"LİNÇ EDİLMESİNDE ROLÜM OLDUĞU İÇİN PİŞMANIM!.." SERDAR ORTAÇ'TAN 10 YIL SONRA GELEN AHMET KAYA İTİRAFI!..
Serdar Ortaç Milliyet gazetesinden Pelin Çini ile yaptığı söyleşide geçmiş yıllarda kalan pişmanlıklarını da anlattı.
10 yıl önce Kürtçe şarkı söylemek isteyen Ahmet Kaya´ya sert tepki gösteren şarkıcı Serdar Ortaç, "O gece linç edilmesinde rol oynadığım için çok pişmanım" dedi. Ben Ahmet Kaya´nın konuşmasının ardından sahneye çıktığını hatırlatan Ortaç, "Bir anda her Türk genci gibi gaza gelip Onuncu Yıl Marşı´nı okumaya başladım. Marşı okuduğum için pişman değilim tabii ki ama zamanlamam çok hatalıydı. Kısacası bence Ahmet Kaya´nın Kürtçe şarkı söylemesine izin verilmeliydi." diye konuştu.
Ses sanatçısı Serdar Ortaç Milliyet gazetesinden Pelin Çini ile yaptığı söyleşide geçmiş yıllarda kalan pişmanlıklarını da anlattı. Milliyet gazetesinde bugün (6 Aralık 2009) yayınlanan söyleşinin tamamı şöyle:
Geçen haftalarda "Disko Kralı" programında Okan Bayülgen ve Yeşim Salkım arasında "Serdar Ortaç şarkıları basittir" cümlesiyle akıllarda kalan şiddetli bir tartışma yaşandı. Hızını alamayan Salkım stüdyoyu terk etti. Ortaç´la hem bu tartışmayı hem Ten´in bu sezon ilk kez ürettiği erkek pijama koleksiyonun yüzü olmasını konuşmak üzere Reşitpaşa´daki evinde buluştuk.
Ortaç beş katlı müstakil evinin çok göz önünde olmasını istemiyor. Bu nedenle fotoğraflarda mermer koridorlardaki şık çiçeklikleri, yuvarlak aynaları ve süslü avizeleri göremiyorsunuz. Ben biraz gözünüzde canlandırmaya çalışayım. Modern bir dekorasyonu var. Renk olarak kahverengi ve ahşap tonları hakim. Sanatçı iş dışında hemen hemen tüm vaktini burada geçiriyor. Evin bir diğer özelliği ise laptop´u andıran kocaman bir kumandayla idare edilebilmesi. Diyelim ki canınız kahve çekti, kumandanın üzerindeki bir düğmeye basıp ikinci kattaki kahve makinesini çalıştırabiliyorsunuz. Ya da yatak odasındaki televizyonu biraz sola doğru çevirmek mi istediniz? İmdadınıza yine o her derde deva kumanda yetişiyor.
Ortaç´la salondaki gri kanepeye oturup "Karabiberim"den başladık, Ten´in yeni marka yüzü olmasına kadar geldik. Derin sohbetimizi bölen tek şeyse Ortaç´ın 15 yıldır asistanlığını yapan Ali beyin kahve servisiydi.
"Karabiberim" şarkısıyla hayatımıza girmenizin üzerinden tam 15 yıl geçti. Bu işe başlarken şu an bulunduğunuz noktaya geleceğinizi düşünmüş müydünüz?
Hayır, hiç tahmin etmiyordum. Tahmini bırakın, hayal dahi etmiyordum. "Karabiberim" 1994 yılının kasım ayında çıktı. Bu benim için de sürpriz oldu çünkü şarkıcılıkla hiç alakam yoktu. Çocukken şarkı söylemeyi severdim, insanlar "Sesin çok güzel" derlerdi ama önemsemezdim. Babamın torna atölyesi vardı, zamanla işleri büyütüp fabrika açmıştı ve benim de onun yanında çalışmamı istiyordu. Haydarpaşa Teknik Lisesi torna tesviye bölümünde okudum. Baktım ki bu işi yapmak istemiyorum, Bilkent Üniversitesi´nde Amerikan Filolojisi okuma bahanesiyle Ankara´ya kaçtım. 800 sayfalık mitoloji kitabını görünce oraya da ait olmadığımı anlayıp İstanbul´a döndüm. Hayatım 23 yaşına kadar arayış içinde geçti.
Müzik nereden çıktı?
O dönem Commodore 64 bilgisayarlar vardı. Oyun amaçlı aldım, sonra da şans eseri bir müzik programı keşfettim. Programı kurcalarken farkında olmadan kendi melodilerimi yaratmaya başladım.Sonra işi ilerlettim. Stüdyo stüdyo gezip yaptığım besteleri satmaya başladım. Coşkun Sabah´a "İtirazım Var, İhtiyacım Yok" diye bir şarkı vermiştim. Diğer yandan da müzik aletleri satın alıp çalmayı öğreniyordum.
Hiç ders almadan darbuka, kanun, cümbüş ve piyano çalmayı öğrendim.
Çok isteyince böyle hemen yapılabiliyor mu bu işler?
Parmaklarım ve beynim beni farkında olmadan müziğe doğru yönlendirdi. Bu Allah´ın bana verdiği bir yetenek. Ama benim farkım, yeteneğimi aklımı kullanarak ilerletebilmem.
Radyoculuk geçmişiniz de var...
Özel radyoların açıldığı dönemde hem konuşmayı seven hem de hızlı ve mantıklı konuşmayı becerebilen bir adam olarak radyolara yöneldim. İki sene program yaptım. Bir gün programımda "Karabiberim"i mırıldandığımı duyan bir yapımcı stüdyoya geldi ve apar topar ilk albümüm yapıldı.
"Karabiberim"in klibi çok konuşulmuştu. Şimdi izlediğinizde nasıl buluyorsunuz?
O şarkıyı yaptığım sene Türkiye´de pop diye bir şey yoktu. İnsanlar yabancı şarkılara söz yazıp şarkı diye okuyorlardı. Ben Türk müziğinden etkilenerek besteler yapıyorum ve bununla da gurur duyuyorum. Klibi izlediğim zaman kendimle dalga geçiyorum. Sonuçta 23-24 yaş cehaletiyle yapılmış bir şey. Saçlarım, Mickey Mouse´lu pantolonum ve zeytinleri göbeğe pat pat atarak yemem çok komik. Şimdi olsa yapmazdım. "Keşke çekilmeseydi" dediğim oluyor ama utanmıyorum çünkü o da benim.
Şöhret olduğunuzu ilk fark ettiğiniz zamanı hatırlıyor musunuz?
Çok hızlı ünlü oldum. Hiç unutmam, ilk arabamı aldım ve Etiler´de bir lisenin önünde kırmızı ışıklara yakalandım. Bahçedeki tüm çocuklar arabaya hücum etti. Ağlayanlar, bağıranlar, sarılmak isteyenler... Orada anladım ki artık dönüşü olmayan bir yola girmişim. Şöhretin insana kazandırdıkları kadar götürdükleri de var. Geçen 15 sene boyunca çok yoruldum. Stresten midemde ülser, konserlerde koşturmaktan boynumda kireçlenme var, kafamı dinlemek için tek başıma İstinye Park´a gidip bir kahve içme lüksüm yok ama Serdar Ortaç olmakla gurur duyuyorum.
Siz tam anlamıyla bir "beste fabrikası"sınız. Nasıl oluyor da bu kadar çok beste yapabiliyorsunuz?
Öncelikle ilham denilen şeye inanmıyorum. "İlham yoksa sen nasıl yazıyorsun?" diyorlar. Cevabım basit: Çok çalışıyorum. Bestenin şekillenme döneminde uyak kitapları, şiir antolojileri okuyorum. Bu bir seçim aslında. Allah yoluyla gelen bir yeteneğin varsa önünde iki seçenek vardır: Birincisi "Nasıl olsa ilham gelir. Ben sanatçıyım" deyip öylece durmak, ikincisi ise bu yeteneği bir adım ileri götürmek için çalışmak. "B şıkkı" diyorum.
Sanatçılardan "Beste yapacağım dönemlerde uykularım kaçar, ses kayıt cihazımla uyurum" gibi açıklamalar duymuşuzdur. Siz beste yaparken neler yaşıyorsunuz?
Sanatçılar kendilerini farklı göstermekten hoşlanırlar. Hikayeler uydururlar çünkü değişik olmakla gurur duyarlar. Bahsettiğiniz açıklamalar buradan çıkmıştır. Ben farklı bir adam olduğumu zaten biliyorum. Beste yaparken ilham gelmesi denilen garip hallere düşmüyorum. Bir profesör gibi araştırıyorum, okuyorum ve yaratıyorum.
Şarkılarınız çok tutuluyor ama birbirine benzediği söylenir...
Dünyada birbirine en az benzeyen şarkılar Türk şarkılarıdır. Ayrıca bu parçaları aynı adam yapıyor, aynı beyin ve yüreğin ürünü. Şarkılarım birbirine benziyorsa gurur duyarım, benzemiyorsa üzülürum.
"Ajda Pekkan `Resim´ şarkımı baştan yarattı"
Sizin bestelerinizi söyleyenler çok başarılı oluyor. Şarkılarınızı vereceğiniz isimleri nasıl seçiyorsunuz? Belirli kriterleriniz var mı?
Benden şarkı alan herkes başarılı olacak diye bir kaide yok. Bu beste kadar şarkıcının yeteneğiyle de ilgili. Ama katı kriterlerim yok. 15 yıldır tahtımdayım. Şimdi televizyonu
açıp da Murat Dalkılıç, Murat Boz ve Yalın gibi yeni isimleri görünce gurur duyuyorum. Bu isimler benden daha çok sevilecek, kızlar artık onlara hayran olacak diye içim rahatlıyor çünkü ben doydum. Hiçbir şarkıcının altın çağı
20 yıl sürmez, benimki sürdü. Bitsin istiyorum. Artık konserleri hıncahınç dolduran adam yerine ön sırada alkışlayan adam olmak istiyorum.
Sizden şarkı almak için ne yapmak gerekli? Sezen Aksu gibi sizin de kapınızda yatanlar oluyor mu?
Hayır. Ben bu işi daha profesyonel yapıyorum. Bir edisyon şirketim var. Beste kütüphanesi gibi düşünün.
Tüm bestelerim orada. Şarkı isteyen oraya gider, görüşür. Sonra teklif bana gelir. Ben de o isme göre olan
parçaları ayıklar, yollarım.Beğenirse resmi işlemler yapılır.
Ben şarkının kayıt edilme aşamasına gelindiğinde işe dahil olurum. Nasıl aranje edilecek, aranjör kim olacak, hangi canlı enstrümanlar kullanılacak, vokal nasıl yapılacak belirlerim.
Bugüne kadar şarkılarınızı okuyan isimler arasında sizce en başarılı kim?
"Padişah" ve "Kanasın" şarkıları Sibel Can´a çok yakışmıştı. Bengü ile yaptığımız tüm çalışmalar süper oldu. Kız her şarkının hakkını verdi. Ama en özel ismi sorarsanız cevabım Ajda Pekkan olur. O "Resim" şarkısına bırakın ruh katmayı, hayat verdi. Baştan yarattı.
Sizce hit şarkının formülü ne? Bir şarkıyı duyduğunuz zaman "Tamam bu kesin tutacak" diyebiliyor musunuz?
Bence bir formülü yok. Eğer bir formülü varsa da bu Serdar Ortaç olmaktır. Şarkılarımı yaparken hangi noktaya varacaklarını önceden bilirim. Başka birinin bestesini dinlediğimde de ne kadar sevileceğini yüzde 99 tuttururum.
"Okan Bayülgen bana değil kendine hesap versin"
Geçenlerde Okan Bayülgen ve Yeşim Salkım arasında sizin hakkınızda bir tartışma yaşandı...
Okan´ın yaptığı programın formatı bu. Ben zaten bu işi yapmaya başladığım gün medyanın elinde oyuncak olmayı da kabul ettim. Bu noktadan sonra çıkıp ciddi açıklamalar yaparak oyuncaklarını ellerinden alamam. Okan ya da bir başkası namus sınırlarını aşmadığı sürece benimle dalga geçebilir.Yeşim Salkım yılların solisti, bunca yıllık kariyerinde ilk defa bu sene iki tane Serdar Ortaç şarkısı okuyacak. Okan´ın programına da bu şarkıları okumak için gitmiş. E sen bir televizyoncu olarak kadın şarkısını okuduktan sonra karşısına geçip "Serdar Ortaç şarkısı ucuzdur" dersen olmaz. Ajda´nın şarkısını okuduğu bir bestekarla, ülkende kitleler tarafından sevilen bir adamla bu şekilde dalga geçersen insanlara ayıp olur.
Bu olaydan sonra Yeşim Salkım´ı veya Okan Bayülgen´i gördünüz mü?
Yeşim´e "Şarkılarını okumak için seni yoracak programlara gitme lütfen" diye mesaj attım. Okan´ı da görmedim. Zaten
sekiz tane konuğu yuvarlak bir masaya oturtup 3,5 saat içinde üçer cümle söz hakkı tanınan bir programa ne katılırım ne izlerim. Beyaz`ı tercih ederim.
"Okan´la arkadaş değiliz. Bundan sonra da olamayız"
Okan Bayülgen uzun bir süre programlarında sizinle dalga geçtikten sonra programına konuk olduğunuzda "Esasında yakın arkadaşız" demişti...
Okan Bayülgen 15 sene boyunca benimle Japon, eşcinsel, tiz sesli gibi deyimler kullanarak dalga geçti. Hiçbir zaman arkadaş olmadık. Bu saatten sonra istesek de olamayız. Sanatçıların kimseye yukardan bakma özgürlüğü olmadığını düşünüyorum. "Biz Beyaz Türküz, farklıyız, elit ve üstünüz" diyerek hareket etmek karmaşa yaratır. Okan ve benzeri beyin yapısına sahip insanların yaptıkları şey bu. Sen orada benim müziğimi aşağılayarak onu dinleyen milyonları da aşağılamış oluyorsun. Bu vicdan meselesi. Gece yattığında içi rahatsa sorun yok. Yani Okan´ın bu tavrı için bana değil kendine hesap versin.
Ses sanatçısı Serdar Ortaç Milliyet gazetesinden Pelin Çini ile yaptığı söyleşide geçmiş yıllarda kalan pişmanlıklarını da anlattı. Milliyet gazetesinde bugün (6 Aralık 2009) yayınlanan söyleşinin tamamı şöyle:
Geçen haftalarda "Disko Kralı" programında Okan Bayülgen ve Yeşim Salkım arasında "Serdar Ortaç şarkıları basittir" cümlesiyle akıllarda kalan şiddetli bir tartışma yaşandı. Hızını alamayan Salkım stüdyoyu terk etti. Ortaç´la hem bu tartışmayı hem Ten´in bu sezon ilk kez ürettiği erkek pijama koleksiyonun yüzü olmasını konuşmak üzere Reşitpaşa´daki evinde buluştuk.
Ortaç beş katlı müstakil evinin çok göz önünde olmasını istemiyor. Bu nedenle fotoğraflarda mermer koridorlardaki şık çiçeklikleri, yuvarlak aynaları ve süslü avizeleri göremiyorsunuz. Ben biraz gözünüzde canlandırmaya çalışayım. Modern bir dekorasyonu var. Renk olarak kahverengi ve ahşap tonları hakim. Sanatçı iş dışında hemen hemen tüm vaktini burada geçiriyor. Evin bir diğer özelliği ise laptop´u andıran kocaman bir kumandayla idare edilebilmesi. Diyelim ki canınız kahve çekti, kumandanın üzerindeki bir düğmeye basıp ikinci kattaki kahve makinesini çalıştırabiliyorsunuz. Ya da yatak odasındaki televizyonu biraz sola doğru çevirmek mi istediniz? İmdadınıza yine o her derde deva kumanda yetişiyor.
Ortaç´la salondaki gri kanepeye oturup "Karabiberim"den başladık, Ten´in yeni marka yüzü olmasına kadar geldik. Derin sohbetimizi bölen tek şeyse Ortaç´ın 15 yıldır asistanlığını yapan Ali beyin kahve servisiydi.
"Karabiberim" şarkısıyla hayatımıza girmenizin üzerinden tam 15 yıl geçti. Bu işe başlarken şu an bulunduğunuz noktaya geleceğinizi düşünmüş müydünüz?
Hayır, hiç tahmin etmiyordum. Tahmini bırakın, hayal dahi etmiyordum. "Karabiberim" 1994 yılının kasım ayında çıktı. Bu benim için de sürpriz oldu çünkü şarkıcılıkla hiç alakam yoktu. Çocukken şarkı söylemeyi severdim, insanlar "Sesin çok güzel" derlerdi ama önemsemezdim. Babamın torna atölyesi vardı, zamanla işleri büyütüp fabrika açmıştı ve benim de onun yanında çalışmamı istiyordu. Haydarpaşa Teknik Lisesi torna tesviye bölümünde okudum. Baktım ki bu işi yapmak istemiyorum, Bilkent Üniversitesi´nde Amerikan Filolojisi okuma bahanesiyle Ankara´ya kaçtım. 800 sayfalık mitoloji kitabını görünce oraya da ait olmadığımı anlayıp İstanbul´a döndüm. Hayatım 23 yaşına kadar arayış içinde geçti.
Müzik nereden çıktı?
O dönem Commodore 64 bilgisayarlar vardı. Oyun amaçlı aldım, sonra da şans eseri bir müzik programı keşfettim. Programı kurcalarken farkında olmadan kendi melodilerimi yaratmaya başladım.Sonra işi ilerlettim. Stüdyo stüdyo gezip yaptığım besteleri satmaya başladım. Coşkun Sabah´a "İtirazım Var, İhtiyacım Yok" diye bir şarkı vermiştim. Diğer yandan da müzik aletleri satın alıp çalmayı öğreniyordum.
Hiç ders almadan darbuka, kanun, cümbüş ve piyano çalmayı öğrendim.
Çok isteyince böyle hemen yapılabiliyor mu bu işler?
Parmaklarım ve beynim beni farkında olmadan müziğe doğru yönlendirdi. Bu Allah´ın bana verdiği bir yetenek. Ama benim farkım, yeteneğimi aklımı kullanarak ilerletebilmem.
Radyoculuk geçmişiniz de var...
Özel radyoların açıldığı dönemde hem konuşmayı seven hem de hızlı ve mantıklı konuşmayı becerebilen bir adam olarak radyolara yöneldim. İki sene program yaptım. Bir gün programımda "Karabiberim"i mırıldandığımı duyan bir yapımcı stüdyoya geldi ve apar topar ilk albümüm yapıldı.
"Karabiberim"in klibi çok konuşulmuştu. Şimdi izlediğinizde nasıl buluyorsunuz?
O şarkıyı yaptığım sene Türkiye´de pop diye bir şey yoktu. İnsanlar yabancı şarkılara söz yazıp şarkı diye okuyorlardı. Ben Türk müziğinden etkilenerek besteler yapıyorum ve bununla da gurur duyuyorum. Klibi izlediğim zaman kendimle dalga geçiyorum. Sonuçta 23-24 yaş cehaletiyle yapılmış bir şey. Saçlarım, Mickey Mouse´lu pantolonum ve zeytinleri göbeğe pat pat atarak yemem çok komik. Şimdi olsa yapmazdım. "Keşke çekilmeseydi" dediğim oluyor ama utanmıyorum çünkü o da benim.
Şöhret olduğunuzu ilk fark ettiğiniz zamanı hatırlıyor musunuz?
Çok hızlı ünlü oldum. Hiç unutmam, ilk arabamı aldım ve Etiler´de bir lisenin önünde kırmızı ışıklara yakalandım. Bahçedeki tüm çocuklar arabaya hücum etti. Ağlayanlar, bağıranlar, sarılmak isteyenler... Orada anladım ki artık dönüşü olmayan bir yola girmişim. Şöhretin insana kazandırdıkları kadar götürdükleri de var. Geçen 15 sene boyunca çok yoruldum. Stresten midemde ülser, konserlerde koşturmaktan boynumda kireçlenme var, kafamı dinlemek için tek başıma İstinye Park´a gidip bir kahve içme lüksüm yok ama Serdar Ortaç olmakla gurur duyuyorum.
Siz tam anlamıyla bir "beste fabrikası"sınız. Nasıl oluyor da bu kadar çok beste yapabiliyorsunuz?
Öncelikle ilham denilen şeye inanmıyorum. "İlham yoksa sen nasıl yazıyorsun?" diyorlar. Cevabım basit: Çok çalışıyorum. Bestenin şekillenme döneminde uyak kitapları, şiir antolojileri okuyorum. Bu bir seçim aslında. Allah yoluyla gelen bir yeteneğin varsa önünde iki seçenek vardır: Birincisi "Nasıl olsa ilham gelir. Ben sanatçıyım" deyip öylece durmak, ikincisi ise bu yeteneği bir adım ileri götürmek için çalışmak. "B şıkkı" diyorum.
Sanatçılardan "Beste yapacağım dönemlerde uykularım kaçar, ses kayıt cihazımla uyurum" gibi açıklamalar duymuşuzdur. Siz beste yaparken neler yaşıyorsunuz?
Sanatçılar kendilerini farklı göstermekten hoşlanırlar. Hikayeler uydururlar çünkü değişik olmakla gurur duyarlar. Bahsettiğiniz açıklamalar buradan çıkmıştır. Ben farklı bir adam olduğumu zaten biliyorum. Beste yaparken ilham gelmesi denilen garip hallere düşmüyorum. Bir profesör gibi araştırıyorum, okuyorum ve yaratıyorum.
Şarkılarınız çok tutuluyor ama birbirine benzediği söylenir...
Dünyada birbirine en az benzeyen şarkılar Türk şarkılarıdır. Ayrıca bu parçaları aynı adam yapıyor, aynı beyin ve yüreğin ürünü. Şarkılarım birbirine benziyorsa gurur duyarım, benzemiyorsa üzülürum.
"Ajda Pekkan `Resim´ şarkımı baştan yarattı"
Sizin bestelerinizi söyleyenler çok başarılı oluyor. Şarkılarınızı vereceğiniz isimleri nasıl seçiyorsunuz? Belirli kriterleriniz var mı?
Benden şarkı alan herkes başarılı olacak diye bir kaide yok. Bu beste kadar şarkıcının yeteneğiyle de ilgili. Ama katı kriterlerim yok. 15 yıldır tahtımdayım. Şimdi televizyonu
açıp da Murat Dalkılıç, Murat Boz ve Yalın gibi yeni isimleri görünce gurur duyuyorum. Bu isimler benden daha çok sevilecek, kızlar artık onlara hayran olacak diye içim rahatlıyor çünkü ben doydum. Hiçbir şarkıcının altın çağı
20 yıl sürmez, benimki sürdü. Bitsin istiyorum. Artık konserleri hıncahınç dolduran adam yerine ön sırada alkışlayan adam olmak istiyorum.
Sizden şarkı almak için ne yapmak gerekli? Sezen Aksu gibi sizin de kapınızda yatanlar oluyor mu?
Hayır. Ben bu işi daha profesyonel yapıyorum. Bir edisyon şirketim var. Beste kütüphanesi gibi düşünün.
Tüm bestelerim orada. Şarkı isteyen oraya gider, görüşür. Sonra teklif bana gelir. Ben de o isme göre olan
parçaları ayıklar, yollarım.Beğenirse resmi işlemler yapılır.
Ben şarkının kayıt edilme aşamasına gelindiğinde işe dahil olurum. Nasıl aranje edilecek, aranjör kim olacak, hangi canlı enstrümanlar kullanılacak, vokal nasıl yapılacak belirlerim.
Bugüne kadar şarkılarınızı okuyan isimler arasında sizce en başarılı kim?
"Padişah" ve "Kanasın" şarkıları Sibel Can´a çok yakışmıştı. Bengü ile yaptığımız tüm çalışmalar süper oldu. Kız her şarkının hakkını verdi. Ama en özel ismi sorarsanız cevabım Ajda Pekkan olur. O "Resim" şarkısına bırakın ruh katmayı, hayat verdi. Baştan yarattı.
Sizce hit şarkının formülü ne? Bir şarkıyı duyduğunuz zaman "Tamam bu kesin tutacak" diyebiliyor musunuz?
Bence bir formülü yok. Eğer bir formülü varsa da bu Serdar Ortaç olmaktır. Şarkılarımı yaparken hangi noktaya varacaklarını önceden bilirim. Başka birinin bestesini dinlediğimde de ne kadar sevileceğini yüzde 99 tuttururum.
"Okan Bayülgen bana değil kendine hesap versin"
Geçenlerde Okan Bayülgen ve Yeşim Salkım arasında sizin hakkınızda bir tartışma yaşandı...
Okan´ın yaptığı programın formatı bu. Ben zaten bu işi yapmaya başladığım gün medyanın elinde oyuncak olmayı da kabul ettim. Bu noktadan sonra çıkıp ciddi açıklamalar yaparak oyuncaklarını ellerinden alamam. Okan ya da bir başkası namus sınırlarını aşmadığı sürece benimle dalga geçebilir.Yeşim Salkım yılların solisti, bunca yıllık kariyerinde ilk defa bu sene iki tane Serdar Ortaç şarkısı okuyacak. Okan´ın programına da bu şarkıları okumak için gitmiş. E sen bir televizyoncu olarak kadın şarkısını okuduktan sonra karşısına geçip "Serdar Ortaç şarkısı ucuzdur" dersen olmaz. Ajda´nın şarkısını okuduğu bir bestekarla, ülkende kitleler tarafından sevilen bir adamla bu şekilde dalga geçersen insanlara ayıp olur.
Bu olaydan sonra Yeşim Salkım´ı veya Okan Bayülgen´i gördünüz mü?
Yeşim´e "Şarkılarını okumak için seni yoracak programlara gitme lütfen" diye mesaj attım. Okan´ı da görmedim. Zaten
sekiz tane konuğu yuvarlak bir masaya oturtup 3,5 saat içinde üçer cümle söz hakkı tanınan bir programa ne katılırım ne izlerim. Beyaz`ı tercih ederim.
"Okan´la arkadaş değiliz. Bundan sonra da olamayız"
Okan Bayülgen uzun bir süre programlarında sizinle dalga geçtikten sonra programına konuk olduğunuzda "Esasında yakın arkadaşız" demişti...
Okan Bayülgen 15 sene boyunca benimle Japon, eşcinsel, tiz sesli gibi deyimler kullanarak dalga geçti. Hiçbir zaman arkadaş olmadık. Bu saatten sonra istesek de olamayız. Sanatçıların kimseye yukardan bakma özgürlüğü olmadığını düşünüyorum. "Biz Beyaz Türküz, farklıyız, elit ve üstünüz" diyerek hareket etmek karmaşa yaratır. Okan ve benzeri beyin yapısına sahip insanların yaptıkları şey bu. Sen orada benim müziğimi aşağılayarak onu dinleyen milyonları da aşağılamış oluyorsun. Bu vicdan meselesi. Gece yattığında içi rahatsa sorun yok. Yani Okan´ın bu tavrı için bana değil kendine hesap versin.