''MİLLETVEKİLİ OLMAK İSTESEYDİM OLURDUM!'' SURVİVOR KAHRAMANI İÇİNİ AYŞE ARMAN'A DÖKTÜ!
Survivor yarışmasının en tartışılan ismi Nihat Doğan, Ayşe Arman'a konuştu.
Che Guevera’da kendimden bir şeyler görüyorum
Evet, o bir fenomen. Nihat Doğan’dan söz ediyorum. Daha önce de öyleydi ama Survivor’la artık gündemin en tepesine geldi oturdu. Ben de onu, sizin kadar merak ettim.
Elinde çikolatayla geldi. Biraz çekingendi. Ama önce. Sonra yavaaaş yavaaaş kendine geldi, sazı eline aldı, coştu da coştu, topluluğa hitap ediyormuş gibi sesini yükselterek konuşmaya başladı...
Tespit 1: Söylediği hiçbir şeyi poz olsun diye söylemiyor, inanıyor.
Tespit 2: Müthiş bir özgüveni var. 30 bin şeyi aynı anda sorgulayan benim gibi biri için, imrenmemek mümkün değil.
Tespit 3: Onunla eğlenmemek de mümkün değil. Gülüyorsun.
Tespit 4: Arada özdeyişlerle süsleyerek o kadar çok konuşuyor ki, söylediklerini tam kavrayamıyorsun.
Tespit 5: Evet, bir Anadolu erkeği. Ve bunu vurgulamaktan hoşlanıyor.
Tespit 6: Annesine çok düşkün, çünkü genç yaşta dul kalan annesi bir daha hiç evlenmemiş.
Tespit 7: Nihat Doğan, değişen yeni Türkiye’nin yeni starı.
Evden giderken ilk geldiğinde çekingen olan adamdan eser yoktu. Elini omzuma koydu, “Bak Ayşecim seninle televizyon programı yapalım. Çok yakışırız. Halk bizi sever. Bak sen ciddiye almıyorsun ama hata ediyorsun, ben biliyorum bu işleri” dedi. Ve ekledi, “Ekran için biraz donuk ve durgunsun, bazen dalıp gidiyorsun ama ben durumu kurtarırım merak etme...”
Siz özel biri misiniz?
- Ben kendimi özel biri addetmiyorum.
Peki neden fenomen oldunuz?
- Bana niye soruyorsun, beni fenomen ilan edenlere sor! Ben ortaya fenomenim diye çıkmadım ki. Zaten çıkana gülersin. Ama insanlar tarafından böyle ilan edildiğime göre, demek mi varmış bende bir özellik...
Nedir sizce o özellik?
- Ekrandaki bütün ‘star’lar maske takar. Biz takmadık.
‘Biz’ kim?
- Ben yani. Tevazudan dolayı ‘biz’ diyorum. Bencil, kibirli, ihtiraslı insanları hiç sevmem.
Bütün röportaj ‘biz’ diye mi konuşacaksınız?
- Olabilir.
Bir gün fenomen olacağınızı biliyor muydunuz?
- Biliyordum. İlkokul 1’de, öğretmen “Herkes sırayla kalksın, adını soyadını ve ne olmak istediğini söylesin” dedi.
Siz, “Ben Nihat Doğan, fenomen olmak istiyorum” mu dediniz?
- Yok hayır, fenomen kelimesi daha dilimize yerleşmemişti. Ayağa kalktım ve “Ben star olmak istiyorum” dedim. Herkes güldü. Sonra, ‘Burası Muştur’u söyledim, o gülenlerin hepsi ağladı.
Sizce siz geçici misiniz, kalıcı mı?
- Maraton koşucusuyum ben. 10 senedir varım, en az 20 sene de bu milletin tepesinde olacağım. Eskiden İstanbul’da su sıkıntısı yaşanıyordu, o dönemde su depoları vardı. Bir gün çok maç yapmıştık, elimizi yüzümüzü daha fazla yıkamamız gerekti ve su bitti. Akşam babam eve gelince, kulağımızı çekip, tokat attı. “15 günde kullanacağımız suyu bir günde bitirdiniz” dedi. İşte ben, şöhreti biraz o su deposuna benzetiyorum. Ne kadar açık bırakırsan o kadar çabuk tüketirsin.
Bu tür benzetmeler nereden geliyor aklınıza... Hep yapıyorsunuz çünkü...
- Bu soruyu neden sorduğunuzu anladım. Ama insanlara, “Sen filozof musun?” diye sormak komik. Nietzsche’nin, Descartes’in ortaya “Ben filozofum” diye çıktıklarını hiç zannetmiyorum. An itibariyle yarattıkları etki, toplum tarafından zaman içinde olumlu ya da olumsuz bir tepkiyle karşılaşır ve kişinin filozof olup olmadığı o zaman ortaya çıkar. Yani söylemlerimin toplum tarafından kabul görmesi, ‘özlü söz üreticisi’ ya da ‘filozof’ olarak algılanmam tamamen toplumun takdiri. Yoksa ben hiçbir zaman böyle bir şey iddia etmedim. “Ben garip bir türkücüyüm” diyorum. “Deliler içinde veli, veliler içinde deliyim.” Kendine deli der mi insan? Ben diyorum.
İnsanlar bir süre sonra susuyor ve sizi dinlemeye başlıyor...
- E bu, suç mu? Hitabet yeteneğim var. Ben konuşunca çoluk, çocuk herkes dinler. Kendini dinletmek ne zaman suç oldu!
Bir sürü insan sizinle dalga da geçiyor...
- Dalga geçmiyorlar aslında. Bak ben sana bir şey söyleyeyim, bu ülkede küfür yemiyorsan, hakaret işitmiyorsan hiçbir yere varmamışsın demektir. Tamam, söylemlerimi sulandırma operasyonu var, internet üzerinden yapıyorlar, Twitter’da, sosyal paylaşım sitelerinde, Facebook’ta...
DALGA GEÇENLER ASLINDA BANA ÂŞIK
Kızıyor musunuz?
- Hayır hayatım, niye kızayım? Aksine önemsiyorum. Eskiden sadece televizyon ve gazeteler varken, bir dayatma vardı. ‘Star budur’, ‘Lider şudur’, ‘Bu çok iyi kitaptır’ filan. Toplum da, ister istemez kabul ediyordu ama şimdi millet gözünü açtı ve Twitter toplumun bir kısmının aynası oldu. Tabandaki gündem, tavana taşındı. Ama tabii ki 80 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek aynası Twitter değil. Benim annemin de sevdikleri var, ama o Twitter kullanmıyor. Unutmamak lazım, sessiz bir çoğunluk da var Türkiye’de.
Kafa bulanları takmıyorsunuz yani...
- Onların hepsi aslında Nihat Doğan aşıkları. Onlar, benim aldığım nefesi bile takip eder, günde kaç nefes alıyorum bilir. Sanat camiası, NÖ ve NS olarak iki döneme ayrılır. Nihat’tan önce, Nihat’tan sonra...
Hani mütevazılık önemliydi... Nerede kaldı o meşhur alçakgönüllüğünüz!
- Haaaaa bunlar realite. Kibirle alâkası yok. Benden önce sistemin koymuş olduğu bir şey vardı: “En iyi sanatçı ideolojisi olmayan sanatçıdır.” Bu bir anayasaydı. Ben bunu yıktım. Bizde sanatçılar ülke meselelerine dokunmamıştır. Ben dokundum.
Nasıl?
- 95’te Amerika Irak’a girdiğinde, bir şarkı yaptım, radikal bir çıkış yarattım. “Ey Amerika, İngiltere, İsrail bırakın böyle lanet olası savaşları, gelin gökkuşağının renkleri arasında yeşilliklerde savaşmayalım, hayal çekelim” dedim. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Yurtta sulh cihanda sulh” diye de ekledim. Senin din kardeşi addettiğin insanlar, suçsuz yere acı çekerken bir tavır almak lazım. Tarkan mesela, ağacın kayanın peşine düşüyor. İnsanın olmadığı yerde, ağacın kayanın öneminden söz etmek komik olur. Ülkemizin en büyük yarası Kürt sorunu. Evlerimize ateşler düşüyor, ben şarkılar yaptım, söylemlerde bulundum. Benim dışımda kim yaptı? Özgün sanatçılar. Ama onlara star denmez. Bana da “Nihatçım n’apıyorsun, bu topa girme, yanarsın!” dediler. Ben de, “Sen yanmazsan, ben yanmazsam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. Bu karanlıklarla dolu Türkiye demokrasisine toplu iğne ucu kadar bir pırıltı saçacaksam, yanmaya hazırım” dedim.
Siz söylediğiniz her şeye inanıyorsunuz. Tuhaf bir kendine güveniniz de var. Bu özgüven nereden kaynaklanıyor?
- Bak şimdi. Özgüvensizlik daha iyi bir şey mi? Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, bu ülkeyi özgüvensizlikle mi kurdu? Bana, “Sende özgüven tavan yapmış!” diyenler özgüvensizse, ben ne yapayım? Bir de “İki laf ezberliyor, söylüyor” diyorlar. Bu benimle dalga geçenlerin, kendi aczlerini kapatmak adına üzerime attıkları çirkin yafta. Ne ezberlemesi? Madem sen o kadar okumuş adamsın, o zaman nereden ezberlediğimizi de çıkar koy ortaya. Mesela ne demişim, “Biz bir aynayız, kim bize nasıl bakarsa, bizde kendisini öyle görür” Hadi bakalım, bu lafı şuradan çalıntı desinler diyebilirlerse...
Tarih merakınız nereden geliyor?
- Sanatçı toplum refleksini dinamitleyici çok önemli bir metaysa, toplumu boş sözlerle dinamitlemesi mümkün değildir. En son İlber Ortaylı Hoca’nın kitabının okudum, gerçi kızdım attım kitabı. Şimdi İskoçya tarihine merak saldım. William Wallace’in hayatını okuyorum. Benim asi insanlara, başkaldıranlara karşı sempatim var, Che Guevara’yı da çok seviyorum mesela, onda kendimden bir şeyler görüyorum.
Siz türkücü müsünüz, şovmen misiniz yoksa reyting makinesi misiniz?
- “Son 10 yıldır televizyonların reyting meleği kimdir?” diye sorsan, “Nihat Doğan” derler. Tartışmasız bir numarayım. Şovmenliğe gelince, olamıyorum. Normal hayatta neysem, ekranda da oyum. Ama bu toplum çok seviyor beni.
Bu kadar seviyorlarsa Survivor’da neden birinci yapmadılar?
- Orada başka şey var. Bir kişinin bin tane mesaj gönderme hakkı da var, on bin tane de. Parası varsa yollar tabii. Oysa Anadolu’da üst üste iki çay içemeyenler var, onlar boynuma sarılıp ağladı. Öteki taraftaysa adamın parası pulu var, “Anadolu çocuğu kazanmasın” diye Derya’ya bol bol SMS gönderdiler. Bütün Türk halkı Deryacı demek doğru değil yani.
Yani Türk halkı sizi daha çok seviyor...
- Elbette. Sevmeyenler de, siyaseten aynı yerde olmadığımız için sevmiyor. Hadiseye o gözle bakanlar da meleği şeytan, şeytanı melek; yalanı hakikat, hakikati yalan görür. Onların gözleri vardır görmez, kalpleri vardır sevmez, kulaklar vardır duymaz.
Vaaz veren hocanın lafları gibi bunlar...
- Onu da söylediler! Yok efendim hutbe dinlermişim, hocayla istaşare edermişim. Hangi hoca bizim bildiğimizi bilir, sorarım? Allah herkese bu hatipliği vermez.
Ama AK Parti Gençlik Kolları’ndaki siyasi maceranız hüsranla sonuçlandı...
- Ben o macerayı bir duruş olarak sergiledim sevgili Ayşe.
MİLLETVEKİLİ OLMAK İSTESEYDİM OLURDUM
Yani siyasette ilerlemek istemediniz...
- Milletvekili olmak isteseydim olurdum. Teklifler geldi. Erken olduğunu düşündüm.
Acun size kazık attı mı?
- Hayır. Hiç öyle bir tavrım, tarzım ya da söylemim olmadı.
Survivor bir dönüm noktası mıydı?
- Hayır. Ben ondan önce de popülerdim. 2010’da bir Amerikan şirketi tarafından yapılan araştırmaya göre basında platformda hakkında en çok bahsedilen iki kişi var. Biri Nihat Doğan, diğeri Cumhurbaşkanı Gül.
Sizce popüler olmanızda Seda Sayan’la birlikte olmanın payı ne kadar?
- Aradan beş sene geçmiş, o şahsın adını anmayayım lütfen.
Cem Özer, sizin için “Seda’nın eteğinin altından çıktı” deyince ne hissettiniz?
- Cem Özer benim muhatabım değil. Ben konuşursam o kaçacak delik arar. Onun muhatabı olsa olsa Nuri Alço’lardır.
Survivor’daki kadınlar da size sinir oldu...
- Evet oldular. Sebebi ihtiras. Finale gelme noktasında, herkesi kendi avuçlarının içine aldılar, Pascal’ı “Canım cicim” diye kandırdılar. Derya’ya, “Biz sana sponsor bulacağız” dediler. Amaç, onları kafalayıp kendilerini yukarı taşıtma. Biz bu oyunlara gelmedik, kimseye merdiven olmayız. Onlara biat etmediğimiz için sinir oldular.
Survivor’da kazansaydınız o parayla ne yapacaktınız?
- Şimdi bak. Medyada ‘anti Nihatçı’ bir taraf var...
Nasıl yani...
- Ben bu toplumun belli bir kesimini temsil ediyorum. Onların starıyım. Medyanın bir kesimi de, o insanlara olan öfkesini, kinini, benim üzerimden legalleştiriyor. Böyle bir alçaklığa gidiyor. 12 Haziran’dan siyaseten istedikleri olmadı diye de bana sövüyor. Benim üzerimden onlarla hesaplaşıyor. O yüzden bana olan saldırı büyüktü. Dertleri ben değildim aslında. Ben ‘saraylı’ diyorum bunu yapan arkadaşlara.
Ama soruma cevap vermediniz, kazansaydınız parayı ne yapacaktınız...
- Derya denilen yüzücü Amerikalının, bir anda, “Olimpiyatlara gidebilmem için bana oy verin, bu ülkeyi temsil edeyim” demesine inandılar. “Aaa canım evladım, çocuk olimpiyatlara gidecek, haklı tabii” dediler. O, bir hayal sattı. Biz Acun Bey’e paranın yarısını bir hayır kuruma vereceğiz, diye zaten başta söz vermiştik. Ben kazacağım paranın da yarısını hayır işine harcamak istedim, “Bir olimpiyat havuzu yaptırırız” dedim. Derya denen arkadaş gelmiş zaten 40 yaşına, kendini kandırmasın, bundan sonra olimpiyatlara ancak turist olarak gider. “Gelin bir olimpik havuz yapalım ki, yeni Deryalar yetişsin, onun yapamadığını yapsın!” dedim. Ama medya, “Nihat Doğan’nı son dakika cinliği tutmadı!” diye yazdı. Oysa asıl Cin Ali, Derya idi.
KADINI DÖVMEK DEĞİL KADIN İÇİN DAYAK YEMEK MESELE
Hangi kadınlara tahammül edemezsiniz?
- Erkek gibi kadınlara. Kadın, kadın gibi olmalı. Oturuşuyla kalkışıyla, zarafetiyle.
Ne kadar kıskançsınız?
- Ne kadar çok seviyorsam, o kadar kıskancım.
Dövüyor musunuz kadınları gerçekten?
- Asla! Yalan bunlar. Kadını dövmek mesele değil, kadın için dayak yemek mesele...
Anlamadım...
- Sen kendini, kadının için atıyor musun ortaya? Dövüşüyor musun? Kavga ediyor musun? Savaşıyor musun ona zarar gelmesin diye. O zaman adamsın, erkeksin, iyi âşıksın.
Siz hiçbir kadına el kaldırmadınız mı yani?
- Yok bir kere sinirimden yumruğumu duvar indirdim, bak küçük parmağım sakat kaldı. Ama kadınıma asla el kaldırmadım...
Kamyonla gül yollamak...
- Vardır öyle çılgınlıklarım.
Romantizm karenizi anlatın...
- Hiç iyi değil romantizmle aram. Sebebi de şu hikâye: Bir Sevgililer Günü’nde kız arkadaşımla romantik bir gece geçirmek istedim. Haberi yokken, evinin içini, kırmızı güllerle donattım. Yatak odasına kadar halı gibi yerlere gül yaprağı serptim. Çok güzel bir masa hazırladım, dev şamdanlar, mumlar... O ise dışarı yemeğe gideceğiz zannediyor. Sonra “Başım ağrıyor beni affet” dedim. “Ama bugün Sevgililer Günü, bana söz verdin özel bir şey yapacaktık” dedi. “Olmadı işte” dedim. Tabii sonunda sinirlendi, bin ton küfür yedim ve birden “Ayrılmak istiyorum senden” dedi, “Bunun için ayrılmak istiyorsan ayrıl” dedim, ağlayarak evine gitti. Birkaç dakika sonra beni arayacağını biliyordum. Eve girip manzarayı görünce telefon açtı, “Hadi yukarı gel” dedi ama hâlâ ağlıyor. Güzel güzel yemeğimizi yedik, danslar manslar, yerde uyuyakalmışız. Sonra sabaha karşı, kafamda bir sıcaklık hissettim. İrkildim ama gözlerimi açmadım. Baktım sıcaklık artmaya başladı. Kafamı bir kaldırdım, bir duman. O mumlar erimiş, yastık tutuşmuş benim saçlarım da tutuşmaya başlamış. Kızı da hemen kaldırdım, sular mular... Romantik bir gece geçireceğiz diye az daha hem kendimizi hem evi de yakıyorduk!
KADINLA TOKALAŞIRIM SONRA YİNE ABDEST ALIRIM
Sizin abdest aldığınızda bir kadının elini tutmadığınız, tokalaşmadığınız doğru mu?
- Biz Şafiiyiz, namaza giderken öyledir bizde. Abdest alıp, kendi kanından olmayan birine dokununca abdestin bozulur. Ama bir önemi yok, ben tokalaşırım ve gider yeniden abdest alırım.
ŞİKEYE CEZA VERİLMEYECEKSE GALATASARAY İKİNCİ LİGE İNSİN
- Yıllardır konuşulan bir şeydi. Birinin çıkıp, bu işi sonlandırması gerekiyordu. Yaptılar. İyi de yaptılar. Bu iğrenç bir şey. Ha karını satmışsın, ha takımını. Benim gözümde farkı yok. Türkiye’de artık yeni bir dönem başladı. Eskiden savcılar bazı insanları ifadeye çağırmaktan korkuyordu. Artık öyle değil. Bu insanlara ceza verilmeyecekse, taraftarı olduğum Galatasaray ikinci lige insin. Bunlarla oynamayalım.
Ayşe Arman/Hürriyet
Evet, o bir fenomen. Nihat Doğan’dan söz ediyorum. Daha önce de öyleydi ama Survivor’la artık gündemin en tepesine geldi oturdu. Ben de onu, sizin kadar merak ettim.
Elinde çikolatayla geldi. Biraz çekingendi. Ama önce. Sonra yavaaaş yavaaaş kendine geldi, sazı eline aldı, coştu da coştu, topluluğa hitap ediyormuş gibi sesini yükselterek konuşmaya başladı...
Tespit 1: Söylediği hiçbir şeyi poz olsun diye söylemiyor, inanıyor.
Tespit 2: Müthiş bir özgüveni var. 30 bin şeyi aynı anda sorgulayan benim gibi biri için, imrenmemek mümkün değil.
Tespit 3: Onunla eğlenmemek de mümkün değil. Gülüyorsun.
Tespit 4: Arada özdeyişlerle süsleyerek o kadar çok konuşuyor ki, söylediklerini tam kavrayamıyorsun.
Tespit 5: Evet, bir Anadolu erkeği. Ve bunu vurgulamaktan hoşlanıyor.
Tespit 6: Annesine çok düşkün, çünkü genç yaşta dul kalan annesi bir daha hiç evlenmemiş.
Tespit 7: Nihat Doğan, değişen yeni Türkiye’nin yeni starı.
Evden giderken ilk geldiğinde çekingen olan adamdan eser yoktu. Elini omzuma koydu, “Bak Ayşecim seninle televizyon programı yapalım. Çok yakışırız. Halk bizi sever. Bak sen ciddiye almıyorsun ama hata ediyorsun, ben biliyorum bu işleri” dedi. Ve ekledi, “Ekran için biraz donuk ve durgunsun, bazen dalıp gidiyorsun ama ben durumu kurtarırım merak etme...”
Siz özel biri misiniz?
- Ben kendimi özel biri addetmiyorum.
Peki neden fenomen oldunuz?
- Bana niye soruyorsun, beni fenomen ilan edenlere sor! Ben ortaya fenomenim diye çıkmadım ki. Zaten çıkana gülersin. Ama insanlar tarafından böyle ilan edildiğime göre, demek mi varmış bende bir özellik...
Nedir sizce o özellik?
- Ekrandaki bütün ‘star’lar maske takar. Biz takmadık.
‘Biz’ kim?
- Ben yani. Tevazudan dolayı ‘biz’ diyorum. Bencil, kibirli, ihtiraslı insanları hiç sevmem.
Bütün röportaj ‘biz’ diye mi konuşacaksınız?
- Olabilir.
Bir gün fenomen olacağınızı biliyor muydunuz?
- Biliyordum. İlkokul 1’de, öğretmen “Herkes sırayla kalksın, adını soyadını ve ne olmak istediğini söylesin” dedi.
Siz, “Ben Nihat Doğan, fenomen olmak istiyorum” mu dediniz?
- Yok hayır, fenomen kelimesi daha dilimize yerleşmemişti. Ayağa kalktım ve “Ben star olmak istiyorum” dedim. Herkes güldü. Sonra, ‘Burası Muştur’u söyledim, o gülenlerin hepsi ağladı.
Sizce siz geçici misiniz, kalıcı mı?
- Maraton koşucusuyum ben. 10 senedir varım, en az 20 sene de bu milletin tepesinde olacağım. Eskiden İstanbul’da su sıkıntısı yaşanıyordu, o dönemde su depoları vardı. Bir gün çok maç yapmıştık, elimizi yüzümüzü daha fazla yıkamamız gerekti ve su bitti. Akşam babam eve gelince, kulağımızı çekip, tokat attı. “15 günde kullanacağımız suyu bir günde bitirdiniz” dedi. İşte ben, şöhreti biraz o su deposuna benzetiyorum. Ne kadar açık bırakırsan o kadar çabuk tüketirsin.
Bu tür benzetmeler nereden geliyor aklınıza... Hep yapıyorsunuz çünkü...
- Bu soruyu neden sorduğunuzu anladım. Ama insanlara, “Sen filozof musun?” diye sormak komik. Nietzsche’nin, Descartes’in ortaya “Ben filozofum” diye çıktıklarını hiç zannetmiyorum. An itibariyle yarattıkları etki, toplum tarafından zaman içinde olumlu ya da olumsuz bir tepkiyle karşılaşır ve kişinin filozof olup olmadığı o zaman ortaya çıkar. Yani söylemlerimin toplum tarafından kabul görmesi, ‘özlü söz üreticisi’ ya da ‘filozof’ olarak algılanmam tamamen toplumun takdiri. Yoksa ben hiçbir zaman böyle bir şey iddia etmedim. “Ben garip bir türkücüyüm” diyorum. “Deliler içinde veli, veliler içinde deliyim.” Kendine deli der mi insan? Ben diyorum.
İnsanlar bir süre sonra susuyor ve sizi dinlemeye başlıyor...
- E bu, suç mu? Hitabet yeteneğim var. Ben konuşunca çoluk, çocuk herkes dinler. Kendini dinletmek ne zaman suç oldu!
Bir sürü insan sizinle dalga da geçiyor...
- Dalga geçmiyorlar aslında. Bak ben sana bir şey söyleyeyim, bu ülkede küfür yemiyorsan, hakaret işitmiyorsan hiçbir yere varmamışsın demektir. Tamam, söylemlerimi sulandırma operasyonu var, internet üzerinden yapıyorlar, Twitter’da, sosyal paylaşım sitelerinde, Facebook’ta...
DALGA GEÇENLER ASLINDA BANA ÂŞIK
Kızıyor musunuz?
- Hayır hayatım, niye kızayım? Aksine önemsiyorum. Eskiden sadece televizyon ve gazeteler varken, bir dayatma vardı. ‘Star budur’, ‘Lider şudur’, ‘Bu çok iyi kitaptır’ filan. Toplum da, ister istemez kabul ediyordu ama şimdi millet gözünü açtı ve Twitter toplumun bir kısmının aynası oldu. Tabandaki gündem, tavana taşındı. Ama tabii ki 80 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek aynası Twitter değil. Benim annemin de sevdikleri var, ama o Twitter kullanmıyor. Unutmamak lazım, sessiz bir çoğunluk da var Türkiye’de.
Kafa bulanları takmıyorsunuz yani...
- Onların hepsi aslında Nihat Doğan aşıkları. Onlar, benim aldığım nefesi bile takip eder, günde kaç nefes alıyorum bilir. Sanat camiası, NÖ ve NS olarak iki döneme ayrılır. Nihat’tan önce, Nihat’tan sonra...
Hani mütevazılık önemliydi... Nerede kaldı o meşhur alçakgönüllüğünüz!
- Haaaaa bunlar realite. Kibirle alâkası yok. Benden önce sistemin koymuş olduğu bir şey vardı: “En iyi sanatçı ideolojisi olmayan sanatçıdır.” Bu bir anayasaydı. Ben bunu yıktım. Bizde sanatçılar ülke meselelerine dokunmamıştır. Ben dokundum.
Nasıl?
- 95’te Amerika Irak’a girdiğinde, bir şarkı yaptım, radikal bir çıkış yarattım. “Ey Amerika, İngiltere, İsrail bırakın böyle lanet olası savaşları, gelin gökkuşağının renkleri arasında yeşilliklerde savaşmayalım, hayal çekelim” dedim. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Yurtta sulh cihanda sulh” diye de ekledim. Senin din kardeşi addettiğin insanlar, suçsuz yere acı çekerken bir tavır almak lazım. Tarkan mesela, ağacın kayanın peşine düşüyor. İnsanın olmadığı yerde, ağacın kayanın öneminden söz etmek komik olur. Ülkemizin en büyük yarası Kürt sorunu. Evlerimize ateşler düşüyor, ben şarkılar yaptım, söylemlerde bulundum. Benim dışımda kim yaptı? Özgün sanatçılar. Ama onlara star denmez. Bana da “Nihatçım n’apıyorsun, bu topa girme, yanarsın!” dediler. Ben de, “Sen yanmazsan, ben yanmazsam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. Bu karanlıklarla dolu Türkiye demokrasisine toplu iğne ucu kadar bir pırıltı saçacaksam, yanmaya hazırım” dedim.
Siz söylediğiniz her şeye inanıyorsunuz. Tuhaf bir kendine güveniniz de var. Bu özgüven nereden kaynaklanıyor?
- Bak şimdi. Özgüvensizlik daha iyi bir şey mi? Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, bu ülkeyi özgüvensizlikle mi kurdu? Bana, “Sende özgüven tavan yapmış!” diyenler özgüvensizse, ben ne yapayım? Bir de “İki laf ezberliyor, söylüyor” diyorlar. Bu benimle dalga geçenlerin, kendi aczlerini kapatmak adına üzerime attıkları çirkin yafta. Ne ezberlemesi? Madem sen o kadar okumuş adamsın, o zaman nereden ezberlediğimizi de çıkar koy ortaya. Mesela ne demişim, “Biz bir aynayız, kim bize nasıl bakarsa, bizde kendisini öyle görür” Hadi bakalım, bu lafı şuradan çalıntı desinler diyebilirlerse...
Tarih merakınız nereden geliyor?
- Sanatçı toplum refleksini dinamitleyici çok önemli bir metaysa, toplumu boş sözlerle dinamitlemesi mümkün değildir. En son İlber Ortaylı Hoca’nın kitabının okudum, gerçi kızdım attım kitabı. Şimdi İskoçya tarihine merak saldım. William Wallace’in hayatını okuyorum. Benim asi insanlara, başkaldıranlara karşı sempatim var, Che Guevara’yı da çok seviyorum mesela, onda kendimden bir şeyler görüyorum.
Siz türkücü müsünüz, şovmen misiniz yoksa reyting makinesi misiniz?
- “Son 10 yıldır televizyonların reyting meleği kimdir?” diye sorsan, “Nihat Doğan” derler. Tartışmasız bir numarayım. Şovmenliğe gelince, olamıyorum. Normal hayatta neysem, ekranda da oyum. Ama bu toplum çok seviyor beni.
Bu kadar seviyorlarsa Survivor’da neden birinci yapmadılar?
- Orada başka şey var. Bir kişinin bin tane mesaj gönderme hakkı da var, on bin tane de. Parası varsa yollar tabii. Oysa Anadolu’da üst üste iki çay içemeyenler var, onlar boynuma sarılıp ağladı. Öteki taraftaysa adamın parası pulu var, “Anadolu çocuğu kazanmasın” diye Derya’ya bol bol SMS gönderdiler. Bütün Türk halkı Deryacı demek doğru değil yani.
Yani Türk halkı sizi daha çok seviyor...
- Elbette. Sevmeyenler de, siyaseten aynı yerde olmadığımız için sevmiyor. Hadiseye o gözle bakanlar da meleği şeytan, şeytanı melek; yalanı hakikat, hakikati yalan görür. Onların gözleri vardır görmez, kalpleri vardır sevmez, kulaklar vardır duymaz.
Vaaz veren hocanın lafları gibi bunlar...
- Onu da söylediler! Yok efendim hutbe dinlermişim, hocayla istaşare edermişim. Hangi hoca bizim bildiğimizi bilir, sorarım? Allah herkese bu hatipliği vermez.
Ama AK Parti Gençlik Kolları’ndaki siyasi maceranız hüsranla sonuçlandı...
- Ben o macerayı bir duruş olarak sergiledim sevgili Ayşe.
MİLLETVEKİLİ OLMAK İSTESEYDİM OLURDUM
Yani siyasette ilerlemek istemediniz...
- Milletvekili olmak isteseydim olurdum. Teklifler geldi. Erken olduğunu düşündüm.
Acun size kazık attı mı?
- Hayır. Hiç öyle bir tavrım, tarzım ya da söylemim olmadı.
Survivor bir dönüm noktası mıydı?
- Hayır. Ben ondan önce de popülerdim. 2010’da bir Amerikan şirketi tarafından yapılan araştırmaya göre basında platformda hakkında en çok bahsedilen iki kişi var. Biri Nihat Doğan, diğeri Cumhurbaşkanı Gül.
Sizce popüler olmanızda Seda Sayan’la birlikte olmanın payı ne kadar?
- Aradan beş sene geçmiş, o şahsın adını anmayayım lütfen.
Cem Özer, sizin için “Seda’nın eteğinin altından çıktı” deyince ne hissettiniz?
- Cem Özer benim muhatabım değil. Ben konuşursam o kaçacak delik arar. Onun muhatabı olsa olsa Nuri Alço’lardır.
Survivor’daki kadınlar da size sinir oldu...
- Evet oldular. Sebebi ihtiras. Finale gelme noktasında, herkesi kendi avuçlarının içine aldılar, Pascal’ı “Canım cicim” diye kandırdılar. Derya’ya, “Biz sana sponsor bulacağız” dediler. Amaç, onları kafalayıp kendilerini yukarı taşıtma. Biz bu oyunlara gelmedik, kimseye merdiven olmayız. Onlara biat etmediğimiz için sinir oldular.
Survivor’da kazansaydınız o parayla ne yapacaktınız?
- Şimdi bak. Medyada ‘anti Nihatçı’ bir taraf var...
Nasıl yani...
- Ben bu toplumun belli bir kesimini temsil ediyorum. Onların starıyım. Medyanın bir kesimi de, o insanlara olan öfkesini, kinini, benim üzerimden legalleştiriyor. Böyle bir alçaklığa gidiyor. 12 Haziran’dan siyaseten istedikleri olmadı diye de bana sövüyor. Benim üzerimden onlarla hesaplaşıyor. O yüzden bana olan saldırı büyüktü. Dertleri ben değildim aslında. Ben ‘saraylı’ diyorum bunu yapan arkadaşlara.
Ama soruma cevap vermediniz, kazansaydınız parayı ne yapacaktınız...
- Derya denilen yüzücü Amerikalının, bir anda, “Olimpiyatlara gidebilmem için bana oy verin, bu ülkeyi temsil edeyim” demesine inandılar. “Aaa canım evladım, çocuk olimpiyatlara gidecek, haklı tabii” dediler. O, bir hayal sattı. Biz Acun Bey’e paranın yarısını bir hayır kuruma vereceğiz, diye zaten başta söz vermiştik. Ben kazacağım paranın da yarısını hayır işine harcamak istedim, “Bir olimpiyat havuzu yaptırırız” dedim. Derya denen arkadaş gelmiş zaten 40 yaşına, kendini kandırmasın, bundan sonra olimpiyatlara ancak turist olarak gider. “Gelin bir olimpik havuz yapalım ki, yeni Deryalar yetişsin, onun yapamadığını yapsın!” dedim. Ama medya, “Nihat Doğan’nı son dakika cinliği tutmadı!” diye yazdı. Oysa asıl Cin Ali, Derya idi.
KADINI DÖVMEK DEĞİL KADIN İÇİN DAYAK YEMEK MESELE
Hangi kadınlara tahammül edemezsiniz?
- Erkek gibi kadınlara. Kadın, kadın gibi olmalı. Oturuşuyla kalkışıyla, zarafetiyle.
Ne kadar kıskançsınız?
- Ne kadar çok seviyorsam, o kadar kıskancım.
Dövüyor musunuz kadınları gerçekten?
- Asla! Yalan bunlar. Kadını dövmek mesele değil, kadın için dayak yemek mesele...
Anlamadım...
- Sen kendini, kadının için atıyor musun ortaya? Dövüşüyor musun? Kavga ediyor musun? Savaşıyor musun ona zarar gelmesin diye. O zaman adamsın, erkeksin, iyi âşıksın.
Siz hiçbir kadına el kaldırmadınız mı yani?
- Yok bir kere sinirimden yumruğumu duvar indirdim, bak küçük parmağım sakat kaldı. Ama kadınıma asla el kaldırmadım...
Kamyonla gül yollamak...
- Vardır öyle çılgınlıklarım.
Romantizm karenizi anlatın...
- Hiç iyi değil romantizmle aram. Sebebi de şu hikâye: Bir Sevgililer Günü’nde kız arkadaşımla romantik bir gece geçirmek istedim. Haberi yokken, evinin içini, kırmızı güllerle donattım. Yatak odasına kadar halı gibi yerlere gül yaprağı serptim. Çok güzel bir masa hazırladım, dev şamdanlar, mumlar... O ise dışarı yemeğe gideceğiz zannediyor. Sonra “Başım ağrıyor beni affet” dedim. “Ama bugün Sevgililer Günü, bana söz verdin özel bir şey yapacaktık” dedi. “Olmadı işte” dedim. Tabii sonunda sinirlendi, bin ton küfür yedim ve birden “Ayrılmak istiyorum senden” dedi, “Bunun için ayrılmak istiyorsan ayrıl” dedim, ağlayarak evine gitti. Birkaç dakika sonra beni arayacağını biliyordum. Eve girip manzarayı görünce telefon açtı, “Hadi yukarı gel” dedi ama hâlâ ağlıyor. Güzel güzel yemeğimizi yedik, danslar manslar, yerde uyuyakalmışız. Sonra sabaha karşı, kafamda bir sıcaklık hissettim. İrkildim ama gözlerimi açmadım. Baktım sıcaklık artmaya başladı. Kafamı bir kaldırdım, bir duman. O mumlar erimiş, yastık tutuşmuş benim saçlarım da tutuşmaya başlamış. Kızı da hemen kaldırdım, sular mular... Romantik bir gece geçireceğiz diye az daha hem kendimizi hem evi de yakıyorduk!
KADINLA TOKALAŞIRIM SONRA YİNE ABDEST ALIRIM
Sizin abdest aldığınızda bir kadının elini tutmadığınız, tokalaşmadığınız doğru mu?
- Biz Şafiiyiz, namaza giderken öyledir bizde. Abdest alıp, kendi kanından olmayan birine dokununca abdestin bozulur. Ama bir önemi yok, ben tokalaşırım ve gider yeniden abdest alırım.
ŞİKEYE CEZA VERİLMEYECEKSE GALATASARAY İKİNCİ LİGE İNSİN
- Yıllardır konuşulan bir şeydi. Birinin çıkıp, bu işi sonlandırması gerekiyordu. Yaptılar. İyi de yaptılar. Bu iğrenç bir şey. Ha karını satmışsın, ha takımını. Benim gözümde farkı yok. Türkiye’de artık yeni bir dönem başladı. Eskiden savcılar bazı insanları ifadeye çağırmaktan korkuyordu. Artık öyle değil. Bu insanlara ceza verilmeyecekse, taraftarı olduğum Galatasaray ikinci lige insin. Bunlarla oynamayalım.
Ayşe Arman/Hürriyet