Madem ’’milletvekili’’ Oldun Bunları Bileceksin! Atilla Akar'dan Mehmet Meti

ATİLLA AKAR atilla.akar@medyaradar.com
Mehmet Metiner’in internet ortamında sanki yeni yapılmış gibi lanse edilen (Ki, hemen ardından öyle olmadığı anlaşıldı) ses kaydını epey sonra ilk dinlediğimde “Bu kayıt kesinlikle gerçek” diye düşündüm. Böyle düşünmeme sebep ise 2000’li yılların başındaki HADEP yöneticisi bir Mehmet Metiner’in üç aşağı beş yukarı böyle düşünebileceğini tahayyül edebilmemdi. Yani söylediklerinde o günün konjonktürüne dair bir “mantık hatası” bulamadım.

Bende o yıllarda bir HADEP yöneticisi Metiner olsa idim herhalde böyle düşünürdüm. Ancak üzerine yazmak istemedim. İstemedim çünkü -her kim olursa olsun- insanların böylesi “konuşma bantları” ya da daha önceki olaylarda olduğu gibi “görüntüler”le “itibar infazı”na uğratılmasına şiddetle karşıydım. Bunu “çirkin” bulmak bir yana Türkiye’de siyasetin bu kadar pespayeleşmesinde “kaset sızdırma”larının önemli bir işlev yüklendiğini düşünmemdendi. (Yani “bir kısım medya” gibi bu kez suçlanan AKP’li diye “görmezlikten gelme” oyununa yatmadım!) O yüzden ilk anlarda Metiner cephesinden gelen “montaj”, “PKK işi” gibi açıklamalara da inanmadım ve hafif tebessümle bile karşıladım. Bence çok “çaresiz” ve “nafile” diyebileceğim bir savunma tarzı idi bu.

Metiner’e bu aklı kimler verdi veya kendi kendine mi keşfetti bilemem ama bunun “akıl” olmadığı muhakkaktı. Metiner eğer daha ilk anda çıkıp “Evet, o yıllarda böyle düşünüyordum. Dolayısıyla bu sözler bana aittir. O günlerde doğru bulduğum bu yaklaşıma şimdi katılmıyorum. Bu konudaki kanaatlerim değişti. Yanlış bakmışım. Muhtemelen bu şahsıma devlet veya parti içinden yapılmış siyasi amaçlı bir komplodur. Sorumlularının bulunup hukuk içinde cezalandırılmalarını talep ediyorum.” diye “mertçe” konuşsaydı bence sorun yoktu.

BÖYLE GİDERSE HERKES, HER DÖNEM SÖYLEDİKLERİNDEN DOLAYI SUÇLANABİLİR!

Çünkü bana göre kimse 10 yıl önceki –hele de bir başka parti çatısı altında iken- sözlerinden, düşüncelerinden dolayı suçlanamaz. Üstelik bu konuşmalar 10 yıl boyunca saklanıp kasıtlı olarak piyasaya sürülüyorsa hiç suçlanamaz. Zaten öyle anlaşılıyor ki bunlar bir “gizli dinleme” sonucu saptanmış sözler değil bir dergiye verilen röportajda o günkü bakışı içinde söylenmiş kendince “samimi” düşüncelerdir. Bundan dolayı Metiner’i suçlamak öncelikle “düşünce özgürlüğü”nü suçlamaktır. Bir insan işi iyice “dansöz”lüğe vardırmadığı sürece dün “kötü” baktığına bugün “iyi” bakabilir. (Ya da tersi) Burada “korkunç” olan öncelikle budur. Daha da vahimi artık herkes, her dönem –kafa kıyakken ya da “mavra” yapsa bile!- söylediklerinden dolayı suçlanabilir. Bu çok “öğütücü” bir mekanizmadır!

Ancak Metiner başlarda bu yolu seçmedi. Hatta konuşma bandının "Bu sözlerin bana ait olduğu ispatlanırsa istifa ederim" gibi beyanlar yaptığı bile öne sürüldü. Gerçi Metiner bu mealde söylemediğini açıkladı. Ki, bende öyle anlıyor ve yorumluyorum. (Gene de eğer demişse gereğini de yapmalı!) Ancak insan bir kez “temel nokta” da yalpaladı mı ondan sonra doğru bile söylese “inandırıcılığı” zedeleniyor. Bunu da unutmamak gerek!

Fakat çok geçmeden aynı zamanda Metiner’in Basın danışmanı da olduğu söylenen Gazete Adıyaman’ın Genel Yayın Yönetmeni Naif Karabatak’ın açıklamaları durumu değiştirecekti. Karabatak konuya ilişkin, ’Adres yanlış. Bu kaseti servis edenler ne PKK’lı, ne BDP’li, ne de Ergenekoncu. Bu kaseti servis edenler çok daha yakında birisi. (... ) Şimdiye kadar anlaşılmadıysa anlatayım... Metiner’in Adıyaman’dan aday olmasıyla Adıyaman’daki siyasi dengede güç bölündü. Bugüne kadar ’güç bende’ diye afra tafra yapanlar, birdenbire kendilerinde bir cevher olmadığının anlaşıldığının farkına vardılar…Kaseti servis eden AK Parti’de çok güçlü bir isim. Adıyaman’da en büyük siyasi güç olarak gösterilen biri.” şeklinde açıklamada bulunacaktı.

GECİKEN “AÇIKLAMA” AÇIKLAMA DEĞİLDİR!

Ancak asıl fırtına Mehmet Metiner’in Ülke TV’nin anahaber bülteninde söyledikleri sonrasında kopacaktı. Belli ki Metiner biraz da “zararın neresinden dönülse kârdır” mantığıyla sözlerin kendisine ait olduğunu itiraf edecekti. (Tıpkı “Geç gelen adaletin adalet olmadığı” gibi bu açıklama da biraz öyle oldu ama neyse, hiç yoktan iyidir!) Birçok kişi tarafından “Biat Şov” olarak tanımlanan açıklamada Metiner canlı yayında "Başbakan’ı çok sevdiğimi başbakan’ın kendisi çok iyi bilir. Sevginin ötesinde kendisine nasıl sadakatle bağlı olduğumu da bilir…Herkesin bir cahiliye dönemi vardır. Benim de cahiliye dönemim o olsun. Ben o sözleri okuyunca çok rahatsız oldum. Sayın başbakan’ın bu eleştirileri hiç haketmediğimi düşündüm…Başbakan’ın şahsına karşı söylediğim sözlerden dolayı tabii ki pişmanım. Bin kez özür dilerim. Bu çok abartılacak bir konu değil. Niye bu kadar abartıldığını anlamadım. Keşke o sözleri asla söylemeseydim. İnsan bazen nefsine yenik düşebilir…Çok sevdiği bir insana duyduğu kırgınlıktan ötürü söylemiş olabilir. Ama bugün okuduğumda derin bir utanç duyuyorum." diyecekti.

Öyle veya böyle Metiner “O zaman öyle düşünüyordum, şimdi böyle düşünüyorum. Böyle düşünsem şimdi bu partide olmazdım. Bundan dolayı suçlanamam.” gene diyememiş, “dik durmak” yerine gene birçok kişiye göre “yalvarır” gibi gelen bir halet-i ruhiye’ye bürünmüştü. Bu meyanda tabii ki bu Metiner’in öncelikle kendi yaklaşımıdır. Fakat iş bu kadar “basit” sayılamaz ve “abartılacak bir konu değil”dir şeklinde bakılamaz.

Tam da bu noktada Metiner olayı bence derslerle doludur. Şöyle ki;

Birincisi maalesef ki birilerinin birileri aleyhine ses ve görüntü kayıtları topladığı, bunları bir “koleksiyoncu” gibi biriktirdikleri ve zamanı geldiğinde “servis” ettikleri gerçeği artık ayyuka çıkmış bulunuyor. Bu eğilim Türk siyaset ve düşünce hayatı üzerinde “boğucu” bir etki bırakmaktadır. Siyasi tasfiye veya geriletmeler direkt bu yollarla sağlanmaktadır. Bu “hastalığa” prim verenler, “temel mücadele metodu” gibi benimseyenler ve sesini çıkarmayanlar siyaseten sorumludur. Öncelikle bu eğilimle hesaplaşılmalıdır. Metiner olayı dahil bugüne kadar sızdırılan bütün konuşma olaylarının failleri açığa çıkarılmalı ve yargılanmalıdır.

İkincisi başkalarının “ses kayıtları” ile “vurulması”na karşı çıkmazsan bir gün gelir sende aynı şeye maruz kalırsın. O zaman arkanda kimse olmaz ve hatta bugün olduğu gibi alaya alınırsın.

Üçüncüsü hakkındaki iddia her ne olursa olsun, daha başlangıçta “delikanlıca” çıkıp kabul etmek en makul yoldur. Daha baştan “suçluluk” ve “panik” psikolojisine girersen hiçbir inandırıcılığın kalmaz. Kimse aptal değil!

Dördüncüsü demek ki başına böyle şeyler geldi mi –araştırmadan- hemen “klişe” izahlara (PKK, Ergenekon, vb) sarılmayacaksın. Darbe “içeriden” hatta “yakın” bildiklerinden bile gelebilir. Kimse “süte batmış ak kaşık” değil. Bu da kulağına küpe olsun! (Hoş, bu arada daha başka ve “derin ihtimaller”i de düşündü mü acaba?)

Ve en sonuncu olarak bu olayı ( “Sayın Başbakanımız da partideki yetkililerimiz de gereken cezayı verir.” sözlerine atfen söylüyorum) “kişisel” ya da “parti içi” bir mesele olarak göremezsin. Anladığım o ki, halen “cezalandırmayı” hukuktan değil parti içi mekanizmalar ve tasarruflar işletilerek başbakandan bekliyor. Bir kere bu anlayışı yerleştirmek, davetiye çıkarmak, “kol kırılır yen içinde kalır”ı cari kılmak bugünkü şartlarda en “sakıncalı” durumdur. O zaman bu gibi olayları birilerinin “insafı”na, “kızgınlık derecesi”ne bırakırsın ki, bu anlayışın “modern siyaset”te de “modern toplum”da da yeri yoktur!

Madem “milletvekili” oldun bunları bileceksin!

Gerçi şimdi Metiner açıklamalarına yenilerini ekleyip duruyor. Bizimde takip etmekten bıktığımız şekilde kafamızı karıştırıyor. Örneğin bu kez de son açıklamasında gene işi PKK’ya yüklüyor gözüküyor. (O zamanda ister istemez “bu kez de başbakan’dan tepki görüp, parti içinden “olayın AKP içi olduğunun” örtbas kararı mı alındı?” sorusu düşüyor insanın aklına.) Bir karar verse de bizde kurtulsak. Demek ki baştan itibaren “net” konuşacaksın…

Herşeye rağmen Mehmet Metiner’e yapılan bu çirkin komployu kınıyor ve herkese “ders” olmasını temenni ediyorum.Metiner'in yerinde olmaz istemezdim doğrusu...

Atilla AKAR

atillaakar@gmail.com

Tüm yazılarını göster