MİLLİYET'TEN 60 YILA TANIKLIK EDEN GAZETE! KİTABI HANGİ USTA GAZETECİLER HAZIRLADI?
Hem Milliyet'in hem Türkiye'nin hikayesini anlatan "60 Yılın Tanığı" çıktı.
Milliyet gazetesinin 25 bin sayfası taranıp ilk etapta 1300 özel manşet seçildi. Daha sonra bu sayı 300’e indirildi. Bu manşetlerin ve bir o kadar da tarihi olayın hikayesi onu bizzat yaşayanlara yazdırıldı. Kimileri için özel metinler hazırlandı. Ve sonunda ortaya dünya ekseninde hem Milliyet’in hem Türkiye’nin hikayesini anlatan “60 Yılın Tanığı” çıktı.
Bu kitabın arkasında dört usta gazeteci var. Milliyet’le 34 yıl aynı yastığa baş koymuş, gazetenin ‘efsanevi’ yazı işleri müdürlerinden Tahir Özyurtseven, 23’ünde girdiği Milliyet’ten 45’inde çıkıncaya dek, gazetenin kültür sanat sayfalarına emek vermiş Ayça Atikoğlu, Milliyet Yazı İşleri editörlerinden Bertan Ağanoğlu ve Milliyet Sanat dergisi ile Milliyet Kitap ekinin editörü Miraç Zeynep Özkartal. Bu dörtlüyle, hazırladıkları 264 sayfalık tadı damakta kalan, geliri Baba Beni Okula Gönder Kampanyası’na bağışlanacak kitabı konuştuk.
Giriş yazısında “Ben başka bir şey anlatayım dedim kişisel bir aşk öyküsü...” diyorsunuz. 60 yılı bir aşk öyküsü üzerinden kurgulama fikri nasıl gelişti?
Ayça Atikoğlu: Aşk giderek büyük bir kent sorunu halini aldı. Kimse doğru dürüst aşk yaşayamadığı için aşkın muhabbeti yapılıyor bolca... Nereden bakarsak bakalım, aşk algıları güçlendirdiği için hoş bir duygu. Kitapta yazdığım her 10 yılın öyküsünü aşk filmleriyle başlattım. Filmler toplumsal süreçleri özetliyor... Bir dönemi sadece gazete manşetleriyle anlattığınızda kuru olabiliyor, ama izlediğimiz filmler, dinlediğimiz müzikler, dans ettiğimiz ritimler, dönemsel kavram
ve sözcükler toplumsal dinamiği daha iyi anlatıyor.
Kitabı hazırlarken en baskın duygu ne oldu?
Ayça A.: Bendeki dejavu duygusu askeri darbelerdi. Her seferinde gözüm doldu; her geldiklerinde ilk yaptıkları idam etmek oluyor, sağdan, soldan, biraz sağdan, çokça soldan. Sonra arkadaşlarımın yaptıkları haberler, o çocuksu gazetecilik coşkusu çok etkileyiciydi, bir de Abdi İpekçi’nin kararlılığı tabii ki.
Tahir Özyurtseven: 60 yılın 34 yılında burada olan birisi olarak yapılan haberlerin, seçilen resimlerin orada verilen bütün emeğin ne kadar özenli olduğuna bir kez daha tanıklık ettim. Bunun içerisinde hem ruh vardı hem espri. Bir de Milliyet’in sadece bir gazete olmadığı duygusu. Milliyet sosyal devletin yapması gereken bir yığın şeyi yapmış. Bugün Kürt açılımı konuşuluyor ama bundan yıllarca önce Milliyet “Haydi Güneydoğu’ya diyerek bir kampanya başlatmış yazıişleri toplantısını Diyarbakır’da yapmıştı. Bir çok yazarı da bu toplantılara katılmıştı.
Zeynep Özkartal: Bendeki en baskın duygu heyecan oldu. İman tazeliyorsun gazeteye karşı. Gündelik hayatın içinde burası hız üzerine de kurulu. Her gün yeniden yapılan bir iş. Ama her gün yeniden yapılınca geçmişe dönüp bakmak fırsatın olmuyor. Şimdi hepsini bir bütün olarak gördüğümde inanılmaz bir heyecan duydum ben. Sadece gündemi takip etmek değil Milliyet’in işi; aynı zamanda gündemi yaratmak. O önden gitmiş, gündem onun arkasından gelmiş.
Orada bir Çanakkale abidesi var. Yapılıyor, yapılmıyor, sorunlar var. “Biz yapalım, biz buradayız” diyor Milliyet. İnanılmaz bir öncü tarafı var.
Bertan Ağaoğlu: Benimki hayranlık duygusuydu. Kısıtlı koşullarda çok büyük gazetecilik yapılmış. Mesela 12 Eylül döneminden sonra, hep ilerici, dünyaya açık bir gazetecilik var. 80’lerde, ki o zaman döviz sıkıntısı var, sınırlı sayıda insan gidiyor ama buna rağmen Milliyet muhabirleri hakikaten dünyadan bildirmiş. Filipinler’den, El Salvador’dan, Romanya’dan. Gazeteci olarak bir hazine dairesine yolculuktu bu çalışma benim için.
“Kitabı doktora tezi gibi alırsak Tahir bey tez danışmanımızdı”
Nasıl bir iş bölümü yaptınız?
Tahir Ö.: Bu proje bize iletildiği zaman aklımızda “60 yılın içerisindeki önemli haberler, manşetler ve o sırada Milliyet nasıl bir duruş sergiledi?” gibi bir şablon vardı. Fakat Nurcan Akad, Güneri Cıvaoğlu, Tayfun Devecioğlu, Nail Güreli, Doğan Heper, Sami Kohen, Altan Öymen, Hasan Pulur, Derya Sazak ve Yalvaç Ural’dan oluşan yayın kuruluyla sayfaları seçerken yeniden heyecanlandık. Derken daha farklı bir şey yapma duygusu belirdi. Sözgelimi o dönem Ankara temsilcimiz Derya Sazak, Bülent Ecevit’le birlikte Saddam’a gittiğinde, hiçbir dünya gazetecisi gitmemişti. Bizim politikacıları bile kabul etmediği dönemde Milliyet’in bir temsilcisi Saddam’a gitti ve Saddam’la röportaj yaptı. Okurun bunu merak edeceğini düşündüm. Bunu Derya Sazak’a sorma ve ona yazdırma fikri oluştu. Arkadaşlarla paylaştım. Bertan, “O dönem Türkiye gündemini yaşayan yayın yönetmenlerine, Milliyet’te çalışan gazetecilere de yazdıralım” dedi.
Bertan A.: Çok büyük haberler vardı taradığımız manşetlerde. Ve bir gazeteci olarak şunu da biliyorum ki o kadar büyük haberin hikayesi de çok iyidir. Beni dürten bu oldu.
Ana metnin yazımına gelelim...
Tahir Ö.: 10 yıllık periyotları anlatan ana metni editörümüz Ayça Atikoğlu yazdı. O on yıl içinde dünyada, Türkiye’de ve Milliyet’te olan biteni eşzamanlı kaleme aldı. Gazetenin sosyal sorumluluk projelerini, çıkardığı ekleri, enlerini ve ilklerini ise Miraç Zeynep Özkartal yazdı. Yazıları Bertan Ağanoğlu istedi; seçtiğimiz önemli olaylarla ilgili metinlerin bir bölümünü yazdı. Ve tabii görsel yönetmen olarak Ali Acar’ın büyük bir katkısı var.
“Kitap, satır aralarında bir aşk romanı olarak da okunabilir”
Tahir beyin görev tanımı neydi?
Bertan A.: Doktora tezi gibi düşünürsek bu kitabı, Tahir bey bizim tez danışmanımızdı. Her sabah odasına girip akşam aklıma gelen delice fikirleri onunla paylaştım. Ve hakikaten çok yol gösterdi. Yalçın Çınar’ın inanılmaz bir fotoğraf arşivi vardı. Sıkıştığımız her yerde imdadımıza yetişti. Milliyet Bilgi Belge Merkezi de her sorumuza hızla cevap verdi. Turan Fazıl ve Pelin Akaydın sayfaları tasarlarken inanılmaz çözümler sundular ve müthiş bir iş çıkardılar. Asistanımız Ece Emre’nin yardımları da çok önemli.
Toplamda kaç gazete, kaç manşet tarandı?
Ayça A.: 25 bin sayfa 12 günde tarandı, 1300 tane özel manşet, 1200 kadar tarihi olay saptandı. Yayın Kurulu 300 civarında manşet seçti.
Kitap Milliyet’in olduğu kadar Türkiye’nin de 60 yılını anlatıyor. Ne tür bir okuma vaat ediyor size göre?
Tahir Ö.: Türkiye’nin çok partili döneme geçişi ve demokrasisi Milliyet’le yaşıt. Kitapta bu süreci kronolojik olarak izliyor, okuyorsunuz. Bu kitap bitince bende bir belgesel tadı bıraktı.
Zeynep Ö.: Türkiye ve Milliyet adına bir belgesel. Ama satır aralarında bir aşk romanı olarak da okunabilir. Çünkü oraya kendi hikâyesini yazan herkesin yazısında Milliyet’e duyduğu aşk var.
Ayça A.: Dünyalı bir gazetenin hikayesi bu... Biraz da sosyolojik bir çalışma oldu, o dönemleri yaşamışlar için anı tazeleme, yaşamamışlar için ise bilgilendirme işlevi görecek.
Bertan A.: Tutkuyla okunabilecek bir kitap, çünkü gazetecilerin mesleklerine olan tutkusu var bu kitapta.
Bu çapta bir kitabın zorlukları malum, en kolay tarafını sorsam?
Tahir Ö.: Aydın Doğan, Hanzade Doğan Boyner ve Tayfun Devecioğlu’nun bu konuda bizi alabildiğine özgür bırakması. Şurası şöyle olsun, burası böyle olsun gibi hiçbir baskı olmadı.
En çok şaşırdığınız haber hangisiydi?
Tahir Ö.: Abdi İpekçi’nin bundan 40 yıl önce kalkıp seçimleri kazanan Allende ile röportaja gitmesi. Bir yayın yönetmeni telefonun bağlanmasının bile saatler aldığı yıllarda buradan kalkıp Şili’ye gidiyor. O yıllarda nasıl yaptı, nasıl geldi, o haberi nasıl oluşturdu?
Ayça A.: Şaşırdığım değil ama takdir ettiğim, güldüğüm çok haber oldu, Mehmet Ali Birand’ın haber heyecanı, her seferindeki o septik, tedirgin hali çok hoş mesela. Geri dönmek için PKK’dan yardım almak zorunda kalması, Örsan’ın dünyanın öbür ucuna hemen atlayıp gitmesi. Türk basınının en büyük okulunun Milliyet olduğu rahatlıkla anlaşılacak, hemen herkes oradan yetişmiş ve asla yerel değil, tüm dünyaya hemen her olayda haberci yollanmış, yollanıyor.
Zeynep Ö.: Çetin Emeç öldürüldüğünde ikinci baskı yapıyor Milliyet. Ve manşetten Emeç’in göğsünde kurşunlarla fotoğrafını yayımlıyor. 12 yaşında gördüğümde nasıl etkilendiysem bugün 32’mde de aynı etkiyi yarattı.
Bertan A.: Filipinler’de darbe oluyor. Örsan Öymen darbenin içine düşüyor. ‘80’lerin ortası...
Pisuvar başında dış işleri bakanından alınan haber
En renkli ve eğlenceli bulduğunuz haber hangisi oldu?
Ayça A.: Özel bir haber olmadı, genel olarak özel haberlerin arka plan serüvenlerini eğlenceli buldum.
Tahir Ö.: Yayın yönetmenimiz Doğan Heper’di. Her yer kazılıyor, bir gün önce girdiğiniz sokağa giremiyorsunuz, orası da kazılıyor. Bir başıbozukluk, belediye ne yapıyor ne ediyor diye tartışılırken dediler ki biz de bir şey yapalım. Yaptık. Milliyet’in ekibi gidip Kültür Sarayı’nın önünden Taksim’i kazmaya başladı ve bütün gün boyunca kimse hiçbir şekilde müdahele etmedi. Bunu manşete taşıdık.
Bertan A.: Yine Doğan Heper’in zamanında İstanbul çok kurak bir yaz geçiriyor ve iki ay meteroloji raporlarını izliyorlar. Yağmur yağacağına dair tahminde bulunulan gün “Yağdır mevlam su” manşetini atıyorlar. Ve şans işte; yağıyor yağmur. Bunu Heper kendisi de yazdı kitapta “Kumar oynadık” dedi. Zekice düşünülmüş bir şey, iki ay takip ediyorsun ve yağmur yağdığı zaman...
Zeynep Ö.: Kıbrıs görüşmeleri ile ilgili Mehmet Ali Birand haber bekliyor ve haberi İngiltere dış işleri bakanıyla tuvalette karşılaşıp yan yana iki pisuvarda hacet görürken alıyor. Benim en eğlendiğim oydu.
“Patron, bir gün sonra gazetesine manşet olduğunu gördü”
Tahir bey, gazetenin 34 yılında varsınız. Bu uzun dönem içinde sizde en çok iz bırakan, kitapta da görebileceğimiz haber hangisiydi?
Tahir Ö.: Milliyet 1998 yılında Korkmaz Yiğit isimli bir müteahhite satıldı. Yiğit’in daha sonra Alaaddin Çakıcı ile ilişkisini içeren kasetleri olduğu iddia edilmişti. Konu Fikri Sağlar tarafından Meclis’e getirilince skandal ortaya çıktı. Kasetlerin yayınladığı günün ertesinde Milliyet’in manşetinde bu konu vardı. Beni gazeteye dair en heyecanlandıran olay budur. Okur bunun perde arkasını belki de hiç öğrenemeyecek ama her gazete böyle kritik bir durumda patronuyla irtibat kurmuştur. Ama haber gelmişti ve Korkmaz Yiğit’le ilgili iddialar ürkütücüydü. Gazete yönetimi haberi patronla paylaşmadan manşet yaptı. O patron gazetesinde bir gün sonra kendisinin manşet olduğunu gördü. Bu herhalde tek örnektir ve tek örnek olarak kalacaktır. Dünyada yaşandı mı bilmiyorum.
Sami Kohen’in her yıl tekrarladığı cümle: I’m Milliyet
Kitabın en çalışkanı kimdi?
Bertan A.: Hepsi zamanında, söz verdikleri tarihte verdiler yazılarını. Mehmet Yılmaz’ın çok pratik olduğunu söyleyebilirim. Ama en çalışkanı Sami Kohen, Altan Öymen ve Doğan Heper’di.
En zorlayanı kimdi?
Bertan A.: Zorlayanı demeyelim de en titizi Sedat Ergin’di. Ama eski yayın yönetmenim sağ olsun benim için fazla mesai yaptı.
Kitapta Tahir bey için “gazetesini kendisinden çok seven adam” tanımı var. Kitaba yazan bütün Milliyet çalışanlarında bu hava seziliyor. Ne yapıyor bu Milliyet gazeteci bünyesine ki, kendimizden önce geliyor hayatlarımızda?
Tahir Ö.: Burada geçen 34 yıllık süreçte evim taşındı evimi taşımaya gidemedim; oğlum oldu oğlumu hastaneden çıkartamadım, doktor bir arkadaşımın imzasıyla çıkartılabildi. Karımla evlendik ve ondan sonra gazeteye geldik; yayın yönetmenimle paylaştım evlendiğimizi. Tam tatile çıkacağımız gün gazete farkına vardı, bir anda kutlama yerine döndü etraf, şampanyalar
patlatıldı. Aydın Doğan’la gazetenin çalışanları karşılıklı kadeh kaldırdı. Bir gün sonra 3. sayfada “Milliyet’te düğün” başlığıyla haber olduk. Ailelerimiz evliliğimizi gazeteden öğrendiler. Sorunun cevabı orada saklı.
Ayça A.: 23 yaşında girdim, 45 yaşında çıktım kapısından. Benim duygu ve düşünce merkezimde garip bir şekilde 3 yaşından beri halk var. 3 yaşındayken bile sokakta oynamayalım Kıbrıs’ta savaş var diyen bir tipim... Milliyet’in “halkın sesi” olma iddiasının, halkçılığındaki samimiyetinin peşine düştüm diye düşünüyorum, bir de gazeteciliğini vicdanlı buluyorum.
“Sami bey, 55. senesinde söyledi ben 34. senemde söylüyorum!”
Bertan A.: Mesleğimin ilk 10 yılında, kendimi hep Cumhuriyetçi olarak gördüm ve hâlâ daha bir parçam Cumhuriyet’te. İşe orada başladım. Oradan ayrıldım Sabah ve Haftalık dergisinde 6-7 ay çalıştım. Milliyet’e ilk geldiğim zaman da kendimi Cumhuriyetçi olarak gördüm. Bu kitabı yaparken fark ettim ki artık ben kendime hakikaten Milliyetçi diyebilirim. Bu gazetenin tuhaf bir sihri var.
O sihri soruyorum işte, ne o?
Bertan A.: Milliyet’in sihri bu ülkenin vicdanı, umudu olmasında bence. Burada habercilikten daha fazla bir şey var, bu ülkede bir kadın tecavüze uğruyorsa bunun arkasında duran Milliyet. Kız çocukları okula gidemiyorsa, işkence varsa arkasında Milliyet. Bu ülkede yolsuzluk varsa karşısında duran yine Milliyet.
Zeynep Ö.: Yaptığımız şey bir iş değil bir yaşam biçimi. Burada yaşıyorsun hayatının çoğunu burada geçiriyorsun; her sabah severek geliyorum. Akşam uzatıyorum gitme saatlerimi. Çünkü bir kere buraya inanıyorum, onun önemli bir şey olduğunu düşünüyorum. Basında güven sloganının arkası dolu; ben kendi adıma bu gazeteye güveniyorum. Buradaki var oluşumun hesabını verebilirim.
Sami Kohen 55. yıl plaketini alırken “I’m Milliyet” dedi. Siz de “me too” diyebilir misiniz?
Tahir Ö.: Sami bey, 55. senesinde söyledi ben 34. senemde söylüyorum!
Zeynep Ö.: Ben de söyleyebilirim. 55 sene sonra söylediği bir cümle değil bence o Sami beyin; birinci yılında söylediği ve her yıl tekrarladığı bir cümle.
Ayça A: Ben artık Milliyet’te çalışmıyorum ama burada geçen 22 senem o kadar yaşam biçimimdi ki... Namuslu iş yapmaktan o kadar memnundum ki anlatamam.
Bertan A.: Me tooooooo!
Filiz Aygündüz /www.milliyet.com.tr