriyet gazetesinin yeni yöneticilerine yönelttiğiniz iftiralar, haşin '62içimde Der Stürmer gazeteciliğine benziyor. Hatta Der Stürmer’in müfteri propaganda stratejisini, farklı bir hedef grubuna tıpa tıp uyguluyorsunuz!
Alman basınının o gün dünya üzerindeki kapitalistleri, Yahudileri ve ari olmayan ırkları hedef alan söylemiyle bugün Türkiye’deki aşırı milliyetçi, ultra Kemalist ve faşizan laik diye yaftaladıklarını hedef almakta gösterdiği taktik istikrarını, doğrusu şaşkınlıkla karşılıyorum!
CUMHURİYET YENİDEN CUMHURİYET
Cumhuriyet gazetesi, artık onu ikinci kez fabrika ayarlarına, varoluş nedenine döndüren ve hepsi orada yetişmiş, bazıları gazetenin sıkıntıya düştüğü yıllar boyu ücret almadan çalışan gazeteciler tarafından yönetiliyor.
Türkiye’deki rejime her zamankinden daha sert, daha doğru, çünkü sizinle birlikte aynı papağanın ezberini şakıyan AB yetkilileri dahil, her türlü etki odağından bağımsız muhalefet yapıyoruz.
Gazetesine küsen idealist okurlarımız, yavaş yavaş dönüyor. Tirajımız şimdiden 5 bin arttı.
İspanya ve Fransa’da uzun yıllar hem Türk, hem de yabancı medya için çalışmış, hâlâ da çalışan bir gazeteci olarak; Alman basınının Türkiye’nin mütevazı gazetesi, ama laik cumhuriyet kalesi Cumhuriyet aleyhine başlattığınız müfteri kampanyadan 'fremdschamen*' içindeyim.
Bu ayıp size yeter.
Cumhuriyet gazetesinin demokrasi mücadelesinde öldürülen 6 yazarın hiçbiri 'yardakçınız' değildi. Bizler onların mirasçısıyız ve Atatürk’ün açtığı aydınlanma yolunda bedel ödemeyi göze alarak yürüyoruz. Sizin papağanlar korosunun ne ürüdüğü onun da umurunda olmamıştı, bizim de değil!
*Utanmasını bilmeyen bir başkasının yerine duyulan utanç."
Cumhuriyet yazarı ve gazetenin Yayın Kurulu Üyesi Mine Kırıkkanat ise bugünkü köşesinde, konuyla ilgili olarak bir yazı kaleme alırken, dikkat çeken de bir eylemde bulundu. Kırıkkanat, Röveşata adlı köşesindeki yazısını Almanca'ya çevirterek, kişisel Twitter hesabından Alman gazetelerini tek tek etiketledi.
Kırıkkanat, Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekili ve Türkiye Raportörü Kati Piri ile birlikte; ARD, Der Spiegel, Die Zeit, Frankfurter Allgemeine Zeitung, TAZ, Süddeutsche Zeitung, Frankfurter Rudsschau, Die Welt, Der Tagesspiegel, Neue Zürcher Zeitung gibi Alman gazetelerine yazısının çevirisini gönderdi.
"BU AYIP SİZE YETER"
Kırıkkanat, yazısında ise, bu gazetelerin yöneticilerine seslendi. Kırıkkanat, "Cumhuriyet’in yönetim değişikliği sizi niçin bu kadar ilgilendiriyor? Sizin gazeteniz ya da kanalınız, yanlış bir yayın politikası yüzünden okur ya da izleyicilerinin yarısını kaybetse yönetimini değiştirmez miydi" diye sordu.
"Hangi hakla, hangi cüretle okumadığınız, izlemediğiniz, zaten neyi nasıl yayımladığından ne dün ne de bugün haberiniz olan Cumhuriyet gazetesinin 'Saray darbesiyle ele geçirildiğini' haber diye verebiliyorsunuz" diyen Kırıkkanat, "Hiçbirisini tanımadığınız, yazısını okumadığınız, geçmişini bilmediğiniz insanları gazeteciliğin en temel kuralı 'farklı bir kaynaktan doğrulama' bile yapmaya gerek duymadan 'ekstrem nasyonalist, ultra Kemalist, faşizan laik' diye nitelemek elbette gazetecilik değil" diye de belirtti.
Kırıkkanat, "İspanya ve Fransa’da uzun yıllar hem Türk, hem de yabancı medya için çalışmış, hâlâ da çalışan bir gazeteci olarak; Alman basınının Türkiye’nin mütevazı gazetesi, ama laik cumhuriyet kalesi Cumhuriyet aleyhine başlattığınız müfteri kampanyadan 'fremdschamen' (Utanmasını bilmeyen bir başkasının yerine duyulan utanç) içindeyim" derken, "Bu ayıp size yeter" diye ifade etti.
Mine Kırıkkanat'ın tepki gösterdiği bazı Alman gazeteleri şu şekilde:
Mine Kırıkkanat'ın yazısı şu şekilde:
Cumhuriyet gazetesi neden muktedirlerin değişmez hedefi, gazetecileri bombalı suikastlarda öldürülmedikleri zaman mahkemelerin ve mahpushanelerin müdavimi; neden Özal’cıların, Soros’çuların, yetmez ama evetçilerin, önce ateşli Erdoğan yandaşı şimdi harlı Erdoğan muhaliflerinin ve nedense hepsi eski solcu yeni liberallerin sahip olabilmek için çırpındığı bir ‘arzu objesi’dir?
Gazetedeki bir yönetim değişikliği Avrupa medyasını niçin ilgilendirir? Nasıl olur da genelinde AB, özelinde Alman basınında meslek etiğinin sınırlarını aşan bir iftira kampanyasının hedefi olur?
CUMHURİYET, TÜRKİYE'DE PATRONU OLMAYAN TEK GAZETE
İlhan Selçuk tarafından kurulan Cumhuriyet Vakfı, Fransız Le Monde gazetesinin kurumsal yapısını örnek alır. Türkiye’de 'solcu olduğu' için her askeri darbede tutuklanan, işkence gören ve hapis yatan İlhan Selçuk bu vakfı, Cumhuriyet’e yapılan ilk liberal suikastı, 1992’de Hasan Cemal ekibini yönetimden kovaladıktan sonra siyasal görüşlerini hiç mi hiç paylaşmayan 185 şahsiyetin; editoryal çizgisinde hiçbir söz hakkı sahibi olamayacaklarını, zaten varlıklarında 'pert' hanesine yazacaklarını bile bile satın aldıkları hisselerle kurdu ve gazeteyi böyle kurtardı.
İkinci liberal suikast, Cumhuriyet Vakfı’nın 04.02.2013 tarihli kurul seçimiyle başladı.
Av. Akın Atalay ekibi, İnan Kıraç gibi önemli bir vakıf üyesini hukuken usulsüz bir uygulamayla devre dışı bıraktı. Ve tabii, İlhan Selçuk’un 1992’den öteye gazetenin vakıf yönetimini emanet ettiği Dr. Alev Coşkun’u tasfiye etti.
YARGITAY KARARIYLA VAKIF KURULU SEÇİMLERİ
Alev Coşkun’un 2016’da usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle dava açıp 2018 Ağustos’ta Yargıtay’ın onamasıyla kesinleşen karar sonucu Cumhuriyet Vakıf Yönetim Kurulu seçimleri 7 Eylül’de yenilendi ve Atalay ekibi tasfiye oldu.
Tasfiye olan ekip gazeteyi şöyle şahlandıracağız, tirajı böyle artıracağız söylemiyle işbaşı yaptığında Cumhuriyet 60 bin satıyordu. İşbaşından gittiklerinde, 30 bin civarındaydı…
Büyüteceğiz dedikleri gazeteyi küçülttüler.
Liberal aşı bir kez daha tutmamış, Cumhuriyet’in kadim okurları gazetelerinin genetik kodlarıyla oynanmasını kabul etmemişti.
Ama okurun reddettiği yönetim, bu arada kâğıt savurganlığını had safhaya vardırdığı gazeteyi döndürmek için Cumhuriyet’in Ankara Büro binasını sattı. Kurucusu Berin ve Nadir Nadi’nin Harbiye’de müze eşyalarıyla dolu dairesini sattı. Antika eşyaların akıbeti henüz bilinmiyor…
İLKELİ BİR İŞ İNSANI: İNAN KIRAÇ
2014’teki usulsüz seçimlerde, yurtdışında görevli olduğu için kapalı zarfla verdiği oy sayılmayan Galatasaray Üniversitesi’nin kurucularından İnan Kıraç; 7 Eylül’deki seçimlere çok az insanda var olan bir ahlak ve başka kimsenin yapmayacağı bir özveriyle 'Bu kaos benim oyum yüzünden yaşandı, benim düzeltmem gerek' diyerek, tedavi gördüğü hastaneden yüksek ateşle gelip katıldı. Kendisini burada saygı ve sevgiyle anıyor, uzun ömürler diliyorum. Türkiye’nin onun gibi ilkeli ve kültürlü iş insanlarına çok ihtiyacı var.
Alman medya yöneticilerine soruyorum:
Şimdi Alman medyasının kimi liberal, kimi solcu, kimi orta yolcu, ama hepsi papağan gibi aynı iftiralarla Cumhuriyet’in yeni yönetimine saldıran ARD, Der Spiegel, Die Zeit, Frankfurter Allgemeine Zeitung, TAZ, Süddeutsche Zeitung, Frankfurter Rudsschau, Die Welt, Der Tagesspiegel, Neue Zürcher Zeitung vb. yöneticilerine soruyorum:
Cumhuriyet’in yönetim değişikliği sizi niçin bu kadar ilgilendiriyor? Sizin gazeteniz ya da kanalınız, yanlış bir yayın politikası yüzünden okur ya da izleyicilerinin yarısını kaybetse yönetimini değiştirmez miydi?
Hangi hakla, hangi cüretle okumadığınız, izlemediğiniz, zaten neyi nasıl yayımladığından ne dün ne de bugün haberiniz olan Cumhuriyet gazetesinin 'Saray darbesiyle ele geçirildiğini' haber diye verebiliyorsunuz?
Ne zamandan beri desteksiz atmaya haber deniyor?
Hiçbirisini tanımadığınız, yazısını okumadığınız, geçmişini bilmediğiniz insanları gazeteciliğin en temel kuralı 'farklı bir kaynaktan doğrulama' bile yapmaya gerek duymadan 'ekstrem nasyonalist, ultra Kemalist, faşizan laik' diye nitelemek elbette gazetecilik değil.
Hele bir telefon açıp, görüşünü (savunmasını mı demeliydim) bile almadan yönetim kurulu başkanına yönelttiğiniz 'denunziant' suçlaması, savcılık bile değil, kestirmeden infaz yargıçlığı!
Aralarında benim de olduğum Cumhuriyet gazetesinin yeni yöneticilerine yönelttiğiniz iftiralar, haşin '62içimde Der Stürmer gazeteciliğine benziyor. Hatta Der Stürmer’in müfteri propaganda stratejisini, farklı bir hedef grubuna tıpa tıp uyguluyorsunuz!
Alman basınının o gün dünya üzerindeki kapitalistleri, Yahudileri ve ari olmayan ırkları hedef alan söylemiyle bugün Türkiye’deki aşırı milliyetçi, ultra Kemalist ve faşizan laik diye yaftaladıklarını hedef almakta gösterdiği taktik istikrarını, doğrusu şaşkınlıkla karşılıyorum!
CUMHURİYET YENİDEN CUMHURİYET
Cumhuriyet gazetesi, artık onu ikinci kez fabrika ayarlarına, varoluş nedenine döndüren ve hepsi orada yetişmiş, bazıları gazetenin sıkıntıya düştüğü yıllar boyu ücret almadan çalışan gazeteciler tarafından yönetiliyor.
Türkiye’deki rejime her zamankinden daha sert, daha doğru, çünkü sizinle birlikte aynı papağanın ezberini şakıyan AB yetkilileri dahil, her türlü etki odağından bağımsız muhalefet yapıyoruz.
Gazetesine küsen idealist okurlarımız, yavaş yavaş dönüyor. Tirajımız şimdiden 5 bin arttı.
İspanya ve Fransa’da uzun yıllar hem Türk, hem de yabancı medya için çalışmış, hâlâ da çalışan bir gazeteci olarak; Alman basınının Türkiye’nin mütevazı gazetesi, ama laik cumhuriyet kalesi Cumhuriyet aleyhine başlattığınız müfteri kampanyadan 'fremdschamen*' içindeyim.
Bu ayıp size yeter.
Cumhuriyet gazetesinin demokrasi mücadelesinde öldürülen 6 yazarın hiçbiri 'yardakçınız' değildi. Bizler onların mirasçısıyız ve Atatürk’ün açtığı aydınlanma yolunda bedel ödemeyi göze alarak yürüyoruz. Sizin papağanlar korosunun ne ürüdüğü onun da umurunda olmamıştı, bizim de değil!
*Utanmasını bilmeyen bir başkasının yerine duyulan utanç."