MESUT YAR BİLİNMEYENLERİNİ MEDYARADAR'A ANLATTI; BENİM HİKÂYEMDE KAPORTACILIK DA VAR HAMALLIK DA!

CNNTürk'ün en başarılı ekran yüzlerinden biri olan Mesut Yar tüm bilinmeyen yönlerini Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e anlattı...

Medyanın güler yüzlü adamı.. Başarılı.. Zeki… Mizah yönü çok kuvvetli.. CNNTÜRK’ün en başarılı ekran yüzlerinden biri o... Mesut Yar... Çok çalışıyor, yoruluyor ama hakkını da veriyor. Mesut Yar’ın aslında pek çok bilmediğiniz yönü ve çok ilginç bir hikayesi var. Mesut Yar tüm bu bilinmeyen yönlerini Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e anlattı...

RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN

twitter adresi: @gazetecialev


Onun ki aslında büyük bir başarı öyküsü. Kurtuluş’tan buralara gelen bir serüven... Kimsesiz bir çocuk, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan “Fakir ama yürekli adam” denir ya, Mesut Yar da işte öyle… Tıpkı bir Türk filmini andırıyor onun bu basamaklara çıkış öyküsü, yaşadıkları akla zarar. Hele o başına gelen güzel tesadüfler yok mu? İnsanı hem şaşırtıyor hem de kahkaha krizine sokuyor...

“Kısa donlu hallerini bilirim” demesin mi benim için röportaja başlarken... Çok uzun zaman önce tanıdım ben Mesut Yar’ı... 16’lı yaşlarımdı; meslek heyecanımı belki de ilk keşfeden, kalemimi beğenip gazlayan, kamçılayan dünya tatlısı bir adam... Gençlere hep yardımcı olmuştur, bunu bilirim. Röportajı eşi Ferda Çekem Yar’ın ofisinde yaptık. Dünya güzeli bir kadın ve çok da mütevazı. Birbirilerini tamamlamışlar. Ofisteki herkes güler yüzlü, Ferda Yengemin enerjisi var hepsinde.
Hayatımın en uzun ve bir o kadar da keyifli röportajlarından biri oldu; yarım saat demiştim 3 saat sürdü! Tabii kaçırdığım toplantı için benim hayatımda büyük önem taşıyan yine güzel yürekli bir adam var. Yol arkadaşı dediğimiz biri; Genel Yayın Yönetmeni Murat İde; ona da özrü borç bilirim :).
Orada laf çoktu ve hiç bitmedi. Uzun bir aradan sonra Mesut Yar’ı görmek çok iyi geldi. Bilmediğiniz en güzel hikayelerini anlattı bana, kimi zaman gözlerim doldu, kimi zaman da gülme krizine girdim. Onu ekranlardan tanıdığınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz; aslında o bambaşka bir yürek, bambaşka “güzel bir adam”.
İşte Mesut Yar’ın bilmediğiniz bambaşka bir hikayesi ve değişik bir röportaj.

Biyonik adam diyorlar size... Parolayı aldım. Yanılmadım değil mi? Hiç durmadan, soluk almadan çalışıyorsunuz.

“Biyonik adam” enteresanmış. Evet ya çok çalışıyorum. Arkadaş nereye yetişeceğim ben ya? Nereye yetişeceğim duygusu yok mu, feci? (Gülüyor). Mesele aslında çok net; bu erken yaşta gelen kayıplar vardır ya ailede. Önce baban ölür, peşinden annen... Manasızca herkes bir şekilde ölür. Sen beklemeden, senin büyümeni beklemeden, biraz erken başladım o yüzden çalışmaya. Galiba yaptığım ya da öğrendiğim ilk iş çalışmaktı. Öyle olunca nasıl başlıyorsa hayat öyle gidiyor. Sonra hep çalışıyorsun, kendime vakit ayırayım diye bir düşüncen olmuyor, olamıyor. Sadece gazetecilik değil ki; kaportacılık bile var benim öykümde…

BENİM HİKAYEMDE KAPORTACILIK DA VAR HAMALLIK DA

Bizim tanıdığımız Mesut Yar dışında, ya tanımadığımız kısmı; kimdir Mesut Yar, nasıl başladı serüveni bu başarılı yolculukta?

Benim meselem şöyle başlamış. Öyle bir mahallede büyüdüm ki iki tane büyük adam var. Biri okuyan adam, çok büyük hürmet görüyor; diğeri de iyi kavga eden adam; o da yine çok hürmet görüyor. Diyorsun ki böyle bir cenderenin içinde nasıl yırtarım? Şunu başaramadım, el işlerinde başarılı olmayı. El becerisi olan yetenekli bir adam değildim, ama az çok bir beynimin olduğunu düşünüyordum. Çünkü kayıpların yerine koymak için bir fantastik dünya yaratıyorsun kendine. Kaportacılık, emprimecilik, tekstil ve kısmen hamallıktan sonra şunu anladım ki ben bunları beceremeyeceğim; Yani fiziki güce dayalı bir şeyler yapmayacağım. Çünkü aklım sürekli okumakta… Dolayısıyla okumayı tercih ettim. Orada da yine fantezi dünyası çalıştı. Bilmiyorsun ki, “Nasıl yırtarım” diye düşünüyorsun; Indiana Jones izledim. Çok komik bir filmdi Kutsal Hazine Avcıları. Böyle bir dünya mümkün mü diye düşündüm; sonrası da geldi.

BİR FİLMLE HİKAYEM DEĞİŞTİ

Bir filmden sonra neydi değişen?

Bir sene kazanamadım. Meslek Lisesi mezunuyum. O sene çalıştım mecburen çok ağır, pis işlerdi. Ve kafaya taktım. Arkeolojiyi kazanacağım; ama mümkün değil çünkü meslek lisesinde Türkçe -Sosyal görmemişsin. Sonraki sene ise arkeolojiyi 1’e yazdım ve 570 puan ile kazandım. Bu bizim meslek lisesinin de medar-ı iftiharıydı böyle bir puan. Buna da sadece 20 günde hazırlandım. Odaklanma problemi olmayan biriydim. Bir kitap almıştım onu da yedim ve kazandım. Daha ilk derste baba (Hoca) dedi ki; Indiana Jones ve Allah inancınızı kapıda bırakın. Bildiğiniz her şeyi değiştireceğiz. Arkeoloji de böyle bir şey. Ama kazanmakla, okumakla bitmiyor ki çalışmamız lazım. Murat Sabuncu’nun bir tanıdığı vardı Hürriyet’e gittik ve ofis boy olarak başladık ama başka işleri kovalıyorum. Tiyatro vs... Akademiyi de seviyorum. Arkeoloji iyi bir daldı. Fakat çok anarşist ruhlu bir çocuk olduğum için ve 2’ncisi aristokrat olmadığım için sonuçta Kurtuluş’tan çıkmış gitmişim oraya, hocalar Alman ekolünden gelmiş aristokrat aileler; istediğin kadar başarılı ve zeki ol ve seninle çok fazla işleri olmuyor. O kendi gözüne kestiriyor ve kendi ekolüne göre yetiştireceği insanları seçiyor ve onlara oynuyor. Orada bende ciddi bir intikam duygusu ve anlamadığım bir zekâ gelişti ve acayip işler yaptım üniversite içerisinde. Son iki senede aldım başımı gittim. Notlarımın tamamı yüzdü. Çok iyi bir puanla üniversiteyi bitirdim. 93’te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden gelmiş geçmiş en iyi notu ile mezun oldum. Türk Eğitim Vakfı’na sadece transkripti götürdüm; toefl bile olmadan “Roma Üniversitesi burslu” dediler “gönderiyoruz seni.” Hocalarımın anlamadığı zekâmı onlar anladı. Fakat evlilik meselesi geldi, çok erken evlendim ve kaldım. Yıldız Teknik’e girdim, gazetecilik çok yoğundu atıldım. Tekrar geri döndüm İstanbul Üniversitesine müzecilik mastırı yaptım. Sonra çocuk doğdu yırtmam, askere gitmemem lazımdı.



MAYMUN İŞTAHLI BİR ADAM OLMADIM

Neden o kadar erken evlendiniz ki?

Bilmiyorum ki o zaman çok modaydı ya (gülüyor).

EROTİK FİLM SESLENDİRMESİ BİLE YAPTIM

Aa, aşk yok muydu?

Aşk olmaz mı, vardı tabii. İlk aşk. Şimdiki gibi “One night stand” (tek gecelik) değil; günü birlik de değildi ilişkiler. Açıkçası ben maymun iştahlı bir insan olmadım. Çok ilginç sadece işte maymun iştahlı oldum. Kadınlar konusunda çok hassastım. O yoksunluk duygusu insanı eve bağlıyor. Ben hep evden işe işten eve giden ve bunu fakirlikten yürüyerek yapan bir adamdım. Çok ilginç bir şey anlatacağım. Hakikaten bir gün cebimde bir kuruş para yok ve bunu kızın ailesine hissettirmemem lazım. Eve bir şey almalıyım. İşten 1 saat erken çıktım ve 4.Levent’ten Feriköy’e yürüdüm. Çok büyük zorluklar çektim. Bu çok küçük bir örnekti. 4 işte birden çalışıyorum; erotik film seslendirmesi yapıyorum. Tiyatrodayım. Operada part time işler yapıyorum. Mahlasla yazmaya başladım çeşitli markalara… İlk barter işim Benetton’a kazak karşılığında tiyatro oyunu yazmak ve onların mağaza çalışanlarına tiyatro eğitimi vermek oldu. O iyi bir şeydi kışı kurtardı, ben ve eşim o sene çok sıkı giyindik üşümedik. Böyle meselelerdi, sonra meslekte ne yapacağını bilmeyen adam değil de artık bir yere odaklanması gereken adam olduğumu düşündüm.

“YIRTMA” MESELEM BİR RÖPORTAJLA BAŞLADI

Bunca zorluk, sıkıntı derken peki yırtma noktanız neydi; nasıl buralara geldiniz?

Benim yırtma meselem aslında yine böyle bir röportajla başladı. Hulki Cevizoğlu bir dergi çıkarıyordu onun İstanbul işlerini yapıyordum. Güner Ümit’e gittim. TRT’de Turnike’yi yapıyor ve adam artık efsane. Yaptığım röportajı ertesi hafta gönderdim Güner Ümit’e ve çok hoşuna gitti. Dedi ki “Oğlum metin yazarlığı diye bir şey varmış, işte benim öyle bir şeye ihtiyacım var, yazar mısın?” Ben de kabul ettim. Güner Abi’ye temel fıkraları ve programın girişinde yaptığı o esprileri yazdım. İlk televizyon işim buydu. Kanal 6’ya geçti ve birlikte çalıştık. Star’a birlikte geçemedik, beni sevmeyen bir koordinatör vardı. Ama şöyle bir iyilik yaptı Güner Abi; basınla ilişkileri iyiydi “Bu herifin kalemi iyidir” diye önerdi. Biz sıkı bir ekiple Yön Dergisi’ni çıkardık, işler de iyi gitti. Fakat bir şekilde televizyon kanıma girmiş, acaba nasıl geçerim, nasıl yırtarım diye düşünüyorum. Aklım hep oradaydı. Şans şöyle güldü, Yön Dergisi kapandı, buradaki arkadaşlar Kanal E’yi yani CNBC-E’yi kurma kararı aldı. Ama şöyle bir durum var içlerinde, TV’den anlayan tek isim var, o da Mesut Yar. 2 aylık bir işsizlik sürecinin ardından beni aradılar 94 yılbaşına saatler kala “Gelir misin” diye Sağanak Abi(Mehmet Sağanak) aradı, “seve seve” dedim. Müthiş bir maceraydı. Benim ilk ekran maceram aslında.

Sanırım şans yüzünüze gülmüş. Neler yaptınız peki?

Ben aslında Haber Müdürü olarak gittim. Test yayınına girilecek; program ve içerik üretmek zorundayız fakat benim içerik konusunda hiçbir fikrim yok, montajı bile bilmiyorum. Tolga Savacı ile anlaşılmıştı ama sonra son anda vazgeçti. Test yayınına bir gün var. Bana dediler ki “Senin tiyatro geçmişin de var, çık sen sun.” Çıktım ve çıkış o çıkış. O gün itibariyle de hayatım değişti, ben bu kadar iyi olacağını bilmiyordum. Bir test yayınındasın, ekonomi, iktisat kanalı. Talk show yapıyorsun ve ne yapacağının farkında değilsin. Ekonomiyi ekonominin dışındaki herkesle sadece gülme, kahkaha üzerinden konuştuk. Cem Yılmaz’ın ilk televizyona çıktığı programdır Kanal E; benim programım "By Night." Yani düşün öyle adamlarla iyi işler yaptık ve 50 gece sonra kendimi hem Show TV hem de Number One’a transfer edilmiş buldum.



Müthiş bir hikaye.. “Tırnaklarla kazıyarak gelmek” deyimi sizi anlatıyor...

Ya ondan sonrası asıl fena. Ben paradan anlamam, hiçbir şey konuşamam. O zaman atıyorum Kanal E’den 4 lira alıyorsam, Show diyor ki 9 lira vereceğiz. Number One Birand ile yapılanıyor, onlar da dedi ki biz 12 vereceğiz. Böyle bir para yok, hayatımda hiç olmamış. 12...9.. Anamm... “Allahım ne oluyor; ya galiba yırtıyoruz” dedim. Müthiş bir heyecan... O sene Ahmet Özden ile -çok iyi fütüristlerinden biridir Türkiye’nin- Ayşe Önal’ın sağ kolu. O sene Ahmet ile girdik işe ve bir tip yarattık "By Night" oldu “Mister Night.” Bahsettiğimiz senelerde Beyaz yeni girmiş sektöre, Okan yeni başlamış. Biz o işi aldık götürdük, o günden bugüne de hiç durmadı, o günden bugüne sadece 1 sene hariç sürekli ekranda oldum.

Böyle zor gelinen bir yolda hiç sendelediniz mi, engellerle karşılaştınız mı?

Sendeleme değil de çok hüzünlendiğim zamanlar oldu. Bunlardan biri de Uzan zamanındaki Star’dan ayırılışımdı. Oraya 5 yılımı vermiştim, Gece Hattı’nı yaratmıştık; sadece siyasi nedenlerden dolayı beni ekransız bıraktılar. Ve istifa etmek zorunda kaldım, çok ciddi bir paramı içeride bıraktım. Üzüldüğüm tek nokta budur. Cem Uzan’ın lanetlendiği bir dönemde işten ayrılıyorsun ve oradan sonra iş bulma şansın da yok. Sonra bütün işsiz gazeteciler bir araya geldik, Metro Dergisi’ni çıkardık. Çok da iyiydi.

“ AYRILANLARIN YERİNE GELEN ADAM OLDUM”

Ya sonra?

Tarihler 2005’i gösterdiğinde ne oldu bilmiyorum bir sihirli el, bir ak sakallı dede ya da sihirli bir değnek. Bir dayı değil, bir ahbap değil ne oldu bilmiyorum her şey üst üste geldi. Önce bir telefonla başladı. Best FM’den Nihat Sırdar ayrıldı onun yerine bir program Uyan Türkiye. Hemen ardından Cine 5’ten Kürşat Başar ayrılmıştı “Burada Laf Çok” onun yerine program. Hemen ardından Sabah Gazetesi’nde Yüksel Aytuğ ayrılmıştı onun yerine tv eleştirmenliği; ben ayrılan yerine gelen adam olmaya başladım. Timur Selçuk’un ayrılanlar için şiiri var ya bayılırım ona bu yüzden. Finalde Mehmet Ali Erbil ayrıldı, Pasaparola’yı sundum. Bir baktım 1 yıllık işsizlikten sonra 4-5 iş birden geldi. Benim için para pul önemli değildi, hâlâ da öyle. Günün içerisinde sana ayıracak bir bölümün olmaması çok önemli. Severek geçirdiğim bir seneydi, hiç nefes almadım ve arayı kapattım, yaptığım 4 iş de beni beslemeye başladı. Markalaşma süreci oturdu bir kez.



Özlüyor musunuz o günleri peki?

Çok özlüyorum. Gece Hattı’nı aşırı özlüyorum, HBB’yi ve “10’da 10” programını çok özlüyorum. Hakikaten bir atölye çalışmasıydı.

NORMAL HAYATTA KOMİK DEĞİLİM, DERTLİ BİR ADAMIM, HÜZÜNLÜ BİR YANIM VAR

“10’da 10”un özelliği neydi ?

10’da 10’a bizi daha sonra çete olarak adlandıracak şu işi yaptık: Cengiz Semercioğlu, Selim Akçin, ben ve Ömer Özgüner bu programı hazırladık ama bunu sunacak komik bir adama ihtiyaç vardı, aslında normal hayatta sen çok iyi tanıyorsun beni, komik bir adam değilim hatta somurtkan ve hüzünlü, dertli bir yanım var. Sonra sundum ve çok da iyi gitti. Ardından Ömer hariç diğer arkadaşlar beni yalnız bıraktı. Herkes kendi işine koştu çünkü kanal zor durumdaydı, maaş ödeyemiyordu. Ben ek iş bile yapıyordum. HBB dönemi çok önemlidir.

HAYATIMIN EN UZUN YÖNETİCİLİĞİ 4 GÜN SÜRDÜ

Herkes geçti hemen hemen o kanaldan gerçekten de bir zamanlara damga vuran efsane bir televizyon. Sizin için önemini ve biraz oradaki anılarınızı dinleyip neşelensek?

Diyorum ya güzel ama bir o kadar da zordu o dönem. Son dönemlerinde TV’de sistem o kadar çökmüştü ki; Osman Balcıgil de ayrıldı, herkes gidiyordu. Bülent Öztürkmen beni çağırdı. “Bayım” dedi; öyle hitap ederdi. Haber Merkezi’nin başına geç, daha doğrusu kanalın. Bende dedim ki “Bülent Bey para yok, pul yok, ben bu adamları çalıştıramam, bunlar 1 yıldır maaş alamıyor” galiba oradaki arkadaşlar 1 senelik maaşını bana borçlular (gülüyor).. Sonra arkadaşların 1 yıllık maaşları karşılığında anlaştık. Şu anda Doğuş – Star Medya grubunun 2. adamı olan Ömer Özgüner’i aradım. “Arkadaş atla gel” dedim. Ömer ile hayatımızın en uzun yayın yönetmenliğini yaptık; sadece 4 gün (kahkaha atıyoruz). Düşün bir çuvalla çalışanların 1 yıllık maaşını almışız, odada dağıtıyorum kimin ne kadar alacağı varsa.. tık.. tık. tık.. Müthiş mutluyuz Ömer ile. Hatta dedim ki Ömer’e 4-5 akil adam bul dedim, o da buluyor; iyice toparlayacağız kanalı sözde. O da bulup getiriyor (gülüyor).

Niye 4 gün:) ? (Beni gülme krizi tuttu tabii o sırada)

Çok komik bir süreç. 4. günün sabahında Ayşenur Arslan arıyor. Star’a geçiş sürecimi anlatıyorum sana. “Merhaba merhaba” düşünsene yav Ayşenur Arslan telefondaki. babaların fırtına olup estiği dönem... Ali Kırca – Ayşenur Arslan. Of.. “Buyur Abla” dedim. Hiç de tanımıyorum. “Yarın Ankara’ya gelebilir misin” dedi. Dedim telefonda olmaz mı? Olmaz. “Yok Ali seninle görüşmek istiyor hemen gel” dedi. Ömer’e dedim “Ayşenur aradı, ben kaçıyorum, sen çaktırma bir gideyim”, ne olduğunu da bilmiyorum. Otobüse atladım o gece. Neyse buluştuk Ayşenur Abla ile. Beni Baki Şehirlioğlu’na götürdü, Ali Kırca da var. Allah’ım bütün efsaneler karşımda oturuyor. Ali Kırca zaten hemen mevzuya girdi, “Bir sabah programı yapmamız lazım ve sen bunun için iyisin.” Şaşkınım da “Aa ne güzel” dedim ama bir sorumluluk aldım yöneticiyim HBB’de... Ali Kırca bıyık altından gülüyor. “Orada yönetici olsan ne olur olmasan ne olur der” gibiydi. Dedim “sonuçta bir sorumluluk aldım.” Hemen gittim o zaman cep telefonu yok; ankesörlü telefondan Ömer’i aradım “Oğlum böyle bir şey var” Ömer coştu “Durmayalım kaçalım lan hemen” dedi. Dedim “Bülent Beyi ne yapacağız”. Geldim ben; kara kara düşünüyoruz ne yapacağız diye. Sonuçta adam çalışanların 1 yıllık maaşını vermiş bize. Güvenmiş kafa göz yarar. Dövmez misin ben olsam döverim. Haber Merkezi kuruyoruz neticede. 3 günde de kurduk. Sonra Ayşenur hemen aradı, “Biz İstanbul’dayız” yarın için yemeğe çağırıyor beni. Dedim “Ömer diye biri var, başta söyleyeyim. Ben nereye o oraya. Ayrılmayız” Neyse ertesi gün gittik. Arkadaş yemeği yiyoruz. Ben panikatak hastasıyım, benim panikatağım tuttu o kadar baskı altındayım ki, millet yemek yiyor herif tuvalete gidiyor eli ayağı titriyor. O sırada çağrı cihazları vardı, beni Deniz Arman aramış, numara bırakmış arasın diye. ATV’nin içindeyiz bu arada. Arkadaş çok komik bir 3 gündü, akbabanın 3 günü. Ben kanalın içinden ankesörlü telefonla Deniz Arman’ı arıyorum. Deniz dedi ki “Bana acil uğrar mısın”, dedim biz şu an ATV’deyiz hemen gel, dedi. Ee o zaman Deniz Arman da büyük isim ve ben onu da tanımıyorum. Neden çağırdı hiçbir tahminim yok. ATV’ye yakında Star hemen gittik. Ömer’i içeri almadılar. Sekreterin yanında kaldı, çok utanmıştım. Deniz Arman dedi ki, “Mesut Bey ile özel konuşacağız” (Gülüyor).

Ne konuştunuz , niye aramış?

Dedi ki hiç uzatmayayım Hakan Aygün Gece Hattı’ndan ayrıldı, (kahkaha atıyor) buraya gece programı lazım. “Ya Deniz Bey çok teşekkür ederim, çok güzel bir teklif ama biz ATV ile sabah haberlerine anlaştık “ dedim. “Yapma yavv” dedi. “Ne veriyorlar” diye sordu. Düşündüm biraz dedim ki “Paranın önemi var mı bizde ilkeler önemli ama 2 bin 250” dedi ki “Ben 3 veriyorum. İstersen konuşayım ben Ayşenur ile. Ya da sen ara” dedi.

AÇLIKTAN NEFESİMİZ KOKARKEN EKRANLARIN ARANAN ADAMI OLDUK

Hakikaten feci komik ve inanılmaz tesadüfler neye karar verdiniz?

Biz 3 gün kara kara düşünüyoruz. Ayşenur mu, Deniz mi, Bülent mi? (Gülmekten ölüyoruz tabii) Biz Ömer ile sabah 7.30’da buluşuyoruz 3 gün boyunca ve ne yapacağız diye çıldırıyoruz. Ayşenur’u aradım, durumu anlattım. Dedi ki “Ben bunu kabul edemem”. Eee Deniz’i de aradım. Parayı artırdı ne gerekirse yaparız. Kafayı yiyorum 5 gün öncesine kadar açlıktan nefesimiz kokuyor, şimdi ise teklifler havada uçuşuyor. Kaldık mı sürüncemede. Nasıl komik bir süreçti anlatamam. Bu arada Bülent Bey’in daha hiçbir şeyden haberi yok ve iktidardaki 5. günümüz. Bülent Bey’e çıktım, 3 buçuk atıyorum ama “Benim tek yırtma noktam var ama isterseniz kalabilirim, gidersem beni döveceğinizi de biliyorum” Tırsıyorum da gidenleri dövmüş daha önce yani bildiğin pataklamış, beni de dövebilir. İnanılmaz bilge davrandı “Sen burada oldun, tamam kendini harcama git oğlum” dedi. Zaten iyi bir dostluğumuz vardı, herkes gitmiş ben ise hep yanında kalmıştım. Terk etmedim onu hiç. Marjlı davrandım hep. “Zaten iyi bir ekip kurdun, biz onlarla devam ederiz “ dedi. Bu arada aşağıdakilere de adam lazım olursa bak ararız sizi diyoruz (gülüyor).



Dallas gibi valla… Bülent Beyi de çözdünüz, tehlike bitince serüven nasıl sürdü?

Bülent Bey’in odadan çıktım, Ömer’e gittim. Elde var 1. Adam buradan gitmemizi kabul etti, dayak yemedik. Eee Deniz süper bir teklifle geldi. Reddetmek mümkün değil, Ayşenur bizden haber bekliyor. Ne yapacağız. Aradım Ayşenur’u Star’ı istediğimi söyledim gel Ali’ye kendin söyle dedi; O da baktı çok istiyorum. Gülümsedi “Git oğlum anlaşılan o ki herkesin Star cehennemini bir kez tatması gerekiyor, inşallah tutar ama ben buradaki yolunun daha açık olacağınız düşünüyorum” Sonra ne mi oldu Hakan Aygün oraya geçti ben de onun yerine. (Gülüyor) Başladık ve Gece Hattı uçtu. Star sonra feci bir döneme girdi, tam 12 Genel Yayın Yönetmeni değiştirdik dile kolay. Hepsi ile anlaşmak , kendini anlatmak en zor işti. Ee zaten reyinglerde çok yukarıdaysan çok büyük sıkıntı var. Adam seni bir şekilde yemeye çalışıyor. Sonra Ömer gitti, çalışmam dediği bir isim vardı. Reha’nın ekibine girdi ve Can Ataklı dönemine kadar kaldım... Ömer tabii aldı başını gitti, hırslı ve çalışkan çocuktur NTV’ye geçti. Program Müdürü sonra Yayın Yönetmeni oldu. Şimdi grubun 2. adamı işte.

DOĞUŞ GRUBUNDAN MÜTHİŞ BİR TEKLİF ALDIM AMA GİTMEDİM

Nasıl güzel şeyler yaşamışsınız, görüşüyor musunuz o dev grubun 2. adamı ile?

Ömer benim en iyi yol arkadaşımdı. Çok güzel şeyler yaşadık. Hala görüyoruz yüz yüze olmasa da haftada bir gün mutlaka telefonlaşırız. Çıkar ilişkimiz hiç olmadı. Ondan hiçbir şey beklemedim, o da benden. “Ömer orada tepedesin al beni, kurtar” demedim. O da çağırmadı; Yöneticilik pozisyonundan sonra etik bir ilişkimiz oldu. Taa ki Haziran’a kadar. Müthiş bir teklifle geldiler ama onu da kabul etmedim; burada kaldım.

Neden öyle müthiş bir teklifi kabul etmediniz?

Taş yerinde ağırdır ya.

BİZDE HEP MUHALİFLİK VARDI AMA KOMİK

Nasıl bir habercilikti Uyan Türkiye’de yapılan? Suya sabuna dokunuluyor muydu?

Ya bizde hep muhaliflik vardı ama komik. Hakkımda 28 dava açıldı. Tüm iddianamelerde katip okurken hakim, savcı ben gülmekten yıkılıyoruz. Hatta hakimin masaya gülmekten kapandığını bilirim. Fakat cezayı diyorsun. 1 günde 16 dosya hakkında ifade verdim dedim ki, “Oğlum hoplatacaklar beni.”



Gazeteci işsiz kalır, gazeteci sıkıntılar çeker, elbette sancılı dönemleriniz olmuştur o işsizlik süreçlerinde neler yaşadınız?

Benim yapabildiğim en iyi iş çalışmak. 1 sene işsiz kaldım ama benim öyle arkadaşlarım vardı ki baktılar bana. İki ya da 3 tane iyi dost. Oğlumun okul taksitlerini onlar sayesinde ödedim.

Onca transfer, iyi paralar. Siz de hiç birikim yapamamışsınız ama..

Yapamadık gitti. Çok dağıttım ya. Sıfırdan iyi bir para alıyorsun. Ne yapıyorsun önce bir ev alıyorsun. Sonra araba… Ee ardından boşanıyorsun ve veriyorsun hepsini.

3.evlilik... Bu büyük cesaret işi… Çok mu cesursunuz?

3.evlilik artık bilgelik işi. İlki çocukluk, 2. cesaret. 3. olgunluk dönemi. Başbakan’ın dediği gibi ustalık dönemi (gülüyor).

O halde 3 çocuk bekliyoruz sizden…

3 çocuk almayayım. 1 tane yetiyor. 20 yaşında bir oğlum var. Artık ona anca Pepe verebilirim.

Ferda Hanım çok ani oldu sanırım…

Ferda çok iyi bir gazeteciydi ama onun gazeteciliğini bilmiyordum. Arkadaşlarım vasıtasıyla tanıştım. Bir gün Ferda ile yine arkadaş sohbetinde tanıştık önümden geçti şöyle “Ya dedim çok güzel kadın” yanımda Canan diye bir arkadaşım vardı. “He ya çok güzel ve havalı” dedi. Sonra bir gün bir başka arkadaşım dedi ki “Ferda ile buluşacağız”. Ben de gittim. Bana hiç yüz vermedi ama bende bunu gurur meselesi yapmadım, sonrası ise tanıştık ve beraber yürüdük

Evlilik nasıl oldu? Hepimizi çok şaşırttınız?

Evlilik tamamen bir sabah uçağı sonrasıdır. Biz Ferda ile Datça’da ev yapıyoruz. Oraya giderken de Ege tarafında çok iyi dostlarımız oldu. Bir Kemal Ağabeyimiz vardı. Benim fikrimde de evlilik vardı zaten, sonuçta evlilik adamıyım ben. Ferda’ya dedim “Gizlice evlensek”. Sonra olay çok hızlı gelişti. Kemal ile kahve içerken dedi ki “Siz ne zaman evleneceksiniz” hatta “Ne herifsin sen ya” dedim Ferda o sırada lavaboda. Kemal dedi ki “Bak düşünüyorsan hemen ayarlıyayım” . “Ya dedim bak gaza getirme beni”. Ferda pasaport çıkaracak evrakları var yanında biliyorum. Ben bir gideyim geleyim dedim ve gittim şipşak resim çektirdim geldim. Dedim Ferda evlenelim mi kaldı kız. O da benim gibi deli, “Olur” dedi. Kemal de bize 1 saat içinde bütün evrakları halletti. Başkan da yardımcı oldu. Otelin 503 nolu odasında. Nikahı kıydık. O akşam küçük de yemek verdi bize Kemal. 1 saat içinde oldu bitti. Yerel gazeteciler o gün kıllandı ama basına haber uçurtmadık. Çok gizli tuttuk.

Sonrası ne oldu? Aileler ne durumdaydı, nasıl öğrendiler?

Ya sonrası asıl felaketti. Bunu bir şekilde halletmeliyiz çünkü aileler bilmiyor. Ailesi beni çok seviyor ve anne benim sıkı izleyicim. Yemeğe gittik bir balıkçıya oturduk sohbet ediyoruz. Sohbetin bir yerinde söze gireyim artık dedim. Çünkü baba beni Ferda’nın normal arkadaşı olarak biliyor. “ Ya dedim ben Ferda’yı seviyorum, 2,5 yıldır beraberiz, kızınızla evlenmek istiyorum” Babam gülümsedi, dürüstlüğüm hoşuna gitti, anne “hayırlı olsun “ diyor. Baba gülümsedi, “konuşuruz” dedi. Ama bir sorun var biz evliyiz. Ferda’ya işaret ediyorum söylesin diye. Dürtüyorum. Baktım olacak gibi değil, ya Allah dedim girdim söze bir de küçük ayrıntı var. ”Biz evlendik “ dedim. Doğal olarak çok şaşırdılar. Sarı oldular, beyaz oldular, anne somurttu (gülüyor). Baba çok beyefendi adam, hiç bozmuyor. “Tabii o biraz değişik bir durum” dedi. (Kahkaha krizine girdiğimiz anlar, Mesut Yar çok da keyifli anlatıyor o anları) Ya dedim kafanıza takmayın prosedür neyse biz onu uygulayacağız düğün dernek. Sonuçta ilk kızları ve düğün istiyorlar haklı olarak. “Tamam, takvimi belirleriz” dediler. Aile olayını o yemekte çözdük anlayacağın.

Sonra nasıl ortaya çıktı?

Ertesi gün Ferda’nın ofisindeyiz. Ben çok da gelmem buraya (röportajı orada yaptık). O gün bu odadayım. Yazı yazıyorum Ferda’nın yan odadan “Ne diyorsun” diye çığlığını duydum. Sonra Habertürk Gazetesi’ni aldı geldi yanıma. “Baksana” dedi yahu bir baktım “Mesut Yar gizlice evlendi”. Yav herifler bizim nüfus müdürlüğünde olan kütükten almış fotoğrafı çekmişler. Haberi kim patlattı biliyor musun İzzet Çapa, dedim ki işte o zaman “Tamam bu adam olmuş gazeteci” bir de yarım sayfa ayırmış “Hayırlı olsun Mesutcuğuma” diye. Düşünsene bir gün önce o haberi koysalardı ailelerin haberi yok, ne büyük zor durum. Ne yapardık? Zaten haber sonra her yere düştü.




Ya aile nasıl anlamaz. Evlendikten sonra ayrı mı yaşadınız, Türk filmlerindeki gibi. Zor olmadı mı?

Tabii kolay bir süreç değildi (Gülüyor). Haftanın 2 ya da 3 günü anca görebiliyorduk birbirimizi. Liseliler gibi arkadaşta kalma bahanesi. Sonrası işte biliyorsun düğün dernek. Çok hızlı gelişti her şey.

Ruh ikizisiniz o zaman siz?

Ferda çok sakin, çok olumlu ve müthiş bir destek... Hayatımda ilk kez böyle bir mutluluk yaşıyorum.

3 kelime ile bana Ferda Yengemi özetler misin?

Bilge 1. destek 2. nazar değmesin sevgi ve aşk karışımı neyse o. Bana bir dostun, bir sevgilinin, bir eşin verebileceği her şeyi fazlasıyla veriyor.

Oğlunuz Batuhan ile anlaşabiliyorlar mı?

Feci kankalar. Bayılıyor Batuhan ona.

Birbirinize vakit ayırabiliyor musunuz bu yoğunlukta?

Tabii ki. Önem sıramda birinciliği Ferda oturdu.




TV programı.. Belgesel.. Çekimler... TV eleştirmenliği yani yazarlık; Zor olmuyor mu? Nasıl bir arada hepsini sürdürebiliyorsunuz?

Alev zaman bana planlı yaşamayı öğretti. Planlı olunca da her şeye koşturuyorsun, düzenin var. İşte ustalaşmak da bu. Zaman planlamasını iyi yapıyorum.

TV ELEŞTİRMENLİĞİ YAPIP DA TELEVİZYONDA PROGRAM KAPMADIM

TV eleştirmenliği zordur. Bütün TV programlarını, dizileri izleyip de analiz etmek; böyle bir vaktiniz de yok, nasıl oluyor bu?

45 dakika ya da en fazla 1 saatimi alıyor. Zor olmasına zor ama sisteme oturttum mu sıkıntı yok. Orada bir matematiğim var hiç bozmam onu. Popüler işler üzerinden yürürüm.. Benim TV eleştirmenliğim benim televizyonculuğumun sonucu. Ben TV eleştirmenliği yapıp da televizyonda program kapan bir adam değilim. Artık bunu bir yırtma noktası olarak görenler var. Sonuçta sektörü biliyorum. Ve hangi film iyi hangi dizi iyi reytinglidir, hemen kavrayabiliyorum. En önce bitecek programı ben bilirim mesela… Yeni yapımları da keza yine öyle… Ama çok düşmanım oldu…

Dizilerle ilgili eleştirilerde bulunurken hiç senarist, yönetmen ve yahut oyunculardan tepki aldınız mı?

Tabii acayip tepkiler aldığım oluyor. Müthiş düşmanlarım oldu.

Kendi programınızı bile hedef aldınız çok ilginç! ...

Oo yerden yere vurdum. Kendime o kadar ağır eleştirilerde bulundum ki anlatamam. “Mesut Yar da şöyle bir hıyarlık yapıyor” diyebiliyorum. Çok hızlı konuşuyorum mesela ne gerek var. Hayatın boyunca hızlı hızlı nereye kadar. Okura da ayıp oluyor ama ne yapayım?

ÇOK TORPİLLİ DAVRANIRIM KÖŞEMDE

Hiç torpil geçtiğiniz isimler oluyor mu peki, hani yakın eş dost muhabbetine eleştiremediğiniz.
Hiç yazamadığım olmadı, yazarım. Bana gelen mesajların yüzde 30’u küfürse. Yüzde 70’i teşekkür mesajıdır. “Abi biz orayı görmemiştik sen görmüşsün sağol” diyenler hayli fazla. Torpil konusuna gelince bazen çok abartıyorum. Çok torpilli davranırım köşemde. Gerçekten birini ve yaptığı işi seviyorsam dibine kadar giderim ve kusturana kadar yazarım. Adam artık rica eder “Oğlum bak para veriyorum zannederler, yazma“ diye. (Gülüyor)

En iyi dizi şu anda hangisi bir TV eleştirmeni olarak sorayım size?

“İşler Güçler” gayet iyi gidiyor. “Leyla ile Mecnun” da iyiydi ama şu sıralar vazgeçtim.

TV programınız da çok başarılı gidiyor. Bir kez konuklar çok iyi ve siz çok iyi götürüyorsunuz. Dev bir ekip var mı bu başarının ardında? Kaç kişisiniz?

25’e yakın bir ekibimiz var. Ama 4 kişi kafa ekip diyeyim. Bizim ilk başta ne formatımız vardı ne de belli bir çizelgemiz ama çok ilginçtir ki tuttu. Yardımcım Ufuk var fecidir biraz akıl hastasıdır ama (gülüyor) çingene sümüğü gibidir; bunu getireceksin dedim mi bitti, o oraya yapışır ve mutlaka getirir.
“Burada Laf Çok” ne güzel bir program ismi... Kimdir isim babası?

Program isimlerini genelde ben bulurum hem de çok ilginçtir denizdeyken aklıma gelir. Bu isimde Datça’da gelmişti aklıma ve çok da beğenildi. Uyan Türkiye ve Tuhaf Şeyler de bana aittir. Bu formatla 500 sene gidebilirsin kimse de dokunmaz sana ama ben çok tekrara düştüğümü anladığımda mutsuz olurum. Gelecek sene formatı değiştireceğim. Türkiye’de lafı olan 1400 adamı çıkarmışız. 200 kişi var çıkaramadığımız onları da Haziran’a kadar çıkarıp sonrasına bakacağız

Burada Laf Çok, benzeri yapılmamış bir "sohbet" formatıydı ama sonradan benzerleri türedi. Sanırım taklit dersem ayıp olur. Bir akım mı başlattınız ne?
Evet taklit değil ama çok adam koydular karşımıza bu doğru; ama hepsini de ezip geçtik. O akım başladığı gibi bitti.
Sizi şimdiye dek en çok zorlayan konuk kimdi?
Bülent Ersoy (Kahkaha atıyor). Kulaklık ters tarafa takılmış; Gece Hattındayız. “Bir tane de şarkı alalım sizden” dedim. Arkadaş ne desibel varmış, Doğum günüm şarkısını bir söyledi anam ağladı. Kulağa okka gibi vurdu. Ciddi travma yaşadım. Sanki kulağıma yumruk yedim. 14 yıldır hala o ses kulağımda ve 14 yıldır doğum günü kutluyor (gülüyor) Bülent Ersoy.. Sesi kulağımdan gitmiyor.

Burada Laf Çok da size en çok terleten isim kimdi peki?

Off İlyas Salman. Çok bıçak sırtı bir programdı o ve acayip iyi idare ettik. Gerildik acayip. Ter döktüm resmen. Bir de Can Tanrıyar konusu can sıkıcıydı, çok da şık olmadı. Zorlanmadım dersem yalan olur.

“SABAH PROGRAMLARINDA MİZAH EKSİK
Şimdiki sabah haberlerinden size göre en özgün olanı hangisi?
Şimdiki sabah haberlerine bakınca yok ya diyorum.. İrfan Değirmenci çok sevimli çok ve iyi götürüyor, Fatih Portakal benim gibi kaba, lafı da gediğine koyuyor. Sıkıntı nerede biliyor musunuz, mizah üretemiyorlar.

Mizahi yönünüz çok kuvvetli, bu başarınızın püf noktalarından olsa gerek?
Mizah tabii ki çok önemli. Bizdeki mesele şu herkes kendini göstermeye, kendini öne çıkarmaya çalışıyor ama biz takım işi yapıyoruz. Takımı yani ekibi besliyoruz. Onların başarısı benim başarım oluyor çünkü. Benimle daha önce çalışan çocukların hepsi çok iyi yerlerde şimdi.

Uyan Türkiye de farklı bir formattı; Türkiye güne sizinle başlıyordu, özlüyor musunuz?
Hem de nasıl, aşırı özlüyorum gözlerim yaşarıyor hatırladıkça. Uyan Türkiye bire bir bana aitti. Biz orada 6 kişi ile büyük başarılara imza attık, çocuklar genç ve zehir gibiydi. O arkadaşların hepsi şimdi medyada iyi yerlerde yönetici konumunda. Senarist.

Bu tarz programlarda en büyük avantaj siyaset olmaması, çok da suya sabuna dokunulmaması. Bu noktada kendinizi şanslı hissediyor musunuz?
Burada laf var da yine ağzımdan bir şeyler kaçıyor ama toparlıyorum. Herkes ya üstüne alacak ya da kimse üstüne almayacak. Türkiye böyle bir noktaya geldi.

HABERDEN HİÇ İYİLİK GÖRMEDİM

Haber gibi değil bir oto sansür derdi de yok değil mi?
Ben habere çok küstüm ya haberden hiç iyilik görmedim. Haberden iyilik görseydim düşün Türkiye’nin en genç anchormanıydım Star, Kanal 6, HCBB. Haberden sıtkım sıyrıldı, hiç iyiliğini görmedim. Politika hep soru işaretiydi bende ve ben hep muhaliftim ama inan beni şunun adamı bunun adamı diye hiç görmedi insanlar. Böyle bir fırsat vermedim. Elbette verdiğim oylar vardı fakat ben politikayı hiç sevmedim. Star’dan ayrılma nedenim buydu mesela Genç Parti’nin bütün milletvekili adayları ekran yüzlerinden oluşuyordu. Eee ben senin manifestonu sevmedim ki; bana ne? Bana mı sordun parti kurarken?

CEM UZAN DÖNEMİNDE TELEFONLARIM DİNLENDİ
Cem Uzan nasıl bir patrondu?
İyi ve değişik bir adamdı. Ben 6 sene içinde sadece 2 kez gördüm. Bir kez saat uygun olmadığı için haberi kaçırmış ABD’deydi, ama tekrarını izlemiş. İnsan kaynaklarından çağırdılar beni, gittim ama korktum da çünkü orada işten öyle çıkartılırdı insanlar. Elime bir zarf verdiler bu ne dedim “Cem Bey akşam seni izlemiş ve çok beğenmiş “ dediler. Yüklüce bir prim aldım “Vay arkadaş”dedim. Ama bir de şu vardı Cem Bey veya yanındaki yalaklar mı onu hiçbir zaman bilemeyeceğim; O zamanlar internet medyası yeni vardı Medyatava ve İnternethaber; bu mecralarla ilişkim sorgulanır hale geldi, beni o binada sorguya aldılar, telefonlarımın dinlendiği ortaya çıktı ve istifa etmek zorunda kaldım. Ben Hakan Uzan’ı severdim herkesle bilgisayar oyunu oynardı (Gülüyor).

Aydın Doğan?
Aydın Bey işin içine o kadar dâhil olan bir isim değil ama çok kalitelidir.

OTO SANSÜR CİDDİ BİR TEHLİKE

Medya özgürlüğü açısından bir problemden bahsetmek mümkün mü size göre, gerçekten insanlar istediğini konuşamıyor mu?

Evet var insanlar rahat konuşamıyor. Bak bunun kimden kaynaklandığını çok iyi bilmiyorum belki de bu iktidardan değil insanların iç kaygısından. Oto sansür diyeyim adına. Çok manasız olaylar oldu mesela onlarca tutuklamalar, Başbakan’ın bile artık anlamak da güçlük çektiği, izah edemediği yargılamalar, uzun tutukluluk süreleri. İnsanlar da doğal olarak korkuyor. Aman suya sabuna dokunmayalım derdi hakim. Tuhaf da bir mizah malzemesi haline geldi. Beni bile çok korkutan bir olay olmuştu mesela

BU ÜLKEDE MİZAH MALZEMESİ OLAY ÇOK

Anlatsanıza nedir?

Çok komik. Uyan Türkiye’nin en zirvedeki dönemleri, ama Türkiye atmosferi de gergin. Operasyonlar. Gözaltılar. Servis şoförü gece gelmiş beni evden almaya 3 gibiydi saat. Dışarıda mavili kırmızılı ışıklar. Şoföre sormuşlar “Sen burada ne bekliyorsun” diye. Demiş ki “Mesut Yar’ı bekliyorum” “Mesut Yar burada mı demiş” evet demiş. Bir baktım 3 ekip birden, 10’a yakın polis “Ha dedim demek böyle alınıyormuş adam”.. Mesut Bey bizimle geleceksiniz dedi. Bacaklarım titredi. “Mesele nedir” dedim puhahah gülmeye başladılar. Oysa amir benim programın hastasıymış, çoluk çocuk izliyorlarmış. Bir şaka yapalım demişler. Ulan ölüyordum neredeyse. Bu işin ironisi bile bu kadar korkunçsa maruz kalanların düştüğü durumu düşün birde.

Mesut Bey; ne kadar kilo verdiniz siz; gerçi biz her halinizle seviyorduk sizi ama epey değiştiniz. Mutlu musunuz son halinizden?

Mutluyum tabii ki. Ama onca zaman ben niye abiciğim şişko koca göbekli bir adam olarak gezmişim. Niye daha önce bu iş yapmamışım hala kızıyorum kendime.

Hemen söyleyeyim kilo da yakışıyordu size. O halinizle de ekranların en sempatik yüzlerinden biriydiniz.. Sizin adınızı kullanarak sahte zayıflama hapı satanlar zengin oldu :) Hukuki yollara başvurmuştunuz değil mi?

Hukuki süreç sürüyor. 1 tanesi disiplin hapsi aldı; ayvayı yedi yani. Bir tanesini de Yargıtay’da kazandım. Biraz galiba para kazanacağım görünen köy o.

Hayat felsefem diyebileceğiniz bir cümle.

Arkamda bir kanıt, bir iz bırakmak. Benden sonraya kalmalı bir iz mutlaka..

MEDYA ELİTİNİN İÇİNE HİÇ GİREMEDİM
Mesut Yar nasıl bir kişilik ekran dışında?
Ben çok sosyal bir adam değilim. Hep asosyaldim. Medya eliti diye bir şey var biliyorsun onların içine hiç giremedim. Yalnız adamdım ben hep. Birde kimse arkamdan bilmem ne çocuğu demedi; bu çok önemli. Çünkü annem çok erken öldü ağırıma giderdi.

MEDYATAVA ÇETESİ İÇİNDE ANILMAK BİLE BENİM İÇİN HİCAPTIR

Kimse bilmez ama hüzünlü bir yanınız var sizin...
Öyle tabii. Sonuçta kimsesiz bir çocuktum ben. Ailem yoktu bir kez annemi babamı kaybettim erken yaşta. Kendimi yetiştirmek için çok çabaladım. Hayatta bir tek abim var düşünsene. Ben annemin bugünleri görmesini çok isterdim annem televizyon hastasıydı köşemdeki bu isim de oradan geliyor. Göremedi annem ne torununu ne de bugünleri, bu beni çok üzer. Bir sürü adam içinde bazen tektim. Gençlere kıymet veriyorum o yüzden, zor bir gençlikti benim ki ve ben hep gençlerle çalıştım. Bizim meslekte samimiyet sıfır; Kindar değilim ama hep sırtımda taşıdım insanları. Mesela şu Medyatava çetesi içinde anılmak bile benim için hicaptır, hiçbiri çekmedi ama ben çektim. Bizim çocuklar sağ olsun hiç riske girmediler, bütün mahkemelerle ben uğraştım. Hayatım boyunca sırtımda taşıdım herkesi o da hamallıktan kalma sanırım. Çok güzel dayak yedim hayatım boyunca çünkü hep on kişinin arasına girdim. Üniversitede de öyleydim kavga ayıran gruptuk biz. Bundan sonra da kimseyle dövüşmek istemiyorum artık, kimse bana bulaşmasın.

Son olarak ekran serüveni daha ne kadar sürecek?
3 seneye kadar herhalde bırakırım. Datça’ya yerleşirim. Bütün güzel işleri ben zirvede bıraktım. Datça TV falan güzel olur.

Ne diyorsunuz siz ya, çok erken daha. İntihar gibi. Ferda Hanım’ın da burada işi gücü var. Artık tek kişilik düşünmeyin hayatı.
(Gülüyor) Tamam Alev, haklısın. Senin için bırakmıyorum, Peki vazgeçtim, çok çabuk da gaza gelirim.

Yapacağınız daha çok iş var diye düşünüyorum. Çok teşekkür ediyorum, feci keyifliydi sizinle olmak. Hiç gülmediğim kadar güldüm.
Ben de. Kısa donlu hallerini bildiğim birinin şimdi gelip karşımda bana soru sorması çok ilginç ve bir o kadar da güzel. Gençlerin ve özellikle tanıdığım gençlerin böyle iyi yerlere gelmesi müthiş bir mutluluk.