Mehmet Baransu'dan aylar sonra ilk yazı: Sorumlu benim!
Cezaevindeki gazeteci Mehmet Baransu, uzun zaman aradan sonra ilk kez yazdı.
Balyoz darbe planlarını haber yaptığı için Silivri'de tutuklu bulunan gazeteci Mehmet Baransu, 98 gün sonra Taraf gazetesinde bir yazı kaleme aldı.
'Sorumlu benim' başlıklı yazısında Baransu, "Önce Sedat ERGİN hakkında yapılan tutuklama istemli suç duyurusu, ardından MİT TIR'ları ile ilgili Can DÜNDAR hakkında açılan soruşturma sessizliğimi bozmama neden oldu" dedi.
İki meslektaşına 'geçmiş olsun' dileklerini ileten Baransu, yaşadıklarının Dündar'la benzeştiğini ileri sürdü.
İşte, Baransu'nun Taraf'taki yazısı:
Sorumlu benim
Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba, 98 gün oldu bu köşeyi boş bırakalı; öncesinde Metris, sonrasında Silivri'de bir hücrede tek başıma günlerimi geçiriyorum. Seçime kadar konuşmak niyetinde değildim. 98 gündür tutukluyum. Sesiz kalmaktı amacım. Ancak, önce Sedat ERGİN hakkında yapılan tutuklama istemli suç duyurusu, ardından MİT TIR'ları ile ilgili Can DÜNDAR hakkında açılan soruşturma sessizliğimi bozmama neden oldu.
Öncelikle her iki meslektaşıma da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Hücrede de olsam kendileri ile beraber olduğumu belirteyim. Cumhuriyet Gazetesi ve Can Dündar tartışmalarını izlerken Taraf'ta yaşadıklarım gözümün önüne geldi. Ne kadar da çok benzeşiyordu Dündar'la, yaşadıklarımız ve hakkımızdaki soruşturmalar…
Balyoz Darbe Planı'nı ortaya çıkardığım için “Devletin gizli belgelerini temin etme, yayınlama” gibi nedenlerle tutuklandım. Önceki gün Can Dündar hakkında da aynı suçlamayla soruşturma açılmış, hattâ Dündar hakkında daha ağır suçlamalar da var: “Siyasi, askerî casusluk.” TMK 6 ve 7. Maddeler. Dündar iki kez ömür boyu müebbet hapis talebi ile suçlanıyor. Yani benimle ilgili iddia edilen ve tutuklanmama neden olan suçlamaların on katı ceza Dündar hakkında isteniyor.
Anayasa'nın, hukukun, basın özgürlüğünün yok edildiği, ayaklar altına alındığı bir dönemde umarım Can Dündar benimle benzer bir akıbeti yaşamaz. Parmaklıklar ardına, hücreye bir gazeteci daha konmaz. Dün “kavgalarımızdan” dolayı birbirimize benzer olaylarda destek verememiştik. Bugün kavgaları bir kenara bırakıp Can Dündar'ın, Sedat Ergin'in ve yüzlerce mağduriyet yaşayan gazetecilerin yanında olma günü.
Dün birileri Yunanistan'ı konuşacağım diye darbe toplantısı yapıyordu “‘Erdoğan'ı, ‘Gül'ü, ‘İdris Güllüce'yi ben tutuklayacağım, gazetelere el koyacağız. 250.000 kişiyi statlarda toplayıp, sorguladıktan sonra hapse atacağız. Siyasi liderleri 80 darbesinde olduğu gibi bir gecede toplayacağız komutanım. Belediye Başkanlarını gözaltına alıp, yerlerine askerleri atayacağız” türü binlerce konuşma yapmıştı. Bugün MİT TIR'ları haberini alkışlayan basın o günlerde “bu konuşmalarda ne var canım, bunlar darbe konuşması olamaz” demişlerdi.
MİT TIR'ları içindeki silah ve mühimmat ilaç kutularıyla kamufle edilmişti. Balyoz' da ise kamuflaj Yunanistan ve harp oyunu adı altında yapılmıştı. Balyoz ne kadar darbe değil ise, MİT TIR'ları da o kadar ilaç kutusu ve yardım.
Balyoz'u, Uludere'yi, Aktütün'ü, Dağlıca'yı, Hantepe'yi, Gediktepe'yi, Lahika'yı ve yüzlerce tarihî haberi yazdığımızda haberin içeriğiyle ilgilenmeyip “kim sızdırdı” diyenler, askerin açıklamasını doğru kabul edenler, bugün MİT TIR'ları haberinin tarihî bir gazetecilik olduğunu söylüyorlar. Doğrudur. Can Dündar ve Cumhuriyet gazetesi tarihî bir habere imza atmışlardır. Acı olan geçmişte benzer haberlerde beni ve Taraf'ı eleştirenlerin bugün takındıkları durumdur.
Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü aldığım haberde Genelkurmay, araç devrilmesi sonucu dört askerin şehit olduğunu açıklamış, ancak bir komutanın, nöbette uyudu diye bir eri cezalandırmak için el bombasının pimini çekip eline verdiği ortaya çıkmıştı. Dursun Çiçek'in internet andıcına dün yalan diyenler İsmail Hakkı Pekin'in açıklamasından sonra aynaya nasıl bakıyorlar doğrusu merak ediyorum. Dün asker doğru söylemiyordu, bugün iktidar aynı şekilde.
“Türkmenlere yardım” diye doğru söylemiyor. Can Dündar MİT TIR'ları haberi üzerine yaptığı açıklamada devlet memuru olan gazetecileri hatırlatmış; ben de dün emir eri olan ve askerin yaptığı hukuk dışı eylemleri kapatmaya çalışan “gazetecileri hatırladım”. Dün belge yayınlandı diye asker, Taraf'a ve bana parmak sallıyor bedelini ağır ödeyeceksiniz diyordu. Bugün Erdoğan aynısını yapıyor. Dün Taraf'a servis gazetesi, misyon gazetesi diyenler bugün aynı şeyi yapan Cumhuriyet'i alkışlıyor. Dün Taraf'ı alkışlayan iktidar medyası ise Cumhuriyet'i aynı şekilde suçluyor.
Can Dündar'ın Erdoğan'a verdiği cevabı ve sorduğu 20 soruyu görünce aklıma Taraf ve Ahmet ALTAN'ın askerlere sorduğu sorular geldi. Sözün özü dün Taraf nasıl gazetecilik yapıyorsa bugün Cumhuriyet'in yaptığı aynı şey. Benim tutuklanmama sessiz kalanlar bugün benzer suçlamayla karşı karşıya. Balyozla MİT TIR'larının hiçbir farkı yok. Biri ilaç kutularıyla kamufle edilmişti, diğeri harp oyunu adı altında kamufle edildi.
Can Dündar'a açılan soruşturmanın ardından Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve Selahattin Demirtaş'ın verdikleri tepkiyi gazetelerden okudum. Haklı bir tepkiydi ancak seçim mitinglerinde “hukuk, demokrasi, basın özgürlüğü, herkese eşit mesafedeyiz” diyen liderlere şunu sormak istiyorum. “Ben, Dündar'la aynı gerekçeyle tutuklanırken neden sessiz kaldınız? Sevgili dostlar Enis Berberoğlu, Gürsel Tekin, Sırrı Süreyya Önder, Sezgin Tanrıkulu, Barış Yarkadaş, Eren Erdem ve muhalefet partisindeki yüzlerce dost, tepkimde haksız mıyım?”
Bu yazıyı bir “oh olsun” mantığıyla kaleme aldığım asla düşünülmesin; bana yapılanlar nasıl hukuksuzsa, Sedat Ergin, Can Dündar ve yüzlerce gazeteciye yapılan da aynı. Dün asker otoritesini basının üzerinde kullanıyordu bugün siyasi iktidar. Dün asker anayasayı askıya almıştı bugün iktidar aynısını yapıyor. Dün basın olarak ortak tepki verememiştik bugün yaklaşan tehlikenin farkına varıp ortak tepki koyma zamanı.
Seninleyim Can Dündar, seninleyim Cumhuriyet, haberin altına benim de imzamı koyabilirsiniz: “SORUMLU BENİM”.
'Sorumlu benim' başlıklı yazısında Baransu, "Önce Sedat ERGİN hakkında yapılan tutuklama istemli suç duyurusu, ardından MİT TIR'ları ile ilgili Can DÜNDAR hakkında açılan soruşturma sessizliğimi bozmama neden oldu" dedi.
İki meslektaşına 'geçmiş olsun' dileklerini ileten Baransu, yaşadıklarının Dündar'la benzeştiğini ileri sürdü.
İşte, Baransu'nun Taraf'taki yazısı:
Sorumlu benim
Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba, 98 gün oldu bu köşeyi boş bırakalı; öncesinde Metris, sonrasında Silivri'de bir hücrede tek başıma günlerimi geçiriyorum. Seçime kadar konuşmak niyetinde değildim. 98 gündür tutukluyum. Sesiz kalmaktı amacım. Ancak, önce Sedat ERGİN hakkında yapılan tutuklama istemli suç duyurusu, ardından MİT TIR'ları ile ilgili Can DÜNDAR hakkında açılan soruşturma sessizliğimi bozmama neden oldu.
Öncelikle her iki meslektaşıma da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Hücrede de olsam kendileri ile beraber olduğumu belirteyim. Cumhuriyet Gazetesi ve Can Dündar tartışmalarını izlerken Taraf'ta yaşadıklarım gözümün önüne geldi. Ne kadar da çok benzeşiyordu Dündar'la, yaşadıklarımız ve hakkımızdaki soruşturmalar…
Balyoz Darbe Planı'nı ortaya çıkardığım için “Devletin gizli belgelerini temin etme, yayınlama” gibi nedenlerle tutuklandım. Önceki gün Can Dündar hakkında da aynı suçlamayla soruşturma açılmış, hattâ Dündar hakkında daha ağır suçlamalar da var: “Siyasi, askerî casusluk.” TMK 6 ve 7. Maddeler. Dündar iki kez ömür boyu müebbet hapis talebi ile suçlanıyor. Yani benimle ilgili iddia edilen ve tutuklanmama neden olan suçlamaların on katı ceza Dündar hakkında isteniyor.
Anayasa'nın, hukukun, basın özgürlüğünün yok edildiği, ayaklar altına alındığı bir dönemde umarım Can Dündar benimle benzer bir akıbeti yaşamaz. Parmaklıklar ardına, hücreye bir gazeteci daha konmaz. Dün “kavgalarımızdan” dolayı birbirimize benzer olaylarda destek verememiştik. Bugün kavgaları bir kenara bırakıp Can Dündar'ın, Sedat Ergin'in ve yüzlerce mağduriyet yaşayan gazetecilerin yanında olma günü.
Dün birileri Yunanistan'ı konuşacağım diye darbe toplantısı yapıyordu “‘Erdoğan'ı, ‘Gül'ü, ‘İdris Güllüce'yi ben tutuklayacağım, gazetelere el koyacağız. 250.000 kişiyi statlarda toplayıp, sorguladıktan sonra hapse atacağız. Siyasi liderleri 80 darbesinde olduğu gibi bir gecede toplayacağız komutanım. Belediye Başkanlarını gözaltına alıp, yerlerine askerleri atayacağız” türü binlerce konuşma yapmıştı. Bugün MİT TIR'ları haberini alkışlayan basın o günlerde “bu konuşmalarda ne var canım, bunlar darbe konuşması olamaz” demişlerdi.
MİT TIR'ları içindeki silah ve mühimmat ilaç kutularıyla kamufle edilmişti. Balyoz' da ise kamuflaj Yunanistan ve harp oyunu adı altında yapılmıştı. Balyoz ne kadar darbe değil ise, MİT TIR'ları da o kadar ilaç kutusu ve yardım.
Balyoz'u, Uludere'yi, Aktütün'ü, Dağlıca'yı, Hantepe'yi, Gediktepe'yi, Lahika'yı ve yüzlerce tarihî haberi yazdığımızda haberin içeriğiyle ilgilenmeyip “kim sızdırdı” diyenler, askerin açıklamasını doğru kabul edenler, bugün MİT TIR'ları haberinin tarihî bir gazetecilik olduğunu söylüyorlar. Doğrudur. Can Dündar ve Cumhuriyet gazetesi tarihî bir habere imza atmışlardır. Acı olan geçmişte benzer haberlerde beni ve Taraf'ı eleştirenlerin bugün takındıkları durumdur.
Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü aldığım haberde Genelkurmay, araç devrilmesi sonucu dört askerin şehit olduğunu açıklamış, ancak bir komutanın, nöbette uyudu diye bir eri cezalandırmak için el bombasının pimini çekip eline verdiği ortaya çıkmıştı. Dursun Çiçek'in internet andıcına dün yalan diyenler İsmail Hakkı Pekin'in açıklamasından sonra aynaya nasıl bakıyorlar doğrusu merak ediyorum. Dün asker doğru söylemiyordu, bugün iktidar aynı şekilde.
“Türkmenlere yardım” diye doğru söylemiyor. Can Dündar MİT TIR'ları haberi üzerine yaptığı açıklamada devlet memuru olan gazetecileri hatırlatmış; ben de dün emir eri olan ve askerin yaptığı hukuk dışı eylemleri kapatmaya çalışan “gazetecileri hatırladım”. Dün belge yayınlandı diye asker, Taraf'a ve bana parmak sallıyor bedelini ağır ödeyeceksiniz diyordu. Bugün Erdoğan aynısını yapıyor. Dün Taraf'a servis gazetesi, misyon gazetesi diyenler bugün aynı şeyi yapan Cumhuriyet'i alkışlıyor. Dün Taraf'ı alkışlayan iktidar medyası ise Cumhuriyet'i aynı şekilde suçluyor.
Can Dündar'ın Erdoğan'a verdiği cevabı ve sorduğu 20 soruyu görünce aklıma Taraf ve Ahmet ALTAN'ın askerlere sorduğu sorular geldi. Sözün özü dün Taraf nasıl gazetecilik yapıyorsa bugün Cumhuriyet'in yaptığı aynı şey. Benim tutuklanmama sessiz kalanlar bugün benzer suçlamayla karşı karşıya. Balyozla MİT TIR'larının hiçbir farkı yok. Biri ilaç kutularıyla kamufle edilmişti, diğeri harp oyunu adı altında kamufle edildi.
Can Dündar'a açılan soruşturmanın ardından Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve Selahattin Demirtaş'ın verdikleri tepkiyi gazetelerden okudum. Haklı bir tepkiydi ancak seçim mitinglerinde “hukuk, demokrasi, basın özgürlüğü, herkese eşit mesafedeyiz” diyen liderlere şunu sormak istiyorum. “Ben, Dündar'la aynı gerekçeyle tutuklanırken neden sessiz kaldınız? Sevgili dostlar Enis Berberoğlu, Gürsel Tekin, Sırrı Süreyya Önder, Sezgin Tanrıkulu, Barış Yarkadaş, Eren Erdem ve muhalefet partisindeki yüzlerce dost, tepkimde haksız mıyım?”
Bu yazıyı bir “oh olsun” mantığıyla kaleme aldığım asla düşünülmesin; bana yapılanlar nasıl hukuksuzsa, Sedat Ergin, Can Dündar ve yüzlerce gazeteciye yapılan da aynı. Dün asker otoritesini basının üzerinde kullanıyordu bugün siyasi iktidar. Dün asker anayasayı askıya almıştı bugün iktidar aynısını yapıyor. Dün basın olarak ortak tepki verememiştik bugün yaklaşan tehlikenin farkına varıp ortak tepki koyma zamanı.
Seninleyim Can Dündar, seninleyim Cumhuriyet, haberin altına benim de imzamı koyabilirsiniz: “SORUMLU BENİM”.