LÜBNAN'I DOĞRU OKUMAK: HİZBULLAH SAVAŞI KAZANIYOR MU?
İsrail dünyaya kafa tutuyor.Kana'dan sonra Baalbeck'te sivil katliam yapan İsrail Güney Lübnan'da ise darbe yedi.Peki Hizbullah savaşı kazanıyor mu, yoksa bu bir safsatadan mı ibaret? Bugün Gazetesi yazarı Cengiz Çandar yorumlayıp yazdı.
Lübnan´ı doğru okumak: Hizbullah savaşı kazanıyor mu?
Sınırlarımızın yakınlarında cereyan eden savaşın tek "tartışmasız gerçeği" var: Lübnan'ın alt yapısıyla perişan olması, masum insanların acımasız İsrail saldırıları karşısında hayatını kaybetmesi.
Üç haftadır Lübnan'da süren savaşta ölen Lübnanlılar'ın sayısı 1000'i geçti. Bunun anlamı, nüfus orantısına vurduğunuz takdirde, maazallah, Türkiye'de üç haftalık bir savaş sonucunda 12.000'den fazla insanımızın ölmesiyle eş orantılı olmasıdır.
İsrail'in "resmi görüş"e karşı "yeni tarihçiler" diye bilinen akımın önde gelen mensubu, Oxford'da profesör Avi Shlaim, İsrail'i yerden yere vurduğu geçen hafta International Herald Tribune'de çıkan yazısına "Lübnan, bu kırılgan, demokratik, mültietnik cumhuriyete İsrail'in sürekli tekrarlanan askeri müdahaleleri sonucu masum sivillerin katliamlarıyla, Ortadoğu'nun acımasız jeopolitiğinin kurbanıdır" diye girmişti.
Bu savaşın "tek tartışılmaz gerçeği" işte budur.
Bu savaşı Hizbullah'ın kazanmakta olduğu ve Hizbullah lideri Şeyh Hasan Nasrallah'ın Nasır'dan bu yana Arap dünyasında "büyük kahraman" muamelesi gördüğü ve artık Sünni-Şii ayrımının bile İsrail saldırıları sonucu ortadan kalktığı, Lübnan'da Hristiyanlar(ın bile Hizbullah'ı ve Nasrallah'ı desteklediği bir safsatadan ibarettir. Gerçeklikle ve gerçeklerle hiçbir ilişkisi yoktur.
Lübnan'ın yapısını, topografyasını, adım adım içinden geçtiği gelişmeleri, bölge dengelerinin ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu bilmeyen ve izlemeyenler, "hayal alemi"nde yüzerek, Hizbullah'ın "savaşı kazandığı" ve Nasrallah'ın bir "kahraman" olduğu tespitlerinde bulunuyorlar. Böyle bir şey aldatıcıdır, yoktur ve zaten olamaz.
Peki, nasıl oluyor da, 1967'de üç Arap devletini (Mısır, Suriye ve Ürdün) 6 gün içinde "nakavt" eden ve topraklarını işgal eden, 1973'te ise Mısır ve Suriye'nin başlattığı "yıldırım savaşı"na rağmen, üç hafta sonucu bu ülkeleri askeri yenilgiye uğratmasını bilen İsrail, şu sırada o dönemlere oranla çok daha güçlü bir orduya sahip olduğu halde hâlâ Lübnan sınırının birkaç kilometre içinde debelenip duruyor, Hizbullah'ı değilse de, Lübnan'ı dünya kamuoyunun büyük tepkisini ve öfkesini çekme pahasına uzayan bir savaşa saplanmış görünüyor.
İsrail, askeri bakımından çok güçlü ama siyasi açıdan hiç "akıllı" değil. İsrail'in yeni Genelkurmay Başkanı Dan Halutz, bir hava generali. Hava bombardımanlarıyla sonuç alacağını sandı. Yanıldı. Bu, büyük katliamlar ve güzelim Lübnan'ın tahrip edilmesinden başka bir sonuç getirmedi. Askeri hatalar, gecikmeli olarak kara harekâtını gerekli kıldı. Kara harekâtı ise siyasi nedenlerden ötürü "tam gaz" verilmediği için sınırlı cereyan ediyor.
1982'de İsrail ordusu, bir hafta içinde Beyrut kapılarına dayanmıştı. O günleri yaşayan ve Lübnan topraklarını karış karış bilen birisi olarak, İsrail'in benzer bir güce sahip olduğunun farkındayım. Ancak Ariel Sharon'un kafasından çıkan o işgal harekâtı, İsrail için hâlâ bir "travma" olan 18 yıllık bir "Lübnan işgali"ne yol açmıştı. İsrail, benzer bir batağa saplanmadan, Hizbullah'ı "roket menzili" dışına nasıl çıkaracağının açmazını yaşıyor.
Sınırlarımızın yakınlarında cereyan eden savaşın tek "tartışmasız gerçeği" var: Lübnan'ın alt yapısıyla perişan olması, masum insanların acımasız İsrail saldırıları karşısında hayatını kaybetmesi.
Üç haftadır Lübnan'da süren savaşta ölen Lübnanlılar'ın sayısı 1000'i geçti. Bunun anlamı, nüfus orantısına vurduğunuz takdirde, maazallah, Türkiye'de üç haftalık bir savaş sonucunda 12.000'den fazla insanımızın ölmesiyle eş orantılı olmasıdır.
İsrail'in "resmi görüş"e karşı "yeni tarihçiler" diye bilinen akımın önde gelen mensubu, Oxford'da profesör Avi Shlaim, İsrail'i yerden yere vurduğu geçen hafta International Herald Tribune'de çıkan yazısına "Lübnan, bu kırılgan, demokratik, mültietnik cumhuriyete İsrail'in sürekli tekrarlanan askeri müdahaleleri sonucu masum sivillerin katliamlarıyla, Ortadoğu'nun acımasız jeopolitiğinin kurbanıdır" diye girmişti.
Bu savaşın "tek tartışılmaz gerçeği" işte budur.
Bu savaşı Hizbullah'ın kazanmakta olduğu ve Hizbullah lideri Şeyh Hasan Nasrallah'ın Nasır'dan bu yana Arap dünyasında "büyük kahraman" muamelesi gördüğü ve artık Sünni-Şii ayrımının bile İsrail saldırıları sonucu ortadan kalktığı, Lübnan'da Hristiyanlar(ın bile Hizbullah'ı ve Nasrallah'ı desteklediği bir safsatadan ibarettir. Gerçeklikle ve gerçeklerle hiçbir ilişkisi yoktur.
Lübnan'ın yapısını, topografyasını, adım adım içinden geçtiği gelişmeleri, bölge dengelerinin ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu bilmeyen ve izlemeyenler, "hayal alemi"nde yüzerek, Hizbullah'ın "savaşı kazandığı" ve Nasrallah'ın bir "kahraman" olduğu tespitlerinde bulunuyorlar. Böyle bir şey aldatıcıdır, yoktur ve zaten olamaz.
Peki, nasıl oluyor da, 1967'de üç Arap devletini (Mısır, Suriye ve Ürdün) 6 gün içinde "nakavt" eden ve topraklarını işgal eden, 1973'te ise Mısır ve Suriye'nin başlattığı "yıldırım savaşı"na rağmen, üç hafta sonucu bu ülkeleri askeri yenilgiye uğratmasını bilen İsrail, şu sırada o dönemlere oranla çok daha güçlü bir orduya sahip olduğu halde hâlâ Lübnan sınırının birkaç kilometre içinde debelenip duruyor, Hizbullah'ı değilse de, Lübnan'ı dünya kamuoyunun büyük tepkisini ve öfkesini çekme pahasına uzayan bir savaşa saplanmış görünüyor.
İsrail, askeri bakımından çok güçlü ama siyasi açıdan hiç "akıllı" değil. İsrail'in yeni Genelkurmay Başkanı Dan Halutz, bir hava generali. Hava bombardımanlarıyla sonuç alacağını sandı. Yanıldı. Bu, büyük katliamlar ve güzelim Lübnan'ın tahrip edilmesinden başka bir sonuç getirmedi. Askeri hatalar, gecikmeli olarak kara harekâtını gerekli kıldı. Kara harekâtı ise siyasi nedenlerden ötürü "tam gaz" verilmediği için sınırlı cereyan ediyor.
1982'de İsrail ordusu, bir hafta içinde Beyrut kapılarına dayanmıştı. O günleri yaşayan ve Lübnan topraklarını karış karış bilen birisi olarak, İsrail'in benzer bir güce sahip olduğunun farkındayım. Ancak Ariel Sharon'un kafasından çıkan o işgal harekâtı, İsrail için hâlâ bir "travma" olan 18 yıllık bir "Lübnan işgali"ne yol açmıştı. İsrail, benzer bir batağa saplanmadan, Hizbullah'ı "roket menzili" dışına nasıl çıkaracağının açmazını yaşıyor.