''MEĞER BU MAYMUNCUKLAR AYNI ZAMANDA UTANMAZMIŞ!..'' NAZLI ILICAK AÇTI AĞZINI YUMDU GÖZÜNÜ!..

Geçenlerde, bunların arasından bazılarının adına ve yazdıkları birkaç satıra sütunumda yer verdim.

Keşke utansaydınız...

İktidar dik duruş sergilemese, hâkim ve savcılarımız dirayet ve cesaret göstermese, Türkiye az daha büyük bir cehenneme dönüşüyormuş. Tabii, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve bazı askeri yetkililerin caydırıcı ve engelleyici tavırlarını da burada minnetle anmak lâzım. Kısacası, ''direkten'' dönmüşüz. Kaç tane darbe planı hazırlanmış; sabotaj ve suikastlar zinciri ilmik ilmik, ülkemizin boynuna geçirilmiş. Amaç, 28 Şubat'ın (askeri vesayetin) bin yıl sürmesini sağlamak.
Bu hedefe hizmet için, Ergenekon, 1999'da yapı değişikliğine uğradı; ama yöntem aynı kaldı: Sivil toplum örgütleri ve medya ile ilişkiler kurarak, istenmeyen hükûmeti bertaraf etmek. Elde iki araç vardı: 1) Dezenformasyon (Yanlış bilgilendirme), 2) Suikast/sabotaj.
Birinci şık için bazı gazete ve yazarlardan yararlanılacaktı; nitekim o günden bugüne hep yararlandılar. Kimi basın mensubu, sadece ''üç maymunu'' oynamakla yetinmedi. Halkı tahrik ve dezenformasyon yolunda ''maymuncuk'' gibi kullanıldı da: ''Türkiye'de irtica tehlikesi büyük; ülkemiz İran'a benzeyecek; eyvah Malezyalılaşıyoruz.'' ''Göbeğini kaşıyan adam, seçim sandığında doğru bir tercih yapamıyor.'', ''Genç subaylar rahatsız'', ''Türk Silâhlı Kuvvetleri'ni yıpratmak için hazırlanan darbe ya da psikolojik harekât belgelerinin tümü sahte. Bunlar Fethullahçı organizasyonu; hükûmetin oyunu.'', ''Ergenekon suçlaması, iktidarın, muhaliflerini tasfiye için kullandığı bir palavra.'', ''Silivri, Bekirağa Bölüğü.'', ''Cezaevindekiler, Malta sürgünleri'', ''Poliste F Tipi yapılanma; yargıda F Tipi yapılanma'' dediler durdular; sürekli bilgi kirliliği yarattılar.
Geçenlerde, bunların arasından bazılarının adına ve yazdıkları birkaç satıra sütunumda yer verdim. Ve ''Utanmıyorlar mı?'' diye sordum. Bir özür bekledim. Birkaç kişi ne yaptı dersiniz: Yavuz hırsız misali, benim 12 Eylül'ü desteklediğimi yazdı.
Evet ben 12 Eylül'ü destekledim... Bu yüzden Sıkıyönetim Mahkemesi'nde mahkûm oldum. 12 Eylül'ü destekleyen yazılarım dolayısıyla, 3 kere Tercüman gazetesi kapatıldı. 12 Eylül'ü desteklediğim için bana ''Jan Dark'' adını takmışlardı. Ecevit, ''Özgürlük mücadelesini takdir ettiğim Nazlı Ilıcak'a'' ibaresiyle, bana, o dönem yazdığı şiirini ithaf etmişti. Ve nihayet, Gazeteciler Cemiyeti, yeni ihdas ettiği Demokrasi Ödülü'nü, ilk defa bana, her halde paşalara 5 yıldızlı hizmetim dolayısıyla verdi. Gözü kara bir 12 Eylülcüydüm. Bu sebepten dolayı, hep, askerlerin kara listesinde yer aldım; akredite edilmedim. Hatta adım, ''askere düşmanına'' çıktı. Diyelim ki ben kusurluyum... darbeciyim... Evrenciyim... 12 Eylülcüyüm... Ama benim kusurlu olmam, Fatma'nın, Ruhat'ın, Bekir'in, Mustafa'nın, Melih'in, Ahmet'in, Mehmet'in kusurunu örtmez ki!!!
''Utanmıyor musunuz?'' sorusuna verilecek iki cevap vardı: 1) Utanıyoruz. Özür dileriz. 2) Utanmıyoruz.
İkinci şıkkı tercih etmelerinden anlaşıldı: Meğer bu ''maymuncuklar'' aynı zamanda ''utanmaz''mış.


Nazlı Ilıcak /Sabah