Meral Akşener'den iktidara 'sığınmacı' çağrısı! "Sorunu çözmeye hazırım"

İYİ Parti lideri Akşener, Türkiye'nin yüreğini dağlayan depremlerin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yüklendi. Erdoğan'ın 'kader planı' sözlerine tepki gösteren Akşener "AK Parti iktidarında kimse sorumluluk almıyor, Allah'ın bir kulu bile istifa etmiyor, yazıklar olsun!" diyerek sitem etti. Akşener öte yandan sığınmacı meselesine dikkat çekti ve "İktidarı sığınmacıları ülkelerine geri göndermeye ve diplomatik görüşmeleri başlatmaya derhal davet ediyorum" dedi.

Partisinin TBMM grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a tepki gösterirken "Sayın Erdoğan sana daha önce de söylemiştim, sen istediğin kadar kulaklarını tıka, gerçeği değiştiremezsin. Devletimizi yönetemediğin gerçeğini 'kader planı' diyerek gizleyemezsin" ifadelerini kullandı. Akşener, iktidara sığınmacıların geri gönderilmesi çağrısında bulunurken ise "Biz TBMM'yi en kısa zamanda görüşmeye çağırıyoruz. Milletimiz, devletimiz için ben bu görüşmeleri yapıp sorunu çözmeye hazırım" diye konuştu.

Akşener’in konuşmasında önemli başlıklar şöyle:

"Yakın tarihimizin, en büyük acısını yaşıyoruz. Ama tüm acılarımıza rağmen, her zaman olduğu gibi, yan yanayız. Ve bu yarayı, hep birlikte saracağımızın farkındayız. Çünkü, ne olursa olsun, bizim mayamızda; kardeşlik var. Dayanışma var. Zor günlerde, kenetlenme var. Toplu vuran, sinmeyen ve asla yılmayan, yüreklerimiz var. Bu, dün de böyleydi; şükürler olsun, bugün de böyle. Ve yürekten inanıyorum ki, yarın da böyle kalacak.

Şüphesiz; yaşadığımız bu felaketin izleri, ne hafızamızdan, ne de kalbimizden silinmeyecek. Hayatla ölüm arasındaki, o ince çizgiyi, memleketimizi yasa boğan, o büyük acıyı, tüm Türkiye’nin kulaklarını çınlatan, o feryatları, asla unutmayacağız. Nice hayatların, nice hayallerin, moloz yığınlarının, altında kalışını unutmayacağız. Tertemiz niyetlerle uyunan bir geceye, çamurun sıçradığı, o karanlık sabahı unutmayacağız. Sesini duyuramayan evlatlarımızı, annelerimizi, babalarımızı, kardeşlerimizi unutmayacağız. Başkaları unutabilir. Biz, dün de unutmadık, bugün de unutmayacağız. Ve asla unutturmayacağız.

Elbette ki, acının asıl sahibi, depremi şehrinde, mahallesinde, köyünde yaşayan vatandaşlarımızdır… Binlerce ailemizin can kayıpları var. Kaybettikleri evleri, işyerleri, birikimleri var. Hatıraları, anıları var. Kaybolan çok şey var… Bu vesileyle; Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza, Yüce Allah’tan rahmet, ailelerine ve sevdiklerine, sabır diliyorum. Allah, ailesiz kalan çocuklarımızı korusun. Allah, çadırlarda kalan depremzedelerimize, direnme gücü versin. Allah, yaralarımızı sarmak için, ter döken, görevlilerimize, gönüllülerimize, güç kuvvet versin. Yaralı vatandaşlarımızın, bir an önce sağlığına kavuşmaları için, dua ediyorum. Hepimizin başı sağ olsun, hepimize geçmiş olsun.

99 DEPREMİ, HEPİMİZE ÇOK ŞEY ÖĞRETTİ

Ben, 1999 depremini bizzat yaşamış, yakınlarını kaybetmiş bir insanım. Dolayısıyla, deprem gerçeğiyle yüzleşmenin, ne demek olduğunu, iyi biliyorum. 99 depremi, hepimize çok şey öğretti. Mesela bunlardan biri; ilk 72 saatin önemiydi. Arama kurtarma çalışmalarının, yapıldığı yerlerde, ayak altında dolaşmamak, oradaki çalışmalara, engel olmamak çok önemlidir. Çünkü ilk 72 saatte, en büyük ihtiyaç; enkaz altındaki vatandaşlarımızın kurtarılması ve bölgeye gerekli desteğin, en hızlı şekilde sağlanmasıdır.

STK GİBİ ÇALIŞTIK

İşte biz de tam olarak bu sebeple, afeti öğrenir öğrenmez, Afet Koordinasyon Merkezimizi kurup, parti olarak seferber olduk. Milletvekillerimizi, genel başkan yardımcılarımızı, gençlik kollarımızı, teşkilat mensuplarımızı ve gönüllülerimizi harekete geçirdik. Hem arama kurtarma faaliyetlerine, yardımcı olmaları, hem de, bölgedeki eksikleri, talepleri ve ihtiyaçları, tespit etmeleri için 10 şehrimize gönderdik.

BEŞİNCİ GÜNDE BİLE, HALA ARAMA KURTARMANIN ULAŞAMADIĞI ENKAZLAR VARDI

Ben de, 72 saat sonra deprem bölgesindeydim. Yaralılarımızı ziyaret ettim, aile fertlerini, yakınlarını, sevdiklerini kaybetmiş insanlarımıza, taziye ziyaretlerinde bulundum. Yürütülen çalışmaları, yerinde gördüm. Depremzede vatandaşlarımızın, taleplerini dinledim. Özellikle ilk 3 gün boyunca, bölgede yaşanan organizasyon krizi, vatandaşlarımızın canını yakan, başlıca konulardan biri oldu. Beşinci günde bile, hâlâ arama kurtarmanın ulaşamadığı enkazlar vardı. O enkazların başında, binlerce insanımız, yakınlarının, enkaz altında, gün geçtikçe azalan seslerini dinlediler. Evlatlarını çıkarma ümidiyle, günlerce beklediler. Kimisi, evladının sesini duymuş. Enkaz altındayken, onunla konuşmuş. Yüzlerce kiloluk betonları, elleriyle kaldırmaya çalışmış. Ama beklediği yardım gelmemiş. Acısına, bir de bu çaresizliğin getirdiği acı eklenmiş. Enkaz altından kurtulan vatandaşlarımızın, çektiği çile de ayrıydı.

Cenazesine, kefen bile bulamayan, insanlarımız vardı. Depremin, 7’nci gününde bile, çadır bekleyen aileler vardı. Dondurucu soğukta, barınma, ısınma ve hijyen ihtiyaçlarını karşılayamayan, günler boyunca tuvalet sorunuyla uğraşan, vatandaşlarımız vardı.

SADECE BETON BLOKLARIN DEĞİL, AHLAKIN DA ÇÜRÜDÜĞÜ GERÇEĞİYLE YÜZLEŞTİK

Biz, 1999 depreminin üzerinden geçen, 24 yılın ardından, 6 Şubat’ta, sadece deprem gerçeğiyle yüzleşmedik. Biz aslında, 24 yıl sonra, hiçbir dersin alınmadığı gerçeğiyle yüzleştik. Sadece beton blokların değil, ahlakın da çürüdüğü gerçeğiyle yüzleştik. Yapı denetim sisteminin, işlemediği gerçeğiyle yüzleştik. Rant sevdasının, hırsızlığın, yolsuzluğun, acı reçetesiyle yüzleştik. İmar affının, çözüm değil, tam tersine, ölüm fermanı olduğu gerçeğiyle yüzleştik. Tedbirsizlikle, iş bilmezlikle, liyakatsizlikle yüzleştik.

SAYIN ERDOĞAN VE EKİBİNİN ACİZLİĞİNİ GÖRÜYORUZ

Ülkemizin içine hapsedildiği, tek adam sistemiyle, devletimizin kurumsal yapısının, nasıl can verdiğini, senelerdir anlatıyoruz. Ancak ne yazık ki, bu gerçek, kendisini, kriz anlarında daha net belli ediyor. Ormanlarımız yanıyor; söndürecek uçağımızın olmadığını, yangın sırasında öğreniyoruz. Paramız, ani kur ataklarıyla pul oluyor; Merkez Bankamızda para kalmadığını, dolar, 3 katına çıktığında öğreniyoruz. Ve maalesef, deprem oluyor. Binlerce vatandaşımız, enkaz altında yardım bekliyor, soğukta çadır bekliyor, tuvalet bekliyor, aş bekliyor; ve biz, iktidarın hiçbir ciddi hazırlığının olmadığını, afet yönetiminin çöktüğünü, Sayın Erdoğan ve ekibinin, acizliğini görüyoruz.

Mesela; ülkemizde, deprem sonrasında, arama kurtarma için, vinç olmadığını; “10 tane vinç kiraladık.” diye övünen, Cumhurbaşkanı yardımcısından öğreniyoruz. Mesela, yine aynı kişinin; Yerle bir olan, Elbistan’a; 20 kişilik bir ekip gönderdiğini açıklamasıyla, arama-kurtarma ekiplerimizin, ne kadar yetersiz olduğunu görüyoruz. Mesela; Kahramanmaraş’ta depremzede vatandaşlarımız,

Geceleri, eksi 18 derece soğukla, mücadele etmeye çalışırken; Teknoloji Bakanı’nın; 1 milyon battaniye üretmekten duyduğu, gururu izliyoruz. Mesela; bir yandan, iktidar mensupları tarafından, yol şartlarından ötürü, gecikme yaşandığı söylenirken, diğer yandan; Ulaştırma Bakanı’nın; “dayanıklı yollar sayesinde, ulaşım kesintisiz sağlanmış oldu” dediği, yaman bir çelişkiye, şahit oluyoruz. Mesela; depremin ertesi gününde, birçok ilimizden, doğru düzgün haber bile alamazken; Türk Kızılayı Başkanı’nın; “Ulaşılamayan bir nokta yok” diyerek, kendini bile inandıramadığı, yalanına maruz kalıyoruz.

DEPREMİN MERKEZİ PAZARCIK VE İSLÂHİYE’DİR AMA BÜYÜK FELAKETİN MERKEZİ BEŞTEPE’DİR

Doğrudur, depremler doğal afetlerdir. Ama bu afetin, felaketle sonuçlanmasının sorumlusu bizzat Sayın Erdoğan’dır. Doğrudur, kaderde doğal afetler vardır. Ama devletin kurumlarını felç edip, felakete davetiye çıkartan bu ucube sistemdir. Doğrudur, depremin merkezi Pazarcık ve İslâhiye’dir. Ama liyakatsiz ellerin neden olduğu, bu büyük felaketin merkezi Beştepe’dir.

YABANCILARA KONUT SATIŞI, DURDURULSUN

Yaşadığımız bu büyük felaketin, ekonomik, psikolojik, sosyolojik, ve demografik birçok etkisi olacak. Geçen hafta, bir konuya, özellikle dikkat çektim. Deprem bölgesindeki göç hareketliliği, büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. 2 buçuk milyondan fazla vatandaşımızın, tahliyelerle ve kendi imkanlarıyla, bölge dışına çıktığı tahmin ediliyor. Mevcut sığınmacı sorunuyla birlikte irdelendiğinde, bu durum, gelecekte, bölgedeki insanlarımız için, bir demografik değişim tehlikesini, gözler önüne seriyor. Nüfusumuzun, yüzde 16’sını oluşturan deprem bölgesinde, yaklaşık, 1 milyon 700 bin, Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Göçlerin yoğun yaşandığı illerimizde boşalan alanlar dışında, göçün gerçekleştiği, Mersin ve diğer illerimizde de, bu sorun, hayatı, giderek daha da olumsuz etkileyecektir. Köylerin boşaltılması ise, bu kapsamda, sadece bir demografik değişime değil, terör örgütlerine, yeni alanlar açılmasına da neden olabilir. O nedenle, öncelikle Hatay’dan başlayarak, tüm Türkiye’de, yabancılara konut satışının, durdurulması çağrımı, buradan da tekrarlıyorum. Bu çağrımın, ne anlama geldiğini, idrak edemeyenlerin, zaten bu sorunu, bizzat çıkaranlar olduğunu, kimse unutmasın.

SIĞINMACI SORUNU ÇÖZMEK İÇİN GÖRÜŞMELER YAPIP, SORUNU ÇÖZMEYE HAZIRIM

Bizim amacımız, insanlarımızın, evlerine, yurtlarına, geri dönmesi, hiçbir vatandaşımızın, herhangi bir hakkının, kaybolmamasıdır. Çünkü kadim devlet geleneğimizde, devleti yönetenler, sınırlarda güvenliği, içeride ise huzuru, temin etmekle sorumludur. Çünkü sınır güvenliği ve milletin huzuru, ülkenin varlığı için vazgeçilmezdir. Ancak Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının, böyle bir derdi olmadığını, maalesef biliyoruz. O nedenle, buradan uyarmak istiyorum: Özellikle bölgedeki insanlarımızın, mülklerini korumalarına yönelik, hukuki bir çerçevenin oluşturulması, ve farkındalık çalışmalarının, derhal organize edilmesi gerekiyor. Evet, şehirlerimizi yeniden onaracağız. Ve bunu yaparken de, yeni bir usulsüzlüğe ve çarpıklığa izin vermeyeceğiz. Ancak artık, sığınmacı problemini çözme vakti gelmiştir. Buradan iktidarı, başlayacak olan yeni inşa süreci kapsamında, sığınmacıları, ülkelerine geri göndermeye, bunun için de, gerekli adımları atmaya, ve diplomatik görüşmeleri, derhal başlatmaya davet ediyorum. Biz, en kısa zamanda, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, bu konuda görüşmeye çağıracağız. Eğer Sayın Erdoğan’ın inadı hala sürüyorsa, Daha önceki çağrımı da, bu vesileyle, buradan yineliyorum. Milletimiz için, devletimiz için, ben bu görüşmeleri yapıp, bu sorunu çözmeye hazırım. Bizler hazırız. Aziz milletim; Biz, İYİ Parti olarak; Meselelerin üstesinden gelebilmemiz için, önce onları konuşabilmemiz, çözüm yollarını arayabilmemiz gerektiğine inanıyoruz. Çünkü maalesef Türkiye, gerçekleri konuşamadıkça, yalan sarmallarında oyalanarak, çok daha büyük sorunlara doğru sürükleniyor. Ancak biz, milletimize karşı, çok büyük bir sorumluluğumuz olduğunun farkındayız. Bu sebeple de Bıkmadan, usanmadan, çağrılarımızı yapmaya, önerilerimizi, çözümlerimizi inatla anlatmaya, devam edeceğiz. Sesimiz duyulana kadar da, bundan vazgeçmeyeceğiz."