Meral Akşener'den çarpıcı açıklama! Muhalif medyaya çirkin saldırılar var!

Karar TV Youtube kanalının canlı yayın konuğu olan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu...

Karar TV Youtube kanalının canlı yayın konuğu olan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. Akşener, salgın nedeniyle kepenk kapatan esnafa devletin para yardımında bulunması gerektiğini belirtirken, tek adam sisteminin Erdoğan'a da zarar verdiğini belirtti.

İYİ Parti Lideri Meral Akşener, Karar TV Youtube kanalında, Elif Çakır, Ahmet Taşgetiren ve Yıldıray Oğur'un sorularını yanıtladı.

Koranadan ekonomiye, siyasetten bölgemizdeki gelişmelere kadar önemli açıklamalarda bulunan Akşener, "Türkiye hizmet ve inşaat sektörüne kaydı. Biz inşaat yönelinmesin demiyoruz ancak yanlış bir planlama var. Mesela yarını kurtarmak için şu mutlaka yapılmalı, kepenk kapattırılmış esnafların istihdamlarını garanti altında tutmak için, çalışan başına devlet 10 bin lira para vermelidir. Bunun 1 yılı ödemesiz olmalıdır" şeklinde konuştu.

Akşener, Varlık Fonu'nun hazineye paralel bir yapı oluşturduğunu ifade ederken, tek adam sisteminin Erdoğan'a da zarar verdiğini ve tek çıkış yolunun parlamenter sistem olduğunu ifade etti.

İYİ Parti lideri, HDP yöneticilerinin "PKK ayrılıkçı bir terör örgütüdür" demediğini belirterek, "Bana bu çok soruldu. HDP’yi nerede konumluyorsunuz, PKK’nın yanında konumluyoruz." dedi.

Akşener ayrıca, Ankara Baro'sunun Diyanet İşleri Başkanlığı'na yönelik açıklamasındaki ifadeleri de doğru bulmadığını belirtti.

Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde;

Umreden gelenlerle ilgili karantina uygulanabilseydi en başında. Özellikle İran sınırı başta olmak üzere sınırlarımızda tedbirler alınabilseydi daha farklı bir sonu içle karşılaşabilirdik. Bizim ekonomimiz korona ile kırılgan bir aşamada karşılaştı.

"SALGIN SONRASI EKONOMİ İLE İLGİLİ PROBLEMLER ORTAYA ÇIKACAK"

Sağlık ordusu dediğimiz insanlar, canla başla mücadele ediyor burada başarılıyız. Milletimiz de talimatlara olabildiğince uydu. Dolayısıyla hem insanlarımız hem de sağlık çalışanları mücadele konusunda başarılı. Ancak bu salgın, bizlerin uyarıları dikkate alınsaydı bu seviyelerde olmayabilirdi. Biz vaka sayılarında 7’nciyiz. Vaka sayılarında bir belirsizlik var. İnşallah bu salgın mümkün olduğunca az hasarla atlatılabilirse, ekonomi ile ilgili problemler ortaya çıkacak. Ben sayın Erdoğan’a cumhurbaşkanı sıfatı ile siyasi parti genel başkanları ile ister tek tek ister bir arada görüşmede bulunmasını önerdim. Hala bu talebimde ve önerimde ısrarlıyım.

DOLARIN DURUMU

Şimdi, biz 16 Nisan 2017 yılında bir sisteme geçtik. 2017 yılında bu yana herkesin cebinden 8 bin lira gitti. Gayri Safi Milli Hasıla tek başına 8 bin 500 dolara düştü. Şimdi damat bakan, sürekli olarak paketler açıklıyor fakat o paketlerin reel sektör, çalışanlar, 211 bine yakın esnaf kapandı, bunların çalışanları ve küçük esnaf, yüzde 90 istihdam yaratan yerler, bunlarla ilgili ne yapısal ne de diğer şekilde bir paket yok ortada. Merkez Bankası’nın ihtiyat akçesi gitti, yapmayın etmeyin dediler.

İşsizlik fonu vardı, o da yok. Merkez Bankası şu anda devlet tahvilini satın aldı. Varlık Fonu diye anlamadığımız ayı bir alan var. Bütün bunlara baktığımız zaman, zaten yüzde 15 işsizlik var. Ben koronadan önce büyükşehirleri gezmeye başladı. Buralarda gördüklerimi hükümet ile paylaştım. Mesela müşterinin alım gücü düşmüş. Mesela bu kasapta da kuruyemişçi de de aynı.

Kazak satan yerde de aynı. Ürünlerin geliş fiyatında ciddi yükselmeler var. Dolayısıyla cirolar yerinde kalıyor ancak kar oranı ciddi anlamda düşüyor. Koronadan önce söylenen şey şuydu, ne olur bu kiralardaki stopajı bir şekilde çözdürün. İşsizlik ve EYT’liler sorunu vardı. Mesela EYT’liler erken emeklilik gibi görüldü ancak daha ucuz iş gücü sebebiyle işlerinden çıkarıldılar. Yevmiye ile çalışıyorlardı.

"KEPENK KAPATTIRILAN ESNAFA DEVLET 10 BİN LİRA PARA VERMELİDİR"

Şimdi biz koronaya bu tabloda yakalandık. Damat bey bakan olduğundan beri 8-9 paket açıklandı. Burada öncelik sıralaması var. Türkiye hizmet ve inşaat sektörüne kaydı. Biz inşaat yönelinmesin demiyoruz ancak yanlış bir planlama var. Mesela yarını kurtarmak için şu mutlaka yapılmalı, kepenk kapattırılmış esnafların istihdamlarını garanti altında tutmak için, çalışan başına devlet 10 bin lira para vermelidir. Bunun 1 yılı ödemesiz olmalıdır, faizi 10 bin lira tutuyor Türkiye için.

Bu yollar, tüneller gibi cebimizden giden paranın 3’te 2’si gibi paraya tekbul ediyor. Bunu hemen 1 yıl sonra da heömen faizi alınabilir. Daha enterasanı ihracatçı çok zor durumda. Bu insanların ürettikleri ara mamuller var. Bunlar gümrükte bekliyor. Devletin ihracat yapan firmalara da yardım etmesi gerekiyor. Türkiye’nin bel kemiği olan sanayi alanları var, oralarda da devlet hisselerini satın alarak, sözleşme şöyle yapılmalı. Alınan fiyattan hisseler zamanı geldiğinde geri verilmeli.

"VARLIK FONU HAZİNE'YE PARALEL BİR YAPI OLUŞTURUYOR"

Varlık Fonu hem kuruluş aşamasında, hem de sonra çıkan kanun ile Hazine’ye paralel bir hale geldi. Mesela Çaykur’un fon içerisindeki pozisyonuna baktığımız zaman zarar etmiş. Biz Varlık Fonu’nun kuruluş biçimine karlıydık. Varlık Fonu 96 yıllarında Norveç’te petrol ve gaz bulunması nedeniyle kuruldu. Biz ise var olanları sistemin içine koyarak, ne olduğu belirsiz bir yapıya getirdik. Varlık Fonu borçlanma alıyor ama garantiyi Hazine veriyor. Ben rahmetli Özal’ın kurduğu fonları hatırlıyorum, şirketlerin fonun içerisine koyması Danıştay denetiminden uzak tutulma amacı. Mali sistem açısından bu Varlık Fonu sakıncalı, çünkü Hazine’ye paralel bir yapı oluşturuyor. Özal dönemindeki o fonların, sonraki aşamalarda Varlık fonundaki endişelerin karşılığı bulunması ile Hazine’ye devredildi ve Meclis’in denetimine açıldı.

"GÖNDERDİĞİMİZ YARDIM UÇAĞININ İKİNCİSİ İNMEDEN ABD PYD'YE YARDIM ETTİ"

Evet yurtdışına yardım yapılıyor bu bir pr çalışması olabilir ama bu Türkiye adına değil Erdoğan adına yapılan bir siyasi iletişim metodu haline döndü. Mesela ABD’ye yardım uçağının ikincisi daha inmeden, Amerika PYD’ye yardım etti ve terör örgütü teşekkür etti. Mesela biz Irak’a yardım ettik, Barzani’ye PKK yöneticileri teşekkür etti bu yardım için. Türkiye için bu yardımlar bir pr olamaz. İtalya ve İspanya’ya yardım ettik. İtalya’nın hasılası 30 bin dolar, bizimki çok daha düşük. Geliyoruz yine Sultanahmet Camiisi’nde sadaka dağıtıyoruz. Bu bakış açısı Erdoğan’ın siyasi iletişimini öne koyuyor. Mesela benim 11 Şubat’ya söylediğim konulardan biri de girmemesini sağlamaktı virüsün, girdikten hemen sonra 3 haftalık bir karantina uygulansaydı nasıl olurdu. Yavaş yavaş alınan tedbirler maliyeti çok daha yükseltti. Bize farklı farklı suçlamalar yapanlar, manidar bir duruma getirdi olayı. Allah, kınadıklarımızla imtihan ettiriyor.

"MUHALİF MEDYAYA ÇİRKİN SALDIRI DURUMU VAR"

Ben medyanın hakkımda kampanya yürütmesine alışkınım. Şimdi 28 Şubat için şöyle bir durum var. Bütün iktidarlar, medyayı ele geçirmeyi ve kendisini desteklemesi için teşvik etmeyi ister. Ancak o dönem hiçbir iktidar propaganda medyası oluşturmadı.

O zamandan bu yana farklı yapılan şu. Benim deyimimle oligarşik elitist bir yapı oluştu. Kartel medyası lafı bana aittir ancak o zaman nasıl diyeyim çok net bir kavga verilmişti. Mesela ben hiç cinsiyetim üzerinden o güçlüleri tarafından eleştirilmemiş veya tanımlanmamıştım, siyasi eylemlerim ve duruşum üzerinden argüman geliştirerek dövüldüm. Oğlumun adı geçmedi mesela, eşimin adı geçmedi mesela. Aileme yönelik bir tutum alınmadı. Özne Meral Akşener’di orada. Ancak medyanın eleştirilerinin hepsi siyasi argümanlar üzerindendi.

Şimdinin gazetecimsi insanları kadınlara yönelik cinsiyetçi bir yaklaşımları var. Bu tarz çirkinlikler yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. Bu bir zihniyettir. O zamanlar eleştiri vardı ve tutumlar eleştirildi. Biz de hiçbir gazeteciyi mahkemeye vermezdik. Gazetecinin kendi tutumunun dışından bir gazeteciyi eleştirmesi, belki gazetecinin tutumunu da değiştirebilir.

Muhalif medyaya yönelik de çirkin saldırı durumu var. Mesela ben kadın kimliğim üzerinden çok çirkin saldırılara uğradım. Kadın kimliğime yönelik bir saldırı vardı mesela geçtiğimiz günlerde. Meclis’te kadın bedeni üzerinden küfürlerin uçuştuğu ve kimsenin ayıplamadığı bir dönemdeyiz. Bırakın hukuku ancak ayıplanmıyor.

"ZAHİT AKMAN BENİ ARADI"

Vicdan ile ilgili olarak sınıfta kaldılar. Sadece kendi özelimden bahsetmiyorum. Yıllar evvelden gelişmeye bir durum, Meral Akşener ile ilgisi yok. Bir motta var burada hiçbir kutsal önemsenmiyor. Şimdi, bana genellikle şunu soruyorlar. Sizin sayın Erdoğan ile bir dostluğunuz vardı, ne oldu da değişti. Şimdi sayın Erdoğan belediye başkanı olduğu zaman, güçlünün hukuku çerçevesinde hapse gitti. Şimdi ben orada Meral olarak da sayın Erdoğan’ın yanında durdum. Çünkü yanlış ve hukuksuzdu. Milli irade, seçilmiş bir belediye başkanını, milli iradenin yok sayıldığı bir süreçti ve ben orada Erdoğan’ın ve ailesinin yanında durdum. Mesela Zayit Akman beni aradı. Emine Erdoğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan hapse gidince evlerinin önündeki polis çekilmiş bunun haberini aldım ve ben Kanal 7’ye bağlandım çok sert bir konuşma yaptım. Durum düzeltildi. Ben aynı yerdeyim.

"AKP SEÇMENİ BAKANLARLA GÖRÜŞEMİYOR"

Bugünleri gördük, keşke doğru çıkmasaydı. Ekonomik olarak kötü duruma geldik. Pandemi yönetiliyor şu anda gayret ediliyor güzel ama şu anda bir eşgüdüm söz konusu değil. Büyün öneriler veriliyor ve karar Erdoğan’dan bekleniyor, sistem böyle bir şey çünkü. Erdoğan’ın her şeyi bilmesi mümkün mü? Sağlık Bakanlığı burada koordine etmeli durumu. Bilim Kurulu’nun önerileri de yerine getirilmelidir. Bütün bunları tek bir kişinin iki kişinin arasından beklememeliyiz. Burada sayın Erdoğan da olmayabilirdi. Meclis lavğ edildi. AK Parti seçmenlerinin, bakanlar ile görüşebildiğine inanmıyorum.

"17 SENEDEN BU YANA AYRILIKLARIMIZ DAHA DA DERİNLEŞTİ"

Bakanları atayan irade sadece Cumhurbaşkanı. Biz ne ekonomide ne de hızlı karar alma süreçlerinde başarı sağlayabildik. Erdoğan bir insan neticesinde ve her türlü kararı almak zorunda. Ben bu kararları hayal edemiyorum. Böyle bir sistem Türkiye’yi yönetemez. Hepimizin incindiği yanlışların arkasında bu var. Ben AK Parti seçim kazandığından Gül’ü aramıştım. Bu millet size büyük bir güç verdi. Millet devlet kaynaşmasını başarabilirsiniz.

17 seneden bu yana bizim bütün ayrılıklarımzı daha da derinleşti. Hala algı yönetimi ve ihtiyaç önde. Hala siyasal iletişim yöntemi kullanılıyor. OECD, bizim için problemlerini doğru tespit edemez diyor. Dolayısıyla önceliklerini doğru tespit edemezler ve kaynaklarını doğru kullanamazlar, daha da fakirleşirler. Bize Cumhurbaşkanı hükümet sistemi gelince manzara daha da ortaya çıktı.

Ben AK Parti’nin kurucusu olmaktan vazgeçtim. Ayrıldığım zaman kimse bana bunları sormamıştı. O zaman AK Parti iktidar olmamıştı ve yeni kurulmuş bir partiye objektif bakamamış olmamıştım. O zaman içerinde bir eleştiri yapmadım ama AK Parti ile uyuşmadım, orada başka türlü bir anlayış mevcuttu.

Bize bir araya geldiğimizde eski partilerin kökleşmiş alanlarını yok ederek, önümüze bakmak ile başladık. Erdoğan, bizim evimizden insanlarla görüştük. Bana dedi ki, Rahmetli Özal’ın 4 eğilimi gibi bir parti kuracağım dedi. Ben dedim ki bunu yönetmek çok zor, Türkiye’nin bir demokrasi mücadelesine ihtiyacı var. Uzlaşarak yürümeliyiz demişti. Şu anda gördüğümüz o ki bazı şeyleri uzlaşarak yürütemiyorsunuz.

"ABDULLAH GÜL CHP'NİN ADAYI OLABİLİRDİ"

Ben bir kişinin ki sayın Abdullah Gül çok saygı duyduğum bir insandır. Bugüne kadar hakkında bir kelimem yoktur ki onu rencide etsin. Dolayısıyla ne Sayın Gül’ün ne de bir başkasının aday olmasını istemiyorum gibi bir hadsizliği yapmam mümkün değil. Benim aday olacağım, arkadaşlarım ve yakın çalışma arkadaşlarım tarafından açıklandı .Sayın Kılıçdaroğlu ile konuştuğumuzda CHP’nin adayı olabilirdi.

"100 BİN İMZAYI TOPLAYAMASAYDIM, ADAY OLMAYACAKTIM"

Mesela İYİ Parti’nin seçime girmemesi için erken seçime gidildi. Kılıçdaroğlu’na gittim ve 15 milletvekili arkadaşı kendisinden rica ettim ve bu arkadaşları geçici olarak geldiler. Baktığınız zaman benim 100 bin imza ile uğraşmam lazımdı, ya toplayamasaydım. 15 vekil ile beraber grup gördük ve grubun adayı olabilirdim ama ben bunu yapmadım. Sadece seçime girebilmek için o arkadaşlarla, sadece talebimiz buydu ve ben 100 bin imza ile aday oldum. Toplayamasaydım aday olmayacaktım. Sayın Gül’e herhangi yanlış bir tutumumun olmadığı gibi başka bir adayımız için de bunu yapmadım.

"CÜZDANSIZLAR VE VİCDANSIZLAR ARASINDAKİ KAVGADAN KORKUYORUM"

Muhafazakar takım için söylüyorum. Biz 40 kişiyiz, birbirimizi iyi biliriz. Çok iyi bir politik hayat geçirilirdi, ithilaf sahaları üzerinden oylar devşirildi. Bu yüzden Gül’e devlet ve milletin birleşmesi lazım, inşallah birleşişiniz dememin sebebi buydu. Tayyip beyin siyasi algoritması bu, böl, parçala yönet ve kutuplaştır. Ancak bu artık karın doyurmuyor. Mesela siz pandemi ile açıklama yapıyorsunuz, Kemal beyi yalancılıkla suçluyorsunuz. Bu çok konforlu bir durum. Bağırın çağırın harika bir şey ama ekonomi gidiyor.

Cüzdansızlar ve vicdansızlar arasındaki kavgadan korkuyorum. Sayın Erdoğan bugüne kadar halkın arasında vatandaşlın ve kendi seçmeninin önceliklerini takip eden birisiydi. Gitti mi Saraya? Türkiye’de muhafazakarların da kendisini sorgulaması gerekiyor. Dinin temel noktalarından biri cidan ve merhamettir, biz bunu kaybettik. Böyle bir sistemin içerisinde siz çıkıyorsunuz, dindar bir cumhurbaşkanı olarak önüne gelen çok kötü bir dil ile hakaret ediyorsunuz. Bu cumhurbaşkanlığı makamını da çok zorlayan bir durum. Saray öyle bir durumdur ki sizi vatandaştan koparır. Saray size ait bir durum oluştur.

Güney Amerika’nın faşist yöneticileri devriliyor ve hiçbiri saraydan çıkmıyor. Daha sonra bir Marksist de saraydan aynı hayat tarzını benimsiyor. Dolasıyla kapsayıcılık çok önemli bir durum. Bu pandemi sayın Erdoğan için çok büyük bir şanstı. Dolayısıyla olmuyor ve olamıyor, konforlu sisteminden kopamadı. Sizin temsil ettiğiniz o dindar alan için o insanların vicdanını dinlemek zorunda, dinliyor mu hayır dinlemiyor. Çünkü sayın Erdoğan bu ülkenin babası, kimimiz nankör, kimi de gıcık. Baba rolü ile ülkede adalet dağıtıyor ama bu bakış açısı yanlış.

MÜŞTERİ GARANTİLİ YAPILAR

Demokrat Parti dönemindeki tutum genel bir sorun doğru. Biz Türkiye’de 12 Eylül Anayasası’nın her şeyini değiştirdik, siyasal parti yasasını değiştirmedik. Bu yanlışı derinleştirerek götürmek doğru değil. Benim bahsettiğim sayın Erdoğan’ın politika yapma durumu. Kapsayan ve kucaklayan bir politik duruşa ihtiyacımız var mı?

Evet var. Şimdi ben İYİ Parti Genel Başkanı olarak diyorum ki sayın Erdoğan bizlerle konuş. Diyoruz ki Damat bakana yanlış yapıyorsunuz kardeşim. Bütün siyasi partilerin önemli işler görmüş ekonomistleri var, diyoruz ki heyet oluşturun. Biz de Durmuş Yılmaz, İsmail Tatlıoğlu, Cihan Paçacı var. Diyoruz ki böyle bir yapıyı toplayın diğer siyasi partilerle birlikte. Kalkınma planı oluşturun. Parça parça tedbirler alarak olmuyor. Bu alınan tedbirler yetmez. Kaynak diyorlar, fonu ne yaptınız. Akçeler gitti. Mücbir sebep üzerinden havalaanları ve müşteri garantili yerleri ödemeyin. Mesela 500 lira yoksul ailelere verilmesi gerekiyordu, tüketimin de devam etmesi lazım. Ben tarihçiyim not düşeyim, tencere bütün iktidarları götürür.

"TEK ADAM SİSTEMİ ERDOĞAN'A DA ZARARI VAR"

Biz önerilerle makulü arayan bir siyasi partiyiz. Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doğrularını onaylanınca, hayda bunlar beraber mi olacak diyorlar. Bizim tek bir talebimimiz var. Güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönmek. Tek adamın sisteminin sayın Erdoğan’a da zararı var. Bu otoriterlik zararlı.

En önemlisi fakirleştik. Adam başı her birimizin cebinden yıllık 8 bin lira gitti. Bu sorun sistem ile bağlantılı bir sorun. Mesela parlamenter sistemin eksiklikleri yok muydu vardı. Halkı demokrasi ve Cumhuriyet trenine bindirme mücadelesi vardı. Bu DP, MHP, AK Parti ve diğer partilerin dili budur. Mesela Demokrat Parti aslında liberal bir parti idi. Liberalizm o dönemde sol bir kavramdır ancak dine saygılıyız dediği için sağda konumlanmış bir siyasi partidir.

"PARLAMENTER SİSTEM DIŞINDA ÇIKIŞ YOLU YOK"

Güzelleştirilmiş ve güçlendirilmiş bir parlamenter sistemi gerekli, bunun dışında bir çıkış yolu yok. Başkanlık sisteminin dünyada uygulanan modelleri bizde yok. Bu sistemi değiştirmek gerekiyor nasıl değiştireceğiz. Mesela sayın Davutoğlu bir parti kurdu ve onlar da aynı eleştirilerde bulunuyor. Onlar da güçlendirilmiş parlamenter sistemi savunuyoruz. Bu süreçte fakirleştik.

"ANDIMIZ KONUSUNDA MHP'DEN SES YOK"

Ben başından bu yana sayın Babacan ve Davutoğlu’nun kurulma aşamasından beri kurulmalarının Türkiye demokrasisine faydalı olacağını söyledim. Çünkü renk, seçenek ve siyasi rekabet seçmene yarar. Dolayısıyla kendilerine başarılar diliyorum. Her ikisini de aradım. Davutoğlu ile zaman zaman görüşme imkanımız oluyor. Ali Babacan’ın da genel merkezleri oturunca ziyaret edeceğim. Çünkü biz arkadaşız. Birbirimizi tanıyoruz. Dolayısıyla her ikisine de başarı diliyorum.

"CUMHUR İTTİFAKI DUYGUSAL BİR İTTİFAK"

Cumhur İttifakı çok duygusal bir ittifak. Birbirlerinin yanlışlarında da varlar. Andımız konusunda MHP’nin 1 metre yerinden zıplaması gerekir ama ses yok. Benim tanıdığım Erdoğan, infaz yasasını çıkarmazdı. Ama bunlar bir bütün ve duygusal bir ittifak var. Neredeyse tek parti haline dönen bir ittifak var. Bizim vatandaşın ihtiyaçları temelleri üzerine bir bir araya gelme durumumuz var.

Yan yana geçmiş ve iç içe geçmiş bir ittifak diyemeyiz ama tüzel kişilerin bir arada olduğu bir ittifak anlayışı var. Rahmetli annem, kul kurar, kader gülermiş derdi. Yarın neyi getirecek bilmiyoruz ama Millet İttifakı’nın 31 Mart işbirliği nasıl oluştu. Biz Eylül’den bu yana tartıştık bunları ve sonuçta ittifak çıktı. Biz bunları en detaylı ayrıntılara kadar tartıştık. Ben arkadaşlarıma Cumhur İttifakı’nı da söyledim.

"MANSUR YAVAŞ'IN ADAYLIĞINDA TESİRİM OLDU"

Seçmen umudu asıl hedef, İstanbul ve Ankaraydı. Mesela sayın Mansur Yavaş’ın adaylığında tesirim olmuştur. Ekrem İmamoğlu sayın Kılıçdaroğlu’nun tercihidir ancak daha sonra çok çalıştım. 31 Mart’tan sonra çok çalıştım. DYP'nin seçmene bakışı çok önemlidir ve biz buradan ders çıkardık. İstanbul ve Ankara’nın kazanılması seçmenin umudunu artırdı. 31 Mart’ta AKP ve CHP seçmenlerinden bazıları sandığa gitmedi ve seçimden sonra bir hata yapıldı. Seçim tekrar edildi ve bu seçimi İstanbullu kazandı. Hiçbir siyasi parti kazanmadı. Belediye başkanlarına bu çemkirmenin ardından İstanbul ve Ankara’nın kazanılması var. Bu belediyeler devlerin organları. Kırmızı ve mavi kuvvetler bakış açısı var şu anda.

Belediyelerin mahalle organizasyonlarına kadar yapısı var. Bu belediyeler, AKP’de kalsaydı PKK’lı FETÖ’cü diye iftiraya uğrar mıydı? Hayır uğramazdı. Burada birleştirici bir dil kullanmak varken, ayrıştırıcı bir dil tercih ediliyor.

"HDP'Yİ PKK'NIN YANINDA KONUMLUYORUZ"

Sayın Erdoğan’ın iteklemesine bakmayın yarın lazım olur hemen. Dolmabahçe toplantısı organize edilir. Bugünün paradigması böyle. Bugün bizleri, yarın Babacan’ı Davutoğlu’ nu suçlamak için adım atabilirler. Bana Hewal Meral diyorlar, böyle ağır propaganda var. HDP’nin seçmeni ile yöneticileri arasında fark var. Hiçbir seçmen siyasi partilerin tabulu malı değildir. İmamoğlu’na İstanbul’da oy dindar Kürt seçmenlerin olduğunu biliyorum. Demek ki bu seçmenler kimsenin tapulu malı değil.

Ancak HDP’nin yönetici kitlesi ile bu oy verenler arasında bir fark var. HDP yöneticileri, PKK ayrılıkçı bir terör örgütüdür demiyor. Bana bu çok soruldu. HDP’yi nerede konumluyorsunuz, PKK’nın yanında konumluyoruz.

Yani Cumhurbaşkanı’nın ağzından her şey söyleniyor ama milletvekili maaşı alıyorlar, devlet yardımı al-maya devam ediyor. Bize hak olan devlet yardımı verilmedi ama HDP barajı aştığında verilmişti. Böyle ikircikli bir durum var. Bunun sonucu insanların oy verdiği siyasi partiyi sorgulamasına yol açar. 24 Haziran’da çok çirkinlikler yaşandı. Belediye meclis üyesi arkadaşlarımız bunların tamamı Kürt. Bu insanların vatandaşlık numaraları ile bilgileri yayınlandı. Kocaeli’de yaşayan bir Abdullah Uçar var ve dedim çıkar mısın dedim. Konuşurum ve diyecek ki dedi, ‘Ben Kürtüm ama PKK’lı değilim” dedi, ben bağırdım ve dedim ki Kürdüm, PKK’lı değilim de dedim.

"BU İKTİDAR ABDULLAH ÖCALAN İLE EL SIKIŞIYOR"

Bu iktidar Abdullah Öcalan ile el sıkışıyor. HDP’li seçmeni Öcalan ile el sıkışarak yönetebileceklerini sanıyorlar. Evlerin içine tıkıldık ve birbirimize verdiğimiz zararları gördük. Sonuç itibariyle Öcalan’a bugün görüntülü görüşme imkânı tanındı. Ben gönderdim demek, ben biliyorum demek yakınlıktır. HDP’nin de üzerine düşen çok iş var. Yöneticilerinin bu netlikte tavır koyabilmeleridir. Ancak bu tavrı ortaya koyamıyorlar. Bizim tutumuz budur. Eleştirilebilir, başka siyasi yapılar da daha farklı yollarda yürüyebilirler. Ben yıllarda hoşgörü sözüne çok itiraz ediyorum. Biz birbirimize saygı duymalıyız. Türkiye’de saygı ortamı kalmadı.

"ANKARA BAROSU'NUN AÇIKLAMASINI ÇOK YANLIŞ BULDUM"

Baro’nun açıklamasını çok yanlış buldum. İnsanları, müminleri çağlar ötesinden gelen ses diyerek nitelendirmesini yanlış buldum. Diyanet İşleri Başkanı’nın kişiliğinden kaynaklı itirazlar başka bir şey. Yıllardı cari hukukla dini hukuk arasında vaaz edilen durumu söylemek istiyorlar. Mesela yıllardır camilerden Kur’an içerisindeki haramları duyduk. İçki içmek mesela, Türkiye’de içki içiliyor ve üretiliyor mu? Yıllardır imamlar, içki haramdır diye gelen imamların içki içen şahısları hedef gösterdiği görüldü mü? Hayır, inanır veya inanmaz saygı duyacaksınız. Din adamının görevi Kuran-ı Kerim’deki haramları insanlara göstermektir. Baro’nun açıklamalarını çok yanlış bulduğumu söylemek isterim. Fakat biz de bu gerilimli işlerden bıktığımızı söylemek isterim.

KORONA SÜRECİ

Burada bilim adamlarının söylediği günlük 10 vakanın altına düşmesi ile birlikte normale dönüleceği yönünde. İkinci bir dalganın önüne geçilmesi gerekiyor.