MEDYANIN ACI KAYBI!..GAZETECİ SİBEL KALAYCI GÜLÜMSEYEREK VEDA ETTİ!..KALAYCI "ÖLÜM"Ü 1 AY ÖNCE NASIL HİSSETMİŞTİ?..

Kanserle giriştiği mücadele ile birçok hastaya umut olan gazeteci Sibel Kalaycı, yıllardır savaştığı amansız hastalığa yenilerek yaşamını yitirdi.

Gazeteci Kalaycı, yaklaşık 8 yıl önce meme kanseri olduğunu öğrendi. Tedavi sürecinde kendisi gibi gazeteci olan Şahin Doğan ile hayatını birleştirdi. Kalaycı'nın, hastalıkla mücadelede yaşadıklarını, bir kanser hastasının hayattan zevk almasının yollarını ve hastalıkla nasıl barışık olabileceğini anlatan "Kansere Gülümsemek" adlı kitabı büyük ilgi gördü. Hastalığı ilerleyince malülen emekliye ayrılan Kalaycı, "Sibel'in Günlüğü" ve "Hüzün Mevsiminde Aşk" adlı iki kitap daha yazdı. Kartal'daki evinde dün akşam hayatını kaybeden 35 yaşındaki Sibel Kalaycı, yarın Trabzon'da son yolculuğuna uğurlanacak.


Medyaradar ailesi olarak arkadaşımız Sibel Kalaycı'ya Allah'tan rahmet,sevenlerine başsağlığı dileriz.


Sibel Kalaycı'nın vefatından yaklaşık bir ay önce 13 Ocak 2009'da Gerçek Gündem sitesinde yazdığı yazı sanki ölümü hissettiğinin göstergesiydi...İşte o yazı...


Ölüm meleği çok öfkeliydi!


Ne geçmişte ne de şimdi aynalarla aram pek olmadı.

Sabah uyanır uyanmaz dişlerimi fırçalar, her daim kısacık olan saçlarımı, suyla ıslattığım ellerimle tarar, işe daha fazla geç kalmamak için evden fırlardım. Bu durum,

-Zaten çok güzelim, ne gerek var süslenip püslenmeye düşüncesinden kaynaklanmadığı gibi,

-Çok çirkinim, ne yapsam düzelmem, düşüncesinden de değildi.

İçimdeki serseri ruha söz geçiremediğimdendi...

SARI SARSAR!

Bugün şeytanın bacağını kırdığım günlerden biri oldu. Arada sırada yapıyorum böyle şeyler, bakıveriyorum aynaya. Ama o da ne? Gözlerimin beyazı renk değiştirmiş, sarıya dönüşüvermiş...

Sarı renk feci sarsıyor, irkiliyorum.

-Demek karaciğer yetmezliği başladı, diyorum içimden. Hemen anamla babama soruyorum.

-Ne zamandır böyleyim?

Bir hafta kadar önce başlamış, ama bana söylememişler...

ÖLÜM MELEĞİ NASIL YOKLAR?

Aslında iki haftadır pek iyi değilim. Uzun süredir aldığım hiçbir kemo işe yaramadığı için karaciğerimi saran tümörler büyümüş ve çevre organlara bası yapıyor. Dolayısıyla da ağrı. Ama öyle böyle değil: Geceleri uykudan uyandıran, yatakta kıvrandıran, ağrı kesicilerin pek işe yaramadığı...

Böyle anlarda bir yandan inlerken diğer yandan çaresizlik duygusu sarıyor içimi. Aklıma sık sık, "ölüm, daha mı hayırlı olur" düşüncesi geçiyor içimden. Ama kör şeytan rahat bırakmaz ki insanı...

-Kızım bak terk-i diyar eylersen gıcır gıcır botların, haki renkli montların, bol cepli eteğin ne olacak? Duygusu geçiyor içimden. Kendime değil de, giysilerimi henüz yıpratamadığıma üzülüyorum.

Bu düşünceler belki de korkularımdan kaçış yolumdur! Bilmiyorum. Ama şundan eminim, sanki buralara kazık dikmem gerekiyormuş gibi ölümden korkuyorum.

Yakınlarda, güç bela uykuya dalabildiğim gecelerden birinde kabusumda gördüm ölüm meleğini. Sağ olsun tek başına uyuduğum odamda "Yusuf Yusuf" da yalnız bırakmadı beni!

Azrail pek bir feci öfkeliydi. Sanki,

-Yeter artık, seni almak için kaç kez onca yolu tepiyorum, her defasında, biraz daha zaman istiyorsun, bıktım artık senden" der gibi...

Korkuyorum, hemen lambayı açmak için ayağa kalkıyorum ki, beni fırlatıp yatağıma fırlatıyor. Yeniden lambayı açmaya yöneliyorum. İzin vermiyor. Yine dua ediyorum:

-Allahım, biraz daha yaşamam için bana izin ver, diyorum.

Azrail ortadan kayboluyor. Kalkıp lambayı yakıyorum.

Ohh be, dünya varmış...

Tamam Azrail de bir melek ama ölüm meleği sonuçta, üstelik de çok öfkeli. Galiba çok günahkar olmalıyım!

YENİ BİR UMUT DAHA!

Günceme sararan gözlerimden başlayıp nerelere geldim. Kafam epey karışık olmalı?

Bugün yeni bir kemoya başladım. Tam da, artık kullanabileceğim ilaç kalmamışken. FDA´nın yeni onayladığı Türkiye´de olmayan bir ilaç. Onkoloğum, bir süredir o ilacı kullanabilmem için firma ile görüşmeler yapıyordu. Henüz bir yanıt yok gerçi.

Fakat, bir başka hastaneden çok değerli bir başka doktor, vefat eden hastasının yakınları tarafından kendisine getirtilen o ilaçtan bir kutuyu bana verdi.

(Küçük bir açıklama: Yakınlarını kaybedenler, tedaviye yanıt vermeyenler ilaçlar boşa gitmesin, ihtiyacı olanlar kullansın diye hastanelere iade eder, bu elbette bir zorunluluk değil, vicdani bir karar.)

Bugün ilacı kullanırken artık aramızda olmayan o kadını düşündüm. Onun için de kim bilir nasıl bir umut ışığıydı o ilaç ve kim bilir ne hayalleri vardı yarınlara dair. Belki çocukları da vardı. Ya da sevgilisiyle evlenme hayalleri, işinde yükselme arzusu. Ne bileyim bir ev alma planı ya da güzel bir araba. Gerçi ikinci el ama sağlam bir araba da olabilirdi pekala. Ve şimdi onun için umut olan ilacı ben kullanıyorum. Ama ne yazık ki sadece 21 günlük(yani 1 kürlük)

Bakalım belki ben de ilacı Türkiye´ye getirtebilirim.

MUCİZELERE İNANMAK İSTİYORUM!

Çoğu kez mucizelere inanıyorum. O ilacı bir kürlük de olsa kullanabilmem mucize. Dünya tatlısı doktorlarımın olması, sevgi dolu ailem, dostlarım. Sağ olsunlar, gün boyu telefonlarım hiç susmadı. Sevgi her güçlüğün üstesinden gelen güçlü bir formül gibi.

Şu an da saat 23:00. Karnım, belim ve sırtımın ağrısı çok fazla değil. Oysa sabah yatağımda kıvranıyordum ağrıdan. Bu da bir mucize elbette.

Yarın nasıl olurum bilmiyorum. Ama şu anı yaşıyorum ya bu da bana yetiyor.

(Bu yazıyı aslında

http://kanseregulumsemek.blogcu.com/

web adresli blogum için kaleme aldım. Yani artık benim de bir e-günlüğüm var. )