"MELİH MERİÇ BENİ İSTEMEDİ,HABERTÜRK'TEN KATAKULLİYLE AYRILMAK ZORUNDA KALDIM" ATILGAN BAYAR'IN AÇIKLAMALARI EZBERLERİ BOZACAK!

Akşam yazarı Atılgan Bayar, bugüne kadar hiçbir yerde açıklamadığı, kimseyle paylaşmadığı 'basın sırları'nı ve medyanın buğulu dünyasını anlattı.


Atılgan Bayar, analitik yazılarıyla Türk medyasında dikkat çeken bir isim. Çocuk denecek yaşta gazeteciliğe başlayan, işin mutfağında hamur yoğuran ve basın tarihimize ismini nakşetmiş ustalarla çalışma ayrıcalığına nail olmuş bir gazeteci.


Bu sefer sözü fazla uzatma niyetinde değilim. Atılgan Bayar ile saatler süren bir mülakat gerçekleştirdik ofisinde. Bugüne kadar hiçbir yerde açıklamadığı, kimseyle paylaşmadığı 'basın sırları'nı ve medyanın buğulu dünyasını sadece bu söyleşide Renkhaber'e açtı.


Basının kilometre taşlarından Ercan Arıklı ve Ufuk Güldemir gibi isimlerle ilgili en özel bilgiler işte bu röportajda olacak sadece. Özellikle ikinci bölümüyle Türk medyasındaki ezberleri bozacak olan 'Atılgan Bayar - Renkhaber Özel' röportaj dizisinin ilki şimdi tüm çarpıcılığıyla sizlerle...


Ali Ersin Kelleci-Renk Haber


'Çocuk yaşta Turgut Özal ile röportaj yaptım'


Gazeteciliğe nasıl adım attınız?


17 yaşımda Gösteri dergisinde çalışmaya başladım. Lise çağlarında edebiyat ile çok ilgiliydim ve Gösteri'de Doğan Hızlan ile çalışıyordum. Bu aslında edebiyat dergiciliğiydi. Ondan sonra da sırasıyla; Tempo, Meydan, Hürriyet, Milliyet diye devam etti.


Edebiyat dergiciliğinden haber dergiciliğine geçiş yapmışsınız. Nasıl oldu bu? Farklı kulvarlar nihayetinde.


Gösteri'de dergiciliği ve gazeteciliği aynı anda öğrendim bir bakıma. Dergi nasıl yapılır, yayıncılık nasıl yapılır gibi soruların cevabını buldum yaşayarak. Dolayısıyla bu geçiş gayet olağan bir şeydi. Genelde Türk medyasında birçok entelektüelin, gazetecinin geçmişinde de bu tür bir yayıncılık vardır. Daha sonra süreç içinde medya mantığının da oturmasıyla kulvar değiştirmişlerdir çoğunlukla.


O dönemlerde Harfin isminde bir de şiir kitabınız çıktı. Hangi tarihe tekabül ediyor?


1999'du yanlış hatırlamıyorsam. 20 yaşımda olmam gerekiyor.


Genç yaşta bir şiir kitabı çıkarmak... Nasıl esti böyle?


Lise zamanlarımda, Gösteri, Defter gibi dergilerde şiirlerimi yayınlıyordum. Daha sonra Ankara'da arkadaşım Levent Yılmaz bir yayınevi kurmuştu, "Gel kitap yapalım" dedi ve bu şekilde Harfin ortaya çıktı.


'Tempo'da işi öğrendim'


Tempo'da neler yaptınız?


Tempo ilk profesyonel deneyimimdi aslında. Orada işi öğrendim. 'Gazetecilik nedir, başlık nasıl atılır, spot nasıl çıkarılır' gibi birçok şeyi orada öğrendim. Deneyimli bir gazeteci topluluğuyla beraberdim burada. Emre Aköz, Metin Soysal, Ruşen Çakır ve daha birçok isim vardı. Açıkçası o dönemde gazeteciliğin mutfağında yer alıp öğrendim bu işi. Ve Emre Aköz'ün de çok büyük katkısı oldu bana.


'Emre Aköz'den çok şey öğrendim'


Ne gibi?


Çok şey öğrendim Emre Aköz'den. Sürekli yardımcı oluyordu. Tersten düşünmeyi öğretti bana. Bir habere tersten nasıl bakılır, sıradan bir haberin içinden bomba bir haber nasıl çıkarılır gibi birçok şeyi ondan öğrendim. Benden büyük ve deneyimliydi halihazırda. Bunun yanında entelektüel dünyanın bakış açısını gazeteciliğe katabilmeyi de ondan öğrendim.


Görevi neydi dergide?


Yanılmıyorsam yazıişleri müdürüydü.


'Nokta'ya Ercan Arıklı istedi beni'


Tempo'dan sonraki durağınız neresi oldu?


Nokta. İlginç bir deneyimdi o da. Ercan Arıklı istemişti beni oraya.


Kaç yaşındaydınız?


19 ya da 20 yaşımdaydım.


'Torpilim yoktu'


Bu kadar genç bir yaşta nasıl böyle sivrilebildiniz? Arkanızda önemli bir güç mü vardı?


Vallahi hiç öyle şeyler olmadı. Torpil de söz konusu değildi, birilerinin arkadan beni iteklemesi de. Çok fazla da kimseyi tanımıyordum zaten. Bu biraz içinizdeki gazetecilik ruhu ve huyuyla ilgili bir şey bana göre. İçinizde varsa o huy, bir yerden sonra görülüyor bu. Onun saklanması, yok sayılması mümkün değil. Ercan Bey de yaptığım işlerden gördü sanırım bunu ve çağırdı. Fakat öyle bir muamele de bulundu ki bana, bir sürpriz oldu benim için.


Ercan Arıklı: Bundan sonra Atılgan atacak haber başlıklarını!


Ne oldu?


Götürdü yazı işleri toplantısına beni ve odada bulunanlara, "Bundan sonra haberlerin başlıklarını Atılgan atacak" dedi. Ve Nokta'da da o zamanlar öyle güçlü bir ekip var ki; Haşmet Babaoğlu, Haşim Akman,Ali Boratav, Sefa Kaplan ve daha birçok deneyimli isim. Şimdi böyle bir yerde, 19 yaşında bir çocuk için,"Atılgan yapacak bunu" deyince şaşırıyorsunuz ister istemez.


O an ne hissettiniz?


Pek bir şey hissetmedim açıkçası. Çünkü uzaylı gibi kaldım. Kimse konuşmuyordu benle. Haşim'le Haşmet'in biraz yakınlığını gördüm o dönem. Daha sonra geçmişten beri ilişkimin olduğu Sefa Kaplan'ın desteği oldu. Ama genelde çok canım sıkıldı ve bıraktım.


'Nokta'da sahiplenilmedim'


Sahiplenilmediğiniz için mi?


Tabii tabii. Orada bana verilen işi yapabilme şansım yoktu. Çok iyi dergiciler var ve sen 19 yaşında bir çocuğu getiriyorsun, "Bundan sonra bu arkadaş yapacak şu işi" diyorsun! Böyle bir şey mümkün değil.


Ercan Arıklı neden böyle bir şey yapmış olabilir?


Vallahi neden yaptı, bilmiyorum.


'İşten ayrıldığım halde maaşım ödendi'


Eee, devamında neler oldu?


1 ay sonra işte çıktım, gittim Bodrum'a. Fakat ilginç bir şey oldu. Ercan Bey maaşımı ödemeye devam etti.


Ercan Arıklı maaş için ne dedi?


İş yapmadığınız halde?


Tabii tabii. Bodrum'da yaşıyorum, tatil yapıyorum işte. Ama uzunca bir dönem maaşım da yatmaya devam ediyor. Ta ki Aktüel dergisi çıkana kadar. Aktüel'e gittim o dönem, Gülay Göktürk yayın yönetmeniydi. O sırada Ercan Bey'e, "Çıkıp gitmiş olmama rağmen uzunca bir dönem maaşımı ödediniz. Niye?" diye sordum. "Geldin ya yavrucum işte. Nasıl olsa dönecektin" dedi.


Ondan sonra da Aktüel dönemi başladı benim için. Ve Aktüel, o dönemin en parlak yayınıydı. Orada hakikaten ilginç haberlere imza attık. Bunun yanında kavramlar ürettik. Sosyoloji'yi de habere çevirerek, insanların biraz da olsa zihnini açacak işler yaptık 'Medya maydanozları', 'Neo Osmanlılar' gibi.... Türk basınının enerjisinin ve zekasının en yüksek olduğu dönemlerdi bence o zamanlar.


Sizin göreviniz neydi?


Muhabirdim. 2 yıla yakın muhabirlik yaptım.


Ses getiren işlere imza attınız mı?


Birkaç şey oldu tabii o zamanlar.


Turgut Özal'ın ölmeden önceki son röportajı


Mesela?


22 yaşımdayken, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'la röportaj yapmıştım. İlk defa bu kadar genç birine röportaj vermişti. O dönemler basında belli başlı isimlere veriyordu röportaj. Ertuğrul Özkök, Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand gibi birkaç isim dışında kimse başaramıyordu bunu.


Baştan başlayalım o zaman. Nasıl gerçekleşti Turgut Özal röportajı?


Çok istiyordum röportaj yapmayı. 22 yaşımdaydım ve kendisinin de ölümünden 6 ay kadar önceydi sanırım. Son röportajıydı işte. Neyse, röportajı yapmayı çok istiyorum tabii. Yayın yönetmenim o zaman Alev Er idi. Gittim Alev Er'e, "Turgut Özal'la röportaj yapmak istiyorum" dedim. "Yapamazsın" dedi beceremezsin anlamında. Ben de "Hayır, yaparım" dedim. İddiacıydım o zamanlar. Sonra Cengiz Çandar'a gittim. "Cengiz abi, Cumhurbaşkanı ile röportaj yapmak istiyorum" dedim. Daha önceden dostluğumuz da vardı onunla. Hiç şaşırmadı. "Olur, ben söyleyeyim" dedi. Bu konuşmadan 3 gün sonra da dergiye bir telefon geldi. "Cumhurbaşkanımız yarın sabah 11.00'da sizi bekliyor" dendi bana. Çok güzel bir haber oldu bu benim için. Daha sonra sabah kalktım, gazetelere bir baktım PKK ateşkes ilan etmiş. Hani gazetecilikte tesadüfler olur ya, bu da tarihe geçecek bir tesadüftü. Gazetelerin manşetleri hep bu konuya ayrılmıştı, büyük bir heyecan vardı ortalıkta. Neyse uçağa bindim, çok heyecanlıyım tabii. Bir insanın karşısında böyle bir şans bir kere çıkar. Ama şimdi ilk röportajına gidiyorsun ve ilk röportajında Cumhurbaşkanı'nı sıkıştıracak soru soramazsın, yok böyle bir şey yani. Belki ileride samimiyet arttıkça olabilirdi bu; ama o an için mümkün değildi. Neyse girdim Çankaya'ya, oturuyoruz Turgut Bey'le. Ve belli bir süreden sonra sıkıştırmaya başladım. "Ateşkes" diyorum ve o beni tersliyor her defasında.


"PKK ateşkes ilan etti. Ne diyorsunuz bu konu için?" diyorum, "Bunları hemen alamazsın ilk röportajında" diyor. Baş yaveri vardı odada bizle birlikte ve o da çok nazikçe müdahale etmeye çalışıyordu sorulara. Gerçi bu sorularıma cevap alamadım ama o röportajda çok ilginç şeyler anlattı Turgut Bey bana. İşte Kürt sorununa bakışı, bu sorunun nasıl çözülebileceği vs. Yani bugün atılan adımları, yapılan şeyleri Turgut Bey o günden görmüştü.


Röportaj sonrası ilişkiniz nasıl devam etti?


Güzel bir dostluk kuruldu aramızda. Bazı insanlarla karşılaştığınız zaman, "Bu insanla misyonu, görevi ne olursa olsun dostluk kurulabilir" dersiniz. Turgut Bey'de de öyle bir şey vardı. 22 yaşındaki bir gazeteciyi dostu olarak kabul edecek bir olgunluğa sahipti. Bir yandan kızıyor, bir yandan seviyor. O kurduğumuz dostluk ölümüne kadar da devam etti.


'Özal röportajımın mükafatı kovulmak oldu'


Genç bir gazetecinin Cumhurbaşkanı'yla röportaj yapma başarısının geri dönüşü size nasıl oldu?


Kovuldum.


Kovuldunuz mu?!


Evet.


Röportajdan hemen sonra mı?


Hemen değil, bir süre sonra. O röportaj çok kırpılarak yayınlandı. Halbuki çok önemli şeyler söylenmişti. Ve o röportajdan birkaç ay sonra da kovuldum.


Neden peki?


Bilmiyorum vallahi.


'Ercan Arıklı yine elimden tuttu'


Ne yaptınız sonra?


Aldım çantamı, kapıdan çıkarken Ercan Arıklı ile karşılaştım. "Nereye gidiyorsun?" dedi. "Kovuldum Ercan Bey" dedim. "Geri dön sen" dedi. "Nereye döneceğim?" dedim. (Ve işte o sırada medya grubundaki diğer arkadaşlarım da hareketlenmiş 'n'oluyor' falan diye. Büyük bir başarının arkasından gelen kovulma ilginç bir şeydi çünkü.) "Git Esquire dergisinde yayın danışmanlığı yap" dedi. Emre Aköz yayın yönetmeniydi o sırada. Bir süre orada yayın danışmanlığı yaptım. Medya maceramız böyle devam etti.


'Ufuk Güldemir çok vahşiydi'


Ufuk Güldemir ile nasıl tanıştınız?


Milliyet'te, haftada bir Pazar günleri 'Ankara yazıları' yazıyordum. Bir gün televizyon izliyorum, Sadettin Teksoy'u gördüm. Kutuplara gitmiş, kızakta köpeklere vuruyor ve arkadan Shakspeare'in bir sözü geliyor 'Go, go the poor creatures of nature,' diye! Entelektüel bir cinlik saklıydı orada. Merak ettim bunu kim yapmış olabilir diye o an. Milliyet'te yazdım. Ertesi gün de Ufuk Güldemir'den bir telefon geldi bana. O zaman Star Haber'in Genel Yayın Yönetmeni idi. "Senle çalışmak istiyorum, birkaç televizyon projesi ver ve bana danışmanlık yap" dedi. Birkaç bir şey vardı ama parada anlaşamadık. "Ben çok para kazanmak isterim Ufuk abi" dedim. "Ne kadar kazanmak istiyorsun?" dedi. "Senin kadar kazanmak istiyorum" dedim. Ondan sonra işte beraber çalışmadık ama iyi birer dost olduk. Gecemiz, gündüzümüz beraber geçmeye başladı. Yani o kadar dost olduk ki, Ufuk abinin evinde odam vardı. Doğum günlerim, askere gidiş partilerim falan hepsi onun evinde oldu. Ama yani beraber iş yapmadık. İyi de olmuş yapmadığımız. Çünkü Ufuk abi, iş söz konusu olduğunda iddialı ve vahşiydi. Çok belirgin bir karakterdi. Ben de o yaşlarda çok iddiacı ve vahşiydim.


Hangi yıllar bu bahsettiğiniz?


95-97 arası olmalı.


Buyrun...


Sonra Ufuk abi Sabah'ın yayın yönetmeni oldu. Tüm o süreci birlikte yaşadık. Sabah'a da gelmemi istedi ama oraya da gitmedim.


Neden?


Aynı sebeplerden dolayı. Çok iyi bir dostuz ama beraber çalıştığımız zaman er ya da geç bir sorun çıkacaktı. Çok ısrarcı oldu, "Danışmanlık yap" dedi bu sefer. "Olur ama gelmem" dedim. Gazeteye gitmedim ve haftada bir gün yazı yazdım Pazar ekine. Ufuk abiye gayrı resmi danışmanlık yapıyorum ve bir taraftan da Vestel Net'de internet projeleri üretiyorum.


'Ufuk abiyi ben dengeliyordum'


Danışmanlık derken, ne yapıyordunuz tam olarak?


Vallahi çok komik bir şeydi. Her gün Ufuk abiye telefon edip, "Ufuk abi öyle yapma. Bu yaptığın çok sivri, şöyle, böyle" derdim. Onu dengeleme görevi bendeydi. Ki, bu doğama aykırı bir şeydir benim. Ama o süre zarfında sıkıp dişimi yaptım.


Vestel ile birlikte yaptığınız internet projelerine gelelim dilerseniz...


Tabii. O zamanlar Vestel Grubu ile birlikte projeler üretiyorduk. 40 tane falan portal yaptım. Hem projeleri yazdım, içeriklerini ürettim, hem de yönettim. İlk internet haber sitesini yaptım o zaman Ajan.net diye. Büyük teliflerle internete yazı yazıdırılan bir dönemdir o. O zamanlar Ajan.net'te köşe tahsis ettiğim isimler arasında; Ali Boratav, Emre Aköz, Esra Yalazan, Berna Erten gibi isimler vardı. Köşe yazıyorlardı sadece Ajan.net'e özel. Daha da önemlisi Cengiz Çandar aramızdaydı. Çok önemli bir şeydi bu; çünkü 28 Şubat dönemiydi ve Cengiz Çandar hiçbir yerde yazamıyordu. Amerika'ya gitmek zorunda kalmıştı.


'28 Şubat'ta Cengiz Çandar'a sayfalarımızı açtık'


Neden?


İş vermediler çünkü. 28 Şubat ortamı... Sonra uzunca bir dönem Ajan.net'te yazdı. Internet'te özgün içerikle gazetecilere ve yazarlara iş olanağı sağlayan ilk mecraydı ve bu yüzden ayrı bir önemi vardı.


Neden bitti peki?


Superonline'a satılınca kapattılar. Niye kapattılar, bilmiyorum. O zaman Ajan.net kapatılmasaydı, bugün Hürriyet'in ve Milliyet'in trafiğinden yüksek bir trafiği olacaktı.


Tekrar Sabah macerasına dönelim o zaman...


Sabah zamanları Ufuk abiyle çok eğleniyorduk. İş çıkışları buluşur, Rumelihisarı'ndaki Arka Bahçe'ye gider ve çok eğlenceli geceler geçirirdik. Onun Sabah'taki ekip arkadaşları ve benim Ajan.net'teki ekip arkadaşlarım birlikte buluşur ve eğlenceli günler geçirirdik.


Daha sonra da Ufuk abi kovuldu Sabah'tan.


'Ufuk Güldemir Sabah'tan kovulurken hatalıydı'


Neden?


Biraz komplike bir süreç o. 28 Şubat sürecinin büyük bir etkisi vardı tabii ki. Bir taraftan da patronaj ile ters düşmüştü. Ufuk abinin hatasıydı bence bu. Ama daha sonra hayırlı bir sonuca varacak bir hataydı.


Neden hatalıydı?


Patronajla ters düşmesi hatalı bir şeydi. İktidar kavgasıydı bir nevi. O yüzden bence haksızdı.


'Sabah'tan kovulması hayırlı oldu'


Sonucu nasıl hayırlı oldu?


Hayırlı oldu; çünkü işsiz kaldı! O gün de çok komik bir gündü. Evinde bir araya geldik Ufuk abinin ve tuhaf bir atmosfer vardı. Korcan Karar iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Epey sinirleri bozulmuştu.


Neyse, birkaç gün sonra Ufuk abiye, "Ufuk abi sen artık medya patronu ol" dedim. "Yapamam" dedi. "Niye yapamazsın?" dedim. "Param yok" dedi. "Yaparsın, kanal alırsın" dedim. "Yok o kadar param" dedi. "Internet ile başlarsın o zaman" dedim. İşte interneti öğretmeye başladım Ufuk abiye ufak ufak. Hakan Aygün de yardımcı oldu. O da Ajan.net içindeydi. Ajan.net'e köşe yazıyordu. Ve bir süre sonra Ufuk abi Habertürk'ü yapmaya karar verdi.


İlk Habertürk ortaklık toplantısı şöyledir; Hakan Aygün, ben, Ufuk Güldemir ve Cem Soysal. Cem, o zaman Vestel Net'in genel müdürüydü. "Beraber kuralım, beraber yapalım bu işi" diye karar verdik ama sonra olmadı yine. Ben içinde olmak istemedim tekrar. Dost olarak kalmak istedim Ufuk abiyle. Habertürk'ün kuruluşunda biraz yardım ettim ama daha sonra geri çekildim. Ve bir süre sonra da Habertürk çığ gibi büyüdü. Büyük bir medya oldu.


'Habertürk'ten katakulliyle ayrılmak zorunda kaldım'


Nasıl yani, açar mısınız bunu?


Internet'e büyük bir medya muamelesi yapmaya başladı Ufuk abi. Sabah'a ne yapıyorsa, Habertürk'e de onu yapıyordu. Ve yanında iyi gazeteciler de vardı. Hakan Aygün bunlardan birisi örneğin. Ufuk abi çok taktı kafaya bu işi ve bir süre sonra da zaten çığ gibi büyüdü Habertürk. Daha sonra da televizyona girdi. Ardından Habertürk Gazetesi'ni çıkartmaya başladı. İlk Habertürk gazetesinde üçüncü sayfada yazdım bir süre. Ufuk abi hastalandıktan sonra da İş Geliştirme Direktörü olarak girdim grubun içine. Vefatından sonra da katakulliyle ayrılmak zorunda kaldım.


Neden?


Kalan yönetim benimle çalışmak istemedi.


'Melih Meriç Habertürk'te yazmamı istemedi'


Kimlerdi bunlar?


Ailesi ve Melih Meriç. Ben de bıraktım zaten. Orada kalmamı gerektiren bir sebep yoktu artık. Habertürk macerası da öyle bitti.


Habertürk'te analizler yapıyordunuz değil mi?


Evet.


Analizlere ilk orada mı başladınız?


Hayır. Öncesinde Aktüel'de de analitik yazılar yazıyordum. Sonra bir dönem siyasi analiz yaptım Ankara'da.


Kime ya da hangi kuruma yaptınız?


Hemen hemen tüm siyasi partilerle çalıştım.


Siyasi danışmanlık gibi bir şey mi?


Evet.


Buyrun...


Sonra Yeni yüzyıl'da birkaç siyasal analiz denemesi yayınladım. Ardından kısa bir dönem Ankara'da Doğan Grubu'nun bir gazetesinde çalıştım. Fakat daha ciddi ve profesyonel anlamda analiz yazmaya Ajan.net'te başladım. Sonra da devam ettim işte.


Habertürk'ten sonra SKY Türk deneyiminiz oldu. O kısmı anlatır mısınız?


SKY Türk'te analizlerime devam ettim. Yine her gün yazıyordum ve Sky Türk ekranından da günde sekiz kere o analizler okunuyordu.


Kimden geldi teklif?


Serdar Akinan'dan. Habertürk ile ilişkim koptuktan sonra Serdar çağırdı. Ekranda da oldukça etkili oldu.


Bir ilk miydi ekran analizi?


Evet. Ve bu benim beklediğimden çok daha fazla etkili oldu. Sky'daki analizler bittikten sonra, Akşam'da yazana kadar her gün mailler alıyordum "Analizler neden yok?" diye.


Kendi kitlesi oluşmuştu yani?


Çok.


Peki neden program yapmadınız?


Ben bir fikir anlatıyordum sonuçta. Bir fikir anlatırken insanların karşısına çıkmanın bir anlamı yok bence. Bir tez sonuçta ve analizin mantığı bu. Görüntüye ihtiyacı yok.


'Yapmayı düşündüğüm program formatı


Televizyon programı yapmayı düşünmüyorsunuz yani...


Yapmayı düşündüğüm bir program formatı var ama Türk televizyonlarının şu anki yapısı için biraz erken. Daha zamanı var.


SKY'daki analizler neden bitti peki?


Mali sebepten. Para konusunda problemimiz oldu.


'Patron ne kadar para veriyorsa, o kadar değer veriyordur'


Paraya çok mu önem verirsiniz?


Bu, iki anlamda anlaşılabilecek bir şey. Bir; paraya çok önem veriyorum, para motivasyonuyla yaşıyorum hayatım boyunca. İki; paraya çok önem veriyorum; çünkü para, bana verilen önemi gösteriyor. Bu yanlış anlaşılmasın. Bu, şudur; patron ne kadar para veriyorsa, o kadar değer veriyor demektir. Sonuçta hayatını bir işe koyuyorsun. Patronun senden bir şey istiyor, sen de patronundan bir şey istiyorsun. Ben, o istediğim paranın karşılığını vermeye hazırım. Onun sağlaması böyle oluyor. Yoksa paranın benim gündelik hayatımda bir değeri yok. Burada, bir şeyin sembolü olarak bir değeri var.


Daha sonra internet projelerine yöneldiniz yine. Bu bağlamda da Nes Medya'nın ortağısınız. Nedir Nes Medya?


Nes Medya bir internet şirketidir. Internet yayıncılığı yapan bir şirket.


Ne zaman kurdunuz?


Habertürk macerası bittikten sonra kurduk.


Devam edin lütfen.


Nes Medya internet televizyonu alt yapısı kurmak için kurulmuş bir şirket. İçeride stüdyoları gördün. Tüm ekipman hazır. Gelişkin bir televizyon alt yapısı var. Ve bu gelişmiş teknoloji net televizyonculuğu için var. ONTV ile de onun test yayınlarını yaptık.


'Televizyonculuk internete kayıyor'


Bu fikir nasıl ortaya çıktı?


Artık bu herkesin bildiği bir şeydi. Internet medyası da hızla gelişiyor ve televizyonculuk da ufak ufak bu alana kaymaya başlıyordu. Dolayısıyla burada çalışmaya başlamak doğal bir şey. Benim bir ortağım var; Aslı Kurtuluş. Akademisyendir. Amerika'dan Türkiye'ye yeni geldi. Çok iyi bir vizyonu olan iyi bir iş kadınıdır aynı zamanda. Beraber karar verdik bu alana girelim diye. Önce Korsanhaber'i kurduk. Ardından hemen ONTV'yi oluşturmaya başladık. Şimdi de Korsanhaber'in günlük yaklaşık 70 bine ulaşan tekil kullanıcısı var. ONTV hala gelişiyor, hala üzerinde çalışıyoruz.


Korsanhaber'de de devam ettiniz analizlerinize değil mi?


Habertürk bitip SKY Türk başlayana kadar ve SKY Türk bitip Akşam başlayana kadar Korsanhaber'de devam ettim.


'Korsanhaber hiçbir yere angajman değil'


İleriye dönük neler olacak Korsanhaber'de?


Internet'te bir merkez medya Korsanhaber. Bir siyasi yönelimi yok, bir ticari angajmanı yok. Hiçbir gruba ya da hiçbir partiye yakın ya da uzak değil. Aynı zamanda en hızlı haber veren medya internette. Bir haber ajanslara düştüğü anda, bizim editörlerimizin elinden geçerek Korsanhaber'de görülüyor. Artık internette bu hızda haber veren başka bir site yok. Eskiden Ufuk Güldemir zamanında Habertürk'te vardı bu. Ufuk Güldemir'den sonra da böyle bir site kalmadı internette. Korsanhaber bu özelliğiyle ön planda şu anda ve ikinci olarak da bağımsız ve merkezde duran tek örnek internette. Bu açıdan bizim için çok önemli Korsanhaber.


Siz kendi renginizi nasıl veriyorsunuz peki?


Korsanhaber'in kendi rengi var. Bir; hızlı haber refleksi. İki; haberin içinden haber çıkarma refleksi. Burada 1.5 yıl içinde bütün editör arkadaşlarımız kavradılar bu işi. Benim kişisel rengimi vermek gibi bir endişem yok Korsanhaber'e. Editörlerimizin bakış açısı var ve bu da tamamen gazetecilik kriterlerine göre.


Gazetecilik kökenli mi editörler?


Gazetecilik geçmişi olanlar da var, olmayanlar da. Sonuçta bizimle aynı mantaliteyi paylaşan, bu tempoyu kaldırabilen ve kafası gazeteci gibi çalışan arkadaşlarımız var.


Renkhaber