Medya dünyasında böyle bir döneklik görülmemiştir!

Sözcü gazetesi yazarı Oray Eğin, Sözcü’de çıkacak yazısından saatler önce savunduğu görüşlerden pişman olduğunu belirterek, kişisel blogunda bir düzeltme yaptı.

Oray Eğin, kendi yazısına yaptığı eleştiriyi Twitter'dan "Böyle döneklik görülmemiştir herhalde, yarınki yazımdan daha çıkmadan dönüyorum...." notuyla paylaştı.

Sözcü yazarı Oray Eğin, bugün (16 Ekim 2016) gazetede yer alan yazısından bir gün önce, kişisel blog sayfasında pişmanlığını yazdı.



Eğin, "Yarın Sözcü’de çıkacak yazılarım arasında değindim konulardan biri de Bob Dylan’ın Nobel Edebiyat Ödülü alması. Daha yazı çıkmadan savunduğum görüşlerden pişman oldum; belki de üzerinde yeteri kadar düşünmeden yazdığım için düzeltmek istiyorum" dedi.

Oray Eğin'in kişisel blogunda yazdığı "Bob Dylan’ın Nobel Edebiyat Ödülü alması neden önemlidir" başlıklı yazı şöyle:

"Yarın Sözcü’de çıkacak yazılarım arasında değindim konulardan biri de Bob Dylan’ın Nobel Edebiyat Ödülü alması. Daha yazı çıkmadan savunduğum görüşlerden pişman oldum; belki de üzerinde yeteri kadar düşünmeden yazdığım için düzeltmek istiyorum.

Dylan’ın Nobel’i için “haksız bir ödül” diyorum yarınki köşemde:

Perşembe sabahı gözlerimi açtığım anda telefonumda Bob Dylan’ın Nobel aldığı haberini görüp yataktan fırladım. Nobel Komitesi gerçekten tersten vurmuştu bu sefer ama benimki hem şaşkınlık hem de heyecandı… Bob Dylan gerçek bir Amerikan ozanı ve yazdığı dizeleri de sadece şarkı sözü diye geçiştirmek kolay değil. Her birinin edebi değeri olduğu zaten konuşulurdu, şimdi Nobel’le taçlandırılmış oldu.

Heyecanım akşam saatlerinde New York Times’da ödüle itiraz eden ve gazetenin başyazılarına da katkıda bulunan Anna North’u okuyana kadar sürdü.

North haklıydı, Dylan’ın böyle bir Nobel’e ihtiyacı yoktu. Yazdığı sözler ne kadar değerli olursa olsun onları müzikten bağımsız düşünmek imkansızdı, sonuçta bunlar bir şarkı yazarı tarafından yazılmış şarkılardı. Dylan’ın müziğe katkıları da Grammy’den başlayarak pek çok yerde ödüllendirilmişti zaten.

Times, haklı olarak Grammy’de ‘En iyi şarkı’ ödülünün bir roman yazarına verilmeyeceğini vurguluyor. Dahası, kitap okuma oranları düşerken Nobel gibi ödüllerin edebiyata katkıları her zamankinden daha önemli. Dylan’ın kendi otobiyografisi var ama geleneksel anlamda bir yazar denemez.

Halbuki Nobel komitesi bu sene bir başka Amerikalı Yahudi yazara, Philip Roth’a bu ödülü verebilirdi. Roth’un romanları, özellikle bir gün ABD’nin faşizmin kontrolüne geçebileceğine dair teorileri her zamankinden daha önemli bu sene.

Nobel Komitesi önce barışı sağlayamayan Kolombiya’nın devlet başkanına barış ödülü verdi, şimdi de edebiyatçı olmayan Dylan’ı edebiyat ödülüyle taçlandırdı.

Bir zamanlar Salman Rushdie’nin dediği gibi: Hiçbir şey kutsal değil mi?

Üzerinden 24 saat geçmeden yazıdan pişman oldum. North’un argümanlarının sağlam bir zemine oturduğuna inanıyorum, ama bir yandan da fazlasıyla konservatif bir bakış açısı değil mi? Dylan’ın Nobel kazanmasına itiraz edenlerin hemen tamamı ödülün edebiyat dalında olduğu ve Dylan’ın bilindik anlamda edebiyatçı olarak anılmayacağı.

Öte yandan, Nobel Komitesi’nin edebiyatın geleceğini kurtarmak gibi bir görevi olup olmadığı da tartışılır. Nobel, bir dahinin işlerini tescillemek için bir yazarın bütün işlerine veriliyor. Kimi zaman saptığı doğrudur bu amaçtan, ama Dylan’ın taçlandırılması buna örnek değil.

Günümüzde edebiyatın tanımının sadece basılı kitap olduğunu kim iddia edebilir? 60′larda Greenwich Village barlarında adını duyurmaya başladığından beri Dylan’ın en büyük başarısı sanatı ve sınırlarını yeniden tanımlamak oldu. NYT’deki yazı Dylan’ın sözlerinin melodiden bağımsız anılamayacağını belirtiyor. Kuşkusuz öyle, ama Dylan’ın şarkıları bir bütün olarak (söz ve melodiyle) birer edebiyat eseri. Müzikte edebiyat olabileceğini kanıtlayan, bunun öncüsü olan kişi Dylan. Tıpkı büyük edebiyat eserleri gibi Dylan’ın şarkıları da kuşak bariyerlerini tanımaksızın her dönem karşılığını buluyor, zamanın sınavına yenilmeden kendisini durmaksızın yeniden yaratıyor.

NYT yazısında örnek verilen Teju Cole veya Jennifer Egan gibi yazarlar edebiyatın yerleşik kurallarını zorlayarak farklı alanlarda eser üretmeye girişmiş isimler. İkisi de Twitter’da 140 karakter sınırını kullanarak öykü yazıp yayımlamışlar; daha sonra basılı kağıtta da yer alan bu öykülerin ilk hayat bulduğu alansa daha 10 sene önce ne işe yarayacağı bile tam olarak düşünülmeden başlayan bir iletişim aracı. Öykülerini 140 karakterlik bölümler halinde yayımlamayı tercih etmeleri Cole ve Egan gibi isimlerin yazarlığını küçültmüyor.

Bir anı kitabı, deneysel bir şiir kitabı ve çeşitli düzyazılar üretmiş Bob Dylan’ın kendisini en kuvvetli ifade ettiği alan kuşkusuz şarkıları. Ama bu şarkıları sıradan bir pop, rock ya da blues kategorisinde değerlendirmek yazarına haksızlık. Dylan bugüne kadar müzik alanındaki bütün ödülleri kazanmış ve Like a Rolling Stone defalarca yazılmış en iyi şarkı seçilmiş. Ama bütün bu onurlar Dylan’ın dehasını veya işlerinin derinliğini özetlemeye yeterli değil. Belki de bu yüzden Nobel ona Edebiyat Ödülü olarak verildi. Tıpkı dev kitaplar gibi Dylan’ın şarkıları da hayatımızı değiştiren, yön veren, kendimizi sorgulatan, hayatımızın belli bir alanında merkezde yer almış eserlerdir. Steve Jobs’dan tutun da The Beatles’a, Hillary Clinton’a, hatta Axl Rose’a kadar pek çok insanın genetik kodlamasında Dylan izini bulacaksınız.

Bana kendi pozisyonumu değiştiren de bir dönem saatlerce tek bir şarkı sözünü anlamak, hayatındaki çeşitli dönemeçlerin kodlarını çözmeye çalıştığım bir dehayı yeniden hatırlamam oldu. Bazen tek bir söz yeterli fişeği çakmaya.

How does it feel?"