Medyaradar yazarından tam isabet!.. Atilla Akar “Trump kazanacak” demişti!..

ABD'nin 45. Başkanı seçilen Donald Trump'ın zaferini ilk ilan eden Medyaradar yazarı Atilla Akar oldu.

ABD seçimleri öncesi hep bir ağızdan batılı medya ve yönlendirme merkezlerinden servis edilenleri papağan gibi tekrarlayan, “Hillary kazanacak herhalde” zannıyla hareket eden, bu yönden gözleri bağlanmış, beyni şartlanmış medyamıza geçmiş olsun!..

Somut analiz nedir bilmeyen bu kesimlerin çoğu ABD seçimleri konusunda da şapa oturdu. Sonuçlar karşısında kendilerini toparlayamıyorlar. ABD’de deki ve dünyadaki benzerleri gibi körlemesine “Hillarycilik” yapanlar şimdi ortaya çıkan durumu kendilerine bile izahta zorlanıyorlar!..

Oysa şaşıracak bir şey yok, biraz oturup düşünseler, beyinlerini farklı çalıştırabilseler, verileri farklı okuyabilseler bu durumu görebilirlerdi. Pompalanan kanaatleri klişe şekilde tekrarlayanların içine düştüğü ibretlik durumdur bu. Ne diyelim kulaklara küpe olsun!..

Halbuki Medyaradar yazarımız Atilla Akar’, İNFİAL köşesindeki dünkü, seçimlerden önceki analiz yazısında sonucu gayet net ifade etmiş ve gerekçeleriyle ilan etmişti.

İşte o yazı…



Öncelikle belirteyim ki bugün yapılacak ABD seçimlerine ilişkin bu bir tahmin yazısıdır. Dolayıyla bir “kesinlik” yazısı değildir. Ancak kendine göre bazı verilere yaslanmaktadır. Fakat bu veriler anket verileri ya da spekülatif-taraflı yorumlara dayalı veriler değildir. Ben olaya daha çok adayların temsil ettikleri sınıfsal-kültürel kesimler üzerinden bakmayı tercih ettim. Hiç şüphesiz adayların ekonomik politika veya vaatleri, uluslararası politikaya dair görüşleri, kişisel imajları, vb gibi daha birçok esas ya da tali “etkileyici” faktör vardır. Dönebilecek ayak oyunlarını saymıyorum bile…

AMERİKALILAR UÇ TİPLERİ SEVER!

Aslında “Amerikan rasyonalitesi” denen şey bir hikâyedir. Hele olay seçimlere gelince tamamıyla “duygusal etkiler” işin içine karışır. Amerikalılar her zaman “uç” şahsiyetleri sever. (Negatif veya pozitif olması fark etmez!) Öyle olmasaydı Hollywood gibi dev bir sanayi doğmazdı. Onlara illa “aykırı” gelen bir gelen özelliği olmalıdır. (Barack Obama’yı siyahi, Bush’u aptal, Bill Clinton’ı yakışıklı olduğu için seçti. Bu kriterlerin hangisi “rasyonel”di söyler misiniz?) Bu açıdan her iki adayın da kendilerine göre artıları var. Trump “agresif ve edepsizliği” yüzünden. Hillary’yi ise sırf kadın olduğu için seçebilir. (Gerçi Hillary’nin “kocasının çapkınlıklarına söz geçirememesi” gibi bir falsosu var. FBI olayının ise çok etkili olacağını sanmıyorum) Şayet “uç tip” tezim doğru ise Trump Hillary’ye beş çeker o başka!

İş bu kriterlere binerse milyarder iş adamı Donald Trump oldukça avantajlı görünüyor. Hillary ise onun yanında çok “sade” kalıyor. Trump’a göre oldukça “mıy mıy” bile denebilir. Trump’ın “tuhaf” hatta “tutarsız” kabul edilen söylemleri sanılanın aksine “dezavantaj” değil, “avantaj” bile sayılabilir. (Ki zaten Trump bunun farkında olduğu için bilhassa “tutarsız” hatta “saçma” konuşuyor) Çünkü seçmenin “tutarlı” ve “akılcı” tercih yapacağı aslında bir “efsane”dir ve pratikte işe yaramaz. “Tutarlılık” ABD seçmenine fazla “sıkıcı” gelir. Trump insanların içindeki “eksantrik şahıs” arayışına sesleniyor. Hillary’ye göre bu açıdan çok renkli bir şahsiyet. Ayrıca “First Lady”lik dönemi olsun, Dışişleri Bakanlığı dönemi olsun gerçekte siyasetin yıprattığı bir kişilik.

ÇATIŞMA SINIFSAL VE KÜLTÜRELDİR!

Lakin en önemli fark aslında sınıfsal ve ona bağlı kültüreldir. Donald Trump “Ulusal sermaye”nin sesi iken Clinton “küresel sermaye”nin sesi durumundadır. Biri “ulusalcı” iken diğeri “küreselci”dir. Trump askeri-sanayi komplekse, ABD yerel üreticilerine dayanırken Clinton finans kapitale, mali oligarşiye, banka sermayesine, paradan para kazananlara dayanmaktadır. Donald Trump Amerika’nın yerel değerlerini öne çıkartırken Clinton “çok kültürcü” karakterdedir.

Ve hepsinden önemlisi Trump, toplumun halen ana gövdesini oluşturan “ABD kurucu değerleri”ne ve beyaz orta-sınıf kültürüne yaslanmaktadır. Diğer bir deyişle Trump WASP(Beyaz-Anglosakson-Protestan) kültür ve ideolojinin adamıdır. Bu değerleri ve kültürü yeniden canlandırmaya çalışmakta, o değerlere seslenmektedir. (ABD’nin bu değerlere yaslanan güçlü bir burjuvazisinin de olduğu unutulmamalıdır.) Trump tarzı ve jargonu ile “Kasabalı”,”taşralı”, “çiftçi” geleneksel Amerikalılara seslenirken Clinton modern, kentli kesimlere seslenmektedir.

Trump bu yüzden “Anti-İslami”, “Anti-Siyahi” ve “Anti-Hispanik” Meksikalı ve Güney Amerikalılar) kesimleri hedefe oturtmuştur. (Hispanikler ayrıca çok hızlı üremekte ve sınırlardan kaçak geçmektedirler. Uyuşturucu ticareti ellerindedir.) Sürekli olarak bu kesimlerin “kriminal” yanlarına, geleneksel Amerikan dokusunu bozduklarına vurgu yapmakta ve beyaz Amerikalılardaki tepkiyi hatta nefreti örgütlemektedir. Her WASP gibi onları aslında “Amerikalı” görmemektedir. Bu yönüyle geleneksel Ku Klux Klan kültürüne aittir. Irkçılık dozunu pratik nedenlerle frenlemek zorunda kalsa da aslında Amerika’yı sadece “beyaz ırka ait” görmektedir. Geçmiş Güneyli anlayışın bir uzantısı ve modern versiyonudur. Bu gibi yanlarıyla Trump ABD’nin “popüler kültür”üne hitap etmekte ve zaten onun bir figürüdür. O yüzden “vasatın gücü”nü ve bilinçaltını ajite etmektedir. İslam karşıtlığı ile de 11 Eylül’le yükselen “islamofobi”yi kaşımaktadır. Bu tepkileri bir potada eritmektedir.

TRUMP KAZANACAKTIR!

Sezilerim beni yanıltmıyorsa seçimi Donald Trump kazanacaktır. Çünkü Amerikan ortalaması ve zihniyetine dayanmaktadır. Şayet öyle olursa bu çoğu kişi için şaşırtıcı ve yadırgayıcı bir durum olacaktır. Oysa hiç şaşırtıcı değildir. Çünkü Trump “vasatı şahlandırma” peşindedir ve bunda da “başarılı” olabileceğini düşünüyorum. Saydığım nedenler yeterli ve geçerli olacaktır. Çok rasyonel kriterler veya analizler aramıyorum. “Toplumlar her zaman rasyonel tercihler yapar” palavrasını size kim söyledi ki? Ayrıca her kesimin kendine göre bir rasyonalitesi var!

Bana göre bu seferki Amerikan seçimleri bir “değerler savaşı” olacaktır. Toplumun derin ruhsalında süren çatışmanın kodlarına hitap etmektedir. O yüzden “Cumhuriyetçi-Demokrat savaşı” görüntüdedir. Trump “Dipten gelen dalga”ya güveniyor. Beyaz Amerikalılarının “Kendi Amerikaları”nı kaybetme korkusuna sesleniyor. “Küreselciler”in ve “çok kültür” yanlılarının Amerika’yı tahrip ettiği fobisini kaşıyor. Muhtemelen de bu “tepki”yi arkasına alacaktır. Hillary’nin ise hali hazırdaki Amerika’dan fazla bir şey vaat edemediği açık. Trump ise –çoğu kişiye olumsuz gelse de- onlara geleneksel kültürel değerleri restore etmeyi vaat ediyor. Bunun oy olarak bir “karşılığı” olacaktır. Üstelik bu kesimlerin güçlü potansiyelleri mevcut. Sorun Trump’ın bu potansiyeli (WASP refleksi) ne oranda harekete geçirebileceğindedir.

Ben Sloven Marksist düşünür Slavoj Zizek gibi “Trump kazansın” demiyorum. (Ya da “Şu seçilirse biz Türklerin işine daha çok yarar” gibi pragmatikte düşünmüyorum) “ABD’de yaşasaydım Trump’a oy verirdim” diye de söylemiyorum. (Muhtemelen ikisine de oy vermez, hatta oy bile kullanmazdım) Ancak bir noktada Zizek’e katılıyorum. Trump seçilirse ABD’ye “faşizm” gelmeyecek. Onun yerine daha “geleneksel” bir Amerika olacak ve “yeniden köklere dönüş” hareketi başlayacak. “Yeni-Muhafazakârlık” ın başka bir versiyonu daha içe dönük başlayacak. Bunun sınırını gene kolay kolay değişmeyecek mevcut sistem belirleyecek o başka.

Uzatmayayım, riske girerek söylüyorum; çoğu hazır kalıplarla düşünenler hayal kırıklığına uğrayabilir. Yanılabilirim ama bence seçimi Donald Trump kazanması daha muhtemeldir. Bu ise bazı şeyler dikkate alındığında pek “sürpriz” olmayacak. ABD’de küreselcilerin elindeki medya aksini iddia etse ve Hillary’ye elinden gelen desteği verse de…

Az sabredin, dananın kuyruğu nasıl olsa kopacak!...

08.11. 20126.

atillaakar@gmail.com