MİLLİYET VE VATAN SATIŞININ PERDE ARKASI! ARACILIK EDEN ''KADİM DOST'' KİM?

Zaman yazarı Taha Kıvanç, yani Fehmi Koru, Aydın Doğan ile Demirören-Karacan grubu arasındaki pazarlıklara ilişkin önemli bir yazı yazdı.

Gazeteler de satılır

Aklıma, Radikal’de çıkan röportajım sonrasında, "Keşke gazetelerini kime satacağını da söyleseydin bari" diye bana takılan dostumu aramak geldi Milliyet ve Vatan’ın satıldığını duyduğumda...


Önceki hafta Radikal’e verdiğim mülâkatta, "Aydın Bey yabancılara satmamalı" görüşünü açıklamıştım; satış Demirören Grubu ile Karacan Ailesi ortaklığına yapıldı.

Gazeteler yabancıya gitmediği için sevindiğimi biliniz.

Erdoğan Demirören de Karacan Ailesi de ’Milliyet’ gazetesine yabancı sayılmazlar. 60 yıl önce Milliyet’i Ali ve Ömer Karacan’ın dedesi Ali Naci Karacan yayınlamaya başlamıştı; gazetenin efsane yayın yönetmeni Abdi İpekçi siyasi suikasta kurban gidince babaları Ercüment Karacan elinden çıkardı. Yeni sahiplerinden genç Ali Karacan Washington Post’ta staj yapıyor ve Milliyet’in başına geçmek için gün sayıyordu oysa...

Yanlış hatırlamıyorsam, Ercüment Karacan’ın sermaye desteği için yaklaştığı kişilerden biri Erdoğan Demirören’di. Aydın Doğan 1979’da satın alınca Erdoğan Demirören’in Milliyet ile ilişkisini de sona erdirmişti. Gazetenin 1952 yılından bu yana geçirdiği değişimlere içeriden tanıklık etmiş Sami Kohen, dün, Demirören Ailesi için de, "Bunlar basın dünyamızda bilinen, tanınan isimler" diyor ve gazetede kimsenin "Bunlar kim?" diye sormadığını belirtiyor.

Neyse...

Gazeteler de satılır. Milliyet’in elden çıkarılacağı, alıcı ilgi gösterirse Vatan’ın da aynı pakette yer alacağı çoktandır bilinen bir şey... Doğan Grubu’yla ilgilenen Amerikalı ve Avrupalı yabancılar Hürriyet dışındaki gazeteleri fazla cazip bulmuyordu... Ali-Ömer Karacan’ın parası dede yadigârı gazeteyi almaya yetmiyordu... Aydın Bey ise ilk göz ağrısını, ’kaç para ver para’ elden çıkartmaya kıyamıyordu...

Böyle bir açmaz söz konusuydu; kilidi açan formül Demirören Ailesi’nin ilgisi oldu.

Meliha Okur Sabah’ta Doğan ile Demirören’i alış-verişte biraraya getiren ortak dostu açıkladı: Bircan Eresin... Eresin Otellerinin sahibi Bircan Bey hem Aydın Bey’in hem de Erdoğan Bey’in kadim dostu olarak araya girmiş ve el sıkışmalarını sağlayıncaya kadar uğraşmış...

Gerçi Hasan Cemal "Bizi buzdolabı fabrikası gibi sattılar" yakınmasında, ama bence başlarına gelen en iyi şeylerden biri bu satış. Patronu tarafından gözden çıkarılmış bir gazetenin yazarı olmaktansa taze bir heyecanı paylaşmak herhalde daha iyidir. Gazeteleri satın alanlar, paralarının değerini daha da artırmak için çaba göstereceklerdir.

Milliyet, Aydın Doğan’ın tek gazetesiyken farklıydı. Ülkenin ilk üç haber kaynağından biri olarak olağanüstü itibarlıydı ve satışı bir milyonun üstünde seyretmeye başlamıştı. İyi reklâm alıyor, habercilik yapıyor, yazıları tartışılıyordu.

Aydın Bey Hürriyet’i satın alınca zaman içerisinde Milliyet’e olan aşkı pörsüdü. Bazısını kendi cebinden finanse ettiği yeni gazeteler Milliyet’ten yüklü sayıda okur götürdüler, sesini çıkarmadı. Şimdi yeni patronlar ile yeni bir aşk gelebilir gazetelere...

Züğürtlerin çenesi bu defa da yoruluyor; iki gazete için ödenmesi taahhüt edilen miktarın azlığı herkesin dilinde... Onbeş yıl kadar önce, dönemin başbakanının teşvikiyle Korkmaz Yiğit medyaya girme hevesine düştüğünde yüksek bedeller ödemişti. Yeni Yüzyıl gazetesine 75 milyon, Milliyet’e 320 milyon dolar ödeyerek... Bugün iki gazete birden yalnızca 13 milyon peşin, kalanı aylık taksitlerle ödenecek 73 milyon dolara gitti.

Kimi "Muvazaa" diyor ve seçim sonrasında alış-verişin iptal edilebileceğini söylüyor; Aydın Bey’in satışın borsaya bildirildiği gün Çin’de olmasını buna bağlayarak... Kimi buna "Muhalif gazeteleri seçime kadar dostlara ödünç verme" ayrıntısını da ekliyor.

Ben öyle düşünenlerden değilim. İki tarafın üzerinde uzun uzadıya düşünerek yaptıkları, satanın, alanın ve çalışanların hayrına bir alış-veriş olduğu kanaatim sağlam. Alanlar marka değerini ödediler, satanlar da hep zarar eden iki gazeteyi baskı ve dağıtım müşterisi olarak kazandılar; çalışanlar ise malına gözü gibi bakacak yeni patronlara kavuştular.

"Win-win-win" durumu dense yeridir...

Korkmaz Yiğit 48 saatliğine patron odasına taşındığında onu öven yazılar çıkmıştı Milliyet’te; bu defa daha ihtiyatlı o dönemin öne çıkmış yazarları... Bazısı, yeni patronlara, "Yazdığım sürece yazılarım yüzünden kimse baskı yapmadı" yanlış bilgisiyle mesaj verme derdinde...

Yanlış bilgi; çünkü basın tarihimizin en kapsamlı sansür olayının geçtiği gazetedir Milliyet (Haziran 2001); dönemin siyasilerini rahatsız etmemek için, bir gecede, tam beş yazarın yazılarına sansür uygulanmıştır.

Milliyet ve Vatan ile çalışanları için, umarım, beklediğim gibi hayırlı olur bu değişiklik

Taha Kıvanç/Zaman