"MEDYANIN AMİRAL GEMİSİ HABERTÜRK OLACAK" FATİH ALTAYLI YENİ TRANSFERLERİN PERDE ARKASINI ANLATTI!..

Yedinci ayına giren Gazete Habertürk'ün Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı gazetenin satış rakamlarını, önlerine koydukları hedefleri, Umur Talu ve Bekir Coşkun'un kadroya nasıl katıldığını anlattı.

"MEDYANIN AMİRAL GEMİSİ HABERTÜRK OLACAK"


"Osmanlı'nın Amiral gemisiydi ama Yavuz da jilet oldu"


Fatih Altaylı, bence Ciner Yayın Grubu bilgi işlem servisinin sahip olmadığı kadar büyük bir server! Herkese ismi ve soyadıyla hitap eden, herkesle göz teması kuran, tüm muhabirlerinin ne yaptığını bilen, kapısını ve kafasını tüm sorulara hep açık tutan bir yönetici... Her şeyi kaydettiğine de eminim... Hızlı yürüyor, hızlı düşünüyor, hızlı konuşuyor.
Gazete Habertürk´ün altıncı ayını bitirip, yedinci ayına girdiği bir vakitte buluşuyoruz. Tabii ki bu kadar aydır az çok tanıyorum ama endişeli değilim desem yalan söylemiş olurum. Röportaj sırasında öyle şeyler söylüyor ki, herhalde bir noktada "Elif´ciğim, bunları sonrasında kırparız" diyecek diye bekliyorum. Bu benim yanılgım! "Sen nasıl biliyorsan, öyle yaz" diyor. "Kaldığımız yerden devam" demişti 1Mart 2009 tarihli ilk Gazete Habertürk´teki köşesinde... Ve sözlerine de 1 Nisan 2007 tarihine, gazetesine el konulduğu güne vurgu yaparak başlamıştı...
Hakikaten kaldığı yerden, daha korkusuz devamediyor, zaman zaman çok eleştirileceğini bilse de cesur işlere imza atmayı seviyor. "Birkaç seneye medyanın amiral gemisi Habertürk olacak, umarım Hürriyet de jilet olmaya gönderilmez" diyor. İddiasız hiçbir şeye girmediğini söylese de, alkış ihtirası yok; belli ki yaptığı işlerle büyümeyi seviyor, herhangi bir gecede kafasını yastığına huzursuz koymuyor, herhangi birinin yüzüne söyleyemeyeceği bir şeyi arkasından konuşmuyor, sırtından vurmuyor. Konuşurken, gözüm Fatih Altaylı´nın gömleğine takılıyor. O, terzisine tam da karnının üzerine isminin baş harflerini nakışlatıyor.


Altı aylık bir bebek anlamlı bakmaya, iletişim kurmaya başlar. Bizim gazetede durum ne? Okuyucuyla iletişime geçtik mi?
Ben ne söylesem boş! Bunu okurlara sormak lazım... Ama bana ulaşan emareleri söyleyebilirim. Bütün yazar arkadaşlarımız çeşitli gazetelerden geldiler; bu gazetenin bir internet sitesi olmadığı halde, haberlerine, yazılarına diğer gazetelerde kendilerine gelen tepkilerden daha fazla tepki geliyor. Ne yazarlarsa yazsınlar, yüzlerce, binlerce mail geliyor. Konuya muhatap olan katmanlardan da cevaplarını alıyorlar. Bu da Habertürk´ün etkili bir gazete haline geldiğini gösteriyor. Hürriyet´te çalıştığım dönemde, Hürriyet´in çok etkili bir gazete olduğunu görüyordum. Ama Habertürk etkinlikte altı ay gibi bir sürede Hürriyet´i yakaladı, her yaptığı haber ses getirir oldu. Tabii bu, diğer gazetelerin siyasetten uzaklaşmasından da kaynaklanıyor. Ayrıca, Türkiye´nin en etkin yazarları da, artık bu gazetede yazma konusunda tekliflerimizi düşünmeden kabul ediyorlar.


BEKİR COŞKUN İÇİN YOL TÜKENMİŞTİ
Aslında bizimde sağlam yazarlarımız var.Bizim yazar kadromuz kalite açısından değil ama sayı olarak daha azdı. Biz gazeteyi önce haberciliğimizle tanıtmak istedik. Gazete iyi değilse, yazar ne yaparsa yapsın olmuyor. Biz, 350 bin satan bir gazete yaptık. İlk hedefimiz ikinci gazete olmaktı, çünkü insanlara yılların alışkanlığını değiştirtmek çok da kolay değil. Bir de son araştırmamızda gördük ki, pek çok aile artık sadece Habertürk alıyor. Onların yazar beklentilerini karşılayacak bir şey yapmamız gerekiyordu. Yazarların gelme zamanı `bu´ydu.
Bekir Coşkun´un Habertürk´e geliş zamanı biraz talihsiz oldu sanki... Batan geminin mallarını toplar gibi mi olduk?
Duyulmasının zamanlaması talihsiz oldu. Aslında Bekir Coşkun´la çok daha önce yola çıkacaktık. Doğan Grubu´na ilk vergi cezası kesildiği zaman, "Fatih bugünlerde ayrılırsam gemiyi terk eden olurum. Bana biraz zaman tanıyın. Grup vergi şokunu atlatsın, bir daha konuşalım" dedi. Haziran başında tekrar konuştuk, temmuz sonunda el sıkıştık, anlaştık. Bekir Bey, "Sonbaharda başlayayım" dedi. Yine ceza gelince tekrar tereddüt etti ama baktı ki olacak gibi değil, geldi. Ne zaman ayrılsa bir şey söylenecekti! Bekir Coşkun´un Hürriyet´i kolay kolay terk etmeyeceği biliniyordu ama artık kendini Hürriyet`in yapısı içinde çıban başı gibi hissediyordu. Toz da kondurmak istemiyordu. Ama onun için yol tükenmişti,gidebileceği de fazla bir yer yoktu.


UMUR TALU, BİZE GELMEK İÇİN EMEKLİ OLDU
Umur Talu´nun gelişi de değişik oldu. "Emekli oluyorum" dedi, bize geldi. Emeklilik fikrinden nasıl vazgeçirdiniz?
Umur Talu´yla anlaştığımız zaman emekli olmak gibi bir niyeti yoktu. Sabah´ta da çok yakın çalıştığım, çok düzgün, dürüst bir yazar, çok iyi bir gazeteci ve benim Galatasaray Lisesi´nden ağabeyim, her zaman fikirlerine başvurduğum bir insan. Yazar seçerken temel kriterimiz de bu!
Bizimköşe yazarlarını toplasak `Yalnızlar Kahvesi´ olur sanki, ne dersiniz? Dürüst oldukları için, az dostu ama çok düşmanı olan yazarlar!
Evet, doğru. Bab-ı Ali´de çeteleşmelerin içerisine girmeyen, adamları olmayan, kendi başlarına dik durmaya çalışan insanlar. Umur Talu´yla da mart sonunda buluştuk, konuştuk, "Tamam" dedi. Ama bir-iki ay süre istedi, "Sabah´taki çocukları zor durumda bırakmak istemiyorum" dedi. Mayıs´ta Sabah´tan emekliliğini istedi ama emekli olduğu için bize gelmedi, bize gelmek için emekli oldu.


GARDIMI SİYASET DEĞİL MAGAZİN HABERLERİ DÜŞÜRÜYOR


Yayın yönetmeni koltuğunda gardınızı düşüren meseleler oluyor mu?
Bu magazin meseleleri gardımı düşürüyor.Mesela Can Dündar´ın bir hanımla yakalanması; bu özel hayat... Çok düşündürücü!Magazindeki arkadaşlar haberi kullanmak istiyor; "Kullanma" desen, "Can´ı kullanmadık da sosyetik birini neden kullandık" olacak. Siyasi haberlerle bir derdim yok Allah´a şükür, ama magazin haberleri uğraştırıyor.
Üslubunuzun yumuşadığı eleştirilerine ne dersiniz? "Kendim gibi olacağım" demiştiniz bir röportajınızda, onunla alakalı olabilir mi?
Ben bu eleştirilere kulak asmam. Bizi günde üç milyon kişi okuyorsa, üç milyon farklı görüş var demektir. Bunların hepsine kulak asıp da gazetecilik yapmaya kalkarsam, yolumu kaybederim. Doğru, evet yumuşamışımdır. Geçmişte de sert
olmakla eleştiriliyordum. "Vay niye bu kadar sert" diyorlardı. Şimdi aynı şeyleri farklı tonda söylüyorum, "Vay yumuşadı" diyorlar. Türkiye´nin en genç köşe yazarıydım. Hürriyet gibi bir gazetede, 28 yaşında köşe yazıyordum. İnsanın 49
yaşıyla 28 yaşı bir olmuyor. Hayata bakışınız, insanların hatalarını ele alış biçiminiz değişiyor. Doğru bildiğimi yazmaya çalışıyorum. Fikirlerimin özünde bir değişiklik yok.
"Genel yayın yönetmenliğini bıraksam, sadece köşe yazsam" diyormusunuz?
En büyük idealim!
Ne zaman?
Çok bana bağlı değil. Bu gazetenin benden sonraki genel yayın yönetmeni de bu ekipten çıkacak. Şu anda bizim kapılarımız hemen hemen kapandı; belki bir-iki kişi çıkar, belki bir-iki kişi girer, ama burası kendi içinde bir ekosistem oluşturacak. Kim olur bilmiyorum ama birinin hazır olduğunu hissettiğimiz anda,"Al" deyip yazarlık yapmak istiyorum. Muhabirliğe bayılıyorum ve yapmak istediğim bir sürü haber var!


DİĞER GAZETELER TİRAJLARINI DENETİME AÇMAKTAN KORKUYOR


"Bu gazete tutmaz" diyenler, sırf bu yüzden buraya gelmeyen gazeteciler oldu. Şimdi de araya adam koyuyorlarmış gelebilmek için. Doğru mu?
Bunu herkes söyledi. Bir gazetede,Medya Grup Başkanı´na, "Habertürk çok sağlam bir çıkış yapacak" deniyor.Medya Grup Başkanı da, "İyi iyi yapsınlar, nasılsa üç ay sonra batarlar, biz de makinelerini ucuza alırız" demiş. Bu bana iletildiğinde çok sinirlendim. "O makineleri çok beklerler, dikkat etsinler biz onların binasını,makinelerini almayalım" dedim. Bu gazete çıkarken, "En az 250 bin satarız, bir-iki yıl içinde de birinci gazete oluruz demiştim. Habertürk, medyanın amiral gemiliği konumuna doğru ilerliyor! Hürriyet medyanın amiral gemisi ama, Yavuz Zırhlısı da Osmanlı Donanması´nın en büyük gemisiydi, çağdışı kalınca yerine yeni gemiler, yeni kaptanlar, yeni personel geldi. Artık bir dönem kapanıyor;modası geçmiş, kendini yenileyememiş bir gemi. İçindeki silahlar da artık biraz kullanım dışı. Hâlâ güçlü, toplumda beğeni görmüş silahlarını da alıp kendimize katıyoruz. Amiral gemisi unvanı artık el değiştirecek, dileğim Hürriyet´in jilet olmaması. Müze olarak korunabilir!
Hürriyet´te Ertuğrul Özkök gider de Eyüp Can gelirse, yine Hürriyet´i rakip olarak görür müsünüz?
Diğer gazeteler ne olur diye söylemem yakışık almaz... Ama şunu biliyorum; Ertuğrul Özkök bugün Hürriyet´e zarar veren bir kişi gibi gösteriliyor. Sanki Hürriyet şahane bir gazete, Doğan Grubu şahane bir grup, ama Ertuğrul Özkök ve onun gibiler bu şahane havayı bozuyor gibi bir durum var. Peki Özkök´le 16 senedir çalışan kim? Şu bir gerçek; Ertuğrul Özkök o gazete için çok önemli bir adam, o olmadan Hürriyet bugünkü gücünde bile olmaz. Ben çok isterim ki Hürriyet´in başından Ertuğrul Özkök´ü alsınlar. Yerine de kim gelirse gelsin; isterse cemaatçi olsun, önemli değil. Bab-ı Ali´de benim Habertürk´e rakip gördüğüm bir gazetenin başında görmek istemediğim kişi Ertuğrul Özkök´tür. Çünkü Özkök iyi bir gazetecidir. Onun dışında Hürriyet´in başına kim gelirse gelsin, Habertürk´ün Hürriyet´i geçişini hızlandıracaktır.
Özkök´lü mü Özkök´süz bir Hürriyet´i geçmek mi?
Ben başında Özkök´ün olduğu bir Hürriyet´i geçmek isterim. Herhangi biri olduğunda geçmek benim için bir şey ifade etmez! Habercilik anlamında zaten geçtik, fiyat ve alışkanlıklardan kaynaklanan bir tiraj farkı var, ama Habertürk´ün Hürriyet´i geçmesi kaçınılmaz son. Gidişat onu gösteriyor.
Altı ay sonra gazeteyi gördüğünüz yer neresi?
Şu anda Hürriyet´in ve Sabah´ın arkasında üçüncü gazeteyiz. Altı ay sonra Hürriyet´in ensesinde olacağımızdan eminim.
Nasıl bu kadar eminsiniz?
Çünkü istiyoruz! Bu kadar istediğimiz bir şeyin olmaması mümkün değil. Bir buçuk, iki sene içinde de Hürriyet´in tirajını bayağı bir aşmış oluruz diye düşünüyorum. Biz denetlenmiyor olsak, "500 bin satıyoruz" desek, kimse "Satmıyorsunuz" diyemez! Bastığından daha çok sattığını iddia eden gazeteler var. Şundan eminim; diğer gazeteler de bizim gibi bağımsız denetime açık olurlarsa, ki olmazlar korkuyorlar, Habertürk´ün üçüncü gazete olmadığı, aslında başka bir yerde olduğu ortaya çıkacak. Hem okuru, hem reklamvereni kandırıyorlar.
Turgay Ciner bir dergiye verdiği röportajda, "Fatih Altaylı´ya hayranım. Her sabah ilk onu okurum" diyordu. Bu sizde bir baskı yaratıyor mu?
Turgay Bey´le temel meselelerde çok paralel düşünüyoruz. Çok vatansever bir insan, Türk bayrağı aşkı var. Benim gibi sıradan bir Türk vatandaşı ve mihenk taşlarımız var. O yüzden de şimdiye dek sorun yaşamadık. Gazeteye hiç karışmıyor. Gazeteyi sabahları görüyor. "İmlâ ve rakam hatası olmasın, toplama çıkarma gibi işlemlerde hata olmasın. Bir gazetenin saygınlığını bunlar düşürür" diyor. Bana daha bunlar dışında tek bir cümle etmişliği yok. Siyasetçilerin aileleriyle ilgili haber yapılmasından hoşlanmaz, "Eşlerini, çocuklarını hedef almayın. Herkesin eşi, çocuğu hata yapabilir, eğer bu hata kamusal bir zarar yaratacak boyutta değilse bunlara girmeyin" der. O yüzden çok rahatız, yayın politikasına doğrudan müdahalesi olmayan bir patron.


ALİ AĞAOĞLU´NUN BİRAZ ÜZERİNE GİTTİK, HEMEN BOYASI DÖKÜLDÜ


Gazete çıkarken "Biz eski moda, halk gazeteciliği yapacağız" dedik. Eskiden de gazetecilik böyle yapılıyordu. Mesela Münevver olayında, beni önce kız çocuğu olması çok etkiledi, sonrasında da Garipoğlu ailesinin üste çıkma çabası canımı çok sıktı. Ali Ağaoğlu olayında da, bir yerde röportaj vermiş; "Evlilik benim garantim, evli olmasam sevgililerimin hepsi benimle evlenmek ister" demiş. Rahşan Gülşan da bunu yazmış, "Ayıptır" diye. Ağaoğlu, Rahşan´ı çaya davet edince, Rahşan izin istedi, gitti, yarım saat sonra beni aradı, hüngür hüngür ağlıyor. "Fatih Bey, Ali Ağaoğlu beni tehdit etti" diye... Otururlarken, Ali Ağaoğlu Rahşan´ı "Seni asarım, keserim" diye tehdit etmeye başlıyor. Ödü patlamış. Sonra Ali Ağaoğlu beni aradı, telefonlarına çıkmadım. Sonra biz yazılarımızı yazmaya başladık. Zaten bir baktık, mal da çürükmüş; üstüne gidince boyası döküldü.


TWITTER VE FACEBOOK YALAN, DOLAN


Twitter, Facebook, bu mecralarla ilgileniyor musunuz?
Uzaktan ilgileniyorum. Hepsinde adıma açılmış hesaplar var ama bir alakam yok. İkisi de ilginç mecralar. Ahmet Hakan´la Haşmet´in mesela bu konuda birbirine girmesini ciddiye almıyorum, çünkü onlar Nişantaşı´nda da daha evvel birbirlerine girmişlerdi. Ama bunlar tabii ki yan medyalar. Serdar Turgut çok canı istiyorsa oralara da yazar. "Twitter çıktı, gazete ölecek" deniyor, yahu niye ölsün? Yalan dolan... Gazete demek kağıt demek, gazeteci demek kağıtçı demek değil! Gazeteci içerikçi! Bizim yaptığımız her zaman para edecek bir iş. İçeriği oluşturmak bitmez. Kağıt biterse, plastiğe basılır! Twitter´a Facebook´a yazan arkadaşlar meselâ şunu yapsınlar; gazeteden istifa edip, "Twitter´dan beni takip etmek isteyenler, ayda bana beş dolar versin" desinler. Zaten bunların en babasını 1500 kişi takip ediyor. Hadi onlar beş dolar versinler bakalım! Bunların büyük bir bölümü asosyal veya sınırlı sosyallik içinde oldukları için, Chauncey Gardiner gibiler; dergilerden gördükleri hayatları, ellerinde uzaktan kumandalarla yaşıyor. Çok ciddiye almamak lazım, sektörün geleceğini onlar bilselerdi, yaptıkları işlerde başarılı olurlardı.


Meslektaşlar biraraya geldiği zaman, "Bu meslek bitti" diye dertlenenler var. Bittik mi dersiniz?
Bu işin bittiğini düşünenler gidip başka işler yapsın! Benim anlamadığım şey şu; eski günleri yad edenler var. "Gazeteciler halktan koptu" deniyor, ama biz mesela burada halktan kopmadık. İstiklal Caddesi´ne çıkıp yemeğimizi yiyoruz. Kimse öyle yalılarda, köşklerde yaşamıyor. Kaldı ki eskiden de kont gibi yaşayan gazeteciler vardı. Çok tepelerde görünen bazı isimlerin yozlaşmış olması, bumesleğin yozlaştığı anlamına gelmez! Mesela, bizim gazetede, maaşlar da son derece homojen. Muhabirle yayın yönetmeni arasındaki maaş farkı da uçurumdeğil. Benim gelirim daha fazla olabilir, televizyona da program yaptığım için. Ama inanın benden daha fazla maaş alan isimler var burada


YAZI İŞLERİNDE SON SÖZ KADINLARIN


Yazı işlerimasasında kadınlar ne durumda? Karar verme anında kadınların gazeteciliğindenmi, kadınlık iç güdülerinden mi faydalanıyorsunuz?
Kadın açısından en zengin yazı işleri masası bizim. Kadınlara onaylatmadığımız hiçbir şey manşet olmuyor. Mesela her haberi Ayşe Özek Karasu´ya onaylatıyoruz, son ahkâmı hep Ayşe´ye kestiriyoruz, onun bakışına güveniyoruz.
Kadınların zaman zaman erkeklerden daha katı olduğunu düşündüğünüz anlar oluyor mu?
Bazı meselelerde kadınlar çok sert. Gazetenin ilk dönemiydi, Nihal Bengisu Karaca bir yazı yazdı ve yazıdan, söylemek istediğini aşan bir anlam çıktı. Yazı işlerindeki kadınların eleştirilerinin boyutları, eleştiriyi aşan noktaya geldi, zor yönettiğimiz bir krize yol açtı. Kendilerine de söyledim, "Kızın türbanından ötürü bu tepkiyi gösteriyorsunuz, bunu Pakize yazsaydı tepkiniz bu olmazdı" dedim.
Yazı işlerinde en esprili kim?
Serdar Çelikler. Hiç de çaktırmaz. Özellikle Diyarbakır Belediye Başkanı´nın taklidini yaparken hepimizi gülmekten öldürüyor. İnanılmaz başlıklar çıkarıyor. Bir de bizim toplantı esnasında, eline boş bir kağıt alıp `Meczup´ diye kendi gazetesini hazırlıyor. O Meczup´u çıkarsa, herhalde iki milyon satar! Uçuk kaçık başlıklar, bazı hakarete varan başlıklar; "Bir gün Meczup´u çıkartacağım ve Habertürk´ü bitireceğim" diyor.
Bir Galatasaraylı olarak, Fenerli bir yayın yönetmeni tarafından çıkartılan spor ekine müdahale ediyor musunuz? Yani bu sene bir altı daha yersek, "El classico" başlığını attırır mısınız, müdahale eder misiniz?
Etmem, niye edeyim? Hiç karışmıyorum işlerine... Spor gazetesinde en sevdiğim şey şu: GS´liler arıyor "GS´lısın ama gazeten GS düşmanlığı yapıyor" diyor, Fenerliler arıyor, "Gazeten Fener düşmanlığı yapıyor" diyor... Genelde spor
gazeteleri taraftar goygoyculuğu yapar, bizim gazetemizin farklı bir tarafı var; böyle yapmıyor. Transfer döneminde bütün haberleri doğru çıkan tek gazete! Rijkaard´ı atladılar, ki onu herkes atladı. Usain Bolt´la röportaj yapan tek gazeteyiz. Çok
başarılılar!


ZEYNEP´İN `BABA BU NE´ SORUSU BİNLERCE EVDE SORULUYORSA


Evde gazetenin paylaşımı ne durumda?
Hande, Habertürk´ten başka hiçbir şey okumuyor. Diğer gazetelerin hem boyu büyük geliyor, hem kağıdını sevmiyor. Diğerlerinde bir şey olmadığı için Allahtan bir kaybı da yok! Zeynep ise her gün gazete okuyor ve öyle sorular soruyor ki! Şimdi gazeteye başlarken bazı şeyleri düşünmüyoruz ve kendi algımızla hareket ediyoruz. Zeynep, "Bu ne demek" diye sorduğu zaman anladımki, bu soru binlerce çocuk tarafından annelere babalara soruluyor. Artık bir ifadeyi haberin başlığına, spotuna koyarken, çocuklarla anne-baba arasında `cevap krizi´ yaratmayacak şekilde düşünüyoruz. İnsanın çocuğu olabiliyorsa olmalı; çok yol göstericiler. Özellikle siyasetçiler için önerim bu!
Bu kadar gündür yoğun çalışmak evinizi, özel hayatınızı etkiledi mi?
Artık düzene oturdu. Sağolsun, Hande çok hoşgörülü davrandı. Kızım çok sitem ediyordu. "Kızım gitmem lazım, gitmezsem nereden para kazanacağım" dedim bir
gün... Koşa koşa gitti, odasından 20 TL getirdi. İnanamadım.
Kızınız sizin gibi bir gazeteciyle evlenmek isterse?
Akıllı bir çocuk Zeynep. Canı ne isterse onu yapsın! Ama Zeynep, gazeteci mazeteci olacağına bilim insanı olsun, kendi gibi birini bulsun isterim.

Elif Key / Gazete Habertürk