Mehmet Baransu tutuklandı, Ahmet Altan meydan okudu! Çoluk çocuğu bırakın, ben buradayım!
Taraf gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Ahmet Altan, Mehmet Baransu'nun tutuklanmasıyla ilgili bir yazı kaleme aldı.
Taraf muhabiri Mehmet Baransu’nun tutuklanması üzerine ‘Kumpas suçlaması’ nedeniyle Cumhuriyet gazetesinin görüşlerini sorduğu Taraf gazetesinin eski Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan bir yazıyla cevap verdi.
Balyoz iddialarının gündeme getirildiği dönemde gazetenin yayın yönetmeni olan Altan, Balyoz’la ilgili sorularına cevap istedi.
İşte, Ahmet Altan’ın yazısı:
Bizim Mehmet Baransu’nun evini basmışlar, on saat aramışlar, gözaltına almışlar, sonra da mahkemeye sevk edip tutuklamışlar.
Niye yapmışlar bütün bunları, neymiş suçu?
“Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri yok etmek, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etmek, devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıklamak.”
Örgüt kurmuş ama şimdilik “örgütün diğer üyelerini” saptayamamışlar.
Bir bavul dolusu belgeyi savcılığa teslim ettiği halde “devletin güvenliğine ilişkin belgeleri” yok ettiğini söylüyorlar, ne kadar belge vardı ki Baransu yok etti?
En çok da Balyoz darbe planından “devletin güvenliğine ilişkin bilgi” ve “devletin gizli kalması gereken bilgileri” diye söz etmelerine bayıldım.
Ne zamandan beri darbe planları “devletin güvenliğine ilişkin belge” ve “devletin gizli kalması gereken bilgileri” olarak niteleniyor?
Ne zamandan beri olacak, hırsızlarla darbeciler hukuktan kurtulmak için kol kola girdiğinden beri…
Hırsızlık yaparken yakalanan bir iktidar, paçasını kurtarabilmek için hırsızlıktan da büyük suçlar işlemeye başlayınca, gidip darbecilere sığınmaya karar verdi.
Ellerinde planlarıyla ortaya çıkan darbeciler de, dizleri korkudan titreye titreye, hırsız olduklarını açıkça bildikleri adamların arkasına utanmadan saklandılar…
Birlikte onların suçlarını ortaya çıkaranları suçlu ilan etmeye çalışıyorlar.
‘Çoluk çocuğu bırakın’
Önce işi bir netleştirelim.
Ben Taraf gazetesinin kurucularından biriyim, o gazeteyi beş yıl yönettim, Balyoz darbe planlarının basılmasına ben karar verdim.
O planları bin defa önüme getirseler bin defa da basarım.
Darbecilerin zorbalığından da, hırsızların zorbalığından da nefret ederim.
Bu duygum hiç değişmedi, hiç değişmeyecek.
Onun için çeşitli insanların isimlerini ortada dolaştırarak, Baransu’yu tutuklayarak meselenin etrafında dolaşmaktan vazgeçin.
Yasemin Çongar’ı, Baransu’yu, şimdi itirafçı olmuş çoluk çocuğu bir kenara bırakın.
O itirafçılar kendilerinin “kullanışlı aptal” olduklarını söyledikten sonra bizim de “kullanışlı aptal” olduğumuzu söylüyorlarmış.
O zavallı çocuklar, birkaç kuruş için bir hırsız çetesinin oda hizmetçiliğine soyundukları için hayat onlara alçaklıkla aptallıktan başka seçenek bırakmadı.
Daha yaşları kırka varmadan, alçaklıklarını itiraf etmemek için aptal olduklarını söylemek zorunda kaldılar.
Aptal olduklarını kabul etmezlerse, alçak olduklarını söylemek zorunda kalacaklar çünkü.
Zavallı çocuklar.
Onlarla uğraşmayın, onlar zaten sizin adamınız olmuş.
O haberi basan, o haberi basmaya karar veren, Balyoz’un bir darbe hazırlığı olduğundan bir an bile kuşku duymayan adam benim.
Hadi gelin bir konuşalım bakalım, Balyoz planları “devletin gizli kalması gereken” bilgisi miymiş?
‘Donanmadaki belge aynı’
Bana gelirken uğramanız gereken bir yer var. Genelkurmay Başkanlığı.
Yayınladığımız belgeler, Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Dairesi Başkanlığı’ndan çıktı.
Birebir aynı belgeler.
Şimdi o belgelerin “sahte” olduğunu söyleyen hiç kimse gidip de Genelkurmay Başkanlığı’na, “O belgeler sizin Donanma istihbaratın merkezinden nasıl çıktı” diye sormuyor.
Resmi bir kuruluşta bulunan, resmi belgeler onlar.
O belgelerin sahte olduğunu mu söylüyorsunuz?
O zaman, o “sahte” belgeler Donanma’nın istihbarat merkezinde ne arıyordu diye soracaksınız.
Bütün subayların sicil numaralarını, görev yerlerini gösteren bavul dolusu belgeyi Donanma İstihbarat Merkezi’ne kim yerleştirdi?
İstihbarat merkezi bu, halk plajı değil.
Parolası, şifresi, kamerası, muhafızı, kayıt defteri olması gerek.
Nerede kayıtlar? Nerede kamera görüntüleri?
Kim koydu onları oraya?
Neden Genelkurmay beş yıldan beri bu konuda tek bir açıklama bile yapmıyor?
Neden “sahte” olduğu iddia edilen “resmi” belgeleri istihbarat merkezine koyanları açıklamıyor, yakalamıyor, suçlamıyor?
Eğer Genelkurmay, kendi Donanma istihbaratına “bir bavul dolusu” belgeyi koyanı bulmaktan acizse, siz zaten o orduyu lağvedin gitsin… Ordu falan değil o.
Ya da o belgeler gerçek ve bizzat askerler tarafından oraya saklandı.
Şimdi bana bunu bir açıklayın önce.
Darbeci kayınpederini aklayabilmek için kıvranıp duran damada da, “askeri vesayetin” yıkılmasında onurlu bir rolü bulunanlardan nefret eden “askerci” gazetecilere de şu soruyu sormak isterim:
Neden aklınıza bu soruyu Genelkurmay’a sormak hiç gelmedi?
Neden hiç gelmiyor?
Neden o belgelerin Donanma İstihbarat Merkezi’nden çıktığından bir kere bile söz etmiyorsunuz?
Çünkü darbeciliğin ortaya çıkmasından ödünüz patlıyor.
Hırsız bir iktidarın zaaflarından yararlanarak darbeciliği aklamaya çalışıyorsunuz.
Tabii ki darbecilerle ve hırsızlarla işim böyle bir soruyla bitmiyor.
Bir adam var, adı Yalçın Akdoğan, şimdiki işi Başbakan Yardımcılığı.
Bu rezilliği, “Ordumuza kumpas kuruldu” diyerek o başlattı.
Bugüne kadar da hiçbir savcı ona “Bu kumpas hakkında ne biliyorsun” diye sormadı.
Eğer bir kumpas varsa, Başbakan Yardımcısı bunun bilgilerine ve belgelerine sahipse, bunu derhal adalete ulaştırmak zorunda.
Açıklasın bakalım şu “kumpasın” belgelerini.
Eğer elinde bir belge yoksa, o zaman da bir davanın seyrini değiştirmekten muradının ne olduğunu, neden yalan söylediğini, iftira attığını bir anlatsın.
“Askerci” gazetecilerin aklına bu konu da hiç gelmiyor nedense.
Şimdi gelelim şu Balyoz Darbe Planları’na.
Bir kere şunu söyleyeyim, başka hiçbir belge olmasaydı bile sadece oradaki generallerin “resmi” konuşma bantlarını dinleseydim, gene onları “darbe” hazırlığı olarak yayınlardım.
Herkese soruyorum, bizzat darbe komutanının emriyle kayda alınan o konuşmaları dinlediniz mi?
‘Yalçın Akdoğan’a soru’
Yalçın Akdoğan’a da soruyorum, dinledin mi o konuşmaları?
Adamlar neyi hazırladıklarını zaten o konuşmalarda açıkça anlatıyorlar.
Şimdi o konuşmaları tümüyle unutup, bulunan diğer belgelerle ilgili olarak “belgeler sahte” diye ortada dolaşanlar var.
Araya sahte belgeler karıştı mı karışmadı mı, o sorunun cevabını verecek bir yazılım uzmanlığına sahip değilim.
Ama Namık Çınar’ın defalarca sorduğu bir soruyu, “belgeler sahte” diyenlere bir daha sormak istiyorum.
O belgeler “sahte” ise “gerçekleri” nerede? Nerede gerçek belgeler?
“Zaten hiç belge yoktu” demeye hazırlanan kurnaz hırsızlarla, kurnaz darbecilere ve kurnaz “askercilere” de cevap vermeleri gereken bir soru soracağım.
‘Engin Alan’ın sözleri’
Korgeneral Engin Alan’ın o seminerdeki konuşmasını dinlediniz mi ya da okudunuz mu?
Ben size o konuşmanın bir bölümünü hatırlatayım:
“Birlikler tamam. İstanbul üzerine çöküyoruz. Yönetime el koyuyoruz. Belediye başkanları, kamu kurumunda çalışanlar değiştirilecek. Tutuklanacaklar.
Sert müdahale olacak. Acıma bilmem ne yapmak yok, tepeleme var. İsrail örneğinde olduğu gibi sert müdahale olacak.
Rejim aleyhtarı dernek, gazeteler, yurtlar, kuruluşların listesi dosyada ve perdede.”
Şimdi söyleyin bakalım, “sahte” olmayan listedeki “rejim aleyhtarları” kimler?
Nerede o gerçek liste?
Benim gördüğüm listenin tepesinde karde - şimin adı yazıyordu.
Sizin “gerçek” listenizin üstünde kimlerin adı vardı?
Kimleri tutuklayacak, vuracak, öldürecektiniz?
O spor salonlarına, futbol sahalarına kimleri dolduracaktınız?
Bütün hırsızlara, darbecilere, askercilere söylüyorum:
Bunlara cevap verin, sonra isterseniz size daha başka sorular da sorarım.
“Balyoz darbe planı değildi” ha, “ordumuza kumpas kuruldu” ha…
“Devletin gizli kalması gereken belgeleri” ha…
Bütün suçları işleyip şimdi bir de devletin gücünü elinize geçirdiniz diye, o suçları ortaya çıkaranları suçlamaya kalkıyorsunuz.
Balyoz, bir darbe planıydı.
O planları ben yayınladım.
Ben buradayım.
Ne konuşacaksanız benimle konuşun.
Ve bana sorular sormadan önce, benim sorduğum sorulara cevap verin.
Verebilirseniz tabii…
Balyoz iddialarının gündeme getirildiği dönemde gazetenin yayın yönetmeni olan Altan, Balyoz’la ilgili sorularına cevap istedi.
İşte, Ahmet Altan’ın yazısı:
Bizim Mehmet Baransu’nun evini basmışlar, on saat aramışlar, gözaltına almışlar, sonra da mahkemeye sevk edip tutuklamışlar.
Niye yapmışlar bütün bunları, neymiş suçu?
“Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri yok etmek, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etmek, devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıklamak.”
Örgüt kurmuş ama şimdilik “örgütün diğer üyelerini” saptayamamışlar.
Bir bavul dolusu belgeyi savcılığa teslim ettiği halde “devletin güvenliğine ilişkin belgeleri” yok ettiğini söylüyorlar, ne kadar belge vardı ki Baransu yok etti?
En çok da Balyoz darbe planından “devletin güvenliğine ilişkin bilgi” ve “devletin gizli kalması gereken bilgileri” diye söz etmelerine bayıldım.
Ne zamandan beri darbe planları “devletin güvenliğine ilişkin belge” ve “devletin gizli kalması gereken bilgileri” olarak niteleniyor?
Ne zamandan beri olacak, hırsızlarla darbeciler hukuktan kurtulmak için kol kola girdiğinden beri…
Hırsızlık yaparken yakalanan bir iktidar, paçasını kurtarabilmek için hırsızlıktan da büyük suçlar işlemeye başlayınca, gidip darbecilere sığınmaya karar verdi.
Ellerinde planlarıyla ortaya çıkan darbeciler de, dizleri korkudan titreye titreye, hırsız olduklarını açıkça bildikleri adamların arkasına utanmadan saklandılar…
Birlikte onların suçlarını ortaya çıkaranları suçlu ilan etmeye çalışıyorlar.
‘Çoluk çocuğu bırakın’
Önce işi bir netleştirelim.
Ben Taraf gazetesinin kurucularından biriyim, o gazeteyi beş yıl yönettim, Balyoz darbe planlarının basılmasına ben karar verdim.
O planları bin defa önüme getirseler bin defa da basarım.
Darbecilerin zorbalığından da, hırsızların zorbalığından da nefret ederim.
Bu duygum hiç değişmedi, hiç değişmeyecek.
Onun için çeşitli insanların isimlerini ortada dolaştırarak, Baransu’yu tutuklayarak meselenin etrafında dolaşmaktan vazgeçin.
Yasemin Çongar’ı, Baransu’yu, şimdi itirafçı olmuş çoluk çocuğu bir kenara bırakın.
O itirafçılar kendilerinin “kullanışlı aptal” olduklarını söyledikten sonra bizim de “kullanışlı aptal” olduğumuzu söylüyorlarmış.
O zavallı çocuklar, birkaç kuruş için bir hırsız çetesinin oda hizmetçiliğine soyundukları için hayat onlara alçaklıkla aptallıktan başka seçenek bırakmadı.
Daha yaşları kırka varmadan, alçaklıklarını itiraf etmemek için aptal olduklarını söylemek zorunda kaldılar.
Aptal olduklarını kabul etmezlerse, alçak olduklarını söylemek zorunda kalacaklar çünkü.
Zavallı çocuklar.
Onlarla uğraşmayın, onlar zaten sizin adamınız olmuş.
O haberi basan, o haberi basmaya karar veren, Balyoz’un bir darbe hazırlığı olduğundan bir an bile kuşku duymayan adam benim.
Hadi gelin bir konuşalım bakalım, Balyoz planları “devletin gizli kalması gereken” bilgisi miymiş?
‘Donanmadaki belge aynı’
Bana gelirken uğramanız gereken bir yer var. Genelkurmay Başkanlığı.
Yayınladığımız belgeler, Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Dairesi Başkanlığı’ndan çıktı.
Birebir aynı belgeler.
Şimdi o belgelerin “sahte” olduğunu söyleyen hiç kimse gidip de Genelkurmay Başkanlığı’na, “O belgeler sizin Donanma istihbaratın merkezinden nasıl çıktı” diye sormuyor.
Resmi bir kuruluşta bulunan, resmi belgeler onlar.
O belgelerin sahte olduğunu mu söylüyorsunuz?
O zaman, o “sahte” belgeler Donanma’nın istihbarat merkezinde ne arıyordu diye soracaksınız.
Bütün subayların sicil numaralarını, görev yerlerini gösteren bavul dolusu belgeyi Donanma İstihbarat Merkezi’ne kim yerleştirdi?
İstihbarat merkezi bu, halk plajı değil.
Parolası, şifresi, kamerası, muhafızı, kayıt defteri olması gerek.
Nerede kayıtlar? Nerede kamera görüntüleri?
Kim koydu onları oraya?
Neden Genelkurmay beş yıldan beri bu konuda tek bir açıklama bile yapmıyor?
Neden “sahte” olduğu iddia edilen “resmi” belgeleri istihbarat merkezine koyanları açıklamıyor, yakalamıyor, suçlamıyor?
Eğer Genelkurmay, kendi Donanma istihbaratına “bir bavul dolusu” belgeyi koyanı bulmaktan acizse, siz zaten o orduyu lağvedin gitsin… Ordu falan değil o.
Ya da o belgeler gerçek ve bizzat askerler tarafından oraya saklandı.
Şimdi bana bunu bir açıklayın önce.
Darbeci kayınpederini aklayabilmek için kıvranıp duran damada da, “askeri vesayetin” yıkılmasında onurlu bir rolü bulunanlardan nefret eden “askerci” gazetecilere de şu soruyu sormak isterim:
Neden aklınıza bu soruyu Genelkurmay’a sormak hiç gelmedi?
Neden hiç gelmiyor?
Neden o belgelerin Donanma İstihbarat Merkezi’nden çıktığından bir kere bile söz etmiyorsunuz?
Çünkü darbeciliğin ortaya çıkmasından ödünüz patlıyor.
Hırsız bir iktidarın zaaflarından yararlanarak darbeciliği aklamaya çalışıyorsunuz.
Tabii ki darbecilerle ve hırsızlarla işim böyle bir soruyla bitmiyor.
Bir adam var, adı Yalçın Akdoğan, şimdiki işi Başbakan Yardımcılığı.
Bu rezilliği, “Ordumuza kumpas kuruldu” diyerek o başlattı.
Bugüne kadar da hiçbir savcı ona “Bu kumpas hakkında ne biliyorsun” diye sormadı.
Eğer bir kumpas varsa, Başbakan Yardımcısı bunun bilgilerine ve belgelerine sahipse, bunu derhal adalete ulaştırmak zorunda.
Açıklasın bakalım şu “kumpasın” belgelerini.
Eğer elinde bir belge yoksa, o zaman da bir davanın seyrini değiştirmekten muradının ne olduğunu, neden yalan söylediğini, iftira attığını bir anlatsın.
“Askerci” gazetecilerin aklına bu konu da hiç gelmiyor nedense.
Şimdi gelelim şu Balyoz Darbe Planları’na.
Bir kere şunu söyleyeyim, başka hiçbir belge olmasaydı bile sadece oradaki generallerin “resmi” konuşma bantlarını dinleseydim, gene onları “darbe” hazırlığı olarak yayınlardım.
Herkese soruyorum, bizzat darbe komutanının emriyle kayda alınan o konuşmaları dinlediniz mi?
‘Yalçın Akdoğan’a soru’
Yalçın Akdoğan’a da soruyorum, dinledin mi o konuşmaları?
Adamlar neyi hazırladıklarını zaten o konuşmalarda açıkça anlatıyorlar.
Şimdi o konuşmaları tümüyle unutup, bulunan diğer belgelerle ilgili olarak “belgeler sahte” diye ortada dolaşanlar var.
Araya sahte belgeler karıştı mı karışmadı mı, o sorunun cevabını verecek bir yazılım uzmanlığına sahip değilim.
Ama Namık Çınar’ın defalarca sorduğu bir soruyu, “belgeler sahte” diyenlere bir daha sormak istiyorum.
O belgeler “sahte” ise “gerçekleri” nerede? Nerede gerçek belgeler?
“Zaten hiç belge yoktu” demeye hazırlanan kurnaz hırsızlarla, kurnaz darbecilere ve kurnaz “askercilere” de cevap vermeleri gereken bir soru soracağım.
‘Engin Alan’ın sözleri’
Korgeneral Engin Alan’ın o seminerdeki konuşmasını dinlediniz mi ya da okudunuz mu?
Ben size o konuşmanın bir bölümünü hatırlatayım:
“Birlikler tamam. İstanbul üzerine çöküyoruz. Yönetime el koyuyoruz. Belediye başkanları, kamu kurumunda çalışanlar değiştirilecek. Tutuklanacaklar.
Sert müdahale olacak. Acıma bilmem ne yapmak yok, tepeleme var. İsrail örneğinde olduğu gibi sert müdahale olacak.
Rejim aleyhtarı dernek, gazeteler, yurtlar, kuruluşların listesi dosyada ve perdede.”
Şimdi söyleyin bakalım, “sahte” olmayan listedeki “rejim aleyhtarları” kimler?
Nerede o gerçek liste?
Benim gördüğüm listenin tepesinde karde - şimin adı yazıyordu.
Sizin “gerçek” listenizin üstünde kimlerin adı vardı?
Kimleri tutuklayacak, vuracak, öldürecektiniz?
O spor salonlarına, futbol sahalarına kimleri dolduracaktınız?
Bütün hırsızlara, darbecilere, askercilere söylüyorum:
Bunlara cevap verin, sonra isterseniz size daha başka sorular da sorarım.
“Balyoz darbe planı değildi” ha, “ordumuza kumpas kuruldu” ha…
“Devletin gizli kalması gereken belgeleri” ha…
Bütün suçları işleyip şimdi bir de devletin gücünü elinize geçirdiniz diye, o suçları ortaya çıkaranları suçlamaya kalkıyorsunuz.
Balyoz, bir darbe planıydı.
O planları ben yayınladım.
Ben buradayım.
Ne konuşacaksanız benimle konuşun.
Ve bana sorular sormadan önce, benim sorduğum sorulara cevap verin.
Verebilirseniz tabii…