MEHMET YAKUP BİR FİLOZOFTUR!..ÇÜNKÜ DİYORKİ; 'HER GÜN ÖNEMLİDİR' KENDİSİ SARTRE; NİETZCHE VE KİERKEGARD DİSİPLİNİ İÇİNDEDİR!..

Star Gazetesi yazarı Ahmet Kekeç yazdığı bir yazı yüzünden kendisine dava açıp 10 bin YTL tazmina isteyen Mehmet Yakup Yılmaz'ı yazdı ve yine tazminat davasına konu olan yazısındaki gibi sordu: Mehmet Yakup niye böyle?..

Filozof Yakup...


Bir ara tutup bunu `Mehmet Yakup geliyor, artık günlük yazılarıyla aramızda´ filan gibi laflarla Hürriyet´in sürmanşetinde anonslamışlardı.

Mehmet Yakup´un, oysa, aramızda olmaması gerekiyordu. Sabah gazetesiyle pazarlığa oturmuştu, hatta odasını bile hazırlatmıştı.

Sonra ne olduysa oldu (belki daha fazlasını verdiler), yuvasında kaldı.

Buna bir de köşe tahsis ettiler.

Her gün köşesinde birbirinden önemli, birbirinden değerli yazılar yazıyor. Biz de istifade ediyoruz.

Hatırlayacaksınız, Mehmet Yakup´un `artık yazılarıyla aramızda´ olacağını müjdeleyen Hürriyet gazetesi, bu değerli yazarın ağzından bir de önemli aforizma yayınlamıştı.

Aklımda kaldığı kadarıyla şöyle bir şeydi: `Mehmet Yakup diyor ki: Her gün önemlidir.´

Neden `filozof´ dediğimi anlamışsınızdır herhalde.

Ortada, `günler´in önemli olmadığına dair bir söz, bir karşıt önerme bulunmadığı halde, Mehmet Yakup, tıpkı bir Sartre, Nietzche, Kierkegaard disiplini içinde, bizleri her günün önemli olduğuna inandırmaya çalışıyor.

Gerçi laf birazcık muhterem Kenan Evren´in vecizelerini hatırlatıyor ama...

Hani, muhterem de, devr-i saadetinde, olur olmaz, `Orman milli servettir´, `Ateş felaket getirir´ türünden anlamlı vecizeler sarf eder, arkaik TRT televizyonu da bunu `ibrik´ ve `necefli maşrapa´ eşliğinde çerçeve içinde sunardı. Fonda da elbette Albinoni´nin sızıltılı Adagio´su... Biz de iyice anlardık ki, orman gerçekten de milli servettir, ateş gerçekten de felaket getirmektedir.

Fakat Mehmet Yakup´un farkı, `dil bilinci´ne sahip olması.

Bazen yazılarında `yeri gelmişken´ bazı saptamalar yapar. Konuyla ilgisi olmayan, ama çoğu zaman konuyu çerçeveleyen ve verilen mesajı daha iyi anlamamızı sağlayan son derece önemli saptamalar...

Mesela, `yeri gelmişken´ yaptığı saptamalardan birinde aynen şunları söylüyordu: `Yeri gelmişken aklıma takılan bir konuyu da yazayım: Ecyad Kalesi´nin yerine inşa edilen lüks kulelerden birinin adı Zemzem Tower! İnternet sitesinde baktım, aynen böyle yazıyor. Yani bizim burada yakıştırdığımız bir isim değil. Dünyanın en zengin dillerinden biri olan Arapça dururken, Arabistan´da inşa edilen bir binaya İngilizce isim takmaktaki çelişki kafamı kurcalıyor.´

Mehmet Yakup, tahmin ettiğiniz üzere, Suudilerin tarihe ne kadar saygısız olduklarını anlatıyor.

Çok da güzel anlatıyor.

Bildiğiniz gibi, Suudi yönetimi, Osmanlı mirası olan Ecyad Kalesi´ni yıktırıp yerine ucube bir plaza kondurmuş, başka plazalara yer açmak için de Peygamberimizin uğrak yerlerinden biri olan Mina Dağı´nı tıraşlamıştı.

Mehmet Yakup işte buna isyan ediyor.

Buna isyan ediyor ama, `dünyanın en zengin dillerinden biri olan Türkçe´ dururken, Hürriyet gazetesinin bulunduğu binaya neden `Medya Towers´ diye İngilizce bir isim konulduğunu sormuyor. Bu çelişki kafasını hiç kurcalamıyor.

Bazen `Bu Mehmet Yakup Yılmaz niye böyle?´ diyorum diye bozuluyor.

Mahkemeye vermeye filan kalkıyor.

Sondan bir önceki `Bu Mehmet Yakup Yılmaz niye böyle?´ yazımdan dolayı mahkemeye verdi, 10 milyar Türk lirası tazminat istiyor.

Kazanırsa kemali afiyetle harcasın da, hakikaten meraktayım:

Bu Mehmet Yakup Yılmaz niye böyle?http://www.supbnr