MİLLİYET YAZARI HASAN CEMAL'E ''KARŞI CEPHE''DEN SÜRPRİZ DESTEK!

"Ama "Birilerinin dolmuşuna binmeyin" diye gençleri de uyarıyor, eşekten düşen birisi olarak!"

Hasan Cemal’i anlamak...

Yalakalığın her türlüsü kötüdür.
İktidar yalakalığı kötüdür.
Muhalefet yalakalığı da kötüdür.
Patron yalakalığı kötüdür.
İşçi yalakalığı da kötüdür.
Polis yalakalığı kötüdür.
Her türlü gösterici yalakalığı da kötüdür.
Hadi söyleyelim:
Gençlik yalakalığı da kötüdür.
Gençliğin sorunlarına sahip çıkmak ayrı, gencin yaptığı her şeyi kutsamak ayrı.

Hele gençliğin, binip gitmekte olduğu dolmuşun uçuruma doğru gittiğini bildiğiniz halde, "Sen ne yapsan en alasını yaparsın" diye alkış tutmak da yalakalığın dik alasıdır.
Türkiye ilk defa yaşamıyor gençliğin "nesne" haline getirildiği süreçleri...
27 Mayıs’ta yaşadı, 12 Mart öncesinde yaşadı, 12 Eylül öncesinde yaşadı.
Yıl 2010, gençlik eylemleri 27 Mayıs 1960’tan bu yana, yani tam 50 yıldır kaç askeri müdahalenin katalizörü olarak kullanıldı hâlâ gençler birtakım haklar için eylemde, demek ki atı alan Üsküdar’ı geçti ama gençliğin sorunları çözülmedi.
Eee bu durumda gençler "Biz neyi oynuyoruz, bize ne oyun oynanıyor" diye sorgulama yapmamalı, dolmuşa binmeye devam mı etmeli?

"Hasan Cemal’i anlamak" diyorum...
O, bu konuda dinlenmesi gereken tipik bir örnek...
27 Mayıs’ı değil ama 12 Mart sürecini yaşadı ve yazdı.
Bunu olayların içindeyken yazmadı, herhalde yazamazdı.
Yazamazdı çünkü yaşamakta ve yaşadıklarından (bugünküler gibi) heyecan duymaktaydı. Herhalde, yaşadıkları ile Türkiye’de bir şeyleri gerçekleştireceğine iman etmişti.
Sol bir imandı bu. Devrimci bir imandı. Darbeci bir imandı.
Özet olarak diyor ki Hasan Cemal:
12 Mart’a gelirken, gençler, öğrenciler, sivil-asker işbirliği ile bir devrim gerçekleştirmek, bunun için de askere darbe yaptırmak amacıyla kullanıldı.
"Kullanıldı" yani birtakım olaylar üretildi, sonra bunlar iktidara, gericilere mal edildi ve gençlik hareketlerine ateş verildi.
Bakın işte dünkü yazısında kendi kitabından yaptığı alıntılar şöyle:

"Mülkiye’nin siyaset kokan loş koridorlarında kulaklara çalınan o sloganı hatırladın mı?
Bugün Mülkiye’de, yarın Türkiye’de!
Sonra bir ağızdan keyifle söylenen o tekerleme:
Tanklarıyla toplarıyla gelseler dahi/Sosyalist olacak Türk’ün ülkesi.
Başkaldırı zamanı!
Devrim fikrini sevmiştim o zamanlar.
Genç insanların ütopyası...
Bundan daha doğal başka ne olabilirdi ki? Herkes ütopyasına sımsıkı sarılmıştı. Hepimizin kendince bir devrimi vardı.
Kurulu düzene isyan!
Hepimizin ortak davasıydı.
Var olan düzenin adaletsizliğine, eşitsizliğine, hoşgörüsüzlüğüne başkaldırıydı hepimizin ortak çıkış noktası.
Yeni bir düzen arıyordum.
Adil, eşitlikçi, özgürlükçü bir toplum ve devlet düzeni..."(s.16)
Ama sonra ne yaptın?
Evet, ne yaptın Hasan Cemal?
1960’ların sonunda cuntacı oldum. Bu da yine aynı kitabımın girişinde yazar:
"Devrimi çok sevmiştik!
Ama önce darbe yapacaktınız.
Evet, askeri kullanarak...
İki bomba, Sıhhiye’deki Ankara orduevinin önünde patlayacaktı. İki bombanın ikisi de meydanın birer ucundan toplum polisinin üstüne fırlatılacaktı.
Büyük gümbürtü, devrimci gençler miting sonrası orduevine doğru yürüdüklerinde kopacaktı. Bomba sesleriyle ortalık ana baba gününe dönerken sloganlar haykırılacaktı:
Ordu gençlik el ele, milli cephede!"(Hasan Cemal, Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım, Doğan Kitap, 1999. s.15)

Kısacası:
Ben de bir ’darbe tezgâhı’nın içindeydim 1960’ların sonunda... Çok büyük hayal kırıklıklarıyla ve acılarla noktalanacak olan o süreçten bugün hem siyasetçilerin hem de gençlerin çıkaracakları birçok ders var." (Milliyet, 11 Aralık 2010)
Hasan Cemal, iktidara "Polisi iyi kullandınız" demiyor aksine "1960’ların Adalet Partisi haline gelmeyin" diye uyarıyor.
Ama "Birilerinin dolmuşuna binmeyin" diye gençleri de uyarıyor, eşekten düşen birisi olarak... Hani biraz, en azından geçmişten gelen fikri akrabalık hissiyle...

Ne yazık ki gençlerimizden bir kısmına, Ankara’da "Ordu göreve" pankartları taşıtıldı bu ülkede ve çok değil, daha geçen birkaç yıl önce...
Ben merak ediyorum "Ordu göreve" pankartı taşıyanlardan hangisi yazar olacak ve kaç yıl sonra "Bizi kullanmışlar" diye yazacak?
Bu arada, Murat Belge’nin iktidara yönelik uyarılarını da önemsiyorum, diyor ki:
"Birileri 27 Mayıs planlıyorsa, bunun başarıya yaklaşması, her şeyden önce iktidarda olanların tutumuna bağlıdır."

Diyor ki özetle:
"Düşmanınız sizin davranış kalıbınızı çıkarır, tepkilerinizi yönlendirir ve sonunda ’işte gördünüz’ der. Dikkat!" (Taraf, 11 Aralık 2010)
Evet dikkat, süreci refleksle değil, akılla yönetmek...

Ahmet TAŞGETİREN / BUGÜN