MEHMET ALİ BİRAND DOLANDIRICILIKTAN 11 AY 20 GÜN CEZA ALDI MI?
Mehmet Ali Birand'ın yıllardır cevaplamadığı soruyu Sözcü gazetesi köşe yazarı Emin Çölaşan yine sordu.
GAZETECİ DOLANDIRICILIK YAPAR MI!!!
MEHMET Ali Birand olayından geçenlerde burada söz ettim. Yurtdışında TRT için hazırladığı programlann harcamalarında bu devlet kurumunu dolandırmış, sahte belgelerle, hayali belgeler ve düzmece faturalarla TRT’den çok büyük paralar tırtıklayıp cebe atmıştı.
O kadar ki, karısının ve çocuğunun harcamalarını bile bu yöntemle devletten tırtıklıyordu. Yapılan ihbarlar üzerine TRT Teftiş Kurulu olaya el koydu. Binbir güçlükten sonra müfettişler, yolsuzluğun yapıldığı Avrupa ülkelerine gittiler ve yerinde inceleme yaptılar.
Hayali firmalar, rakamlarıyla oynanmış faturalar, düzmece belgeler tek tek saptandı. Mehmet Ali Birand isimli bu şahıs devletten bu sahtecilik yöntemleriyle çok büyük paralar çekmişti.
Savcılık tarafından hakkında iki dava açıldı.
İlkinde, Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesinde yargılandı. Yargılama sürerken baktı ki pabuç pahalı, TRT’den tırtıkladığı paraların tümünü kuruma iade etti. Buna rağmen 11 ay 20 gün hapis cezası aldı ve cezası paraya çevrildi.
İkinci dolandırıcılık davası ise zamanaşımı nedeniyle düştü. Mahkeme kararında dolandırıcılığın belgeli olduğu, ancak zamanaşımı nedeniyle davanın düştüğü vurgulandı. Bu iki karar da Yargıtay tarafından onanıp kesinleşti.
Bu "Gazetecinin!" marifetlerini geçmişte de çok yazmıştım.
Mehmet Ali, elinde televizyonu ve gazetede köşesi olan bir şahıs. Bu yazdıklarımın bir tanesine bile yanıt veremedi. Dolandırıcılık ve sahtecilikle dolu bu yüz kızartıcı olayları inkar etmesi elbette mümkün değildi ve hiçbir şey söyleyemedi.
Bakınız, şimdi bu yazıyı yazıyorum. Bu adam kamuoyunda CNN-Kürt diye bilinen CNN-Türk isimli kanalın yöneticisi. Ayrıca Kanal-D’de haberleri okuyor, Posta gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor. Bu üç yayın organının da sahibi Aydın Doğan.
Yahu insan bir kez olsun yanıt vermez mi!.. "Ben devleti dolandırmadım arkadaş, hapis cezası almadım, sen yalan yazıyorsun, bana iftira atıyorsun" demez mi!
Bu adamın marifetleri ortaya belgelerle çıkıp mahkum olduktan sonra, gazeteci arkadaşlarla aramızda hep konuşurduk... Mehmet Ali bu yüz kızartıcı suçları sonrasında artık gazeteciliği bırakır diye!.. Yok yok bırakmadı! Onun yüreği geniştir. Böyle şeylere hiç aldırmaz bile...
İyi ama onur, haysiyet falan?.. Ne fark eder ki!.. Hiçbir şey olmamış gibi, aynen devam etti.
Patronu da ona hiçbir gün "Oğlum Mehmet Ali, bu yüz kızartıcı suçtan sonra senin benim yanımda işin yok" demedi.
İşte o zaman, biz kamuoyundan tepkiler bekledik! Herhalde belli kişiler artık bu adamın 32. Gün programını boykot edecek, bu hükümlünün karşısına oturmayı reddedecekti! Bu da olmadı.
Mahkeme kararları kamuoyuna yansıdığı halde, adamın karşısına Başbakanlar, Adalet Bakanları ve herkes oturmayı sürdürdü. Mehmet Ali olayı bu konuda bizim gibiler için çok iyi bir gösterge olmuştu. Demek ki Türkiye, belli konulardaki duyarlığını artık yitiriyor, gazetecilik yozlaşıyordu.
Demek ki toplum ve ülkeyi yönetenler "Gazeteci dolandırıcılık yapar mı" sorusuna "Evet, yaparsa hiçbir sakıncası yoktur" yanıtını veriyorlardı!
• • •
Bizim Mehmet Ali’nin programında günün birinde Jet Fadıl’ı görmüştüm. Karşısına Jet Fadıl’ı oturtmuş, dişine göre birini bulmuş, hem namus dersleri veriyor ve hem de onu sıkıştırıyordu:
"Ayıp değil mi, utanmadın mı halkı dolandırmaktan!"
Jet Fadıl ise bu adamın karşısında ezilip büzülüyordu. Aklına şunu söylemek herhalde gelmiyordu:
"Yaa Mehmet Ali sen ne diyorsun? Sen devleti dolandırırken ne kadar utandıysan, ben de halkı dolandırırken o kadar utanmışımdır!"
Ya Mehmet Ali’nin marifetlerini duymamıştı, ya da söylemekten çekiniyordu.
• • •
Günün birinde elime bir belge geçmişti. Çeşitli kuruluşlara 32. Gün programındaki çömezlerinden birinin imzasıyla Mehmet Ali Birand adına gönderilen bir belge:
"Sayın falanca... Falanca il Sanayi (Ticaret) Odası Başkanı... Bildiğiniz gibi Mehmet Ali Birand ve Rıdvan Akar tarafından hazırlanan 32. Gün programı, dönem dönem Mehmet Ali Birand’ın sunumuyla, ’Tartışmanın kalbinde’ formatıyla sürüyor.
Ekibimiz Türkiye’nin değişik bölgelerinde Sanayi ve Ticaret Odalarının öncülüğünde yörenin sesini duyurmayı düşünüyor...
Tartışmanın Kalbinde programının sponsoru, programa ev sahipliği yapacak. Tartışmanın yapılacağı mekanı seçecek, konuk listesi hakkında önerilerini bildirecektir. Program sonunda sponsora ekranda bir teşekkür metni yer alacaktır.
Sponsor, programın gerçekleşmesi için 10 milyar liralık bir katkı yapacaktır."
İşin tılsımı işte bu son cümlede! Önce size gel gel yapıyorlar, sonra bedelini söylüyorlar. Bu parayı ya elden vereceksiniz, ya da Mehmet Ali’nin şirketlerinden birine yatıracaksınız.
Geçmişte bunların hepsini yazdım, belgeledim. Dolandırıcılık olayını bir kenara koydum, "Bunun adı tüccar gazeteciliktir" dedim. Ama hiç kimse umursamadı. Bunu benim değil, umursamayanların ayıbı olarak vurguluyorum.
• • •
Bir meslek, işte böyle yozlaşır. Siz böylelerine gazete ve televizyonlarınızda iş verirseniz, yüz kızartıcı gerçekler ortaya çıktığında bile umursamazsanız, "Aman bunu tutalım, bize iyi reklam getiriyor, iyi para kazandırıyor" derseniz, gazetecilik işte bu durumlara düşer.
Bazen düşünüyorum, Allah korusun, bu Mehmet Ali’nin marifetlerinin çok değil, sadece binde birini ben sergilemiş olsaydım, acaba sokağa nasıl çıkardım? Beni tanıyan ve tanımayan insanlann yüzüne nasıl bakardım? Hangi yüzle yazı yazıp başkalarını eleştirirdim?
Yazdıklarımı okuyanlar sesli veya sessiz olarak "Haydi oradan dolandırıcı, haydi oradan tüccar gazeteci" dediğinde, onlara verilecek bir yanıtım olur muydu?
Burada açıkça yazıyorum, bu Mehmet Ali Türkiye’ye çok büyük zararlar verdi. Yıllarca PKK’nın sesi olarak yayın yaptı. Terörün en yoğun olduğu dönemlerde PKK’nın en üst düzey tipleriyle Kuzey Irak’ta yaptırdığı söyleşilerle teröristlerin sözcüsü oldu. Kendisine generaller tarafından "PKK seni kullanıyor, dikkat et" denildiğinde "Beni siz de kullanın paşam" diyebilen bir adamdı bu!
Yıllarca "AB’ye girmek için Kıbrıs’ı verelim" diye feryat etti, ABD ve AB’nin sözcülüğünü yaptı. AB’nin Ankara’daki temsilcisi olan Karen Fogg isimli Türk ve Türkiye düşmanı bir kadın vardı. Mehmet Ali’nin onunla yaptığı vıcık vıcık, utanç verici yazışmaları günün birinde Aydınlık dergisinde okuduğumuzda, sadece benim değil, yüz binlerce insanımızın yüzü kızarmıştı.
Devleti dolandırmaktan, yüz kızatıcı suçtan hüküm giymiş bir tüccar gazeteci!
İleride heykelinin dikilmesi, üzerine de "Türk basınının yüz akı idi" yazılması gereken bir onur anıtı!
• • •
Bu Mehmet Ali, Galatasaray Lisesi’nden 1962 yılında mezun olmuş. Şimdi hiçbir yorum yapmadan, "Galatasaray Lisesi 1962 Mezunlar Albümü"nde onun hakkında yazılanları özetleyeyim:
"Sene başında kendisini neşriyat (yayın) kolu başkanı tayin etmekle işe başladı. Bir takım dolaplar çevirdi. Broşür kolunun banka defteri ile çek cüzdanını cebine koyduktan sonra başladı yeni elbiseler yaptırmaya... Dalavereciliği sayesinde ders anlatıyorum diye kitabı tercüme etti. Herkes yuttu. Bu ikna edici kabiliyeti (uyutucu sıfatının terbiyeli tarzda ifadesi) sayesinde, broşüre reklam bahanesini herkesi dolandırmaya başladı... İleride onu Başbakanlık koridorlarında görürseniz hiç şaşırmayın."
Boşuna dememiş atalarımız "Adam olacak çocuk şeyinden belli olur" diye!
EMİN ÇÖLAŞAN / SÖZCÜ
MEHMET Ali Birand olayından geçenlerde burada söz ettim. Yurtdışında TRT için hazırladığı programlann harcamalarında bu devlet kurumunu dolandırmış, sahte belgelerle, hayali belgeler ve düzmece faturalarla TRT’den çok büyük paralar tırtıklayıp cebe atmıştı.
O kadar ki, karısının ve çocuğunun harcamalarını bile bu yöntemle devletten tırtıklıyordu. Yapılan ihbarlar üzerine TRT Teftiş Kurulu olaya el koydu. Binbir güçlükten sonra müfettişler, yolsuzluğun yapıldığı Avrupa ülkelerine gittiler ve yerinde inceleme yaptılar.
Hayali firmalar, rakamlarıyla oynanmış faturalar, düzmece belgeler tek tek saptandı. Mehmet Ali Birand isimli bu şahıs devletten bu sahtecilik yöntemleriyle çok büyük paralar çekmişti.
Savcılık tarafından hakkında iki dava açıldı.
İlkinde, Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesinde yargılandı. Yargılama sürerken baktı ki pabuç pahalı, TRT’den tırtıkladığı paraların tümünü kuruma iade etti. Buna rağmen 11 ay 20 gün hapis cezası aldı ve cezası paraya çevrildi.
İkinci dolandırıcılık davası ise zamanaşımı nedeniyle düştü. Mahkeme kararında dolandırıcılığın belgeli olduğu, ancak zamanaşımı nedeniyle davanın düştüğü vurgulandı. Bu iki karar da Yargıtay tarafından onanıp kesinleşti.
Bu "Gazetecinin!" marifetlerini geçmişte de çok yazmıştım.
Mehmet Ali, elinde televizyonu ve gazetede köşesi olan bir şahıs. Bu yazdıklarımın bir tanesine bile yanıt veremedi. Dolandırıcılık ve sahtecilikle dolu bu yüz kızartıcı olayları inkar etmesi elbette mümkün değildi ve hiçbir şey söyleyemedi.
Bakınız, şimdi bu yazıyı yazıyorum. Bu adam kamuoyunda CNN-Kürt diye bilinen CNN-Türk isimli kanalın yöneticisi. Ayrıca Kanal-D’de haberleri okuyor, Posta gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor. Bu üç yayın organının da sahibi Aydın Doğan.
Yahu insan bir kez olsun yanıt vermez mi!.. "Ben devleti dolandırmadım arkadaş, hapis cezası almadım, sen yalan yazıyorsun, bana iftira atıyorsun" demez mi!
Bu adamın marifetleri ortaya belgelerle çıkıp mahkum olduktan sonra, gazeteci arkadaşlarla aramızda hep konuşurduk... Mehmet Ali bu yüz kızartıcı suçları sonrasında artık gazeteciliği bırakır diye!.. Yok yok bırakmadı! Onun yüreği geniştir. Böyle şeylere hiç aldırmaz bile...
İyi ama onur, haysiyet falan?.. Ne fark eder ki!.. Hiçbir şey olmamış gibi, aynen devam etti.
Patronu da ona hiçbir gün "Oğlum Mehmet Ali, bu yüz kızartıcı suçtan sonra senin benim yanımda işin yok" demedi.
İşte o zaman, biz kamuoyundan tepkiler bekledik! Herhalde belli kişiler artık bu adamın 32. Gün programını boykot edecek, bu hükümlünün karşısına oturmayı reddedecekti! Bu da olmadı.
Mahkeme kararları kamuoyuna yansıdığı halde, adamın karşısına Başbakanlar, Adalet Bakanları ve herkes oturmayı sürdürdü. Mehmet Ali olayı bu konuda bizim gibiler için çok iyi bir gösterge olmuştu. Demek ki Türkiye, belli konulardaki duyarlığını artık yitiriyor, gazetecilik yozlaşıyordu.
Demek ki toplum ve ülkeyi yönetenler "Gazeteci dolandırıcılık yapar mı" sorusuna "Evet, yaparsa hiçbir sakıncası yoktur" yanıtını veriyorlardı!
• • •
Bizim Mehmet Ali’nin programında günün birinde Jet Fadıl’ı görmüştüm. Karşısına Jet Fadıl’ı oturtmuş, dişine göre birini bulmuş, hem namus dersleri veriyor ve hem de onu sıkıştırıyordu:
"Ayıp değil mi, utanmadın mı halkı dolandırmaktan!"
Jet Fadıl ise bu adamın karşısında ezilip büzülüyordu. Aklına şunu söylemek herhalde gelmiyordu:
"Yaa Mehmet Ali sen ne diyorsun? Sen devleti dolandırırken ne kadar utandıysan, ben de halkı dolandırırken o kadar utanmışımdır!"
Ya Mehmet Ali’nin marifetlerini duymamıştı, ya da söylemekten çekiniyordu.
• • •
Günün birinde elime bir belge geçmişti. Çeşitli kuruluşlara 32. Gün programındaki çömezlerinden birinin imzasıyla Mehmet Ali Birand adına gönderilen bir belge:
"Sayın falanca... Falanca il Sanayi (Ticaret) Odası Başkanı... Bildiğiniz gibi Mehmet Ali Birand ve Rıdvan Akar tarafından hazırlanan 32. Gün programı, dönem dönem Mehmet Ali Birand’ın sunumuyla, ’Tartışmanın kalbinde’ formatıyla sürüyor.
Ekibimiz Türkiye’nin değişik bölgelerinde Sanayi ve Ticaret Odalarının öncülüğünde yörenin sesini duyurmayı düşünüyor...
Tartışmanın Kalbinde programının sponsoru, programa ev sahipliği yapacak. Tartışmanın yapılacağı mekanı seçecek, konuk listesi hakkında önerilerini bildirecektir. Program sonunda sponsora ekranda bir teşekkür metni yer alacaktır.
Sponsor, programın gerçekleşmesi için 10 milyar liralık bir katkı yapacaktır."
İşin tılsımı işte bu son cümlede! Önce size gel gel yapıyorlar, sonra bedelini söylüyorlar. Bu parayı ya elden vereceksiniz, ya da Mehmet Ali’nin şirketlerinden birine yatıracaksınız.
Geçmişte bunların hepsini yazdım, belgeledim. Dolandırıcılık olayını bir kenara koydum, "Bunun adı tüccar gazeteciliktir" dedim. Ama hiç kimse umursamadı. Bunu benim değil, umursamayanların ayıbı olarak vurguluyorum.
• • •
Bir meslek, işte böyle yozlaşır. Siz böylelerine gazete ve televizyonlarınızda iş verirseniz, yüz kızartıcı gerçekler ortaya çıktığında bile umursamazsanız, "Aman bunu tutalım, bize iyi reklam getiriyor, iyi para kazandırıyor" derseniz, gazetecilik işte bu durumlara düşer.
Bazen düşünüyorum, Allah korusun, bu Mehmet Ali’nin marifetlerinin çok değil, sadece binde birini ben sergilemiş olsaydım, acaba sokağa nasıl çıkardım? Beni tanıyan ve tanımayan insanlann yüzüne nasıl bakardım? Hangi yüzle yazı yazıp başkalarını eleştirirdim?
Yazdıklarımı okuyanlar sesli veya sessiz olarak "Haydi oradan dolandırıcı, haydi oradan tüccar gazeteci" dediğinde, onlara verilecek bir yanıtım olur muydu?
Burada açıkça yazıyorum, bu Mehmet Ali Türkiye’ye çok büyük zararlar verdi. Yıllarca PKK’nın sesi olarak yayın yaptı. Terörün en yoğun olduğu dönemlerde PKK’nın en üst düzey tipleriyle Kuzey Irak’ta yaptırdığı söyleşilerle teröristlerin sözcüsü oldu. Kendisine generaller tarafından "PKK seni kullanıyor, dikkat et" denildiğinde "Beni siz de kullanın paşam" diyebilen bir adamdı bu!
Yıllarca "AB’ye girmek için Kıbrıs’ı verelim" diye feryat etti, ABD ve AB’nin sözcülüğünü yaptı. AB’nin Ankara’daki temsilcisi olan Karen Fogg isimli Türk ve Türkiye düşmanı bir kadın vardı. Mehmet Ali’nin onunla yaptığı vıcık vıcık, utanç verici yazışmaları günün birinde Aydınlık dergisinde okuduğumuzda, sadece benim değil, yüz binlerce insanımızın yüzü kızarmıştı.
Devleti dolandırmaktan, yüz kızatıcı suçtan hüküm giymiş bir tüccar gazeteci!
İleride heykelinin dikilmesi, üzerine de "Türk basınının yüz akı idi" yazılması gereken bir onur anıtı!
• • •
Bu Mehmet Ali, Galatasaray Lisesi’nden 1962 yılında mezun olmuş. Şimdi hiçbir yorum yapmadan, "Galatasaray Lisesi 1962 Mezunlar Albümü"nde onun hakkında yazılanları özetleyeyim:
"Sene başında kendisini neşriyat (yayın) kolu başkanı tayin etmekle işe başladı. Bir takım dolaplar çevirdi. Broşür kolunun banka defteri ile çek cüzdanını cebine koyduktan sonra başladı yeni elbiseler yaptırmaya... Dalavereciliği sayesinde ders anlatıyorum diye kitabı tercüme etti. Herkes yuttu. Bu ikna edici kabiliyeti (uyutucu sıfatının terbiyeli tarzda ifadesi) sayesinde, broşüre reklam bahanesini herkesi dolandırmaya başladı... İleride onu Başbakanlık koridorlarında görürseniz hiç şaşırmayın."
Boşuna dememiş atalarımız "Adam olacak çocuk şeyinden belli olur" diye!
EMİN ÇÖLAŞAN / SÖZCÜ