MEDYANIN ERGENEKONUNU İKİ İNSAN ÇÖZER! AHMET TEZCAN'DAN ŞOK SÖZLER!
TRT Haber'de dün gece Kozmik Oda programının konuğu olan gazeteci Ahmet Tezcan Rıdvan Memi'nin sorularını yanıtladı.
Zaman Gazetesi yazarı Ahmet Tezcan, Ergenekon’daki son tutuklamaların ve basının sorunlarının konuşulduğu programda çok tartışılacak açıklamalar yaptı ! İşte o açıklamalar :
‘Mesut Yılmaz 2001’de devalüasyonu önceden Ertuğrul Özkök’e bildirdi’
Kozmik Oda programında Ergenekon’daki son tutuklamalar ve basın özgürlüğü meselesi konuşulurken Ahmet Tezcan, medya-iktidar ilişkilerinin geçmişte yaşanan çok çarpıcı bir örneğini aktardı,
‘Tansu Çiller döneminde başdanışmanlık yapmış olan Şükrü Karaca, sizin programınıza da çıktı. Geçtiğimiz hafta Ankara’daydım, Şükrü Karaca Bey ile sohbet ediyoruz. Yazabilir miyim dediğimde yazabilirsin dediği için anlatıyorum. Anayasa kitapçığının fırlatıldığı olay, Bülent Ecevit ve Ahmet Necdet Sezer...2001 krizinin öncesi...Anayasa kitapçığı fırlatılıyor, Bülent Ecevit açıklama yapıyor devlet krizi vardır diyerek. Bakanlar Kurulu toplantıya giriyor ve Bakanlar Kurulu saatlerce sürüyor. Şükrü Karaca tanınan siyasetçi Ufuk Söylemez’i arıyor.
Rıdvan Memi: Bakanlar Kurulu toplantısı devam ederken?
Ahmet Tezcan: Evet. Diyor ki “Ne oluyor?” Ufuk Söylemez, “Dehşet bir devalüasyon geliyor” diyor. “Bu bir tahmin mi yoksa bir duyum mu diyor?” “Bu bir bilgi” diyor. “Peki nerden bu bilgi?” “Ertuğrul Özkök söyledi bana” diyor. Peki Ertuğrul Özkök’e kim söylemiş? Mesut Yılmaz. İlişkilere bakar mısınız? Yani önceden bu biliniyor.
‘İpekçi ve Emeç cinayetleri ile Milliyet ve Hürriyet’in satılışında ‘ilişki şüphesi’ vardır!’
‘Hürriyet Gazetesi’nin satılış sürecinde ben çok net hatırlıyorum Erol Simavi Hürriyet satıldı, satılıyor dedikoduları ortaya çıktığında kendisi, kendi gazetesinde mülakat vererek “İnsan Hürriyet’ini satar mı?” demişti. Bundan kısa bir süre sonra Vatan Gazetesi’nde Reha Muhtar yazdı, Sedat Simavi’nin kabri başında anma için toplandıklarında bir bomba patladı. Bundan hemen sonra Erol Simavi apar topar gazeteyi sattı, Türkiye’yi terk etti ve o gün bu gündür ağzını açıp tek kelime etmedi. Ben medyanın ergenekonunun var olduğuna inanıyorum. Şimdi Milliyet Gazetesi’nin satılış süreci içerisinde Abdi İpekçi cinayeti işlendi. Bu satış süreci içerisinde de Çetin Emeç cinayeti işlendi.
Rıdvan Memi: Bunların ilintili olduğunu mu düşünüyorsun?
Ahmet Tezcan: İlintili olabilir.
‘Medyanın Ergenekonu İpekçi ve Emeç cinayetleri aydınlanırsa çözülür!’
‘Medyanın Ergenekonunu çözebileceğine inandığım iki insan var: Erol Simavi bir, Mehmet Ali Ağca iki.
Rıdvan Memi: Şunu mu kastediyorsun? Daha net söyler misin, iki gazetenin de el değiştirmesinde öncesinde işlenen ikisinin de genel yayın yönetmenlerinin öldürülmesiyle gazetelerin satışları arasında bir ilişki şüphesi bulunduğunu ve medyanın ergenekonu dediğin yapının ancak bu şüphelerin aydınlatılabilirse ortaya çıkabileceğini mi söylüyorsun?
Ahmet Tezcan: Tabi ki evet, aynen bunu söylüyorum.
‘Bazı bürokratlar kapatma davası sürerken AK Parti ile mücadele ettiklerini gösterir belge ürettiler’
Ahmet Tezcan son ernegenekon tutuklamalarında gözaltı ve arama sürecinin incelenmesi gerektiğini çünkü bürokrasi içinde hala oligarşi düzenini sürdürmek isteyenlerin bulunduğunu söyledi ve kendisinin Başbakan Erdoğan’ın Basın Müşavirliğini yaptığı döneme dair çarpıcı bir örnek aktardı:
“Türkiye’de öyle bir bürokratik bir yapı vardı ki birbirinden beslenen, birbirine dayanarak yaşayan, işte oligarşi denilen bir bürokratik yapı var. Bu yapı hala eski düzeni sürdürebilmek için çırpınıyor, yırtınıyor ve yapılabilecek her şeyi yapıyor. Biz bunu çok gördük yani, kapatma davasından hemen önce AK Parti ile ilgili kapatma davası kararından hemen önce işte ‘biz bunlarla nasıl mücadele ettik belgesi’ oluşturmak için; aşırı derecede çaba sarf eden, böyle sahte belgeler oluşturan bürokratlar gördük. ‘Onlar şunu istediler biz böyle yaptık, bunlar şunu yaptılar biz buna mani olduk’un belgelerini oluşturmaya başladılar.
Rıdvan Memi: Neredeki bürokratlar, yargı bürokratlarını mı kastediyorsun?
Ahmet Tezcan: Şimdi yargıda da bu oldu, başka yerde de oldu. Hatta bunlardan bir tanesini bizzat ben götürüp verdim başbakana ve tamamen buna yönelik bir belge oluşturma olduğu ortaya çıktı.
‘Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmalarında şüpheler incelenmeli’
‘Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmalarında yazılı hukuk ile adalet duygusunun çatıştığını söylemek mümkün. Kanaatler bu yöne doğru eviriliyor ya da devriliyor. Bunun önüne geçebilmek için mutlaka şunun yapılması gerekir. Bu gözaltlıların, aramaların yapılış biçimlerinin incelenmesi gerekir. Şimdi bunun nasıl yapıldığı ortaya çıkartılmalı ve açıklanmalı. Böyle manzara oluşturulmasını isteyen bürokratik gruplar var mı?
Rıdvan Memi: Böyle bir şüphen mi var?
Ahmet Tezcan: Tabi ki var. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in özellikle isimlerinin karıştırıldığı ve Umur Talu’nun tabiriyle bir kankalık süsü verildiği yani onlardanmış gibi gösterildiği kafaları iyice karıştırmak için. Yani nereden çıktı bunlar; Odatv’den çıktı, Odatv’nin arkasında kimler varsa onlar olabilir.
‘Savcılığın ‘yayınları izliyoruz’ açıklaması talihsiz, tehdit olarak algılanabilir’
Rıdvan Memi’nin Savcı Zekeriya Öz’ün son tutuklamalara ilişkin yaptığı açıklamada
‘yayınlar tarafımızca özenle izlenmekte ve hassasiyetle değerlendirilmektedir’ ibaresine ilişkin soruya Tezcan şu yanıtı verdi:
“Bunu tehdit olarak da algılayabilirsiniz. Bence savcılığın açıklamasındaki en talihsiz cümledir o. Yapılan soruşturma, sorgulama sırasında daha doğrusu 2 gazeteciye sorgulamanın tam metnini okuduğunuz zaman zaten onu takip ettikleri belli. Yani çıktıkları programlar, yazdıkları yazılar, telefonlar, kitaplarının dışında katıldıkları televizyon programlarında söylediklerine varıncaya kadar bunlar takip edilmiş. Hassasiyetle, özenle takip edilmiş. Bunu ayrıca söylemesinin anlamı acaba ayağınızı denk alın anlamına mı gelir ki bazı gazeteciler evet bu anlama gelir diyorlar yoksa şu mudur; yani biz bir soruşturma yürütüyoruz, bir şey çözmeye çalışıyoruz, bunu çözmeye çalışırken yazdıklarınızla bize engeller oluşturuyorsunuz, işimizi zorlaştırıyorsunuz anlamı bu da çıkabilir. Savcının bu cümleyi daha özenli kurması gerekiyor, o ilk anlam çıkarsa Türkiye’yi ben yönetiyorum demektir.
‘İktidarın son tutuklamalarda ‘yargı işidir,karışamayız’ deme lüksü yok’
Ahmet Tezcan, programda Rıdvan Memi’nin gerek Başbakan’ın gerek hükümet üyelerinin son tutuklamalardaki tavrının ‘Yargı işi,karışamayız’ biçiminde olduğunu hatırlatarak ‘Böyle bir lüksleri var mı sorusuna şu yanıtı verdi:
“Bence yok, niye yok? Şimdi adaletin çabuk tecelli etmesi noktasında çağrıda bulunması gerektiğini ve bu adaletin zedelenebileceği algısının toplumda oluşturacağı tehlikelere dikkat çekmesi gerekir. Ama Başbakan’dan şunu bekleyemezsiniz; çıkartın bunları kardeşim nedir, bunu bekleyemezsiniz. Yargıya karışmasını bekleyemezsiniz ama sadece toplumun temennisini dile getirebilir ve bugünde ısrarla onun altını çizerek yaptı zaten. Adaletin bir an önce tecelli etmesi gerektiğini ve hızlanması gerektiğini söyledi. Ayrıca tutuklamadan önceki aşamaları içerisinde işleyişin düzgün yapılıp yapılmadığını hükümet kontrol ettirebilir, etmesi gerekir zaten.”
‘Bazı gazetecilerin ayarı kaçtı, ‘tutuklananlar suçsuzdur’ diyemezsin, yargıç mısın!’
Kozmik Oda’da son tutuklamalarda gazetecilerin olaya yaklaşımı da tartışıldı. Ahmet Tezcan bu konuda da çarpıcı açıklamalar yaptı:
“Nedim ve Ahmet böyle şey yapmaz, serbest bırakılsın…Bu söylem ve talep gazetecilik açısından son derece yanlış, gazeteci hüküm vermez. Bunlar serbest bırakılsın demek bir hüküm içerir. “Bunlar suçsuzdur!” Yargıç mısın? Hayır. Şimdi gazeteci, özellikle haberci nedir ? İzler ve aktarır. Benim her zaman söylediğim bir şey var, haber söz konusu olduğunda benim ne dini inancım vardır ne siyasi görüşüm vardır ne eşim, dostum, akrabam vardır. Çünkü bir haberci, gazeteci, olaylar, olgular ve kişiler karşısında kameranın objektifi kadar soğuk ve net olmalıdır. Beyaz ayarını iyi yapmış olmalı.
Rıdvan Memi: Burada ayar kaçmış mı?
Ahmet Tezcan: Çok. Zaten on yıl önceki son büyük eylem ile şimdiki eylem arasındaki fark ve on yıllık sessizlik ayarın ne kadar kaçtığını gösteriyor.
‘Medya’nın kadına yaklaşımı ‘ne kadar istismar o kadar istihdam!’
Ahmet Tezcan hafta sonunda katıldığı ‘Medya’da kadın algısı’ toplantısında yaptığı konuşmadan çarpıcı bir bölümü de Kozmik Oda’da aktardı:
“Konu başlığı şuydu: “Medyada Kadın Algısı: İstismar ve İstihdam” Ben söze şöyle başladım. Mevcut durum şu anda o kadar değil. Bunun bir adım öncesinde çok yaygın bir şekilde vardı. “Ne kadar istismar o kadar istihdam” şeklindeydi. Somut örneği şudur, bizzat bana yaşayan tarafından anlatılan şey olduğu için: Büyük bir medya kuruluşunda, bir gazetede sayfa sekreteri bir kadın, “çok fazla gösterişli olmayan” diyeyim, sekiz sayfa yapıyor günde. Bir çocuğu var, çocuğunu bırakacak yeri yok. Maaşı düşük olduğu için kreşe de veremiyor ve çocuğuna da bakmak zorunda gazetede. Aynı işi yapan “daha gösterişli” bir gazeteci hanım var. Günde iki sayfa falan yapıyor. İki-üç kat fazla maaş alıyor, ona sürekli zam yapılıyor, buna yapılmıyor. Bu hanımcağız gidip de bir üstündeki başka bir hanım yöneticiye, kendi durumunu anlatıp niye yapılmıyor denildiğinde, “E sen de biraz kendini göster şekerim” cevabını alıyor…
Rıdvan Memi: Kime gösterecek kendini ?
Ahmet Tezcan: Bilmem artık.
Rıdvan Memi: Genel yayın yönetmenine mi ?
Ahmet Tezcan: Bilmem artık.
‘Mesut Yılmaz 2001’de devalüasyonu önceden Ertuğrul Özkök’e bildirdi’
Kozmik Oda programında Ergenekon’daki son tutuklamalar ve basın özgürlüğü meselesi konuşulurken Ahmet Tezcan, medya-iktidar ilişkilerinin geçmişte yaşanan çok çarpıcı bir örneğini aktardı,
‘Tansu Çiller döneminde başdanışmanlık yapmış olan Şükrü Karaca, sizin programınıza da çıktı. Geçtiğimiz hafta Ankara’daydım, Şükrü Karaca Bey ile sohbet ediyoruz. Yazabilir miyim dediğimde yazabilirsin dediği için anlatıyorum. Anayasa kitapçığının fırlatıldığı olay, Bülent Ecevit ve Ahmet Necdet Sezer...2001 krizinin öncesi...Anayasa kitapçığı fırlatılıyor, Bülent Ecevit açıklama yapıyor devlet krizi vardır diyerek. Bakanlar Kurulu toplantıya giriyor ve Bakanlar Kurulu saatlerce sürüyor. Şükrü Karaca tanınan siyasetçi Ufuk Söylemez’i arıyor.
Rıdvan Memi: Bakanlar Kurulu toplantısı devam ederken?
Ahmet Tezcan: Evet. Diyor ki “Ne oluyor?” Ufuk Söylemez, “Dehşet bir devalüasyon geliyor” diyor. “Bu bir tahmin mi yoksa bir duyum mu diyor?” “Bu bir bilgi” diyor. “Peki nerden bu bilgi?” “Ertuğrul Özkök söyledi bana” diyor. Peki Ertuğrul Özkök’e kim söylemiş? Mesut Yılmaz. İlişkilere bakar mısınız? Yani önceden bu biliniyor.
‘İpekçi ve Emeç cinayetleri ile Milliyet ve Hürriyet’in satılışında ‘ilişki şüphesi’ vardır!’
‘Hürriyet Gazetesi’nin satılış sürecinde ben çok net hatırlıyorum Erol Simavi Hürriyet satıldı, satılıyor dedikoduları ortaya çıktığında kendisi, kendi gazetesinde mülakat vererek “İnsan Hürriyet’ini satar mı?” demişti. Bundan kısa bir süre sonra Vatan Gazetesi’nde Reha Muhtar yazdı, Sedat Simavi’nin kabri başında anma için toplandıklarında bir bomba patladı. Bundan hemen sonra Erol Simavi apar topar gazeteyi sattı, Türkiye’yi terk etti ve o gün bu gündür ağzını açıp tek kelime etmedi. Ben medyanın ergenekonunun var olduğuna inanıyorum. Şimdi Milliyet Gazetesi’nin satılış süreci içerisinde Abdi İpekçi cinayeti işlendi. Bu satış süreci içerisinde de Çetin Emeç cinayeti işlendi.
Rıdvan Memi: Bunların ilintili olduğunu mu düşünüyorsun?
Ahmet Tezcan: İlintili olabilir.
‘Medyanın Ergenekonu İpekçi ve Emeç cinayetleri aydınlanırsa çözülür!’
‘Medyanın Ergenekonunu çözebileceğine inandığım iki insan var: Erol Simavi bir, Mehmet Ali Ağca iki.
Rıdvan Memi: Şunu mu kastediyorsun? Daha net söyler misin, iki gazetenin de el değiştirmesinde öncesinde işlenen ikisinin de genel yayın yönetmenlerinin öldürülmesiyle gazetelerin satışları arasında bir ilişki şüphesi bulunduğunu ve medyanın ergenekonu dediğin yapının ancak bu şüphelerin aydınlatılabilirse ortaya çıkabileceğini mi söylüyorsun?
Ahmet Tezcan: Tabi ki evet, aynen bunu söylüyorum.
‘Bazı bürokratlar kapatma davası sürerken AK Parti ile mücadele ettiklerini gösterir belge ürettiler’
Ahmet Tezcan son ernegenekon tutuklamalarında gözaltı ve arama sürecinin incelenmesi gerektiğini çünkü bürokrasi içinde hala oligarşi düzenini sürdürmek isteyenlerin bulunduğunu söyledi ve kendisinin Başbakan Erdoğan’ın Basın Müşavirliğini yaptığı döneme dair çarpıcı bir örnek aktardı:
“Türkiye’de öyle bir bürokratik bir yapı vardı ki birbirinden beslenen, birbirine dayanarak yaşayan, işte oligarşi denilen bir bürokratik yapı var. Bu yapı hala eski düzeni sürdürebilmek için çırpınıyor, yırtınıyor ve yapılabilecek her şeyi yapıyor. Biz bunu çok gördük yani, kapatma davasından hemen önce AK Parti ile ilgili kapatma davası kararından hemen önce işte ‘biz bunlarla nasıl mücadele ettik belgesi’ oluşturmak için; aşırı derecede çaba sarf eden, böyle sahte belgeler oluşturan bürokratlar gördük. ‘Onlar şunu istediler biz böyle yaptık, bunlar şunu yaptılar biz buna mani olduk’un belgelerini oluşturmaya başladılar.
Rıdvan Memi: Neredeki bürokratlar, yargı bürokratlarını mı kastediyorsun?
Ahmet Tezcan: Şimdi yargıda da bu oldu, başka yerde de oldu. Hatta bunlardan bir tanesini bizzat ben götürüp verdim başbakana ve tamamen buna yönelik bir belge oluşturma olduğu ortaya çıktı.
‘Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmalarında şüpheler incelenmeli’
‘Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmalarında yazılı hukuk ile adalet duygusunun çatıştığını söylemek mümkün. Kanaatler bu yöne doğru eviriliyor ya da devriliyor. Bunun önüne geçebilmek için mutlaka şunun yapılması gerekir. Bu gözaltlıların, aramaların yapılış biçimlerinin incelenmesi gerekir. Şimdi bunun nasıl yapıldığı ortaya çıkartılmalı ve açıklanmalı. Böyle manzara oluşturulmasını isteyen bürokratik gruplar var mı?
Rıdvan Memi: Böyle bir şüphen mi var?
Ahmet Tezcan: Tabi ki var. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in özellikle isimlerinin karıştırıldığı ve Umur Talu’nun tabiriyle bir kankalık süsü verildiği yani onlardanmış gibi gösterildiği kafaları iyice karıştırmak için. Yani nereden çıktı bunlar; Odatv’den çıktı, Odatv’nin arkasında kimler varsa onlar olabilir.
‘Savcılığın ‘yayınları izliyoruz’ açıklaması talihsiz, tehdit olarak algılanabilir’
Rıdvan Memi’nin Savcı Zekeriya Öz’ün son tutuklamalara ilişkin yaptığı açıklamada
‘yayınlar tarafımızca özenle izlenmekte ve hassasiyetle değerlendirilmektedir’ ibaresine ilişkin soruya Tezcan şu yanıtı verdi:
“Bunu tehdit olarak da algılayabilirsiniz. Bence savcılığın açıklamasındaki en talihsiz cümledir o. Yapılan soruşturma, sorgulama sırasında daha doğrusu 2 gazeteciye sorgulamanın tam metnini okuduğunuz zaman zaten onu takip ettikleri belli. Yani çıktıkları programlar, yazdıkları yazılar, telefonlar, kitaplarının dışında katıldıkları televizyon programlarında söylediklerine varıncaya kadar bunlar takip edilmiş. Hassasiyetle, özenle takip edilmiş. Bunu ayrıca söylemesinin anlamı acaba ayağınızı denk alın anlamına mı gelir ki bazı gazeteciler evet bu anlama gelir diyorlar yoksa şu mudur; yani biz bir soruşturma yürütüyoruz, bir şey çözmeye çalışıyoruz, bunu çözmeye çalışırken yazdıklarınızla bize engeller oluşturuyorsunuz, işimizi zorlaştırıyorsunuz anlamı bu da çıkabilir. Savcının bu cümleyi daha özenli kurması gerekiyor, o ilk anlam çıkarsa Türkiye’yi ben yönetiyorum demektir.
‘İktidarın son tutuklamalarda ‘yargı işidir,karışamayız’ deme lüksü yok’
Ahmet Tezcan, programda Rıdvan Memi’nin gerek Başbakan’ın gerek hükümet üyelerinin son tutuklamalardaki tavrının ‘Yargı işi,karışamayız’ biçiminde olduğunu hatırlatarak ‘Böyle bir lüksleri var mı sorusuna şu yanıtı verdi:
“Bence yok, niye yok? Şimdi adaletin çabuk tecelli etmesi noktasında çağrıda bulunması gerektiğini ve bu adaletin zedelenebileceği algısının toplumda oluşturacağı tehlikelere dikkat çekmesi gerekir. Ama Başbakan’dan şunu bekleyemezsiniz; çıkartın bunları kardeşim nedir, bunu bekleyemezsiniz. Yargıya karışmasını bekleyemezsiniz ama sadece toplumun temennisini dile getirebilir ve bugünde ısrarla onun altını çizerek yaptı zaten. Adaletin bir an önce tecelli etmesi gerektiğini ve hızlanması gerektiğini söyledi. Ayrıca tutuklamadan önceki aşamaları içerisinde işleyişin düzgün yapılıp yapılmadığını hükümet kontrol ettirebilir, etmesi gerekir zaten.”
‘Bazı gazetecilerin ayarı kaçtı, ‘tutuklananlar suçsuzdur’ diyemezsin, yargıç mısın!’
Kozmik Oda’da son tutuklamalarda gazetecilerin olaya yaklaşımı da tartışıldı. Ahmet Tezcan bu konuda da çarpıcı açıklamalar yaptı:
“Nedim ve Ahmet böyle şey yapmaz, serbest bırakılsın…Bu söylem ve talep gazetecilik açısından son derece yanlış, gazeteci hüküm vermez. Bunlar serbest bırakılsın demek bir hüküm içerir. “Bunlar suçsuzdur!” Yargıç mısın? Hayır. Şimdi gazeteci, özellikle haberci nedir ? İzler ve aktarır. Benim her zaman söylediğim bir şey var, haber söz konusu olduğunda benim ne dini inancım vardır ne siyasi görüşüm vardır ne eşim, dostum, akrabam vardır. Çünkü bir haberci, gazeteci, olaylar, olgular ve kişiler karşısında kameranın objektifi kadar soğuk ve net olmalıdır. Beyaz ayarını iyi yapmış olmalı.
Rıdvan Memi: Burada ayar kaçmış mı?
Ahmet Tezcan: Çok. Zaten on yıl önceki son büyük eylem ile şimdiki eylem arasındaki fark ve on yıllık sessizlik ayarın ne kadar kaçtığını gösteriyor.
‘Medya’nın kadına yaklaşımı ‘ne kadar istismar o kadar istihdam!’
Ahmet Tezcan hafta sonunda katıldığı ‘Medya’da kadın algısı’ toplantısında yaptığı konuşmadan çarpıcı bir bölümü de Kozmik Oda’da aktardı:
“Konu başlığı şuydu: “Medyada Kadın Algısı: İstismar ve İstihdam” Ben söze şöyle başladım. Mevcut durum şu anda o kadar değil. Bunun bir adım öncesinde çok yaygın bir şekilde vardı. “Ne kadar istismar o kadar istihdam” şeklindeydi. Somut örneği şudur, bizzat bana yaşayan tarafından anlatılan şey olduğu için: Büyük bir medya kuruluşunda, bir gazetede sayfa sekreteri bir kadın, “çok fazla gösterişli olmayan” diyeyim, sekiz sayfa yapıyor günde. Bir çocuğu var, çocuğunu bırakacak yeri yok. Maaşı düşük olduğu için kreşe de veremiyor ve çocuğuna da bakmak zorunda gazetede. Aynı işi yapan “daha gösterişli” bir gazeteci hanım var. Günde iki sayfa falan yapıyor. İki-üç kat fazla maaş alıyor, ona sürekli zam yapılıyor, buna yapılmıyor. Bu hanımcağız gidip de bir üstündeki başka bir hanım yöneticiye, kendi durumunu anlatıp niye yapılmıyor denildiğinde, “E sen de biraz kendini göster şekerim” cevabını alıyor…
Rıdvan Memi: Kime gösterecek kendini ?
Ahmet Tezcan: Bilmem artık.
Rıdvan Memi: Genel yayın yönetmenine mi ?
Ahmet Tezcan: Bilmem artık.