LEVENT KIRCA VAKASINDAN ALINACAK DERSLER NE? ATİLLA AKAR'DAN ÇARPICI YAZI!

Yurt Yazarı Atilla Akar, tiyatro ve sinema oyuncusu Levent Kırca'nın "Politik Çıkış"ından alınacak dersleri yazdı.

Levent Kırca vakasından alınacak dersler!..

Levent Kırca hiç şüphesiz ülkemizin değerli bir sanatçısıdır. Yıllarını tiyatroya vermiştir. Özellikle “Olacak o kadar!” programıyla kimi toplumsal ve insani durumlarımızı ustalıkla hicvetmiştir. Hoş, o döneminden aklımızda malum sarhoş taklitleri, “Assoşeytıt prez”, “Jet-ski” ve “Maraba televole” deyişleri daha çok aklımızda kalsa da!

Son döneminde ise Levent Kırca daha çok politik aktiviteleriyle göze çarpmaya başladı. Dahası ben aydınların “Bağımsız” olması gerektiğine ama “Duruş”larının da olması gerektiğine inanırım. Suyuna tirit, kokmaz bulaşmaz, lay lay lom sanatçılardan fazla haz etmem. Zaten ülkenin geldiği ve gitmekte olduğu noktada sanatçıların tavırsız kalmasını anlayamam. Bu tercihiyle Kırca “Anormal” bir tutum almamıştır.

Lakin son olayın da ispatladığı gibi bu “Politikleşme”nin bazı şartları ve kişiye yüklediği sorumluluklar var. Eğer bu politikleşme hazmedilmiş bir sürece dayanmıyorsa, tepkisel-sloganik kavramların ötesinde bir “Bilinç” ve “Etik tavır” sindirimi üzerine oturmuyorsa, sadece kazanılmış bir “Şöhret”in zaten hazır “İmaj rantı”ndan nasipleniliyorsa, o sürecin kendi iç disiplini edinilmemişse, yalnızca agresif bir “Anti”lik üzerinden tarifleniyor ve üstüne üstlük belli ki yeterince ehlileşmemiş bir “Ego”nun her an köpürmeye hazır dalgalarına kapılmaya müsaitse böylesi çuvallamalar adeta kaçınılmaz hale gelir.

O yüzden herkes şaşırırken ben Levent Kırca’nın acayip, hatta “Lümpence” diyebileceğimiz o –tekrar anmaktan imtina edeceğim- sözlerine şaşırmadım. Çünkü “Politik tutum”la “Politik kemaliyet” arasında dağlar kadar fark vardır. Dönemin konjonktürü gereği böylesi “Hızlı kazanılmış” marazi politik kimlikler böylesi hızlı bir şekilde harcanıverir de!

Dolayısıyla ağzından çıkanı kulağı duymayan bir adamdan da nerede olduğunu, kimlere konuştuğunu unutan bir adamdan da kimseye hayır gelmez. “Patolojik vaka” statüsündedir. Bunun “Hafifletici neden”i olamaz. “Bizim mahalledendir” güdüleriyle görmezden gelinemez. Bir “Densizlik şovu” yapılmıştır!

Levent Kırca aklı sıra bir ”Politik çıkış” yapayım derken baltayı taşa vurmuştur. Hem de kaç kere? Öncelikle sanatçı girişiminin çabasına saygısızlıktır. Kırca kendi kişisel skecinde değildir. (Mehmet Ali Erbil’leşmenin alemi yok yani!) Oraya belli hassasiyetler adına gelen her eğilimden insana saygısızlık yapılmıştır. Sayın Kılıçdaroğlu’na saygısızlık yapmıştır. (Gene de efendice yanıtladı adam!) Manasız bir şekilde “Cumhuriyetçi saflar”a ayrım sokmuştur.

Daha da mühimi kullandığı ifade ile kadınlara en büyük saygısızlığı yapmıştır. Kısaca Kırca Olayı’ndan alınacak ders toplumsal ve siyasal sorumluluk alan insanların belli bir “Kemaliyet” mertebesine sahip olmaları gerektiğidir.

Öyle anlaşılıyor ki Kırca şimdi de ucuz “Hamaset” yaparak durumu kurtaracağını sanıyor. “Keskin sirke küpüne zarar” misali onu bunu kestirmeden “Vatan haini” ya da kendini “Kubilay gibi”, “Halkın sesi” ilan etmekle, “Öldürerek susturabilirsiniz” diye racon kesmekle durum geçiştirilemez. Kel alâkadır. Sanırım burada sanatçı “Aykırılığı” ile “Saçmalama”, “Muhaliflik” ile “Hadsizlik” birbirine iyice karışmış!..

Kırca şimdi “Özür dilerim, dilim sürçtü, halt ettim” demiş. Eyvallah! Ancak ben onun yerinde olsam odamın bir köşesine “Eline, diline, beline hakim ol!” deyişini çerçeveletir asar ve gözümün önünden hiç ayırmazdım!.

Atilla AKAR - YURT GAZETESİ