Mehmet Ali Ilıcak Medyaradar'a konuştu: Nazlı Ilıcak'ın oğlu olmak denizde sörf yapmak gibi...
Eski medya patronu ve Nazlı Ilıcak’ın oğlu Mehmet Ali Ilıcak Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e konuştu. Ilıcak’ın hem medya, hem annesi, hem de siyaset konusunda bomba açıklamaları vardı.
Annesi, babası… Geçmişi, açıklamaları, yaşantısı, görüşleri… Her dönem gündemde olan biri o, geçmişte de çok söz ettirdi isminden, bugün de yine öyle…
Sahalarda olmasa da özellikle şu son günlerde ismini yine çok sık duyar olduk...
Bu haftaki konuğum bir dönemin medyasına damga vuran, her adımı, her sözü olay olan Mehmet Ali Ilıcak…
Son günlerde annesi Nazlı Ilıcak ile ilgili sivri açıklamaları ve hemen akabinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile gerçekleştirdiği helalleşme görüşmesi ile oldukça konuşuldu. Ben de kapısını çaldım, sağolsun sonuna kadar hem yüreğinin hem de ofisinin kapısını büyük bir içtenlikle açtı.
Röportaj başlıyor, işte o anlar; Karşımda bir Atlas duruyor ben de kendimi soru kitapçığı gibi hissediyorum… Muhabbet tam gaz! Cumhurbaşkanı’ndan giriyor, anneden medyaya doğru çıkıyoruz yola… Sözleri samimi, her cümlesi çengelli bir iğne gibiydi… Geçmişi de konuştuk bugünü de.
Annesine kızıyor, görüşlerine katılmıyor ama “Anne kutsaldır” demeden de geçmiyor. Erdoğan’ı çok seviyor, bildiğiniz sağlam AK Partili… AK Parti’ye gönül verenlerden… Medya konusundaki açıklamaları ise açıkçası beni son derece şaşırttı.
Şimdi ben müsaadenizle izninizi istiyorum, aranızdan ayrılıyor sizi Ilıcak ile baş başa bırakıyorum. Sizlere güneşli güzel günler diliyorum. Ha unutmadan yorumlarınızı elbette bekliyorum. Sevgiyle kalın…
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: alevgursoy2008@gmail.com
Fotoğraflar: Emrah Yeşilduman
Öncelikle bu röportaj için size teşekkür ederek başlamak istiyorum. En sıcak olan gelişmeyle de başlayalım… Erdoğan'la görüşüp helallik istemişsiniz, tam anlamda o helalleşme gerçekleşti mi?
Gerçekleşti. Ben helallik istedim o da verdi. Sorun yok…
“GİTTİM ÇÜNKÜ ARADA KALIYORDUM, ANNEMİN TAVIRLARINDAN ARTIK YORULDUM”
Neden Erdoğan ile görüşme ihtiyacı duydunuz?
Seviyorum çünkü onu. Alev Hanım, ben Tayyip Bey’i dün ya da bugün tanımadım, yıllardır tanıdığım çok sevip saygı duyduğum bir isim zaten kendisi. Beni makamına kabul etmesi son derece önemli ve çok nazik bir davranıştı. Son 2-3 yıldır yaşanan hadiseler beni ziyadesi ile üzdü. Bir tarafta annem bir tarafta Erdoğan, kendimi arada kalmış hissettim. Çünkü ikisi de çok değerli ve çok önemli benim için. Tayyip Bey’e gittim çünkü her şey üst üste geliyordu ve ben annemin tavırlarından artık gerçekten yoruldum. Ben de gidip Tayyip Bey’e düşüncelerimi birebir anlattım. O da sonuna kadar dinledi ve çok memnun kaldı.
“OĞLUYUM DİYE AYNI DÜŞÜNMEK ZORUNDA DEĞİLİZ”
Erdoğan’ı çok sevdiğim ve kendimi anlatma ihtiyacı hissettiğim için gittim dediniz ama ben herkesin de aklından geçen bir soruyu sesli dile getireceğim. Korktuğunuz ya da aman annemin başına bir şey gelir, ya da işlerim aksar, ekonomik durumum bozulur diye de gitmiş olabilir misiniz?
Asla. Bu düşünce korkunç… Benim devletle bir işim yok ki işlerim bozulur ya da ekonomik durumumda bir değişiklik olsun diye korkayım. Zaten korkunun da ecele faydası yok. Ben böyle hesaplar içerisinde olsaydım 2 yıl önce giderdim, ya da onların öyle bir derdi olsa zaten şimdiye kadar yaparlardı. Benim tutumum her zaman farklıydı, sonuçta annemin oğluyum diye onunla aynı düşünecek halim yok. Ben her zaman durduğum yerdeyim, bir yerlere savrulduğum yok. Anne kutsal bir varlık. Sonuçta benim oğlum bana tek bir gün bir konuyla ilgili tavır alsa ben çok üzülürüm benim annem de elbet üzülüyordur ama ticaret, siyaset, iş ve düşüncelerde insanlar ayrı düşebiliyor.
“ANNEMLE SADECE AK PARTİ’DE BİRLEŞTİK VE ORADA DA SONUNDA AYRI DÜŞTÜK”
Hep mi böyle ayrı düşerdiniz?
Aynen. Biz siyasi düşüncede annemle sadece AK Parti’de birleştik. Bunun evvelinde de zaten hiç aynı düşünmedik ki. O fikir çatışması hep vardı. Rahmetli Turgut Özal konusunda da mesela farklı düşündük, Tansu Çiller döneminde de. Mesela o bir dönem Mesut Yılmaz’ı destekledi ve o dönemde yine ayrı düştük. Mesela Refah Partisi döneminde annem o partiye geçti ama o zaman da o partiye bakışım belliydi. Rahmetli Erbakan Hoca’ya her zaman saygı duyarım o ayrı. Yani anlayacağınız ilk defa AK Parti’de aynı düşüncede buluştuk. İlk 7-8 yıl aynı görüşteydik sonra annem her zamanki muhalif çizgisine çekildi ve biz olduğumuz yerde kaldık. Tabii annem yazıp, çizdiği, ekranlara çıktığı için onun sesi daha gür, benim sesim daha cılız çıktı. Çünkü benim yazdığım çizdiğim bir mecram yok sonuçta twitter dışında. Demek istediğim şu: Benim duruşum hep böyleydi.
“ONUN SAYESİNDE KENDİMİ BULDUM, ONU SEVERKEN AK PARTİ BİLE YOKTU”
Ersoy Dede gibi İflah olmaz Erdoğanistlerden misiniz yoksa sizde?
Yok, benim Erdoğan’a bakışım çok farklı. Bakın ben ona makam mevki sahibi olmadan önce de hayrandım, o zaman da çok seviyordum. Bu güç ya da müthiş makam benim sevgimde bir farklılık yaratmadı. Ben onu severken ortada bir AK Parti bile yoktu. İnsanın iki hayatı var; dünyevi bir de ahir hayatı denilen yapı bu. Benim böyle düşünmeme neden olan etkenler arasında rahmetli babamın attığı temeller elbette vardır ama hayata geçirmek Tayyip Erdoğan sayesinde oldu. Bakın benim içki içmemi bırakmamda Kur'an okumamda en büyük pay ona aittir. Böyle insanlar kaç kişinin hayatında vardır Allah aşkına? Onun sayesinde 28 hatim indirdim ve her gece de okurum. Bunları yapan insan sevilmez mi? Erdoğan benim hayatımı, yaşam şeklimi değiştirdi…
“MUHTAR OLAMAZ DEDİKLERİ DÖNEMDE BİLE…”
Sizin bağlığınız Erdoğanistlikten de ötede, bayağı derinmiş anlaşılan?
Bakın ben nikâh şahidim olsun çok istemiştim Erdoğan’ın. 2000’li yıllardı, Tansu Çiller de milletvekiliydi o zaman. Bana dedi ki “Beni aman Tayyip Bey’le yan yana getirme” dedim ki “Şahidim olacak.” Düşünün o dönem “Muhtar olamaz” dedikleri kişiydi. Hapisten yeni çıkmıştı, ne Başbakan, ne de böyle makam mevki sahibiydi ben işte öyle bir dönemde nikâh şahidim olmasını rica ettim.
“ O OLMASAYDI EŞİMLE BÖYLE BİR BAĞ KURAMAZDIM”
Neden ama?
Sebebini az önce anlattım. Ben Tayyip Erdoğan ile tanışmasaydım hala içki içmeye devam etseydim, Kur'an’la bu kadar yakınlaşmasaydım, belki eşimle bile bu güzel bağı kuramazdım. O beni bambaşka biri yaptı.
“ERDOĞAN ÖYLE BİR LİDER”
Sizi nasıl karşıladı peki, kırgın mıydı?
Gayet iyi karşıladı. Bana neden kırgın olsun benim bir suçum yok ki. Bir şey yapmadım. Daha tek gün kötü bir kelime etmedim hakkında. Tayyip Bey zaten muhteşem bir adam, bir başkası yüzünden bir başkasına neden kızsın, o öyle anlayışlı, kibirden, kinden uzak bir lider işte. Annem yüzünden bana kızmaz. Çünkü biliyor ki herkes kendinden sorumludur. Anne ya da babasının görüşü yüzünden evladı neden bedel ödesin?
“GÖRÜŞECEĞİMİ BİLMİYORDU”
Anneniz bu görüşmeye ne dedi. Biliyor muydu gideceğinizi?
Hayır bilmiyordu. O da sonradan öğrendi, gittikten birkaç gün sonra. O görüşmeyle ilgili yazıyı yazmadan bir gün önce aradım, “Böyle bir görüşme yaptım, haberin olsun” dedim.
“GÖRÜŞMEMİZE O DA SEVİNDİ”
Tepkisini merak ettim.
Olumsuz bir tepki vermedi. Memnun oldu hatta. Sonuçta benim annemle hiçbir sıkıntım yok ki. Sadece farklı düşünüyoruz. Herkes aynı şeyi düşünmek zorunda değil bu hayatta. Ben annem gibi düşünsem ya da herkes gibi düşünsem benim bir kişiliğim olur mu? Ben başkaları gibi düşünsem, o içkiyi bırakan ve iyiye yönelen o çocuk olamazdım. Kur'an’da der ki "anne ve babaya öf demeyeceksin" Anne ve baba en değerli varlıklar, saygım sevgim sonsuz ama düşüncesine de katılacağım diye bir şey yok.
Bazıları da bu görüşme sonrası, annesinin başına bir şey gelecek endişesinden dolayı iyi polis-kötü polisi oynadılar, bu görüşme o nedenle yapıldı. Önlem aldılar şeklinde düşünüyor… Ne dersiniz buna?
Olur mu öyle şey hiç. Çok saçma… Gayet samimi duygularım ve vicdanımla gittim. Annemin haberi bile yoktu. Ben annemle aynı gazetede çalıştığım dönemde birçok yazısını girmezdim mesela.
“İKİ YILDIR YANLIŞ YAPIYORSUN DİYE UYARIYORUM”
Sansür yapıyordunuz yani?
Yapıyordum tabii. Mesela Alev benimle çalışıyorsa ve ben onun yazılarında belli bir çizgi bekliyorsam annemden de bunu beklerim, dikkat edecek. Hatta sansürlenen yazılarım diye bir kitap yaptı. Bunlar ayrı şeyler. Bakın anneme ben yanlış yaptığını zaten iki senedir söylüyorum. Onun karşılığını ödeyecekse ben evlat olarak onu uyarırım. Mesela telefonlar dinleniyorsa bazı kayıtlarımız vardır onunla yaptığımız konuşmalardan, o dönem Sabah gazetesinde çalışırken sürekli arar yeter, bak yanlış şeyler yazıyorsun, sıkıntı olabilir diye uyarırdım.
“SABAH GAZETESİ ANNEME BENDEN BİLE DAHA FAZLA SABIR GÖSTERDİ”
Siz de bayağı sansürcüymüşsünüz.
Bakın biri benim gazetemde yazı yazsa, benim desteklediğim ya da sevdiğim insana karşı yazarsa bir uyarırım, iki uyarırım, üç uyarırım, dört sineye çekerim ve sonra eee yeter ama artık derim! Burası benim yerim, böyle bir dünya yok, şeklinde olaya bakarım. Patronaj diye bir şey var ve sen patrona karşı sorumlusun, sınırsız özgürlük diye bir şey yok. Belli bir yere kadar yazabilirsin. Bak şunun da hakkını verelim Sabah Gazetesi’nde anneme benim gazetemdekinden bile daha özgür davrandılar. Öyle bir özgürlüğü ben de bile görmemişti. Birçok yazısını tolere ettiler, sabır gösterdiler. Ben annemi defalarca uyardım “Bak bunun sorumluluğu olur, yaşın oldu 71, artık yavaş yavaş çocuklarınla ol, torunlarını sev, bedeller ödersin” dedim ama dinlemiyor işte. Annemin başına bir şey gelse, herhangi bir bedel ödese tabii ki üzülürüm ama benim çabam yetmiyorsa yapabileceğim bir şey yok.
“HİÇ TUTUKLANIR DİYE DÜŞÜNMEDİM ÇÜNKÜ…”
Yani annenizin başına bir şey gelecek diye endişelenip de, ara yapmak için gitmediniz?
Tabii ki hayır. Deminden beri bunu anlatıyorum. Ben zaten annem tutuklanır vs. şeklinde bir şey de hiçbir zaman düşünmedim.
“ANNEMLE ONLARIN YAZDIĞI BİR DEĞİL”
Ama Türkiye’de gazetecilerin hapse girmesi çok da yabancı olduğumuz bir konu değil. Her an her şey olabilir…
Ama annemin yaptığı gazetecilikle, o hapse girenleri bir tutamazsınız. Annem inandıklarını, sert bir üslupla yazıyor. Devletin gizli belgelerini ifşa etmiyor. Kimseyle gizli saklı işler çevirmiyor. Sadece sert bir muhalefet yapıyor.
“ONUN Kİ SAFTİRİKLİK”
Cemaate yakın bir isim ama Nazlı Ilıcak?
Cemaate yakın diye kim hapse girmiş ki o da girsin. Cemaatten olmak ayrı, itham edilen devletin sırlarını ifşa etmek ayrı, bir de benimki gibi saftirik olmak ayrı. Annemin ki saftiriklik. Bunu herkes biliyor, sonuçta öyle olsa çoktan girmişti hapse. Herkes bedel ödüyor. Ama annem hapse atılacak bir şey yapmıyor.
“NAZLI ILICAK’IN OĞLU OLMAK DENİZDE SÖRF YAPMAK GİBİ”
Şu süreçte Nazlı Ilıcak’ın oğlu olmak nasıl bir duygu?
Her dönem zordu, bu bir sörfe benzer. Deniz sörfü yaparsın adeta… Tabi bazen dalganın üzerine çıkarsın, bazen suyun altında kalırsın hayat böyledir.
“ANNEM CEMAATÇİ DEĞİL”
Anne cemaatçi ve HDP’li, oğul Erdoğanist ve AK Partili… Sanırım aile içi demokrasi bu olsa gerek?
Cemaatçi değil annem.
Cemaate yakın bir isim diyeyim o zaman.
Cemaatçi değil ama annem. Hiçbir özelliğini taşımıyor, sadece o görüşe yakın bir çizgide o kadar…
“EŞİM YAPSAYDI DAHA BÜYÜK SORUN OLURDU”
Aile için bir demokrasi var o halde. Herkes başka telden çalıyor gördüğüm kadarıyla?
Ama benim ailem, eşim ve çocuğum. Aile dediğin bu. Benim şimdi karım bu şekilde olsa problem olur. Bir evin içinde aynı kaderi yaşıyorsun. O çok derin bir sorun. Allah’a şükür eşim de öyle değil. Ama anne ile olunca onunla aynı kaderi yaşamıyorsun, aynı havayı solumuyorsun. Yani haftada bir görüşüyorsun o kadar. Birlikte yaşamıyorsun ki! 15 günde bir soluyorsun aynı havayı. Haftada 2 kez telefonla konuşuyorsun. Seni çok etkilemiyor.
“O SİYASETİN ‘S’SİNDEN ANLAMAZ”
Hani sanatçıların çoğunluğu sola yakın oluyor ya, eşiniz de bir sanatçı neticede, onun düşüncesi ne, hangi görüşe yakın?
O siyasetin ‘s’sinden anlamaz. Entel değil, Şöyle diyeyim entelektüel sanatçı dediğiniz bir sanatçı değil Meyra. 19’ncu senemizdeyiz biz, sonuçta biz tanıştığımızda 19 yaşındaydı ve çok küçüktü. Onun yoğrulması benim yanımda oldu ağırlıklı. Meyra için önce oğlu ve ben gelirim… Sanatı seviyor ama önce ailesi sonra sanatı. O öyle bir tarz değil.
“TAYYİP BEY’İ ONA ANLATTIĞIMDA ETKİLENİR”
Kayınvalide ile ilgili ne düşünüyor Meyra Hanım?
Meyra, bu konularda kocası ne düşünüyorsa aşağı yukarı onları düşünür. Biz bir aileyiz, o benim düşündüğüm gibi düşünür açıkçası. Siyaseten Meyra’nın öyle büyük bir fanatikliği yok. Sonuçta ben ona Tayyip Bey’i anlattığım zaman etkilenir, zaten kendisi de tanır. Tayyip Bey de kendisini tanır. Zaten bizim şahidimiz olmuş Erdoğan, neticede dönemsel birlikte olmuşuz. Tayyip Bey de hatırını sorar Meyra’nın.
3 çocuk yapmayacak mısınız Erdoğan’ın önerisini dinleyip?
Bu öneri ile olsa süper. Ama çocuk olmuş 15 sene sonra. Olmuyor ki, olsa olacak, bu öneri ile olsa, Çocuk dediğin dünyadaki en büyük zenginlik. Hayırlı evlat olursa inşallah! Her şey Allah’ın takdiri.
“ESKİDEN ÇOK KÜSERDİK”
Küsüp, konuşmadığınız, gücendiğiniz oluyor mu annenizle?
O çok eskiden, Akşam’dayken çok oluyordu. Sonra çok üzüldüm. Çünkü bir anneyi kırmak çocuğunu kırmak gibi. Sonuçta anne dediğin televizyonda göründüğü gibi değil ki, etten kemikten yaratılmış ince-tefek küçük-tefek bir şey, bunu kırdığın zaman vicdanen stres oluyorsun sonra. O öyle kolay bir şey değil. Çocuğunu da üzsen sonra strese giriyorsun. İnsan sevdiklerini üzmeyerek ayakta kalır. O zaman ne yapıyorsun, ayırıyorsun hayatı. Sen diyorsun ki sen benim buramdasın seninle bu işleri konuşmuyorum. Her şey gelip geçicidir ama bu tip değerler hep bakidir. Şimdi ben çok para kazandım ama anamın bütün beddualarını aldım. İstemem ki öyle bir şeyi.
“KEŞKE EVİNDE OTURAN BİR KADIN OLSAYDI DAHA MUTLU OLURDUK”
Bir yanda sevdiğiniz Erdoğan, diğer yanda hayata gelmenize vesile olan anneniz, canınız. Siz arada kalmaktan yorulmuşsunuz anladığım kadarıyla!
Zor bir şey ya. Duygusal tarafa bakarsan tabi annenin varlığı benim için en kıymetli şey. Bir anne yani, tarif edemem. Beni anlayabilmen zor! Keşke evinde oturan bir kadın olsaydı, çok daha mutlu olurduk. Hiç olmazsa böyle derdimiz olmazdı yani. Şu Kanal D’de yaptığı programı yapsa süper yani, hiç stresim yok o zaman. Keşke hep öyle yapsa… Gitsin motosiklete binsin, yemek yapsın, evleri görsün, gezelim, görelim, yiyelim içelim tarzı bir program işte, şahane…
“TARAF DURAMADI VE BERTARAF OLDU”
Rahmetli babanız Kemal Ilıcak hayatta olsaydı şimdi durduğu yer neresi olurdu?
Babam benim tarzım bir adamdı. Çok duygusaldı ve yumuşak bir adamdı, Allah rahmet eylesin. Babam bir işadamı olmakla beraber Özal’la yaşadığımız sıkıntıda maalesef taraf duramadı ve bertaraf oldu. Eşiydi ve babamın eşine set koyabilmesi gerekiyordu. Koyamadı ve sıkıntı oldu. Ama bugün babam yaşasaydı ne düşünürdü onu bilemem.
“HEP AKP PARTİ’YE OY VERDİM”
Oyunuzu AK Parti’ye mi verdiniz?
Her zaman. 2002 hariç, burada yoktum. Amerika’daydım.
“CHP’YE OY VERSEYDİ BİR NEBZE OLSUN ANLARDIM AMA HDP’Yİ ANLAYAMADIM”
Annenizin HDP’ye oy vermesi üzdü mü sizi?
Tabii ki. Biz ailecek hiçbir zaman sola oy vermedik ki. Muhafazakâr sağdan yana olduk. Adalet Partili olduk, bir dönem Doğru Yollu olduk, bir dönem ANAP’lı ama sol hayatımızın hiçbir evresinde yoktu, düşüncemizle alakası yoktu. Hep sağ muhafazakârları destekledik. HDP’ye sırf özgürlükler adına oy vermesini hiç doğru bulmadım açıkçası. CHP’ye verse yine kabul edeceğim bir nebze olsun ama HDP’ye vermesini hiçbir zaman algılayamadım.
Cemaatçi değil dediniz anneniz için ama cemaate çok yakın duruyor.
Duruşu ayrı ama Cemaatçi değil. Cemaatçi olmak demek bunların avantalarından istifa eden birisi demek. Ama hiç öyle bir şey olmadı ki. Onun kimseden bir menfaati yok, inandıklarını yazıyor o kadar.
“O BÖYLE BİR TARZ”
Ne oldu da rüzgâr bir anda tersine döndü. Anneniz canhıraş AK Parti’yi savunurken bir anda başka tarafa geçti sizce?
Nazlı Ilıcak böyle bir tarz. 28 Şubat’ta herkesin başka bir yerde durduğu zaman o da başka bir taraftaydı. Mesela millet askerin yanındayken o tankların önüne geçerdi.
Gücün yanında da durabilirdi?
Onun öyle bir tarzı yok.
“ANNEM HEP RÜZGARIN TERSİNE GİTTİ”
Nazlı Ilıcak, her devrin insanıydı, rüzgâr nereye o oraya diyenler de var ama.
Rüzgâr bazen tersine eser. Her zaman annem de rüzgârın tersine gitti. Her durduğu yer de doğru olmuyor insanın. Ben bu cemaat hadisesinde herkesin hapse atılmasını da doğru bulmuyorum. Kimse hapse atılmadan çözülse her şey keşke.
“CEMAATÇİ HİÇ OLMADIM AMA GÜLEN’E BİR DÖNEM SEMPATİ DUYDUM”
Hiç mi sempati duymadınız cemaate karşı bugüne kadar?
Ben cemaatçi hiç olmadım. Ama Fethullah Hoca’ya sempati duydum. Ama yanlış anlaşılmasın bu sempati, bize 3 sene öncesine kadar ne veriliyorsa okuduğumuz kadarıyla, duyduğumuz kadarıyla sempati duydum. Okullar açılıyordu, eğitimler veriliyordu, bir hizmet vardı, nasıl saygı duymayacaksın?
“O DÖNEM GÜLEN BENİ ARADI VE DEDİ Kİ…”
Fethullah Hoca’yla da Mehmet Ali olarak tanışıklığım minimum 15 senedir yani. Hatta daha da öncesinden 20 yıl öncesinden tanırım. Bana bir düşmanlığı bir kötülüğü oldu mu, hayır olmadı. Şimdi benim bu ortamda vicdanen söyleyebileceğim bunlar. Hatta 1995’te bizim gazetenin basımını durdukları zaman beni arayıp ‘yapabileceğimiz, yardımcı olabileceğimiz bir nokta var mı?’ diye kendisi aramıştı. Bu son 2 senede yaşananlar yaşadıklarımı değiştirmez ki. Evet, iyi bir şey var ama yavaş yavaş görmeye başladığımız noktada madalyonun başka bir yüzü de olabileceği ortaya çıkıyor. Okudukça, gördükçe parçaları artık daha rahat tamamlayabiliyoruz. Bence kötü oldu. Din gibi dünyadaki en değerli şeylerin üzerine bir şeyleri inşa etmek doğru değil.
Hiç AK Parti’den milletvekili olmayı hayal ettiniz mi?
Hayır.
Öyle bir teklif geldi mi?
Hiç gelmedi, Beklemem de çünkü siyasetçi değilim ben.
Eski bir medya patronu olarak bugünkü medyanın durumunu nasıl buluyorsunuz?
Hiçbir şey değişmedi esasen.
İktidarın medya üzerinde bir baskısı yok mu?
Her dönem böyledir bu iş. İktidar kendi lehine haberler çıkmasını ister. Dolayısıyla her zaman böyle olmuştur. Özal döneminde de Özal hep kendi lehine haberler yapılmasını istemiştir. O çok mu medya özgürlüğünü savunuyordu zannediyorsunuz? Hangi iktidar kendisine düzenli hakaret edilmesini ister?
“MEDYA HER ZAMAN BÖYLEYDİ”
Ama o zaman böyle kayyumlar, gazetelere el koymalar yokmuş, gazetecilerin en çok hapise atıldığı dönem bu dönem diyor meslek büyüklerimiz. Geçmişe oranla medya gidişatı kötüymüş.
Nasıl gazetecileri işten atma yokmuş. Olmaz olur mu, bundan daha alasını yaşadık? 28 Şubat’ı ne çabuk unuttunuz? Türkiye’de ne değişti zannediyorsunuz ki! Sizlerin hem bu devlet aklı dedikleri hem bu medya aklı, dönemsel yaşıyor. Her dönem Türkiye’de medya böyleydi zaten. Bugün iktidar çok uzun sürdü, 14 senelik iktidar var. Tabi bu iktidarın desteklediği gruplar vardır, bunlar çok büyüdü. Belki o yüzden fazlaca göze batıyor. Türkiye’de medya düzeninde bir değişiklik olmadı. Tansu Hanım’ın eşi Özer Bey nerdeyse kendi eliyle gazete televizyon çıkarttı. Her dönem bu Türkiye’de olmuştur. Türkiye’deki demokrasiyi Fransa ile niye mukayese edip duruyorsunuz. Magna Carta’dan gelmiş bir ülke ile niye mukayese ediyorsunuz. Sen Suriye ile mukayese et Türkiye’yi, Irak’la et, komşularınızla et yani.
Sizin döneminizde de süt liman değilmiş anladığım kadarı ile medya?
Tabii ki. Şimdi bu göze batıyor çünkü iktidar güçlü. Türkiye’deki güç odakları rahatsız. Türkiye’de eskiden azınlık çoğunluğa hükmediyordu. Bugün eski Türkiye dedikleri çok doğru bir kavramdır. Eski Türkiye de azınlık çoğunluğa hükmeden bir durumdu. Belli bir bürokrasi, belli bir zümre, medya ve askerler. Türkiye de halkın söylediklerinin o dönemde bir önemi yoktu. Birileri seçilir birileri konulurdu, sistem o şekilde devam ederdi. Medyada siyaset dâhil her yeri dizayn etmeye çalışırdı, şimdi bunlar Tayyip Bey sayesinde şükür kalmadı.
“YANDAŞLIK KÖTÜ BİR ŞEY DEĞİL”
Bugün medyada yer alsaydınız, o havuz içinde mi olurdunuz? Yani yandaşlar cephesinde?
Yandaş tabiri dediğiniz dünyanın her yerinde var olan bir sistem. Bugün Amerika’da Demokrat Parti'yi destekleyen televizyonlar da var, Cumhuriyetçileri destekleyen televizyonlar da. Yandaşlık kötü bir şey değil. Mevcut iktidar uzun süredir olduğu için, medyada iktidarı destekleyen çevre büyüdü. Bugün medyada olsaydım elbette durduğum yer Tayyip Bey’in yanı olurdu.
Peki, neden bugün medyada değilsiniz? Erken yaşta başladınız ve hala çok gençsiniz ama erken bıraktınız?
Bize ihtiyaç olsa destek verirdik. Şimdi gençler çok ilerledi, daha iyi işler yapıyorlar.
Siz de hala gençsiniz ama… Küskün müsünüz yoksa medyaya?
Yok hayır.
O zaman neden yoksunuz?
Medya çok para kazanan bir yapılanma değil.
“MEDYA BENİM İÇİN ARTIK BİTTİ”
Medyaya dönmeyi hiç düşünmüyor musunuz?
Yok hayır. Medya sektörünün tüm aşamalarında yer aldım. 22 yaşında gazete kurdum. Radyo, dergi kurdum. Daha sonra sattım, tekrar Tercüman ve Bugün gazetelerini kurdum. Bugün hala benim kurduğum; Akşam, Güneş, Âlem, Bugün, Tercüman gibi önemli gazeteler yayın hayatını sürdürüyor.
Bugün TV ve Kanal Türk’e kayyum atandığında o kanalları sizin alabileceğiniz söylenmişti, aslı astarı var mıdır?
Emin Pazarcı bu konu hakkında şöyle bir yazı yazmıştı; “Keşke Mehmet Ali’yi atasalar da hem yerini bulmuş olur hem de annesiyle o uğraşmış olurdu.” diye. Ancak öyle bir durum yok. Tamamen patron finansmanı ile yaşayan müesseseler. O patron finansmanı kesildiği zaman yayın hayatına devam edemezler.
Sizin de öyle bir paranız yok galiba?
Olsa bile neden koyayım. İnsan zarar edeceği bir işe neden parasını yatırsın.
“ÖZLEMİYORUM ÇÜNKÜ ZİRVEDE BIRAKTIM”
Özlemiyor musunuz?
Neden özleyeyim ki? Kendime göre zirveyi yakalamışım. Zirve şudur bakın, bir beyaz kâğıdı gazete haline çevirmişim, gazetelerim yüzbinlerce adet satılmış. Yedi tane ulusal gazete kurmuşum, hiç kimseden satın almadan sıfırdan kurulan gazeteler bunlar. Radyo, televizyon kurmuşum. Zaten bundan farklı olarak ne yapabilirim ki? Aynı şeyleri yapmış olacağım.
“KİMSENİN TUTUKLANMASINA SEVİNMEM”
Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kimse tutuklanmasın, hiç kimse cezaevinde olmasın. Bunları kötü bir insan söyler. Ne Can Dündar’ı tanırım ne de Soma Kömür İşletmeleri Müdürü Can Gürkan’ı tanırım. İnsan katil değilse, cinayet işlememişse kimse için hapse girsin oh olsun demez, bunları söyleyenler insan değildir. Kimse kimsenin kötülüğü için sevinmemelidir.
“HEPİMİZİN GÜNAHLARI VAR”
Medyada olup günahı olmayan yok galiba? Sizin hiç günahlarınız oldu mu?
Hem de çok olmuştur, olmaz olur mu hiç. Onu ancak Allah bilir. Günahsız insan yoktur. İstemeden kalp kırılır, yanlış yapılır. Önemli olan bunları isteyerek yapmamaktır.
En büyük günahınız ne mesela?
En büyük günah diye bir şey yok. Ama masum insan da yok. Bunlar geçmişte kaldı, şimdi konuşmanın anlamı yok.
“KİMSE TALEP ETMEDİ, BEN ATTIM”
Medya patronuyken iktidar talimatı ile gazetecileri işten attınız mı?
Kimse benden şu gazeteci işten atılsın diye herhangi bir istekte bulunmadı. Gerek de kalmıyordu buna çünkü zaten ben kendim atıyordum… Sen bu işten para kazanıp maaş alıyorsan patronun dediğini yapmak zorundasın. Çalıştığın kuruma ve medya şirketine göre haberlerin içeriğini belirlemek zorundasın. Yoksa o kurumda çalışamazsın. Öyle bir özgürlük yok, bunlar ancak laf ebeliğidir.
“PATRON NE DİYORSA O OLMALI”
Gazetecinin amacı nedir?
Kendini tatmin etmek, egosunu tatmin etmektir. Eğer benim kurumumda köşe yazarlığı yapıyorsan önce benim istediğimi yazmak zorundasın.
Bu çok faşizan bir bakış açısı değil mi?
(Gülüyor) Çok faşizan. Sizinki de egoist bir bakış açısı. Biz gazeteciyiz. Her şeyi yazarız şeklinde bakıyorsun olaya. Ama yanlış düşüncedesin…
“AKLINA ESENİ YAZAMAZSIN, ORASI BABANIN MALI DEĞİL”
Ne yani iktidar kimse, medya patronu onu mu desteklemeli, ne anlamı var gazeteciliğin o zaman?
Her şeyi ben bilirim, ben yazarım, benim köşem diye bakıyorsunuz olaya. Yok, öyle bir dünya. Ay sonu gelince maaş alıyorsun, gazeteci köşesini kendi husumetleri için kullanmaz ve aklına eseni yazamaz. Genelde Türkiye farklı bir konjonktürde bir ülke. Bizi Fransa ile veya batılı ülkelerle kıyaslamayın. Biz daha çok doğu kökenli bir ülkeyiz. Bugün Atatürk çok demokrattı diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Bana bir gün Reha Muhtar televizyonda sordu sen laik misin dedi? Hayır dedim. Ben laik değilim.
“BEN LAİK DEĞİLİM”
Neden laik değilsiniz?
Çünkü ben laik olamam. Çünkü çok yanlış kullanıyoruz laiklik kelimesini. Laiklik nedir? Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması. Bu mümkün mü?
“YALAKALIK YAPMIYORUM, TAYYİP ERDOĞAN BU ÜLKE İÇİN EN ÖNEMLİ LİDER”
Şeriatçı mısınız?
Evet şeriatçıyım. Şeriat nedir? Kur'an-ı Kerim kurallarını uygulayan insandır. Kelime anlamını doğru bilmeniz gerekir ki cevap verebilesiniz. Ben Kur'an kanunlarına uymuyorum dersem şeriatçı değilim diyebilirim, ancak uymak istiyorum diyorsam şeriatçıyım diyebilirim. Biz aslında aynı şeyi söylüyoruz. Hepimiz şeriatın içinde oluyoruz. Hepimiz din ve devlet işleri birbirinden ayrılsın istiyoruz. O zaman hepimiz laik devlet düzeninden yana oluyoruz. Ancak laik bir insan değilim. Türkiye'de olması gereken demokrasi anlayışı böyle. Tayyip Erdoğan çok çok önemli bir lider. Bunu yalakalık yapmak için söylemiyorum. Bundan 10 yıl sonra da bunları söyleyeceğim. Nasıl ki Turgut Özal bu ülkede çok konuşulduysa Tayyip Erdoğan da öyle konuşuluyor ve tarihe geçecek bence. Turgut Özal Türkiye’yi farklı bir platforma taşıyan bir liderdi.
“ÖĞLE VAKTİ KALKIP POKER MASASINDA ÜLKE YÖNETİYORLARDI, ONA LİDER DEMEYENİN KAFASINA ŞAŞARIM”
Şimdi de Tayyip Erdoğan aynı şeyleri mi yapıyor diyorsunuz?
Tayyip Erdoğan tanıdığım en kuvvetli lider. Ben size desem ki üzerinizde ki kıyafet ne kadar kötü olmuş stres olursunuz. Tayyip Erdoğan’a demediklerini bırakmadılar. Arkasından milyonlarca insanları sürükledi. Parti dediğiniz binlerce on binlerce kitleyi tuttu. Dört seçime girdi çıktı. AKP’nin oyları düştü, koalisyon olmaz dedi. Tekrar seçime giderek tek başına iktidar oldu. Ne diyebilirsiniz böyle bir adama. Bu adama lider demeyenin kafasına dayarım. Realiteyi kabul etmeyi bileceksiniz. Bu adam biraz diktatör gibi mi biraz sert mi? Zaten Türkiye'de sert olmadan olmaz. Amerika'da hayır bu yapılmayacak dendiği zaman olabilir ancak Türkiye'de bizim insanlarımıza bu kadar tolerans gösterilirse ayağını sokar ağzına. Kitlenin geldiği yerin konumuna göre hareket edilir. Amerika'da demokrasi var mı? Evet var. Zenginlerin demokrasisi var. Her şey bir imajdan ibaret. Hiç tanımadığın bir adam çıkıyor ABD başkanı oluyor. Kim Obama? Senatör. Bir anda devlet başkanı olabiliyor. Evet Amerika'da halk düzeyinde bir demokrasi anlayışı vardır. Adalet her şeyi seçebiliyor. Bizde Tayyip Erdoğan’a kim ne derse desin acayip şeyler kazandırdı bu ülkeye. Metroya bakıyorum, köprüye bakıyorum muhteşem şeyler. Her iktidarın yapması gereken şeyler diyebilirsiniz bunlar için ama bunları AKP yaptı yani. Tayyip Erdoğan çalışıyor. Biz neler gördük öğle vakti kalkıp poker masasında ülke yönetiyorlardı. Yani Türkiye'de her şey yaşandı. Ecevit düzgün bir adamdı ancak bu ülkeye hiçbir şey katmadı. Sonuçta bu ülke bu iktidar ile belli yerlere geldi. Bazı durumlarda ben de korkuyorum. Neden korkuyorum. Rusya ile problemler oldu. İnsan bilmediğinden korkar. İlk defa birisi Rusya’nın uçağını düşürüyor. Tayyip beyin çok önemli bir lider olmasını değiştirmez. Ancak bunları yağcılık yapmak için söylemiyorum. İnsan fikrini açıkça söyleyebilir. Tayyip Erdoğan’ı desteklediğiniz de yağcı oluyorsunuz.
“TÜRKİYE’DE İYİ MUHALEFET OLSA AK PARTİ BU OYU ALAMAZ”
Muhalefeti nasıl buluyorsunuz?
Çok kötü buluyorum. Son 10 senedir muhalefet denen bir şey yok. Bir ara Selahattin Demirtaş’ın bir yönünü beğendim. Genç bir adam, saz çalıyor, espri yapıyor, bunu beğenmiştim. Ancak sırtındaki yük çok ağırdı, bu yük ile bir yere gidemez. Ama Demirtaş’ı da arındır, yok et, Cumhuriyet Halk Partisi'ne koy bir şeyler yapamaz. Kemal Kılıçdaroğlu bütün iyi niyetine rağmen ne yaparsa yapsın başarılı olamıyor. Madem bu hükümet o kadar kötü Bahçeli mi iyi? En güzel lafı Tuğrul Türkeş söyledi. Benim babam 5 kişi ile hükümet ortağı oldu. Sen 80 vekil ile hiçbir şey olamıyorsun. Bunun cevabını vermiş zaten. Türkiye’de muhalefet yok. İyi muhalefet olsa AK Parti zaten yüzde 45 alamayacak. AK Parti insanları kandırıyormuş. Makarna ile oy mu alınır? Adamlar işi biliyor, çalışıyor…
En beğendiğiniz gazete hangisi Türkiye'de?
İki gazete okuyorum günlük olarak. Biri Sabah diğeri Hürriyet Gazetesi. Arada okuduğum Star ve Habertürk.
En beğendiğiniz yazar kim?
Üslup olarak Rauf Tameri severim. Posta gazetesinde yazıyor.
Başka?
Cem Küçük’ü takip ediyorum ve çok beğeniyorum. Değişik bir tarzı var.
“CESUR BİR ADAM”
Cem Küçük'ün üslubu çok sert ve bu nedenle kendi meslektaşları tarafından çok tartışılıyor.
Bence çok cesur ve başarılı bir adam. Biz bu tarz söylemlere alışkın değiliz. Belki sert geliyor olabilir ama söyledikleri doğru. Cem Küçük, genç bir insan ve entelektüel de bir yanı var. Bu bir tarzdır. İki üç sene içinde Cem Küçük olabiliyorsun, önemli işler yapıyorsundur. Bir kişiyi herkes seviyorsa zaten o kişi sorunludur.
Doğan Grubunda son dönemdeki değişimi nasıl buluyorsunuz?
Aydın Doğan da eski düzenin en önemli ismi. O da şimdi yeni düzene ayak uydurmaya çalışıyor ancak zor bir iş. Türkiye bir 5 sene daha böyle giderse inşallah, bundan 15 sene önceki Türkiye gibi olmayacak.
“O KIYAFET TÜRKİYE’YE YAKIŞMIYORDU”
Nasıl olacak peki?
Farklı bir Türkiye olacak. Bence bir kıyafet vardı Türkiye’nin üzerinde yakışmıyordu. O kalıp birdenbire oturmuyor. Türkiye bir Osmanlı padişahlığı şeklinde giderken Atatürk’e saygım sonsuz ancak bir günde tüm sistem değişiyor. Zorla 60 sene bu sistem devam ediyor. Türkiye bu Türkiye değil. Türk insanı bu değil. Tayyip Erdoğan da bu Türk insanlarını iyi tanıyor. Türk insanı daha muhafazakâr değerlere sahip bir yapıya ait.
“O ZATEN BAŞKAN”
Sizce Tayyip Erdoğan Başkan olmalı mı?
Zaten başkan. Bir adamı atamak başka, 300 kişi toplandığı zaman bende çıkabilirim. Bir de %52’nin oyunu alacaksın. Ben herkesin oyunu alacağım. Nasıl alacağım insanların oylarını? Çok güzelim diyerek mi insanlardan oy isteyeceksin. İnsanlara vaat göstererek oy isteyeceksin. Bir insan oy ile seçilmişse başkanlık sistemine geçmemiz lazım. Eğer Türkiye Başkanlığa geçmiyorsa seçimi kaldırsın. Boşu boşuna masraf yapıyoruz. Eğer bir adayın vaadi yoksa neden seçeyim ki? Neden insanları sandığa götürüyoruz. Ya Türkiye'de seçim sistemi kalkacak ya da Türkiye’ye başkanlık sistemi gelecek. Bunun bir zararı yok. Siz hatırlamazsınız. Bende okuduklarımdan biliyorum. Türkiye'de 1980 ihtilaline kadar senato vardı. 1980’den sonra senato kalktı. 1980’den günümüze mevcut sistem var. 2016’dan sonra yarı başkanlık sistemi gelecek. Başkan daha yetkili olacak. Başkan yetkili olduğu zaman bir karşılığı var. Ticarette ben bir imza attığım zaman onun bedelini ödüyorum. Tayyip Erdoğan’ın hiçbir bedeli yok. Ben Tayyip Erdoğan’ın yerinde olsam böyle kalırım. Benim haberim yok, bilgim yok derim. Ancak başkan olduğunda bir bedeli var. Halka karşı da bir sorumluluğu var. Türkiye o zaman koalisyonlardan kurtulur. Koalisyon olsa idi bitmiştik. Onun için Başkanlık sisteminin olması gerekiyor.
Röportajımızın sonuna gelirken size teşekkür ediyorum…
Sahalarda olmasa da özellikle şu son günlerde ismini yine çok sık duyar olduk...
Bu haftaki konuğum bir dönemin medyasına damga vuran, her adımı, her sözü olay olan Mehmet Ali Ilıcak…
Son günlerde annesi Nazlı Ilıcak ile ilgili sivri açıklamaları ve hemen akabinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile gerçekleştirdiği helalleşme görüşmesi ile oldukça konuşuldu. Ben de kapısını çaldım, sağolsun sonuna kadar hem yüreğinin hem de ofisinin kapısını büyük bir içtenlikle açtı.
Röportaj başlıyor, işte o anlar; Karşımda bir Atlas duruyor ben de kendimi soru kitapçığı gibi hissediyorum… Muhabbet tam gaz! Cumhurbaşkanı’ndan giriyor, anneden medyaya doğru çıkıyoruz yola… Sözleri samimi, her cümlesi çengelli bir iğne gibiydi… Geçmişi de konuştuk bugünü de.
Annesine kızıyor, görüşlerine katılmıyor ama “Anne kutsaldır” demeden de geçmiyor. Erdoğan’ı çok seviyor, bildiğiniz sağlam AK Partili… AK Parti’ye gönül verenlerden… Medya konusundaki açıklamaları ise açıkçası beni son derece şaşırttı.
Şimdi ben müsaadenizle izninizi istiyorum, aranızdan ayrılıyor sizi Ilıcak ile baş başa bırakıyorum. Sizlere güneşli güzel günler diliyorum. Ha unutmadan yorumlarınızı elbette bekliyorum. Sevgiyle kalın…
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: alevgursoy2008@gmail.com
Fotoğraflar: Emrah Yeşilduman
Öncelikle bu röportaj için size teşekkür ederek başlamak istiyorum. En sıcak olan gelişmeyle de başlayalım… Erdoğan'la görüşüp helallik istemişsiniz, tam anlamda o helalleşme gerçekleşti mi?
Gerçekleşti. Ben helallik istedim o da verdi. Sorun yok…
“GİTTİM ÇÜNKÜ ARADA KALIYORDUM, ANNEMİN TAVIRLARINDAN ARTIK YORULDUM”
Neden Erdoğan ile görüşme ihtiyacı duydunuz?
Seviyorum çünkü onu. Alev Hanım, ben Tayyip Bey’i dün ya da bugün tanımadım, yıllardır tanıdığım çok sevip saygı duyduğum bir isim zaten kendisi. Beni makamına kabul etmesi son derece önemli ve çok nazik bir davranıştı. Son 2-3 yıldır yaşanan hadiseler beni ziyadesi ile üzdü. Bir tarafta annem bir tarafta Erdoğan, kendimi arada kalmış hissettim. Çünkü ikisi de çok değerli ve çok önemli benim için. Tayyip Bey’e gittim çünkü her şey üst üste geliyordu ve ben annemin tavırlarından artık gerçekten yoruldum. Ben de gidip Tayyip Bey’e düşüncelerimi birebir anlattım. O da sonuna kadar dinledi ve çok memnun kaldı.
“OĞLUYUM DİYE AYNI DÜŞÜNMEK ZORUNDA DEĞİLİZ”
Erdoğan’ı çok sevdiğim ve kendimi anlatma ihtiyacı hissettiğim için gittim dediniz ama ben herkesin de aklından geçen bir soruyu sesli dile getireceğim. Korktuğunuz ya da aman annemin başına bir şey gelir, ya da işlerim aksar, ekonomik durumum bozulur diye de gitmiş olabilir misiniz?
Asla. Bu düşünce korkunç… Benim devletle bir işim yok ki işlerim bozulur ya da ekonomik durumumda bir değişiklik olsun diye korkayım. Zaten korkunun da ecele faydası yok. Ben böyle hesaplar içerisinde olsaydım 2 yıl önce giderdim, ya da onların öyle bir derdi olsa zaten şimdiye kadar yaparlardı. Benim tutumum her zaman farklıydı, sonuçta annemin oğluyum diye onunla aynı düşünecek halim yok. Ben her zaman durduğum yerdeyim, bir yerlere savrulduğum yok. Anne kutsal bir varlık. Sonuçta benim oğlum bana tek bir gün bir konuyla ilgili tavır alsa ben çok üzülürüm benim annem de elbet üzülüyordur ama ticaret, siyaset, iş ve düşüncelerde insanlar ayrı düşebiliyor.
“ANNEMLE SADECE AK PARTİ’DE BİRLEŞTİK VE ORADA DA SONUNDA AYRI DÜŞTÜK”
Hep mi böyle ayrı düşerdiniz?
Aynen. Biz siyasi düşüncede annemle sadece AK Parti’de birleştik. Bunun evvelinde de zaten hiç aynı düşünmedik ki. O fikir çatışması hep vardı. Rahmetli Turgut Özal konusunda da mesela farklı düşündük, Tansu Çiller döneminde de. Mesela o bir dönem Mesut Yılmaz’ı destekledi ve o dönemde yine ayrı düştük. Mesela Refah Partisi döneminde annem o partiye geçti ama o zaman da o partiye bakışım belliydi. Rahmetli Erbakan Hoca’ya her zaman saygı duyarım o ayrı. Yani anlayacağınız ilk defa AK Parti’de aynı düşüncede buluştuk. İlk 7-8 yıl aynı görüşteydik sonra annem her zamanki muhalif çizgisine çekildi ve biz olduğumuz yerde kaldık. Tabii annem yazıp, çizdiği, ekranlara çıktığı için onun sesi daha gür, benim sesim daha cılız çıktı. Çünkü benim yazdığım çizdiğim bir mecram yok sonuçta twitter dışında. Demek istediğim şu: Benim duruşum hep böyleydi.
“ONUN SAYESİNDE KENDİMİ BULDUM, ONU SEVERKEN AK PARTİ BİLE YOKTU”
Ersoy Dede gibi İflah olmaz Erdoğanistlerden misiniz yoksa sizde?
Yok, benim Erdoğan’a bakışım çok farklı. Bakın ben ona makam mevki sahibi olmadan önce de hayrandım, o zaman da çok seviyordum. Bu güç ya da müthiş makam benim sevgimde bir farklılık yaratmadı. Ben onu severken ortada bir AK Parti bile yoktu. İnsanın iki hayatı var; dünyevi bir de ahir hayatı denilen yapı bu. Benim böyle düşünmeme neden olan etkenler arasında rahmetli babamın attığı temeller elbette vardır ama hayata geçirmek Tayyip Erdoğan sayesinde oldu. Bakın benim içki içmemi bırakmamda Kur'an okumamda en büyük pay ona aittir. Böyle insanlar kaç kişinin hayatında vardır Allah aşkına? Onun sayesinde 28 hatim indirdim ve her gece de okurum. Bunları yapan insan sevilmez mi? Erdoğan benim hayatımı, yaşam şeklimi değiştirdi…
“MUHTAR OLAMAZ DEDİKLERİ DÖNEMDE BİLE…”
Sizin bağlığınız Erdoğanistlikten de ötede, bayağı derinmiş anlaşılan?
Bakın ben nikâh şahidim olsun çok istemiştim Erdoğan’ın. 2000’li yıllardı, Tansu Çiller de milletvekiliydi o zaman. Bana dedi ki “Beni aman Tayyip Bey’le yan yana getirme” dedim ki “Şahidim olacak.” Düşünün o dönem “Muhtar olamaz” dedikleri kişiydi. Hapisten yeni çıkmıştı, ne Başbakan, ne de böyle makam mevki sahibiydi ben işte öyle bir dönemde nikâh şahidim olmasını rica ettim.
“ O OLMASAYDI EŞİMLE BÖYLE BİR BAĞ KURAMAZDIM”
Neden ama?
Sebebini az önce anlattım. Ben Tayyip Erdoğan ile tanışmasaydım hala içki içmeye devam etseydim, Kur'an’la bu kadar yakınlaşmasaydım, belki eşimle bile bu güzel bağı kuramazdım. O beni bambaşka biri yaptı.
“ERDOĞAN ÖYLE BİR LİDER”
Sizi nasıl karşıladı peki, kırgın mıydı?
Gayet iyi karşıladı. Bana neden kırgın olsun benim bir suçum yok ki. Bir şey yapmadım. Daha tek gün kötü bir kelime etmedim hakkında. Tayyip Bey zaten muhteşem bir adam, bir başkası yüzünden bir başkasına neden kızsın, o öyle anlayışlı, kibirden, kinden uzak bir lider işte. Annem yüzünden bana kızmaz. Çünkü biliyor ki herkes kendinden sorumludur. Anne ya da babasının görüşü yüzünden evladı neden bedel ödesin?
“GÖRÜŞECEĞİMİ BİLMİYORDU”
Anneniz bu görüşmeye ne dedi. Biliyor muydu gideceğinizi?
Hayır bilmiyordu. O da sonradan öğrendi, gittikten birkaç gün sonra. O görüşmeyle ilgili yazıyı yazmadan bir gün önce aradım, “Böyle bir görüşme yaptım, haberin olsun” dedim.
“GÖRÜŞMEMİZE O DA SEVİNDİ”
Tepkisini merak ettim.
Olumsuz bir tepki vermedi. Memnun oldu hatta. Sonuçta benim annemle hiçbir sıkıntım yok ki. Sadece farklı düşünüyoruz. Herkes aynı şeyi düşünmek zorunda değil bu hayatta. Ben annem gibi düşünsem ya da herkes gibi düşünsem benim bir kişiliğim olur mu? Ben başkaları gibi düşünsem, o içkiyi bırakan ve iyiye yönelen o çocuk olamazdım. Kur'an’da der ki "anne ve babaya öf demeyeceksin" Anne ve baba en değerli varlıklar, saygım sevgim sonsuz ama düşüncesine de katılacağım diye bir şey yok.
Bazıları da bu görüşme sonrası, annesinin başına bir şey gelecek endişesinden dolayı iyi polis-kötü polisi oynadılar, bu görüşme o nedenle yapıldı. Önlem aldılar şeklinde düşünüyor… Ne dersiniz buna?
Olur mu öyle şey hiç. Çok saçma… Gayet samimi duygularım ve vicdanımla gittim. Annemin haberi bile yoktu. Ben annemle aynı gazetede çalıştığım dönemde birçok yazısını girmezdim mesela.
“İKİ YILDIR YANLIŞ YAPIYORSUN DİYE UYARIYORUM”
Sansür yapıyordunuz yani?
Yapıyordum tabii. Mesela Alev benimle çalışıyorsa ve ben onun yazılarında belli bir çizgi bekliyorsam annemden de bunu beklerim, dikkat edecek. Hatta sansürlenen yazılarım diye bir kitap yaptı. Bunlar ayrı şeyler. Bakın anneme ben yanlış yaptığını zaten iki senedir söylüyorum. Onun karşılığını ödeyecekse ben evlat olarak onu uyarırım. Mesela telefonlar dinleniyorsa bazı kayıtlarımız vardır onunla yaptığımız konuşmalardan, o dönem Sabah gazetesinde çalışırken sürekli arar yeter, bak yanlış şeyler yazıyorsun, sıkıntı olabilir diye uyarırdım.
“SABAH GAZETESİ ANNEME BENDEN BİLE DAHA FAZLA SABIR GÖSTERDİ”
Siz de bayağı sansürcüymüşsünüz.
Bakın biri benim gazetemde yazı yazsa, benim desteklediğim ya da sevdiğim insana karşı yazarsa bir uyarırım, iki uyarırım, üç uyarırım, dört sineye çekerim ve sonra eee yeter ama artık derim! Burası benim yerim, böyle bir dünya yok, şeklinde olaya bakarım. Patronaj diye bir şey var ve sen patrona karşı sorumlusun, sınırsız özgürlük diye bir şey yok. Belli bir yere kadar yazabilirsin. Bak şunun da hakkını verelim Sabah Gazetesi’nde anneme benim gazetemdekinden bile daha özgür davrandılar. Öyle bir özgürlüğü ben de bile görmemişti. Birçok yazısını tolere ettiler, sabır gösterdiler. Ben annemi defalarca uyardım “Bak bunun sorumluluğu olur, yaşın oldu 71, artık yavaş yavaş çocuklarınla ol, torunlarını sev, bedeller ödersin” dedim ama dinlemiyor işte. Annemin başına bir şey gelse, herhangi bir bedel ödese tabii ki üzülürüm ama benim çabam yetmiyorsa yapabileceğim bir şey yok.
“HİÇ TUTUKLANIR DİYE DÜŞÜNMEDİM ÇÜNKÜ…”
Yani annenizin başına bir şey gelecek diye endişelenip de, ara yapmak için gitmediniz?
Tabii ki hayır. Deminden beri bunu anlatıyorum. Ben zaten annem tutuklanır vs. şeklinde bir şey de hiçbir zaman düşünmedim.
“ANNEMLE ONLARIN YAZDIĞI BİR DEĞİL”
Ama Türkiye’de gazetecilerin hapse girmesi çok da yabancı olduğumuz bir konu değil. Her an her şey olabilir…
Ama annemin yaptığı gazetecilikle, o hapse girenleri bir tutamazsınız. Annem inandıklarını, sert bir üslupla yazıyor. Devletin gizli belgelerini ifşa etmiyor. Kimseyle gizli saklı işler çevirmiyor. Sadece sert bir muhalefet yapıyor.
“ONUN Kİ SAFTİRİKLİK”
Cemaate yakın bir isim ama Nazlı Ilıcak?
Cemaate yakın diye kim hapse girmiş ki o da girsin. Cemaatten olmak ayrı, itham edilen devletin sırlarını ifşa etmek ayrı, bir de benimki gibi saftirik olmak ayrı. Annemin ki saftiriklik. Bunu herkes biliyor, sonuçta öyle olsa çoktan girmişti hapse. Herkes bedel ödüyor. Ama annem hapse atılacak bir şey yapmıyor.
“NAZLI ILICAK’IN OĞLU OLMAK DENİZDE SÖRF YAPMAK GİBİ”
Şu süreçte Nazlı Ilıcak’ın oğlu olmak nasıl bir duygu?
Her dönem zordu, bu bir sörfe benzer. Deniz sörfü yaparsın adeta… Tabi bazen dalganın üzerine çıkarsın, bazen suyun altında kalırsın hayat böyledir.
“ANNEM CEMAATÇİ DEĞİL”
Anne cemaatçi ve HDP’li, oğul Erdoğanist ve AK Partili… Sanırım aile içi demokrasi bu olsa gerek?
Cemaatçi değil annem.
Cemaate yakın bir isim diyeyim o zaman.
Cemaatçi değil ama annem. Hiçbir özelliğini taşımıyor, sadece o görüşe yakın bir çizgide o kadar…
“EŞİM YAPSAYDI DAHA BÜYÜK SORUN OLURDU”
Aile için bir demokrasi var o halde. Herkes başka telden çalıyor gördüğüm kadarıyla?
Ama benim ailem, eşim ve çocuğum. Aile dediğin bu. Benim şimdi karım bu şekilde olsa problem olur. Bir evin içinde aynı kaderi yaşıyorsun. O çok derin bir sorun. Allah’a şükür eşim de öyle değil. Ama anne ile olunca onunla aynı kaderi yaşamıyorsun, aynı havayı solumuyorsun. Yani haftada bir görüşüyorsun o kadar. Birlikte yaşamıyorsun ki! 15 günde bir soluyorsun aynı havayı. Haftada 2 kez telefonla konuşuyorsun. Seni çok etkilemiyor.
“O SİYASETİN ‘S’SİNDEN ANLAMAZ”
Hani sanatçıların çoğunluğu sola yakın oluyor ya, eşiniz de bir sanatçı neticede, onun düşüncesi ne, hangi görüşe yakın?
O siyasetin ‘s’sinden anlamaz. Entel değil, Şöyle diyeyim entelektüel sanatçı dediğiniz bir sanatçı değil Meyra. 19’ncu senemizdeyiz biz, sonuçta biz tanıştığımızda 19 yaşındaydı ve çok küçüktü. Onun yoğrulması benim yanımda oldu ağırlıklı. Meyra için önce oğlu ve ben gelirim… Sanatı seviyor ama önce ailesi sonra sanatı. O öyle bir tarz değil.
“TAYYİP BEY’İ ONA ANLATTIĞIMDA ETKİLENİR”
Kayınvalide ile ilgili ne düşünüyor Meyra Hanım?
Meyra, bu konularda kocası ne düşünüyorsa aşağı yukarı onları düşünür. Biz bir aileyiz, o benim düşündüğüm gibi düşünür açıkçası. Siyaseten Meyra’nın öyle büyük bir fanatikliği yok. Sonuçta ben ona Tayyip Bey’i anlattığım zaman etkilenir, zaten kendisi de tanır. Tayyip Bey de kendisini tanır. Zaten bizim şahidimiz olmuş Erdoğan, neticede dönemsel birlikte olmuşuz. Tayyip Bey de hatırını sorar Meyra’nın.
3 çocuk yapmayacak mısınız Erdoğan’ın önerisini dinleyip?
Bu öneri ile olsa süper. Ama çocuk olmuş 15 sene sonra. Olmuyor ki, olsa olacak, bu öneri ile olsa, Çocuk dediğin dünyadaki en büyük zenginlik. Hayırlı evlat olursa inşallah! Her şey Allah’ın takdiri.
“ESKİDEN ÇOK KÜSERDİK”
Küsüp, konuşmadığınız, gücendiğiniz oluyor mu annenizle?
O çok eskiden, Akşam’dayken çok oluyordu. Sonra çok üzüldüm. Çünkü bir anneyi kırmak çocuğunu kırmak gibi. Sonuçta anne dediğin televizyonda göründüğü gibi değil ki, etten kemikten yaratılmış ince-tefek küçük-tefek bir şey, bunu kırdığın zaman vicdanen stres oluyorsun sonra. O öyle kolay bir şey değil. Çocuğunu da üzsen sonra strese giriyorsun. İnsan sevdiklerini üzmeyerek ayakta kalır. O zaman ne yapıyorsun, ayırıyorsun hayatı. Sen diyorsun ki sen benim buramdasın seninle bu işleri konuşmuyorum. Her şey gelip geçicidir ama bu tip değerler hep bakidir. Şimdi ben çok para kazandım ama anamın bütün beddualarını aldım. İstemem ki öyle bir şeyi.
“KEŞKE EVİNDE OTURAN BİR KADIN OLSAYDI DAHA MUTLU OLURDUK”
Bir yanda sevdiğiniz Erdoğan, diğer yanda hayata gelmenize vesile olan anneniz, canınız. Siz arada kalmaktan yorulmuşsunuz anladığım kadarıyla!
Zor bir şey ya. Duygusal tarafa bakarsan tabi annenin varlığı benim için en kıymetli şey. Bir anne yani, tarif edemem. Beni anlayabilmen zor! Keşke evinde oturan bir kadın olsaydı, çok daha mutlu olurduk. Hiç olmazsa böyle derdimiz olmazdı yani. Şu Kanal D’de yaptığı programı yapsa süper yani, hiç stresim yok o zaman. Keşke hep öyle yapsa… Gitsin motosiklete binsin, yemek yapsın, evleri görsün, gezelim, görelim, yiyelim içelim tarzı bir program işte, şahane…
“TARAF DURAMADI VE BERTARAF OLDU”
Rahmetli babanız Kemal Ilıcak hayatta olsaydı şimdi durduğu yer neresi olurdu?
Babam benim tarzım bir adamdı. Çok duygusaldı ve yumuşak bir adamdı, Allah rahmet eylesin. Babam bir işadamı olmakla beraber Özal’la yaşadığımız sıkıntıda maalesef taraf duramadı ve bertaraf oldu. Eşiydi ve babamın eşine set koyabilmesi gerekiyordu. Koyamadı ve sıkıntı oldu. Ama bugün babam yaşasaydı ne düşünürdü onu bilemem.
“HEP AKP PARTİ’YE OY VERDİM”
Oyunuzu AK Parti’ye mi verdiniz?
Her zaman. 2002 hariç, burada yoktum. Amerika’daydım.
“CHP’YE OY VERSEYDİ BİR NEBZE OLSUN ANLARDIM AMA HDP’Yİ ANLAYAMADIM”
Annenizin HDP’ye oy vermesi üzdü mü sizi?
Tabii ki. Biz ailecek hiçbir zaman sola oy vermedik ki. Muhafazakâr sağdan yana olduk. Adalet Partili olduk, bir dönem Doğru Yollu olduk, bir dönem ANAP’lı ama sol hayatımızın hiçbir evresinde yoktu, düşüncemizle alakası yoktu. Hep sağ muhafazakârları destekledik. HDP’ye sırf özgürlükler adına oy vermesini hiç doğru bulmadım açıkçası. CHP’ye verse yine kabul edeceğim bir nebze olsun ama HDP’ye vermesini hiçbir zaman algılayamadım.
Cemaatçi değil dediniz anneniz için ama cemaate çok yakın duruyor.
Duruşu ayrı ama Cemaatçi değil. Cemaatçi olmak demek bunların avantalarından istifa eden birisi demek. Ama hiç öyle bir şey olmadı ki. Onun kimseden bir menfaati yok, inandıklarını yazıyor o kadar.
“O BÖYLE BİR TARZ”
Ne oldu da rüzgâr bir anda tersine döndü. Anneniz canhıraş AK Parti’yi savunurken bir anda başka tarafa geçti sizce?
Nazlı Ilıcak böyle bir tarz. 28 Şubat’ta herkesin başka bir yerde durduğu zaman o da başka bir taraftaydı. Mesela millet askerin yanındayken o tankların önüne geçerdi.
Gücün yanında da durabilirdi?
Onun öyle bir tarzı yok.
“ANNEM HEP RÜZGARIN TERSİNE GİTTİ”
Nazlı Ilıcak, her devrin insanıydı, rüzgâr nereye o oraya diyenler de var ama.
Rüzgâr bazen tersine eser. Her zaman annem de rüzgârın tersine gitti. Her durduğu yer de doğru olmuyor insanın. Ben bu cemaat hadisesinde herkesin hapse atılmasını da doğru bulmuyorum. Kimse hapse atılmadan çözülse her şey keşke.
“CEMAATÇİ HİÇ OLMADIM AMA GÜLEN’E BİR DÖNEM SEMPATİ DUYDUM”
Hiç mi sempati duymadınız cemaate karşı bugüne kadar?
Ben cemaatçi hiç olmadım. Ama Fethullah Hoca’ya sempati duydum. Ama yanlış anlaşılmasın bu sempati, bize 3 sene öncesine kadar ne veriliyorsa okuduğumuz kadarıyla, duyduğumuz kadarıyla sempati duydum. Okullar açılıyordu, eğitimler veriliyordu, bir hizmet vardı, nasıl saygı duymayacaksın?
“O DÖNEM GÜLEN BENİ ARADI VE DEDİ Kİ…”
Fethullah Hoca’yla da Mehmet Ali olarak tanışıklığım minimum 15 senedir yani. Hatta daha da öncesinden 20 yıl öncesinden tanırım. Bana bir düşmanlığı bir kötülüğü oldu mu, hayır olmadı. Şimdi benim bu ortamda vicdanen söyleyebileceğim bunlar. Hatta 1995’te bizim gazetenin basımını durdukları zaman beni arayıp ‘yapabileceğimiz, yardımcı olabileceğimiz bir nokta var mı?’ diye kendisi aramıştı. Bu son 2 senede yaşananlar yaşadıklarımı değiştirmez ki. Evet, iyi bir şey var ama yavaş yavaş görmeye başladığımız noktada madalyonun başka bir yüzü de olabileceği ortaya çıkıyor. Okudukça, gördükçe parçaları artık daha rahat tamamlayabiliyoruz. Bence kötü oldu. Din gibi dünyadaki en değerli şeylerin üzerine bir şeyleri inşa etmek doğru değil.
Hiç AK Parti’den milletvekili olmayı hayal ettiniz mi?
Hayır.
Öyle bir teklif geldi mi?
Hiç gelmedi, Beklemem de çünkü siyasetçi değilim ben.
Eski bir medya patronu olarak bugünkü medyanın durumunu nasıl buluyorsunuz?
Hiçbir şey değişmedi esasen.
İktidarın medya üzerinde bir baskısı yok mu?
Her dönem böyledir bu iş. İktidar kendi lehine haberler çıkmasını ister. Dolayısıyla her zaman böyle olmuştur. Özal döneminde de Özal hep kendi lehine haberler yapılmasını istemiştir. O çok mu medya özgürlüğünü savunuyordu zannediyorsunuz? Hangi iktidar kendisine düzenli hakaret edilmesini ister?
“MEDYA HER ZAMAN BÖYLEYDİ”
Ama o zaman böyle kayyumlar, gazetelere el koymalar yokmuş, gazetecilerin en çok hapise atıldığı dönem bu dönem diyor meslek büyüklerimiz. Geçmişe oranla medya gidişatı kötüymüş.
Nasıl gazetecileri işten atma yokmuş. Olmaz olur mu, bundan daha alasını yaşadık? 28 Şubat’ı ne çabuk unuttunuz? Türkiye’de ne değişti zannediyorsunuz ki! Sizlerin hem bu devlet aklı dedikleri hem bu medya aklı, dönemsel yaşıyor. Her dönem Türkiye’de medya böyleydi zaten. Bugün iktidar çok uzun sürdü, 14 senelik iktidar var. Tabi bu iktidarın desteklediği gruplar vardır, bunlar çok büyüdü. Belki o yüzden fazlaca göze batıyor. Türkiye’de medya düzeninde bir değişiklik olmadı. Tansu Hanım’ın eşi Özer Bey nerdeyse kendi eliyle gazete televizyon çıkarttı. Her dönem bu Türkiye’de olmuştur. Türkiye’deki demokrasiyi Fransa ile niye mukayese edip duruyorsunuz. Magna Carta’dan gelmiş bir ülke ile niye mukayese ediyorsunuz. Sen Suriye ile mukayese et Türkiye’yi, Irak’la et, komşularınızla et yani.
Sizin döneminizde de süt liman değilmiş anladığım kadarı ile medya?
Tabii ki. Şimdi bu göze batıyor çünkü iktidar güçlü. Türkiye’deki güç odakları rahatsız. Türkiye’de eskiden azınlık çoğunluğa hükmediyordu. Bugün eski Türkiye dedikleri çok doğru bir kavramdır. Eski Türkiye de azınlık çoğunluğa hükmeden bir durumdu. Belli bir bürokrasi, belli bir zümre, medya ve askerler. Türkiye de halkın söylediklerinin o dönemde bir önemi yoktu. Birileri seçilir birileri konulurdu, sistem o şekilde devam ederdi. Medyada siyaset dâhil her yeri dizayn etmeye çalışırdı, şimdi bunlar Tayyip Bey sayesinde şükür kalmadı.
“YANDAŞLIK KÖTÜ BİR ŞEY DEĞİL”
Bugün medyada yer alsaydınız, o havuz içinde mi olurdunuz? Yani yandaşlar cephesinde?
Yandaş tabiri dediğiniz dünyanın her yerinde var olan bir sistem. Bugün Amerika’da Demokrat Parti'yi destekleyen televizyonlar da var, Cumhuriyetçileri destekleyen televizyonlar da. Yandaşlık kötü bir şey değil. Mevcut iktidar uzun süredir olduğu için, medyada iktidarı destekleyen çevre büyüdü. Bugün medyada olsaydım elbette durduğum yer Tayyip Bey’in yanı olurdu.
Peki, neden bugün medyada değilsiniz? Erken yaşta başladınız ve hala çok gençsiniz ama erken bıraktınız?
Bize ihtiyaç olsa destek verirdik. Şimdi gençler çok ilerledi, daha iyi işler yapıyorlar.
Siz de hala gençsiniz ama… Küskün müsünüz yoksa medyaya?
Yok hayır.
O zaman neden yoksunuz?
Medya çok para kazanan bir yapılanma değil.
“MEDYA BENİM İÇİN ARTIK BİTTİ”
Medyaya dönmeyi hiç düşünmüyor musunuz?
Yok hayır. Medya sektörünün tüm aşamalarında yer aldım. 22 yaşında gazete kurdum. Radyo, dergi kurdum. Daha sonra sattım, tekrar Tercüman ve Bugün gazetelerini kurdum. Bugün hala benim kurduğum; Akşam, Güneş, Âlem, Bugün, Tercüman gibi önemli gazeteler yayın hayatını sürdürüyor.
Bugün TV ve Kanal Türk’e kayyum atandığında o kanalları sizin alabileceğiniz söylenmişti, aslı astarı var mıdır?
Emin Pazarcı bu konu hakkında şöyle bir yazı yazmıştı; “Keşke Mehmet Ali’yi atasalar da hem yerini bulmuş olur hem de annesiyle o uğraşmış olurdu.” diye. Ancak öyle bir durum yok. Tamamen patron finansmanı ile yaşayan müesseseler. O patron finansmanı kesildiği zaman yayın hayatına devam edemezler.
Sizin de öyle bir paranız yok galiba?
Olsa bile neden koyayım. İnsan zarar edeceği bir işe neden parasını yatırsın.
“ÖZLEMİYORUM ÇÜNKÜ ZİRVEDE BIRAKTIM”
Özlemiyor musunuz?
Neden özleyeyim ki? Kendime göre zirveyi yakalamışım. Zirve şudur bakın, bir beyaz kâğıdı gazete haline çevirmişim, gazetelerim yüzbinlerce adet satılmış. Yedi tane ulusal gazete kurmuşum, hiç kimseden satın almadan sıfırdan kurulan gazeteler bunlar. Radyo, televizyon kurmuşum. Zaten bundan farklı olarak ne yapabilirim ki? Aynı şeyleri yapmış olacağım.
“KİMSENİN TUTUKLANMASINA SEVİNMEM”
Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kimse tutuklanmasın, hiç kimse cezaevinde olmasın. Bunları kötü bir insan söyler. Ne Can Dündar’ı tanırım ne de Soma Kömür İşletmeleri Müdürü Can Gürkan’ı tanırım. İnsan katil değilse, cinayet işlememişse kimse için hapse girsin oh olsun demez, bunları söyleyenler insan değildir. Kimse kimsenin kötülüğü için sevinmemelidir.
“HEPİMİZİN GÜNAHLARI VAR”
Medyada olup günahı olmayan yok galiba? Sizin hiç günahlarınız oldu mu?
Hem de çok olmuştur, olmaz olur mu hiç. Onu ancak Allah bilir. Günahsız insan yoktur. İstemeden kalp kırılır, yanlış yapılır. Önemli olan bunları isteyerek yapmamaktır.
En büyük günahınız ne mesela?
En büyük günah diye bir şey yok. Ama masum insan da yok. Bunlar geçmişte kaldı, şimdi konuşmanın anlamı yok.
“KİMSE TALEP ETMEDİ, BEN ATTIM”
Medya patronuyken iktidar talimatı ile gazetecileri işten attınız mı?
Kimse benden şu gazeteci işten atılsın diye herhangi bir istekte bulunmadı. Gerek de kalmıyordu buna çünkü zaten ben kendim atıyordum… Sen bu işten para kazanıp maaş alıyorsan patronun dediğini yapmak zorundasın. Çalıştığın kuruma ve medya şirketine göre haberlerin içeriğini belirlemek zorundasın. Yoksa o kurumda çalışamazsın. Öyle bir özgürlük yok, bunlar ancak laf ebeliğidir.
“PATRON NE DİYORSA O OLMALI”
Gazetecinin amacı nedir?
Kendini tatmin etmek, egosunu tatmin etmektir. Eğer benim kurumumda köşe yazarlığı yapıyorsan önce benim istediğimi yazmak zorundasın.
Bu çok faşizan bir bakış açısı değil mi?
(Gülüyor) Çok faşizan. Sizinki de egoist bir bakış açısı. Biz gazeteciyiz. Her şeyi yazarız şeklinde bakıyorsun olaya. Ama yanlış düşüncedesin…
“AKLINA ESENİ YAZAMAZSIN, ORASI BABANIN MALI DEĞİL”
Ne yani iktidar kimse, medya patronu onu mu desteklemeli, ne anlamı var gazeteciliğin o zaman?
Her şeyi ben bilirim, ben yazarım, benim köşem diye bakıyorsunuz olaya. Yok, öyle bir dünya. Ay sonu gelince maaş alıyorsun, gazeteci köşesini kendi husumetleri için kullanmaz ve aklına eseni yazamaz. Genelde Türkiye farklı bir konjonktürde bir ülke. Bizi Fransa ile veya batılı ülkelerle kıyaslamayın. Biz daha çok doğu kökenli bir ülkeyiz. Bugün Atatürk çok demokrattı diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Bana bir gün Reha Muhtar televizyonda sordu sen laik misin dedi? Hayır dedim. Ben laik değilim.
“BEN LAİK DEĞİLİM”
Neden laik değilsiniz?
Çünkü ben laik olamam. Çünkü çok yanlış kullanıyoruz laiklik kelimesini. Laiklik nedir? Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması. Bu mümkün mü?
“YALAKALIK YAPMIYORUM, TAYYİP ERDOĞAN BU ÜLKE İÇİN EN ÖNEMLİ LİDER”
Şeriatçı mısınız?
Evet şeriatçıyım. Şeriat nedir? Kur'an-ı Kerim kurallarını uygulayan insandır. Kelime anlamını doğru bilmeniz gerekir ki cevap verebilesiniz. Ben Kur'an kanunlarına uymuyorum dersem şeriatçı değilim diyebilirim, ancak uymak istiyorum diyorsam şeriatçıyım diyebilirim. Biz aslında aynı şeyi söylüyoruz. Hepimiz şeriatın içinde oluyoruz. Hepimiz din ve devlet işleri birbirinden ayrılsın istiyoruz. O zaman hepimiz laik devlet düzeninden yana oluyoruz. Ancak laik bir insan değilim. Türkiye'de olması gereken demokrasi anlayışı böyle. Tayyip Erdoğan çok çok önemli bir lider. Bunu yalakalık yapmak için söylemiyorum. Bundan 10 yıl sonra da bunları söyleyeceğim. Nasıl ki Turgut Özal bu ülkede çok konuşulduysa Tayyip Erdoğan da öyle konuşuluyor ve tarihe geçecek bence. Turgut Özal Türkiye’yi farklı bir platforma taşıyan bir liderdi.
“ÖĞLE VAKTİ KALKIP POKER MASASINDA ÜLKE YÖNETİYORLARDI, ONA LİDER DEMEYENİN KAFASINA ŞAŞARIM”
Şimdi de Tayyip Erdoğan aynı şeyleri mi yapıyor diyorsunuz?
Tayyip Erdoğan tanıdığım en kuvvetli lider. Ben size desem ki üzerinizde ki kıyafet ne kadar kötü olmuş stres olursunuz. Tayyip Erdoğan’a demediklerini bırakmadılar. Arkasından milyonlarca insanları sürükledi. Parti dediğiniz binlerce on binlerce kitleyi tuttu. Dört seçime girdi çıktı. AKP’nin oyları düştü, koalisyon olmaz dedi. Tekrar seçime giderek tek başına iktidar oldu. Ne diyebilirsiniz böyle bir adama. Bu adama lider demeyenin kafasına dayarım. Realiteyi kabul etmeyi bileceksiniz. Bu adam biraz diktatör gibi mi biraz sert mi? Zaten Türkiye'de sert olmadan olmaz. Amerika'da hayır bu yapılmayacak dendiği zaman olabilir ancak Türkiye'de bizim insanlarımıza bu kadar tolerans gösterilirse ayağını sokar ağzına. Kitlenin geldiği yerin konumuna göre hareket edilir. Amerika'da demokrasi var mı? Evet var. Zenginlerin demokrasisi var. Her şey bir imajdan ibaret. Hiç tanımadığın bir adam çıkıyor ABD başkanı oluyor. Kim Obama? Senatör. Bir anda devlet başkanı olabiliyor. Evet Amerika'da halk düzeyinde bir demokrasi anlayışı vardır. Adalet her şeyi seçebiliyor. Bizde Tayyip Erdoğan’a kim ne derse desin acayip şeyler kazandırdı bu ülkeye. Metroya bakıyorum, köprüye bakıyorum muhteşem şeyler. Her iktidarın yapması gereken şeyler diyebilirsiniz bunlar için ama bunları AKP yaptı yani. Tayyip Erdoğan çalışıyor. Biz neler gördük öğle vakti kalkıp poker masasında ülke yönetiyorlardı. Yani Türkiye'de her şey yaşandı. Ecevit düzgün bir adamdı ancak bu ülkeye hiçbir şey katmadı. Sonuçta bu ülke bu iktidar ile belli yerlere geldi. Bazı durumlarda ben de korkuyorum. Neden korkuyorum. Rusya ile problemler oldu. İnsan bilmediğinden korkar. İlk defa birisi Rusya’nın uçağını düşürüyor. Tayyip beyin çok önemli bir lider olmasını değiştirmez. Ancak bunları yağcılık yapmak için söylemiyorum. İnsan fikrini açıkça söyleyebilir. Tayyip Erdoğan’ı desteklediğiniz de yağcı oluyorsunuz.
“TÜRKİYE’DE İYİ MUHALEFET OLSA AK PARTİ BU OYU ALAMAZ”
Muhalefeti nasıl buluyorsunuz?
Çok kötü buluyorum. Son 10 senedir muhalefet denen bir şey yok. Bir ara Selahattin Demirtaş’ın bir yönünü beğendim. Genç bir adam, saz çalıyor, espri yapıyor, bunu beğenmiştim. Ancak sırtındaki yük çok ağırdı, bu yük ile bir yere gidemez. Ama Demirtaş’ı da arındır, yok et, Cumhuriyet Halk Partisi'ne koy bir şeyler yapamaz. Kemal Kılıçdaroğlu bütün iyi niyetine rağmen ne yaparsa yapsın başarılı olamıyor. Madem bu hükümet o kadar kötü Bahçeli mi iyi? En güzel lafı Tuğrul Türkeş söyledi. Benim babam 5 kişi ile hükümet ortağı oldu. Sen 80 vekil ile hiçbir şey olamıyorsun. Bunun cevabını vermiş zaten. Türkiye’de muhalefet yok. İyi muhalefet olsa AK Parti zaten yüzde 45 alamayacak. AK Parti insanları kandırıyormuş. Makarna ile oy mu alınır? Adamlar işi biliyor, çalışıyor…
En beğendiğiniz gazete hangisi Türkiye'de?
İki gazete okuyorum günlük olarak. Biri Sabah diğeri Hürriyet Gazetesi. Arada okuduğum Star ve Habertürk.
En beğendiğiniz yazar kim?
Üslup olarak Rauf Tameri severim. Posta gazetesinde yazıyor.
Başka?
Cem Küçük’ü takip ediyorum ve çok beğeniyorum. Değişik bir tarzı var.
“CESUR BİR ADAM”
Cem Küçük'ün üslubu çok sert ve bu nedenle kendi meslektaşları tarafından çok tartışılıyor.
Bence çok cesur ve başarılı bir adam. Biz bu tarz söylemlere alışkın değiliz. Belki sert geliyor olabilir ama söyledikleri doğru. Cem Küçük, genç bir insan ve entelektüel de bir yanı var. Bu bir tarzdır. İki üç sene içinde Cem Küçük olabiliyorsun, önemli işler yapıyorsundur. Bir kişiyi herkes seviyorsa zaten o kişi sorunludur.
Doğan Grubunda son dönemdeki değişimi nasıl buluyorsunuz?
Aydın Doğan da eski düzenin en önemli ismi. O da şimdi yeni düzene ayak uydurmaya çalışıyor ancak zor bir iş. Türkiye bir 5 sene daha böyle giderse inşallah, bundan 15 sene önceki Türkiye gibi olmayacak.
“O KIYAFET TÜRKİYE’YE YAKIŞMIYORDU”
Nasıl olacak peki?
Farklı bir Türkiye olacak. Bence bir kıyafet vardı Türkiye’nin üzerinde yakışmıyordu. O kalıp birdenbire oturmuyor. Türkiye bir Osmanlı padişahlığı şeklinde giderken Atatürk’e saygım sonsuz ancak bir günde tüm sistem değişiyor. Zorla 60 sene bu sistem devam ediyor. Türkiye bu Türkiye değil. Türk insanı bu değil. Tayyip Erdoğan da bu Türk insanlarını iyi tanıyor. Türk insanı daha muhafazakâr değerlere sahip bir yapıya ait.
“O ZATEN BAŞKAN”
Sizce Tayyip Erdoğan Başkan olmalı mı?
Zaten başkan. Bir adamı atamak başka, 300 kişi toplandığı zaman bende çıkabilirim. Bir de %52’nin oyunu alacaksın. Ben herkesin oyunu alacağım. Nasıl alacağım insanların oylarını? Çok güzelim diyerek mi insanlardan oy isteyeceksin. İnsanlara vaat göstererek oy isteyeceksin. Bir insan oy ile seçilmişse başkanlık sistemine geçmemiz lazım. Eğer Türkiye Başkanlığa geçmiyorsa seçimi kaldırsın. Boşu boşuna masraf yapıyoruz. Eğer bir adayın vaadi yoksa neden seçeyim ki? Neden insanları sandığa götürüyoruz. Ya Türkiye'de seçim sistemi kalkacak ya da Türkiye’ye başkanlık sistemi gelecek. Bunun bir zararı yok. Siz hatırlamazsınız. Bende okuduklarımdan biliyorum. Türkiye'de 1980 ihtilaline kadar senato vardı. 1980’den sonra senato kalktı. 1980’den günümüze mevcut sistem var. 2016’dan sonra yarı başkanlık sistemi gelecek. Başkan daha yetkili olacak. Başkan yetkili olduğu zaman bir karşılığı var. Ticarette ben bir imza attığım zaman onun bedelini ödüyorum. Tayyip Erdoğan’ın hiçbir bedeli yok. Ben Tayyip Erdoğan’ın yerinde olsam böyle kalırım. Benim haberim yok, bilgim yok derim. Ancak başkan olduğunda bir bedeli var. Halka karşı da bir sorumluluğu var. Türkiye o zaman koalisyonlardan kurtulur. Koalisyon olsa idi bitmiştik. Onun için Başkanlık sisteminin olması gerekiyor.
Röportajımızın sonuna gelirken size teşekkür ediyorum…