"MASANDAN UYDUR,HERKESİN İNANACAĞINI ZANNET.İŞTE YILMAZ GAZETECİLİĞİ BUDUR"..

Hürriyet Yazarı Mehmet Y.Yılmaz bugün köşesinden Yavuz Baydar'a yüklenerek "Neden Sabah'ın balon haberlerini yazmıyor'' yazmıştı. Yavuz Baydar konuya ilişkin açıklamayı medyaradar'a gönderdi.İşte Baydar'ın Mehmet Yılmaz'ı ağır eleştirdiği o açıklama!

YAVUZ BAYDAR'IN AÇIKLAMASI

Sabah'ın "yılmaz" okuru Mehmet Yakup Yılmaz'ın bazı maruzatlarına gazetede yer vermiştim. Ama okur olmanın ötesine geçmeye çalışınca, gerçek okurlara ait olan ombudsman köşesini ona açmıyorum. Bugün baktım yine haddini aşarak ahkam kesmiş köşesinde, gazetecilikle ilgili üzerine vazife olmayan bazı hususlara el atmış.

Cevaplarını izninizle vereyim, belki kendisine de mesleki anlamda faydası olur:

a) Sabah'ın "balon manşetleri" diye kendi çapında ironi yaparak diyor ki şikayetler e-posta kutusunu kilitlemişmiş de ondan mıymış.

Eğer Yılmaz okurumuz kendisinin de istemeyerek tecrübe ettiği ombudsmanlığı biraz anlasaydı, "zaman" denen faktörün anlamını da bilirdi. Hrant Dink soruşturması öyle bir soruşturma ki, daha neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmiyoruz - tabii Yılmaz okurumuz bizden daha fazla şeyler biliyor onu gazetesine söylemiyorsa kendi bileceği iş. Soruşturma daha nereye gidiyor kim ne dedi belli değilken, neyin yalan neyin doğru olduğuna ombudsman karar veremez. Beklesin, ilerde, biraz toz duman dağıldığında, genel bir değerlendirme yapılır ve herkesin hakkı teslim edilir. Ombudsmanın neyi ne zaman yapacağına ombudsman karar verir.

b) Yavuz Donat'a da laf atmış, efendim Necati Doğru hükümet baskısıyla Sabah'tan atıldığında yazsaymış keşke, diye. Yılmaz okurumuz gazeteciliğin temel çalışma yöntemlerini yıllar geçmesine rağmen öğrenemediği için faka basmış. Eğer açıp Doğru'ya sorsaydı, HSBC bombalamaları sırasında gazetede yer tartışması nedeniyle kendisinin kızıp istifa ettiğini, bırakın hükümet baskısını, bir atılma bile olmadığını kendisi de öğrenecekti. İşte Yılmaz gazeteciliği budur: Masandan uydur, herkesin inanacağını zannet. Sonuç bu olur işte.

Bazı insanlarda ar damarı diye bir şey vardır. Ben Mehmet Yakup Yılmaz'ın yerinde olsaydım iki şeyden birini yapardım:

a) Bu konulara hiç girmez, şirketimin müsaade ettiği alanlarda hafif konularda yazı yazmaya devam ederdim.

b) Milliyet'te genel yayın yönetmeniyken Yalçın Doğan, Nilgün Cerrahoğlu, Zeynep Oral, Şahin Alpay, Duygu Asena gibi çok sayıda yazarı hiçbir makul gerekçe göstermeden neden ve nasıl kapının önüne koyduğumu hiç değilse bir seferlik dürüstçe açıklardım.

Bir soru, rahmetli Duygu Asena'nın cenazesinde, oraya gelen Yılmaz'ın yüzüne neden kimse dönüp bakmadı acaba?

Gazetelere genel yayın yönetmeni olmak kolay, bundan sonra da olunabilir (Hürriyet?) ama gazeteci olmak o kadar kolay değil.

Yavuz Baydar

MEHMET YILMAZ'IN YAZISI

Sabah'ın iki 'Yavuz'u!

SABAH'ın "balon manşetlerinden" sonra "Okur Temsilcisi" ne yazacak diye merak ediyordum.

Pazartesi günü baktım, bu konuda tek satır yok.

Salıyı bekledim, "O kadar çok ki belki de hepsini sığdıramadı, ertesi güne bıraktı" diye düşünmüştüm. Dün de bir şey yoktu.

İki olasılık var: Ya okuyucu şikáyetlerinden e-posta kutusu kilitlendi ve bu nedenle şikáyetler kendisine ulaşmadı. Ya da Sabah'a gidene bir haller oluyor, eski yazdıklarını unutuyor! Ki sanırım bu ikincisi daha doğru bir tahmin.

Eski günlerini unutan öteki "Yavuz" ise Yavuz Donat.

Yavuz Ağabey, internet dedikodularından yola çıkarak cumartesi günü yayımlanan "Başın öne eğilmesin" yazısını, "Keşke Necati Doğru, hükümet baskısıyla Sabah'taki köşesinden atıldığında yazsaydı" diye düşündüm.

Yavuz Donat, 28 Şubat andıçlar