METİN ŞENTÜRK GÖRMEDEN ERTUĞRUL ÖZKÖK EHLİYETİ OLMADAN 300 KM HIZ YAPTI!..

Hürriyet'in eski genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, Metin Şentürk'e özendi bakın başına neler geldi?

Metin görmeden, ben bilmeden

YAPTIĞIM işin adını koyayım.

Metin Şentürk, “görmeden” 300 kilometreyi geçti.

Ben de “araba kullanmayı” bilmeden aynı şeyi başardım.
Geçen cumartesi günü, İstanbul Park’ta, dünyanın en ünlü Formula 1 pilotu ile sürat denemesi yaptım.
Vodafone-McLaren-Mercedes takımının, artık efsaneleşen pilotu Jenson Button ile pistte 2 tur attım.
Benim ehliyetim yok. Araba kullanmayı da bilmiyorum.
Cumartesi günü hayatımda ilk defa Formula 1 dünyasına girdim.
* * *
Önce yolun iki tarafına dizilmiş TIR’lar arasından geçerek, Vodafone-McLaren-Mercedes ekibinin ağırlama merkezine gittik.
Oraya resmen 3 katlı modern bir bina kurmuşlar.
Bu binayı tam 15 TIR kamyonu, yarış yapılacak her yere taşıyormuş.
Binanın içinde barı, soyunma odaları, ekibin çalışacağı mekânlar var.
Oradan ekibin arabalarının hazırlandığı bölüme geçtik.
Ön tarafta bir iletişim TIR’ı duruyor.
İçinde, her biri üç bilgisayardan oluşan iki ayrı iletişim grubu var.
Bunlardan üçü arabaların motorunun, öteki üçü ise şasinin performansını izliyor.
Yarış halindeki arabalardan gelen bütün bilgiler, anında bilgisayara yükleniyor. Oradan da yine anında Londra’daki merkeze geçiliyor.
Bilgisayar merkezinin başındaki uzmanlardan birine soruyorum:
“Yarışan arabalar konusunda bu kadar ayrıntılı performans bilgilerine sahipsiniz. Şunu merak ediyorum. Acaba bir gün önce yapılan sıralama yarışmasından sonra, ertesi gün kimin birinci olacağı hakkında bir fikriniz oluyor mu?”
Müstehzi bir ifade ile bana bakıyor ve “Bu soru bana ilk defa soruluyor” deyip cevap veriyor:
“Aşağı yukarı kimin birinci olacağını biliyoruz.”
Bir gün sonraki yarışta kimin birinci olacağını sormuyorum.
Ama orayı birlikte gezdiğim kişilerden biri sormuş ve aldığı cevabı kulağıma fısıldadı:
“Yarınki yarışta, bu ekipten Lewis Hamilton birinci olacak diyorlar.”
Ertesi gün televizyonda yarışın sonuçlarını izliyorum.
Vodafone-McLaren-Mercedes takımından Lewis Hamilton birinci oluyor.
* * *
Ama bu ekibin en ünlü pilotu Jenson Button.
Onunla piste çıkacağım.
Benim için özel bir sürüş yapacak.
Ben Formula 1 konusunu pek iyi bilmem. Orada öğrendim. Pistteki yarışlarda bir “Safety car” (Güvenlik aracı) denilen bir araba varmış.
Pistte bir kaza olduğu zaman bu araba devreye giriyor ve başı çekiyormuş. Bu, iki kişilik bir Mercedes. Kapıları yukarı doğru açılıyor.
Biraz sonra Jenson Button geliyor. Çok yakışıklı, genç bir adam.
Etrafındakiler ona ilah muamelesi yapıyor.
Zaten F 1’in ilahlarından biri olarak kabul ediliyor.
Bana yanmaz malzemeden yapılmış, astronotlarınkine benzer, özel bir sürücü giysisi giydiriliyor. Bedenim 52 ama ancak 54 beden elbiseye girebiliyorum.
Giymesi çok zor, çıkarması daha da zor.
Arabaya biniyoruz, uçak pilotlarınınkinin aynısından bir emniyet kemeri bağlanıyor ve piste çıkıyoruz.
* * *
250 ile 300 kilometre arasında bir süratle gidiyoruz.
Ancak motorun gücü, çıkardığı anormal ses ve sık sık virajlara girilmesi nedeniyle bu sürat, düz yolda giden normal bir büyük arabadakinden çok daha fazla hissediliyor.
Ben Formula 1’i sürat yarışı zannederdim.
O gün aldığım izlenim, sürat değil, sürati kontrol yarışı.
Çünkü araba 250 kilometre hızla giderken, 2-3 saniye içinde 50-60 kilometre hıza düşüyor.
Tabii o sırada anormal bir ses çıkıyor ve sola dönüyorsanız araba müthiş bir güçle sağa doğru çekiliyor.
İşte o an pilotların direksiyondaki gerçek gücünü ve becerisini görüyorsunuz.
Müthiş bir mücadele başlıyor. Güçlü kaslar, bilek ve el direksiyonla acayip bir mücadeleye giriyor.
Yola bakıyorum, virajlarda sola ve sağa çizilmiş kare kare işaretler bana bir playstation oyununu hatırlatıyor. Aynen oradaki gibi her an kenar çizgilerinin dışına çıkacakmış gibi hissediyorsunuz.
Ve o an anlıyorsunuz ki, pilotluk müthiş kas ve gövde gücü yanında, olağanüstü bir dikkat, zekâ ve güç kontrolü gerektiriyor.
“Kontrolsüz güç güç değildir” sözünün ne kadar doğru olduğunu işte orada anlıyorsunuz.
* * *
Sürüş bitip, başlangıç noktasına döndüğümüzde, tam karşı taraftaki tribünde bulunan, genç kızlardan oluşan yabancı seyirci grubu Jenson Button’a tezahürat yapıyor.
O gayet mütevazı.
Bense hiç değilim. Elimi kaldırıp başarı işareti yapıyorum.
McLaren ekibinin bir yöneticisi “Korktunuz mu” diye soruyor.
“Hayır” diyorum.
“Yanımda dünyanın en büyük pilotlarından biri var. Üstelik onun hayatı benimkinden daha kıymetli. Hem benden daha genç, hem yakışıklı hem de olağanüstü para kazanıyor.”

Ertuğrul Özkök/Hürriyet