MEDYA ETİĞİ PLATFORMU ÜYELERİ, SİZ BENCE BIRAKIN BU İŞLERİ!
Medya Etiği Platformu'nun Meral Okay'ın ardından "amansız hastalığa yenildi" yazılmasına tepki göstermeleri Balçiçek İlter'i çok kızdırdı.
Ölüme alışır mı insan?
Kız kardeşim aradı… Ağlamaktan konuşamaz halde…
“Rengin teyze öldü” dedi.
Oturma ihtiyacı hissettim. Telefon kulağımda öylece kalakaldım…
Annemin hayattaki en yakın arkadaşı…
Çocukluk, gençlik, kadınlık günlerinin yegane dostu…
Ne acılar yaşanmış ortak, ne güzel günler geçirilmiş, ne kahkahalar atılmış, ne gözyaşları paylaşılmış…
Kız kardeşimin söyledikleri hayal meyal kulağımda tek düşündüğüm başkaydı…
“Nasıl söyleyeceğiz anneme?”
Annem son iki yıldır Amerika’da yaşıyor… Kazandığının yüzde 90’nını telefon faturasına veriyor herhalde… Öylesine büyüktür kalbi… Oralardan hepimize yetişmeye çabalıyor. Bazen benden önce haberi oluyor olup bitenlerden, şapka çıkarıyorum. Türkiye’de kurduğu iletişim ağını Amerika üzerinden yürütüyor.
O iletişim öylesine güçlü ki örneğin benim çocuklardan biri hastalandı, sayıları son derece az olan yakın akrabalarla başlayan telefon trafiği, dostlara kadar uzanıyor, her şey 10 dakika içinde olup bitiyor ve annemin bilumum bütün arkadaşları, ben onlara yarı anne diyorum, ev yapımı bitki ilaçlarıyla kapımızda bitiyor. İşte o çılgın iletişim noktalarından bir tanesi gidiverdi bu dünyadan…
Biz nasıl söyleriz anneme…
Ne deriz?
64 yaşında kalbi durdu diyebilir miyiz?
Yakıştırabilir miyiz o capcanlı, herkesin dinamosu o kadına… Ölüm kelimesini?
*
Dün Sezen Aksu’nun dostu Meral Okay’ın cenazesindeki halini görünce aynı hisse kapıldım. Sahi, biz atlatırız, hani çemberin dışındakiler, peki yakın dostlar nasıl atlatır? O yetememe hissi… O çaresizlik nasıl doldurulur? Nedir ilacı…
Anneme kötü habere nasıl vereceğimi bilemez halde etrafta dolaşırken annem yaşındaki bir dostum “Dümdüz söyle!” dedi. “Lafı evirip çevirme, geveleme… Biz çok dost kaybettik. Siz gençler kadar şok olmuyoruz. Ağır acı çekiyoruz ama inan bana şaşırmıyoruz, sadece ayakta durmanın yollarını arıyor, bir çentik atıyoruz!”
Bilemiyorum ki insan alışır mı ölüme…
Ya da nedir bunun tarifesi?
Kaç kayıptan sonra kanıksıyoruz, daha az gözyaşı döküyoruz?
70 yaşına varınca rahatlıyor muyuz örneğin?
Birkaç önce telefonda kısa bir sohbet ettiğim o güzel insanı, Meral Okay’ı uğurladık dün… En çok Sezen’i düşündüm sonrasında. Kulağımda annemin ağlayan sesi: “Çok uzaktık, daha da uzaklara gitti…”
Medya etiğiymiş, hadi oradan!
Medya Etiği Platformu açıklama yapmış… Diyorlar ki kısaca… Meral Okay’ın ardından “Amansız hastalığa yenildi!” diye yazılmış. Bu söylemde hem hastaya hem de doktora yönelik suçlama varmış. Halbuki hastalık boyunca herkes elinden geleni yaparmış. Kanserli bir hasta tedaviden vazgeçse bile yenilmiş değilmiş. Çünkü ölüm yenilgi değilmiş. Türk medyası Meral Okay’ın ardından bir kez daha önemli bir sınavdan geçmekteymiş… Miş mış…
Sonrasında anladım ki Okay’ın doktoru Prof. Dr. Sevil Baybek gerekli uyarıyı yapmış platforma. Baybek hakkında yorum yapmayacağım… İçimden gelmiyor!
Gelelim Medya Etiği Derneği’ne… Nesiniz, kimsiniz, ne iş yaparsınız, nasıl bir yaptırım gücünüz vardır hakikaten bilmiyorum. Ama işinizi yanlış yaptığınız ortada… Türk medyasında Meral Okay için “O kadın öldü!” diye yazıldı. “Kocasıyla aynı kaderi paylaştı!” diye başlıklar atıldı, hatta bir köşe yazarı, “Ne oldu? Öldürebildin mi Şehzade’yi Meral Hanım” başlıklı nefret suçu içeren bir yazı kalem almaya bile cesaret edebildi. Ölen birinin ardından hakaret etmeyi kendine hak gördü, hem de sütunundan. (Gerçi daha önce merkez medyanın en maço yazarının köşesinde de benzerine rastlamıştık. O güya, yitip giden dostu için kaleme almıştı gerçekleri!)
Üstelik aynı internet sitesi ve gazete, onları eleştirenler hakkında ağır ithamlarda bulunmaya, hedef göstermeye devam ediyor.
Peki siz nerelerdesiniz?
Neyse diyeceğim odur ki muhterem Medya Etiği platformu üyeleri…
Siz bence bırakın bu işleri.
Kız kardeşim aradı… Ağlamaktan konuşamaz halde…
“Rengin teyze öldü” dedi.
Oturma ihtiyacı hissettim. Telefon kulağımda öylece kalakaldım…
Annemin hayattaki en yakın arkadaşı…
Çocukluk, gençlik, kadınlık günlerinin yegane dostu…
Ne acılar yaşanmış ortak, ne güzel günler geçirilmiş, ne kahkahalar atılmış, ne gözyaşları paylaşılmış…
Kız kardeşimin söyledikleri hayal meyal kulağımda tek düşündüğüm başkaydı…
“Nasıl söyleyeceğiz anneme?”
Annem son iki yıldır Amerika’da yaşıyor… Kazandığının yüzde 90’nını telefon faturasına veriyor herhalde… Öylesine büyüktür kalbi… Oralardan hepimize yetişmeye çabalıyor. Bazen benden önce haberi oluyor olup bitenlerden, şapka çıkarıyorum. Türkiye’de kurduğu iletişim ağını Amerika üzerinden yürütüyor.
O iletişim öylesine güçlü ki örneğin benim çocuklardan biri hastalandı, sayıları son derece az olan yakın akrabalarla başlayan telefon trafiği, dostlara kadar uzanıyor, her şey 10 dakika içinde olup bitiyor ve annemin bilumum bütün arkadaşları, ben onlara yarı anne diyorum, ev yapımı bitki ilaçlarıyla kapımızda bitiyor. İşte o çılgın iletişim noktalarından bir tanesi gidiverdi bu dünyadan…
Biz nasıl söyleriz anneme…
Ne deriz?
64 yaşında kalbi durdu diyebilir miyiz?
Yakıştırabilir miyiz o capcanlı, herkesin dinamosu o kadına… Ölüm kelimesini?
*
Dün Sezen Aksu’nun dostu Meral Okay’ın cenazesindeki halini görünce aynı hisse kapıldım. Sahi, biz atlatırız, hani çemberin dışındakiler, peki yakın dostlar nasıl atlatır? O yetememe hissi… O çaresizlik nasıl doldurulur? Nedir ilacı…
Anneme kötü habere nasıl vereceğimi bilemez halde etrafta dolaşırken annem yaşındaki bir dostum “Dümdüz söyle!” dedi. “Lafı evirip çevirme, geveleme… Biz çok dost kaybettik. Siz gençler kadar şok olmuyoruz. Ağır acı çekiyoruz ama inan bana şaşırmıyoruz, sadece ayakta durmanın yollarını arıyor, bir çentik atıyoruz!”
Bilemiyorum ki insan alışır mı ölüme…
Ya da nedir bunun tarifesi?
Kaç kayıptan sonra kanıksıyoruz, daha az gözyaşı döküyoruz?
70 yaşına varınca rahatlıyor muyuz örneğin?
Birkaç önce telefonda kısa bir sohbet ettiğim o güzel insanı, Meral Okay’ı uğurladık dün… En çok Sezen’i düşündüm sonrasında. Kulağımda annemin ağlayan sesi: “Çok uzaktık, daha da uzaklara gitti…”
Medya etiğiymiş, hadi oradan!
Medya Etiği Platformu açıklama yapmış… Diyorlar ki kısaca… Meral Okay’ın ardından “Amansız hastalığa yenildi!” diye yazılmış. Bu söylemde hem hastaya hem de doktora yönelik suçlama varmış. Halbuki hastalık boyunca herkes elinden geleni yaparmış. Kanserli bir hasta tedaviden vazgeçse bile yenilmiş değilmiş. Çünkü ölüm yenilgi değilmiş. Türk medyası Meral Okay’ın ardından bir kez daha önemli bir sınavdan geçmekteymiş… Miş mış…
Sonrasında anladım ki Okay’ın doktoru Prof. Dr. Sevil Baybek gerekli uyarıyı yapmış platforma. Baybek hakkında yorum yapmayacağım… İçimden gelmiyor!
Gelelim Medya Etiği Derneği’ne… Nesiniz, kimsiniz, ne iş yaparsınız, nasıl bir yaptırım gücünüz vardır hakikaten bilmiyorum. Ama işinizi yanlış yaptığınız ortada… Türk medyasında Meral Okay için “O kadın öldü!” diye yazıldı. “Kocasıyla aynı kaderi paylaştı!” diye başlıklar atıldı, hatta bir köşe yazarı, “Ne oldu? Öldürebildin mi Şehzade’yi Meral Hanım” başlıklı nefret suçu içeren bir yazı kalem almaya bile cesaret edebildi. Ölen birinin ardından hakaret etmeyi kendine hak gördü, hem de sütunundan. (Gerçi daha önce merkez medyanın en maço yazarının köşesinde de benzerine rastlamıştık. O güya, yitip giden dostu için kaleme almıştı gerçekleri!)
Üstelik aynı internet sitesi ve gazete, onları eleştirenler hakkında ağır ithamlarda bulunmaya, hedef göstermeye devam ediyor.
Peki siz nerelerdesiniz?
Neyse diyeceğim odur ki muhterem Medya Etiği platformu üyeleri…
Siz bence bırakın bu işleri.