Metin Münir Abdulkadir Selvi'ye sert çıktı: Propagandada selvi, gazetecilikte çalı!
Tecrübeli gazeteci Metin Münir, T24 için yazdığı köşesinde Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi'yi çok sert bir dille eleştirdi.
Tecrübeli gazeteci Metin Münir, T24 için yazdığı köşesinde Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi'yi çok sert bir dille eleştirdi.
"AKP'de böyle çok gazeteci var. Dış görünüş itibariyle gazeteciden çok politikacıya benzerler. Hallerine bir devlet adamı tavrı vermeye çalışırlar. Köşelerinde okuyucuya değil partiye hizmet ederler" diyen Münir, Selvi'nin "AK Parti propagandistliğinde selvi, gazetecilikte çalı" olduğunu yazdı.
Başbakan Davutoğlu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki gerilimleri değerlendiren Selvi'nin köşesinde aslında bir şey söyler gibi görünüp gerçeklerin üstünü örttüğünü ileri süren Metin Münir şunları yazdı:
Doublespeak Türkçesi olmayan İngilizce bir kelimedir.
Double= çift. Speak=konuşma.
Bu kelimenin Türkçesinin olmaması Avustralya’da kanguruyu tarif eden bir kelime olmaması gibidir. Çünkü nasıl Suudi Arabistan petrol içinde yüzüyorsa Türkiye de doublespeak içinde yüzüyor.
Doublespeak kişinin söylemek istediklerini veya söylemek zorunda kaldıklarını söylememiş gibi söyleme veya söylemiş gibi söylememe dilidir.
Kelimelerin anlamını kasıtlı olarak muğlak bırakma, gizleme, saptırma veya tersyüz etmedir.
Örtmece, edebi kelam, hüsnütabir de doublespeak olabilir.
Var olan bir kelimeyi kullanmak yerine başka bir kelime uydurarak esas kelimenin anlamını yumuşatmaya çalışmak, daha “yenilip yutulabilir” hale getirmek de doublespeak’tir. Örnek: Düşman sayılan bir Kürdü silahla öldürmeye “etkisizleştirmek” demek.
Sağ eliyle sol kulağını göstermek yani kısa yoldan kolayca anlatılabilecek bir olayı, dolambaçlı yollara başvurarak, güç anlaşılır biçimde anlatmak da bir duoblespeak’tir.
Hürriyet gazetesinin kısa bir süre önce Yeni Şafak’tan transfer ettiği Abdülkadir Selvi bu stilin piridir ve bu sitenin pazartesi günkü sayfalarında yayınlanan "AK Parti sürprizlere gebe" yazısı bir doublespeak klasiğidir.
Yazıya geçmeden önce konusunu teşkil eden olayı kendi stilimde ve kendi kelimelerimle anlatayım:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta, daha fazla palazlanmasını önlemek amacıyla, Başbakan Davutoğlu’nun AKP il ve ilçe başkanlıkları üzerindeki yetkilerini elinden aldı. Dolaylı olarak kendine geçirdi.
Davutoğlu bu yetkileri elinden bırakmak istemiyordu. Erdoğan’a “Sen başbakan iken sahip olduğun bir gücü ben başbakan olunca neden benden alıyorsun” diye itiraz etti. Ama Erdoğan kulak asmadı.
Davutoğlu’nun teşkilat ile ilgili yetkilerin elinden alınması bir antrenörün takım kurma yetkisinin elinden alınıp kulüp başkanına verilmesinden farksızdır.
Ama güçsüz ve parti desteği zayıf olduğu için, Davutoğlu, hakaret de içeren bu iktidarsızlaştırılmayı sineye çekti.
Bu gelişme Davutoğlu’nun sonunun başlangıcıdır.
Davutoğlu’nun başbakanlıktan azli de AKP’nin bir vadede bölünme sürecinin başlangıcı olabilir.
Olayın özü budur.
Ama Selvi bu konuda benden çok daha fazla şey bildiği halde böyle yazmadı. Çünkü o bir ‘parti gazetecisi’dir. Esas görevi okuyucusuna değil partiye ve onun kodamanlarınadır.
Erdoğan ile Davutoğlu’nun arasının gittikçe açıldığını, Erdoğan’ın AKP’nin biriken hatalarının suçunu Davutoğlu’nun üstüne yıkıp onu daha uysal biriyle değiştirmeye hazırlandığını yazamaz.
Davutoğlu’nun teşkilat ile ilgili yetkilerin elinden alınması bir antrenörün takım kurma yetkisinin elinden alınıp kulüp başkanına verilmesinden farksızdır
AKP’yi ve patronlarını açık açık eleştiremez, yaptıkları yanlışlıkları yüzlerine vuramaz, açıklarını açıklayamaz. Tersine, varsa kapatmaya çalışır.
Bu nedenle eğer doublespeak uzmanı değilseniz Selvi’nin ne dediğini anlayamazsınız. İsterseniz deneyin.
Selvi AKP propagandistiğinde selvidir. Gazetecilikte çalıdır.
AKP’de böyle çok gazeteci var.
Dış görünüş itibariyle gazeteciden çok politikacıya benzerler. Hallerine bir devlet adamı tavrı vermeye çalışırlar. Köşelerinde okuyucuya değil partiye hizmet ederler. Bu nedenle yazdıklarına güvenilemez.
Verdikleri zararın farkında bile değildirler.
"AKP'de böyle çok gazeteci var. Dış görünüş itibariyle gazeteciden çok politikacıya benzerler. Hallerine bir devlet adamı tavrı vermeye çalışırlar. Köşelerinde okuyucuya değil partiye hizmet ederler" diyen Münir, Selvi'nin "AK Parti propagandistliğinde selvi, gazetecilikte çalı" olduğunu yazdı.
Başbakan Davutoğlu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki gerilimleri değerlendiren Selvi'nin köşesinde aslında bir şey söyler gibi görünüp gerçeklerin üstünü örttüğünü ileri süren Metin Münir şunları yazdı:
Doublespeak Türkçesi olmayan İngilizce bir kelimedir.
Double= çift. Speak=konuşma.
Bu kelimenin Türkçesinin olmaması Avustralya’da kanguruyu tarif eden bir kelime olmaması gibidir. Çünkü nasıl Suudi Arabistan petrol içinde yüzüyorsa Türkiye de doublespeak içinde yüzüyor.
Doublespeak kişinin söylemek istediklerini veya söylemek zorunda kaldıklarını söylememiş gibi söyleme veya söylemiş gibi söylememe dilidir.
Kelimelerin anlamını kasıtlı olarak muğlak bırakma, gizleme, saptırma veya tersyüz etmedir.
Örtmece, edebi kelam, hüsnütabir de doublespeak olabilir.
Var olan bir kelimeyi kullanmak yerine başka bir kelime uydurarak esas kelimenin anlamını yumuşatmaya çalışmak, daha “yenilip yutulabilir” hale getirmek de doublespeak’tir. Örnek: Düşman sayılan bir Kürdü silahla öldürmeye “etkisizleştirmek” demek.
Sağ eliyle sol kulağını göstermek yani kısa yoldan kolayca anlatılabilecek bir olayı, dolambaçlı yollara başvurarak, güç anlaşılır biçimde anlatmak da bir duoblespeak’tir.
Hürriyet gazetesinin kısa bir süre önce Yeni Şafak’tan transfer ettiği Abdülkadir Selvi bu stilin piridir ve bu sitenin pazartesi günkü sayfalarında yayınlanan "AK Parti sürprizlere gebe" yazısı bir doublespeak klasiğidir.
Yazıya geçmeden önce konusunu teşkil eden olayı kendi stilimde ve kendi kelimelerimle anlatayım:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta, daha fazla palazlanmasını önlemek amacıyla, Başbakan Davutoğlu’nun AKP il ve ilçe başkanlıkları üzerindeki yetkilerini elinden aldı. Dolaylı olarak kendine geçirdi.
Davutoğlu bu yetkileri elinden bırakmak istemiyordu. Erdoğan’a “Sen başbakan iken sahip olduğun bir gücü ben başbakan olunca neden benden alıyorsun” diye itiraz etti. Ama Erdoğan kulak asmadı.
Davutoğlu’nun teşkilat ile ilgili yetkilerin elinden alınması bir antrenörün takım kurma yetkisinin elinden alınıp kulüp başkanına verilmesinden farksızdır.
Ama güçsüz ve parti desteği zayıf olduğu için, Davutoğlu, hakaret de içeren bu iktidarsızlaştırılmayı sineye çekti.
Bu gelişme Davutoğlu’nun sonunun başlangıcıdır.
Davutoğlu’nun başbakanlıktan azli de AKP’nin bir vadede bölünme sürecinin başlangıcı olabilir.
Olayın özü budur.
Ama Selvi bu konuda benden çok daha fazla şey bildiği halde böyle yazmadı. Çünkü o bir ‘parti gazetecisi’dir. Esas görevi okuyucusuna değil partiye ve onun kodamanlarınadır.
Erdoğan ile Davutoğlu’nun arasının gittikçe açıldığını, Erdoğan’ın AKP’nin biriken hatalarının suçunu Davutoğlu’nun üstüne yıkıp onu daha uysal biriyle değiştirmeye hazırlandığını yazamaz.
Davutoğlu’nun teşkilat ile ilgili yetkilerin elinden alınması bir antrenörün takım kurma yetkisinin elinden alınıp kulüp başkanına verilmesinden farksızdır
AKP’yi ve patronlarını açık açık eleştiremez, yaptıkları yanlışlıkları yüzlerine vuramaz, açıklarını açıklayamaz. Tersine, varsa kapatmaya çalışır.
Bu nedenle eğer doublespeak uzmanı değilseniz Selvi’nin ne dediğini anlayamazsınız. İsterseniz deneyin.
Selvi AKP propagandistiğinde selvidir. Gazetecilikte çalıdır.
AKP’de böyle çok gazeteci var.
Dış görünüş itibariyle gazeteciden çok politikacıya benzerler. Hallerine bir devlet adamı tavrı vermeye çalışırlar. Köşelerinde okuyucuya değil partiye hizmet ederler. Bu nedenle yazdıklarına güvenilemez.
Verdikleri zararın farkında bile değildirler.